23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? devam eden bir hakikattir. Bu mütemadilik (süreklilik) idrak edilince süre'nin (durée) içine kök salınır ve onunla birlikte tekevvün edilir (oluşulur)." Bir "akıl mantığı" yanında bir de "hissiyat mantığı" vardır ki, bilimler ve felsefenin yukarıda sayılan ilk dört kısmı akıl kullanırlarken, felsefenin en üst alanı, "hâlis felsefe", hissiyat mantığını ve hads'i (sezgiyi) kullanır. "Mânâ âlemi"ne hads yoluyla nüfuz edilebilir. Mustafa Şekib'e göre ruh akıldan ibaret değildir. Hatta tersine, akıl, ruhta daha derinde bulunan ve ifade edilemeyen bir itici gücün, bir ateşin, güdü ve duyguların güdümündedir. Bu nedenle insan sadece zekâ ve akılla bilim yapamaz. "Hattâ ilim yapmak bile yalnız akıl ile olamıyor!.. Hiçbir âlim var mıdır ki ilme karşı ihtirastan mahrum olduğu halde çalışabilsin? Nerede kaldı ki bütün hayat yalnız akıl ve zekâ ile yaşansın!..." Ruhtaki bu itici güç, bu ateş ruha amacını veren şeydir de. Ve ruhun amacı özgürlüktür. Mustafa Şekib'e göre ruhu akılla sınırlandırmak veya aklın "takyid etmek" (kayıt altına almak, kontrol etmek) onu mantık alanına "habs etmek" (hapsetmek), bireyi de, toplumu da terakkiden (ilerleme) ve özgürlükten mahrum etmek sonucunu doğurur. Özgürlük bir ruhsal yaşantıdır ve bu yaşantıya ancak maddi bağlardan kurtularak tam anlamıyla ulaşılabilir. Bununla birlikte, özgürlük her türlü bağdan kopmak anlamına gelmez. Tam tersine o, ruhu yükseltmekle kazanılacak bir şeydir ve bu da ancak ruhun yüce olana, yaratıcıya yönelmesiyle, insanlığa mal olmuş kişileri örnek almayla gerçekleşebilir. cıyla, ilerleme fikrinin en önemli savunucuları olmuşlardır. Mustafa Şekib, ilkçağdan 20. yüzyılın ilk çeyreğine kadar, ilerleme fikrinin genişçe bir tarihini yapıyor. Kitap, esasen, ilerleme fikrini odak alan bir küçük felsefe tarihi kitabı olarak da okunabilir. Ancak Mustafa Şekib'in amacının sadece bir felsefe tarihi kitabı yazmak olmadığı, çeşitli ilerleme anlayışlarını anlatırken bunları eleştirel bir bakışla okura sunduğu da açıkça görülüyor. Ve yazarın amacı da bu eleştirel bakış içinde ortaya çıkıyor. Mustafa Şekib, ilerleme fikrini sahiplenen idealist, materyalist, realist felsefeleri ve filozofları eleştirirken kendi ilerleme anlayışını da ortaya koyma fırsatını buluyor. Buna göre, Mustafa Şekib'in ilerlemeciliği de bir çeşit idealizme dayanır gibi görünüyorsa da, o, "mefkurecilik" adıyla andığı kendi ilerlemeciliğinin Platon'la yaygınlık kazanan soyut bir idealizmden farklılığının altını çizmeye özenle çalışıyor. Böyle bir "mefkurecilik", metafizik veya epistemolojik idealizmden farklı olarak, bir çeşit ahlâksal ve siyasal idealizm olarak anlaşılabilir. Buna göre, bireyin yaşamına anlam katacak olan şeyler, inançlar, değerler, ideallerdir. Bunlardan yoksun bir yaşam, bir çeşit doğal yaşamdır. Toplumların yaşamı da aynı şekilde inançlar, değerler, ideallerle anlamlanır. ÖZGÜRLÜK, ÖZGÜNLÜKTÜR Yukarıda da değinildiği gibi, Mustafa Şekib, bir Bergsoncu olarak irrasyonalist, anti entelektüalist, spritüalist bir metafizik içinden konuşan bir filozoftur. Ne var ki, Cumhuriyetin yönetici kadrolarının Batılılaşma yönündeki tercihlerinde rasyonalist, pozitivist/materyalist, entelektüalist eğilimler belirleyici olduğundan, Mustafa Şekib'in görüşleri bu kadronun görüşleriyle birçok noktada çatışmıştır. Mustafa Şekib'in yarım yüzyıla yakın bir süre unutulmuşlar/unutturulmuşlar arasında yer almasında bu çatışmanın önemli bir payı olduğundan şüphe edilemez. Cumhuriyet'in yönetici kadroları Ziya Gökalp'in pozitivizmini, rasyonalizmini öne çıkarırlarken onun medeniyethars ayrımı üzerinde yeterince durmamışlardı. Gökalp, Batı'nın akla ve bilime dayalı medeniyetini alalım, ama kendi harsımızı (kültürümüzü) koruyalım ve geliştirelim, diyordu. Mustafa Şekib ise maddehayat ayrımını bir temel ayrım olarak koyarken madde dünyasına bilimler yoluyla nüfuz edip ona egemen olabileceğimizi, fakat hayatı bireysel ve toplumsal düzeyde kendi mânâ haznemize dayalı olarak kendimizin kurup geliştirmesi gerektiğini ileri sürüyordu. Pozitivist, rasyonalist Ziya Gökalp ile antipozitivist, irrasyonalist Mustafa Şekib, "hars" ve "hayat" kavramları altında, birey ve toplum olarak kendi özgünlüğümüze sahip çıkmanın ve onu geliştirmenin gerekliliğinde aynı görüşteydiler. Örneğin, Mustafa Şekib, Bergson gibi, özgürlüğün başlıca niteliğinin yaratıcılık olduğunu söylüyordu. Dolayısıyla bireysel yaşamda olduğu kadar sosyal yaşamda da taklitten uzak, yaratıcı fikirlere yer ve öncelik vermek gerekir. Özgür olmak, bir bakıma kendini sürekli yeniden yaratmaktır. Gökalp'in ve Mustafa Şekib'in görüşlerinin önemli bir kısmını onaylamayabiliriz. Fakat farklı, hatta karşıt noktalardan hareketle altını ortaklaşa çizdikleri bir hususu anmadan geçemeyiz: Taklitçilikle, ithalcilikle özgür olunamaz. Tersine, özgür olmak, taklitçilikten, ithalcilikten vazgeçmeyi gerektirir. Felsefede, bilimde ve sanatta taklitçilik ve ithalcilik, özgürlüğü hatta ortadan kaldırır. Özgürlük, özgünlüktedir. Dünyanın bir büyük köye dönüştüğünü söyleyen tüm küreselleşmecilere, özellikle AngloAmerikan kültürünü "evrensel" sayıp saydırmaya çalışanlara, özgür ve özgün olmaya çağrı olması dileğiyle duyurulur. ? Terakki Fikri, Menşei ve Tekâmülü/ Mustafa Şekib Tunç / Hazırlayan: Osman Bahadır/ Anahtar Kitaplar / 2005 / 252 s. 836 SAYFA 13 ADALETE DOĞRU GİDİŞ... Mustafa Şekib'in Terakki Fikri, Menşei ve Tekâmülü adlı kitabı, 1927 ve 1928 yıllarında Hayat Mecmuası'nda yayımlanmış olan bir dizi makalesini bir araya getiriyor. Osman Bahadır'ın özenle hazırlamış olduğu görülen kitabın bu yeni baskısında özgün metin aynen korunmuş, eskimiş ve kullanılmayan bazı terimlerin bugün kullanılan karşılıkları parantez içerisinde verilmiş. Terakki (ilerleme, progression, Progress) fikri, yüzlerce yıldan bu yana, doğa felsefesi kadar tarih, toplum ve siyaset felsefelerini de meşgul etmiş ve etmekte olan bir fikirdir. Doğa felsefesinde ilerlemeden kabaca şu anlaşılmıştır: Evrende kalıcılık ve devamlılık yoktur, tersine o sürekli değişir, bu değişim hiçbir şekilde geriye doğru değildir, tam aksine ileriye doğrudur, yani ilerleme anlamında bir gelişmedir. Tarih, toplum ve siyaset felsefelerinde ise ilerlemeden kastedilen şey şu olmuştur: Toplumsal koşullar daima ileriye doğru iyileşirler ve bu iyileşme tam adalete doğru gidiş olarak gerçekleşir. Bu ikinci anlamıyla ilerleme, hep, iyimser bir felsefe yapma tarzının hem tezi hem dileği olagelmiştir. İlerleme fikri felsefi ve bilimsel düşünüşün pek erken dönemlerinden beri bilinen bir fikir olmakla birlikte, esas itibarıyla yeniçağ felsefesinin ve biliminin bir ürünüdür. Burada, ilerleme fikrinin savunucuları ve geliştiricileri olarak, F. Bacon'dan Descartes, Voltaire, Kant, Fichte, Schelling, Hegel, Marx, Comte gibi filozoflara, Darwin gibi doğa bilimcilere ve çok sayıda sosyal bilimciye kadar, pek çok ad sıralamak olanaklıdır. Tüm bu filozof ve bilim insanlarında ortak olan yön, insan bilgisinin durmadan geliştiğine ve daha da gelişeceğine, insanın bilgi yoluyla doğaya egemen olacağına, topluma çekidüzen vereceğine ve gitgide uluslararası bir barışı, hatta bir "dünya cumhuriyeti"ni (Kant) gerçekleştireceğine inanmış olmalarıdır. Kant "dünya yurttaşlığı" kavramıyla, Comte üç hal yasasıyla (insanlığın teolojik, metafizik evrelerden geçtikten sonra pozitif evreye ulaştığı ve böylece tam bir ilerleme içinde olduğu inancıyla), Marx insan toplumlarının köleci, feodal, kapitalist, sosyalist evrelerden geçtikten sonra komünist döneme ulaşacağı inanCUMHURİYET KİTAP SAYI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle