03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Mahmut Şenol'la 'Phaselis Adağı'nı konuştuk Vatana son bakış... Elveda Phaselis... "... seni taşıyamam ardım sıra, sen bir zeytinsin ve köklerinle burada kalmak zorundasın. insan adıyla yaşar. Zeytinler de kökleriyle..." Menelaus... Anadolu'ya ait bir 4 Roma dönemi öyküsünü anlatıyor Mahmut şenol 'Phaselis Adağı'nda. Antalyanın şimdilerde harabe kenti Phaseliste, MS 82'de, gerçek tarih ile kurmaca ekseninde özgün betimlemelerle gelişen bir öykü... Menelaus, coğrafyası bir günde binlerce arının ani saldırısıyla ölüme boğulan ve tek sağ kalan adam... Bir tarih yazar... Arıları anlatmakta ve bir misyon gibi yok oluşa meydan okumakta kelimeleriyle. Menelaus bir tanık, tek tanık, seçilmiş kişi adeta. Anımsanmak, unutulmamak, bilinmek adına kalmış/kalakalmış... Sonuna kadar... İçine göme göme...'Phaselis Adağında, Menelaus'un yüreği; Homerostan Herodotos'a, Cato'dan Straboya dek antik döneme ait söylenenler antik dönemlerin insan doğasına fazlaca hükmeden yapısi; tarihin oluşma sürecinde uygarlığa her alanda temel çıkanlar; asiler, krallar, aşk, sanat, ticaret; bir tarih ve betim denizine sıradışı bir serüven vaat ediyor. Şenol ile romanını konuştuk. SAYFA 8 PHASEUS ı ADAGI \ Camze AKDEMİR 'itabın fikir tufiğj ve yazım sürecını anla ır mısınız? Phaselis A lağı bende, tek bir düşüncenin ya da bir şeyi savlayan bir tezin romanı olarak belirmedi, yazım aşamasında vc ilk kurgu sancıJannda. Ben nasıl sonlanacağını, açıkçası, zaman zaman kendime sora sora yazdığım bir olay örgiisü içinde buldum kendimi. Bu birden oldu; neredeyse tamamen hazırlıksızdım. Her şeyden evvel, tarih bilimine uzaktım: Bir amatör okııyucu ve lisede derslerden 10 üzerinden 10 olan iyi bir öğrenci olmak, fakültede de "iktisat tarihi" derslerinin meraklısı bulunmak dışında sıradan bir tarih meraklısıydım. Marksist terminolojiyle beslenmiş tarih teorisiyle uzıın yıllarımı harcamış olduğumu, Phaselis AdağVna başladığımda okuduklarım, aras,tırdıklarım arasında bulduklarım bana kanıtladı. Şu aralarda ülkemizde hakkında pek olıımlu şeyler söylenmeyen Karl Popper'in "Açık Toplum ve Düşmanlan"nı hcm orjinalinden hem de Mete TunçayHarun Rızatepe çevirisinden defalarca okuduktan sonra, tarihe farldı bakarak yaklaştım. Popper'den yararlandığım, kendime ders çıkardığım şey Hegelci tarih fclsefesinc aslında uzak durmam gerektiği sonucu olmuştu. Tarih sahnesi denilen şcy bir plan, bir ön tasarı ile kurgulanamıyordu ve o nedenle onu bir toplum mimarı, mühendisi gibi inşa edemi yordunuz. Öyleyse bize öğretilen, şu toplumsal aşamadan sonra bu gelir, tarzı savlarla tarihi ele alamazdık. Bu, romanın yazım sürecinde metinle beraber benim de değiştiğimin açık sonucu değil miydi? Roman Popper'in kitabıyla düşe kalka yazıldı sanılmasın. Bu salt bir örnekti. Ya Halikarnaslı Hercdot'un, onun iki bin yıl sonraki arkadaşı Halikarnas Balıkçısı'nın vapıtlanna ne demeli? Elimden düşmediler roman oluşurken; "Şimdi işün bitti, bir daha kim bilir ne zaman onları elime alırım" gibi bir anlam çıkmasın bundan... Tam .ıksine! Salt bu kadar değildi climden geçenler, raflarımda takılı kalanlar. EUiden fazla Latince eserin Ingilizce çevirilerini de okuyup hatmetmek zorundaydım. Bütün bunlara karşılık yine de kitabın bir "tarih romanı" olarak eksik kalacağını, yahut benim ^ozümden kaçanların olacaı>ını biliyordum. Sonunda bir ı ınlik yapıp Strabo'dan bir alıntıyı kitabın başına koydum ki, ilerde tarih bilgimi sınamaya kalkışacakJann, "Durun yahu, bu adam zaten başta itiraf ediyor eksiklikler olabileceğini" diye müdahaleden vazgeçmelerini istiyordum. Strabo da kendisini eleştirenlerin elinden Iturtarmak için şöyle yazmıştı, 2000 yıl evvel: "Eğer antik tarihe ait dikkatimden kaçan herhangi bir şey varsa, bir coğrafyacının ilgi alanında olmadığı için bunun hoş görülmesi gerekir". Akıllıca dcğil mi? Işte böyle böyle, kitap yaklaşık iki yılımı aldı: Severek geçirdinı bunca zamanı. Arada bir tatlı şımarıklıklar yapıp, uzayıp giden okumaIar, araştırmaJar, metni kuvvetlendirmek için elimden düşürmediğim Homerik destanlardan tutun da modern zamanların romanlarına dek yüzlerce kitabı göstererek eşime dostuma, sanki beni buna mecbur eden varmış gibi yakınmaJarımı saymazsanız, aslında pek de memnundum. Yok yok! Galiba beni buna "mecbur" edenler aslında vardı: Roman karakterleri! Başta Menelaus olmak üzere, onlarla romanda tanıştıkça öyküleri bana hem uzak ve garip, o nedenle yazılmazsa yazık olacağı tutkusunu bırakjyordu; hem de onların yaşamları bugünün insan hikâyelerinden farksız geldiğinden, okura "Tarih tekerrürden ibarettir" sözünü hatırlatmayı fırsat bildim... Phaselis AJağı için saltnan köklerin kopartılmasına ve bir yerlerde yeni kökler sdhnmasma alegori diyebilir miyiz? • Soruya neden olan yaklaşımınız Phaselis Adağı sözünü doğuran Homerik öykünün kendisi olmalı. Destana ve mitolojik öyküye göre haksızca yapılmış Truva savaşının utancıyla kendilerine yeni bir ülke, hem de düşsel bir yurt arayan Lindius ve arkadaşlan şimdiki Antalya yakınlarında antik (Faselis) Phaselis'in olduğu yere gelirler ve orada kâhin Manto'nun onlara önerdiği kenti kıırmaya karar verirler. Öykü uzun ve şaşırtıcı aslında... Ben gerisini romanı okuyacaklara bırakayım. Ancak soruya uygun olması için söyleyebilirim ki, Lindius ve Truva küskünü arkadaşlan yeni bir düş ülkesi anyorlardı. Gidecekleri yer, bir öncekinden güzel olmalıydı. KökJerinden kopup yeni kök arayışı insanın evrensel sorunu... Kavafıs'in Şehir adlı şiirini anımsayın: "Gideceğin şchir bundan farldı olmayacak. Şehir seni takip edecck..." ezberimde olmayan kısmıyla söyledim! Charles Baudelaire de Paris Sıkıntısı'nda benzer şeyler söyler: Koğuştaki hastalardan soba yanında olanı pencere yanına yatağı taşınırsa iyi olacağını düşler, o sırada pencere tarafinda yatan hastaysa, soba yanına gitmeye can atar! Bu iki şairin benzer dizelerinden şunu vurgulamalıyım: Düşler ülkesi olan Phaselis, Lindius'un hemen ardından, önce Rodos kolonisi oldu, ardından Yunanlılar, sonra Persler, hatta Büyük Iskender, sonra başkaları orayı ezip geçtiler... iyi ya da kötü! Romanda anlattığım tarihscl söylentiye bakılırsa en son Toros arıları, daha sonraysa bir büyük deprem orayı yıktı, geçti. Sanki gizemli bir el insanın huzurlu bir yer yaratmasına olanak vermek istemiyor. Ben de bunu köklerini aramaya giden Menelaus'a söylettim. Sonunda Phaselis'i, ardarın saldırısından kurtulabilmiş son kentli olarak tek başına terk ederken, bahçesinde çok sevdiği zeytin ağacına. "... seni taşıyamam ardım sıra, sen bir zeytinsin ve köklerinle burada kalmak zorundasın. însan adıyla yaşar. Zeytinler de kökleriyle..." diye sesleniyordu. Menelaus'un o söylediği, bana Küçük Prens'in çölde bir çiçeğe insanları sormasını hatırlatıyor. Çiçek "însanlar mı? Çok zaman oldu onları görmeyeli... Bir süre önce buradan kervanlarla geçip gitmişlerdi. tnsanların kökleri olmadığı için yaşamları zor geçiyor... Rüzgârla savruluyorlar!" demişti, SaintExupery'nin yazdıklarınagöre... TARİHKURCU DENGESİ Phaselis Adağı uygarlıklar tarihi arasında paralel bir geçışt sunuyor, ayna tutnyor katmer kattner. Kurgu, yalın okumaya imkân tanıyor kuskusuz Tarihkurgu dengesini nasıl gözetttniz? Uygarlıklar arasında tarih açısından bir akış farkı yok ki! Ben bunu romanı kurgularken içimde hissettim. iki bin yıl, hatta daha öncesiyle bugün modernite diye adlanan çağlar arasında bir fark göremiyorum. Her şey değişik giysiler, ev ve yaşam yerleri, elbette kentler, araç ve gereçler açısından değişiyor ama temel varoluş izlencesi hep aynı kalıyor. Bir kez bunu ele aldınız mı, tarihi yorumlamak daha az karmaşık, daha basite indirgenmiş olacaktır. O nedenle bugün dünya nın bir yerinde görülen bir işgalin, Perslerin Anadolu'yu ya da Roma'nın Kafkaslar'ı işgalinden larki yok. Orada mızrak ve kargı kullanıldıysa bu, tarihin farklı yorumlanmasını yaratmamalı... Phaselis Adağı'nda bunu bir temel aynntı olarak ele aldım. Örneğin dikkatli bir okur bana sormuştu: Roma Imparatorluğu'nda posta servisi olabilir mi, diye... Romanda kahramanların mektuplaştıklannı yazıyorum ya! Evet, vardı. Hatta kentler arası postaların, mektupların gönderi tarifelerine bile rasdadım. Kurgunun yalınlığını galiba gazetecilik alışkanhğıma borçluyum. Şimdi rahmetli olan Oktay Kurtböke, Çetin Ozbayrak, Bülent Dikmener ve öteki eski Babıâli büyükleri arasında haberci olarak yetişince yazarın kalemi daha hızlı, daha basit ve kolay okunur oluyor. Tarih ve kurgu dengesini oluşturmak için bir özel yöntem izlemedim. Karakterlerin anlattıklannı dinlemek yeterli oldu. Roman boyunca karakterler öyküyü anlattılar ve onları dinlemek yeterliydi. Gazeteci olaK İ T A P SAYI 809 C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle