03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ataol Behramoğlu ile "Yeni Ortaçağın Saldırısı" üzerine ve çeşitten hurafenin kölesidir. Kitaptaki yazılarımdan bir başkası, "Bomba Kutsayan Papaz" başbğını taşır. Görüntü, Irak savaşına ilişkin bir TV haberindendir. Miğferli bir papaz, bir ABD uçak üssünde, Bağdat'ı bombalamaya gönderilen uçakları kutsamaktaydı... Bu görüntü, ne olup ne olmadığı zaten tartışmalı ABD uygarlığının (ve onun yardakçısı olduğu ölçüde de Batı'nın) çöküşünün apaçık kanıtı değilse nedir? Miğferli papazın kutsadığı... Ortadoğu haritası, sivil inisiyatifi yok ettneye programlı, Nazi sıtmalt bir erkin elinde yap boz. Fetih rotast Ortadoğu'ya kilitli, gö'zü dönmüs Yeni Dünya Işgali salya sümük. Yağma, talan gırla. Sus payı vaat edilen çıkarların bini bir para. Tarih tersine yazıhyor, Ortaçağ karanlığı insanlığa boca ediliyor. Miğferli papazın kutsadığı, nükleer silahlara sahip emperyalizmin haçlıları hız yitirmeden ezip geçiyor. Bugün ülkemizdeki iktidar ise uzun süreli randevu krizini en nihayet aşıp, bölücü terör örgütü • PKK kartını her daim elinde tutan cihan padişahıd) Bush'a "stratejik işbirlığı'nebağlılıklannm tamolduğunu arzetmekte. Dahası her ne kadar metodolojide farklılıklanV.) olduğunu ifade etseler de, Genişletilmiş Ortadoğu Projesi'ne (GOP) destek verdiklerini, dolayısıyla bölge devletlerinin demokratikleşmesi(!) yolunda MERKEZÎ bir rol üstlenmeye hazır olduklannı bildirmekte. Ataol Behramoğlu'nun Dünya Kitapları'ndan çıkan 'Yeni Ortaçağ'ın Saldırısı' adlı kitabında yer alan, öngörüleriyle bezeli yazıian ise üstün teknolojiyle donanmış Yeni Ortaçağ'ın kendi karanlığında boğulmasının yol haritasım sunuyor. Aydınhalk buluşmasının, eski ortaçağa son veren hümanizmin bir asaması olan TOPLUMSALCIDÜŞÜNCENİN AYAĞA KALKMASININ, SESSÎZ KALINMAMASININ önemine vardırarak sözü. Sözü sadece Yeni Ortaçağ'ın eşkıyalarına değilBehramoğlu'nun. Savaşa sankikarşı ama kaçınılmazlığı karsısında ÇARESÎZ (!) bir kisveye bürünenlere... Tekmilibahane, ulusal çıkarlar muhasebesiyle insanlık'a boşverenlere... Savaş bczirgânlartna... SAVAŞA HAYIR demeyenlere. Kayıtsız şartsız AB yanlılarına... Ve ldarei maslahatçılığtn gözu'ne vurmuş bürokratlarınaaa... Ve sürünün içinde gizlenip kaybolmaya çalışan koyunlara benzettiğisömürgeaydınlarına... Hele ki onlara... Türkiye'deki ve dünyanın herhangi bir yerindeki aydının yapması gereken, masa basında savaş kuramcılığı yapmaya heveslenmek değil, zekâsını ve birikimlerini, olduğu kadarıyla, barışın hizmetine vermektir çünkü. Ataol Behramoğlu ile 'Yeni Ortaçağın Saldınsı'nı konustuk. yük bir boşluktayız. Siyasetin her çeşidi, çok az istisna dışında, siyasetin dar kalıpları içinde davranıyor. Meslek örgütleri ve emekçilerin kitlesel harekctleri bakımından da 80'lerde yaşanan travmalar henüz atlatılamadı. Zaten genelde de toplumsal örgütlenme düzeyimiz, sadece Batı ülkelerine oranla değil, Uzak Asya, Güney Amerika ya da hatta bir başka açıdan da olsa Ortadoğu ülkelerine oranla, dünya ortalamasının oldukça gerilerindedir. Âydınlarımıza gelince, Türk aydını bence tarihte ve coğrafyada bulunduğu (durduğu) ycrin farkında değil. Tıpkı "yeni ortaçağ" deyimi gibi kendi buluşum olduğunu düşündüğüm bu deyimi de gittikçe daha çok benimsiyorum. Evet, Türk aydını tarihte ve coğrafyada durduğu yerin farkında değil. Solcusu da sağcısı da, liberali de şoven ulusçusu da, Batıcısı da tslamcısı da, sanki bir düş âleminde yaşıyor. Aydınlar arasındaki bu günkü şizofrenik bölünmelerin başlıca nedeni, bulunulan yerin farkında olmayış, bilincine ve bilgisine sahip olamayıştır. Kendi ülkemizde, çeşitli ortamlarda, çarşıda pazarda, sokakta, her toplumsal kesimuen insan toplulukJarına bakıyor, bu insanlann yaşadığımız ülke, çağ, dünya, yaşam üstüne düşüncelerinin ortalaması, buluşma ve ayrılık noktaları acaba nelerdir, diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Genellikle çok sığ ve düşük bir düzey olduğu, ve buluşma noktalarının da sıradan şcyier olduğu konusunda ne yazık ki kuşku duyamıyorum. Ayrılık noktalarına gelince, dokunulduğunda herkesin ayrı bir telden çaldığı görülecektir. Çünkü ülkemizde, hümanist ve toplumsal içerikli, "SİYASETTE KİLİTLENME" ABD'ntn Irak'ı ışgaltnı ele aldığınız yazılarınızdan bırınde Türkıye'mn olay karşıundakı pasıfıze tutumunu eleştırerek "Türktye hıçbır zaman Kurtuluş Savaşı süreçlennde ya da sonrasındakı Lozan sü'reçlerınde olduğu kadar sıkıntıya düşmedt. Her ıkı 'savaş'tan da yüz akıyla çıkılabtlmesının strrı, gerçekçılıkle bağımsızlık ruhunun ve ktmlıkli olmanın bırleştırılebılmtş olmaundadır " dıyonunuz Bu bağlamda Irak'ın ijgalı konusunda başından berı ABD yandaşlığını savunanların hugünkü durumunu ve ılıy ktlı olarak da AB masasında Türkıye'mn çtkmazlarınt yorumlar mısınız? Türkiye Kurtuluş Savaşı ve Lozan, bir mucizenin iki evresidir. "Lozan" başlıklı belgesel oyunuma çalışırken bunu çok daha iyi kavradım. Bu gerçeklerin bilincinde olmayanlar, tarihte ve coğrafyada nerede durduklarının farkında olmayanlardır. Birçok Batılı araştırmacı çağdaş Türk devrimlerinin anlamını bizim birçok okuryazarımızdan daha iyi anlıyor. Bugün yaptlması gereken, ulusal değerîerimizin ve kazanımlarımızın bilgisine ve bilincine sahip olmak ve onları yaşanmakta olan dönemin gereksinimleriyle buluşturmaktır. Kurtuluş Savaşımızın önderleri, kendi zamanlarının koşullarında, bunu büyük ölçüde başarabilmişlerdi. Bu gün gelinen nokta ise, öncelikle, kimliksizlik ve kişiliksizliktir. ABD saldırganlığına çanak tutanlar, gelinen bu aşamada yarım yamalak özeleştiri yapıyor görünseler de temeldeki düşünceleri ve ahlaldarı aynıdır. Onlar kimliksiz, kişiliksiz, (S.Ali ve M.A.Aybar'dan ödünç aldığım bir deyimle de) "omurgasız" kimselerdir. Sıradan halk, bence, değerlerinin bilincine (hiç değilse duygusuna) bu gibi kimselerden ve birçok okuryazarımızdan daha çok sahip. Toplumsal alanda yaşadığımız asıl sıkıntının ise siyasal önderlikten yoksunluğun bir sonucu olduğunu düşünüyorum. Siyaset alanındaki kilitlenme açılabilirse, halkın yaratıcılığının da önü açılmış olacak. Burada aydına, gerçekten aydın olma çabası içinde olan kişiye, çok, pek çok görev düşmekte. Öncelikle de hallunı tanımak, anlamak. Tabii, bunu istiyorsa. Birçok aydınımız, okuryazarımız, somut yaşam bakımından da, düşünsel ya da duygusal olarak da halkın tümüyle dışında yaşamakta. Içinden çıktığı kendi halkını ne tanıyor, ne anlıyor, ne seviyor, ne de bu konularda bir kaygısı var. Gelinmış olunan nokta budur ve AB masasındaki çıkmazlarımız bu temel olgudan bağımsız değil. AB masasında Türkiye'yi, onu gerçekten tanıyan, anlayan, halkıyla gerçek kan K İ T A P S AY I 809 • Gamze AKDEMİR Tpr yr itaptakı yaztlarıntztn en ortak 1 / özelliklerınden biriABD ^ J^k emperyalıımının tnsanlığı JL X . çürütücu etknıne vurgu yapması. Irak'a saldırı sürecinde ortaya çıkan emperyalist vahşet, insanlık dışı olgular, bunun yanı sıra da bizim ülkemizde kimi çevrelerde tanık olduğumuz duyarsızlık ve daha da ötesinde ABD işbirlikçiliği, kanımca, bir bütünün iki yönünü oluşturuyordu. Şu anda da yaşanmakta olunan gerçeklik budur. insanlık bence yeni bir ortaçağdan geçmektedir. Bir başka deyişle ortaçağlara yeniden dönülmüştür. Bu anlamda, kitabımda bir araya gelen yazılar bu yeni ortaçağın irdelenmesi, insanlık değerlerinin büsbütün kaybolacağına ilişkin bir kaygının dile getirilmesidir. Yazdarımzda da dıkkat çektığinız gibı tnsanltg'ı değerlerın yok oluşuna karşı koruyacak tek güç, hümanıst değerlerın toplutncu bir bdinçle örgütlenmest kuşkusuz. Bu noktada aydınlara ve emekçılere düşenlerı a/ilatır mıstnız'' Ve belıren, kafa kartşıklığından muslarıp, ülke koşullarından habersızya da soyut, kökwz aydın(!) tıplerim... Ve oluşa/yarattlagelen yeni iman tıptm... Yazılar toplamının özünü bence çok doğru anlamışsınız. "Hümanist değerlerin toplumcu bir bilinçle örgütJenmesi"... Özet budur. Hümanist değerler eylemle savunulmazlarsa, söz aşamasında kalırlar. Edebiyatçı, sanatçı, felsefeci, bu değerleri kendi yaratıcılık alanlarında dile getirir. Eyleme geçirilmelerinin alanı ise siyasettir, kitlelerin hareketidir. SAYFA 16 Ülkemizde ise bu her iki alanda da bü sağlam bir eğitimden geçdmiyor. Bir zamanlar, yeterli ya da yetersiz, fakat her şeye karşın vardı böyle bir şey. Insanlar arasında dayanışma duygusu, yurt sevgisi, insanlık bilinci gibi şeyler. Şimdi tam da yeni ortaçağın istediği tipte insan yetiştiriliyor. Bir ara bir siyasetçinin "veciz" deyimi ile "bir elin de kuran (ya da Incil vb. fark etmez), öteki elinde bilgisayar" bulunan bir insan tipı. Yani, kitabımdaki yazılardan birinin başlığı ile, "eski ve yeni tanrılar arasında" sıkışıp kalmış, gerçek insanlık değerlerinden tümüyle yoksun zavallı bir insan. Yeni ortaçağın ürünü bu insan tipi, eski ortaçağdaki benzerinden daha da sığ ve tehlikeli biridir. Eski ortaçağda, yine de halksal değerler, efsaneler, masallar ve o temellerde bir insan anlayışı vardı. Günümi'u ortaçağının yaratığı olan insan ise, teknolojinin (bu "yeni tann"nın), yanı sıra da hümanizm ve toplumsal dayanışma değerlerinin bıınca kazanımından sonra, bıınlar sanki hiç olmamış gibı, eski ortaçağların da gerisindeki aldatmacaların ("bilim kurgu", "büyü", "kadercilik", "şiddet tapınıcılığı", "pornografi" vb.), her tür C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle