Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Yapılacak onca önemli şcy varken... Akşam üzeri duraklarında bekleşen yabanıl, bencil ve kararsız ve öfkeleri içlerine tıkılmış yüzler varken. Oyle olsalar da... Açlıktan, açıklıktan açık bırakılmışhktan, hastalıktan ve yoksulluktan ve inançtan ölen insanlar ve küçük zavallı kadınlar dururken. Kesilenler, vurulanlar, dövülenler, kaynaşan kalabalık ve güpegündüz. Bunca suskunluk, yılgınlık, korku kol gezerken... Daha neler varken ve dünyanın dört bir yanında, saymakla bitmczken yani... Bir kadınla bir erkek arasındaki o aldatıcı uyum uyumsuzluğa dönüşebilir. Derken bir gece, bir kıyıda çatının gölgesi ayışığına çapraz düşmüş kara bir üçgenken ve cırcır böcekleri öter dururken o güvenlik dolu evin bir duvarı durup dururken çöküverir... Tabaklar, bardaklar, küllükler ise sonsuza dek sürer. Süpürgeler, aynalar, saç tokaları, plastik bulaşık tasları ve yer silme kovaları. "Merhaba", dedin beni görünce. Sevince benzer bir esinti yüzünde. Umutsuzluğa yakın bir umut. Ama yalnız ben sezebilirim bunu... yoksa kayıtsız. Döneceğimi biliyordum. Bu yüzden kolay çırpıntıyı boğmak. Sıkışınca başını yıldızlara kaldırmak ve gelişi güzel sözcüklere sığmmak. Geldim iştc, döndüm. Seni ne yitirdiğime ne yeniden bulacağıma inanamadan. Bir tek sana duyduğum inanç eksiksiz. Ki yeterince tanımıyorum seni. Bir kuşkuya bir şaşkınhğa bırakıyorum günlerdir düşüncemi. Uzun yol boyunca da bu çızginin iki ucu arasında gidip geldim. Kaygı içimde taşla^mıştı. Beni nasıl karşılarsın bilmiyordum. Renkli bir fotoğrafta sigara içiyordun. Bir arabanın yanında ayakta durmuş kayıtsız güle giile diyordun bana. Uykumıın ortasında gövdemi kavrayıp başımı kolunun çemberine sıkıştırıyordun. "Sevgiyi senin gibi algılamıyorum ben" diye bağırıyordum. "Hep bir arada, ya da sürekli ayrı yaşayabiliriz ama gene de birbirimizi sevebiliriz..." Seni sevmeyi becerememişim. Ya da eksik, yanlış sevmişim. Bunun için döndüm işte. Aramızda beliren açıklıktan bakıldığında neyin aksadığı göründü. Şimdi kolaylığı getiren bu. Geçiştirip, unutup, yeniden, olduğunca sürdürmeye başjamanın kolaylığı değil bu. Bencil sevgiyi yakalamanın, zor olanı çözmenin getirdiği umut ve güven. Sonra, "Merhaba", dedin. Güldün. llk uçuşuna çıkmış, sevinçli, korkulu ve coşkuyla şaşkın bir kuş havalandı içimde. Yürüyelim mi biraz kıyıda? Yürüyelim. Düşündüm ki tatilimi yarıda kesmem anlamsız. Dinlenmem gerek. Onun için döndüm. Gitmen gereksizdi. Ama kötü şeyler söyledik birbirimize... Ikimiz de kızgındık. Söylenmeyecek sözler söylemek. Ne diyeceğini bilememenin dayanılmaz hırçınlığı. Hem ııtanma hem aşağılama. Hem saldırı, hem savunma. Birbirinin içine girmiş onca duygunun, sevgi ve kızgınlığın, acının ve direnmenin, umut ve umutsuzluğun, her yandan gelen sarsıntının, içinden çıkılmaz karmaşası... Sonra o acdı sessizlik. Bir gece otobüsünün yoksul dinginliği. Olup biteni acı içinde düşünüp ölçüye vurması usun. Yatışmadan ki anlama apansız gelen sarsılışla olsun. Biliyor musun, eksik, bencil, kusurluyum ben... Uzlaşmak için söylüyorsun bunu. Sonradan kendini onanrken yan tutacaksın, haklı çıkmaya çalışacaksın. Bencilliğini yadsıyacaksın... Hayır, acının içinde yakaladım kendimi. Beni geliştirecek ilk aşama olacak bu. Anlamlı ve sürekli olana yöneltecek beni. Yardım eder misin? Seni ve insanları sevebilmem için... Kolunu omuzuma sardın. Kumların üzerine oturduk. Bir koyversem kendimi. Nasıl anlatılır ya da bilebilsem. Sözcüklere sığınmadan, onların dışında. Ama gene de söyleyerek ve aceleye getirmeden, uzun uzun... Kendini atlamayı öğret bana. Sen benim el sürülmedik yanımsın. Gcnişlet beni... Becercbilir misin? Umutsuz musun? Evet, çok zor. Gene de denemek istiyorum. Sendeki kibir güvensizlikten geliyor. Ama bu duıgunluk sıcaklığı, içtenliği donduruyor. Uzak, yabancı ve yalnız kalıyorsun... Aramıza kimin, ne zaman, ne yolla girebileceğini düşünür oldum. Çünkü her an bitirebilmenin ve yepyeniye başlamanın rahatlığı içindesin sen... Hayır bana sahip olduğunu yaşadığın için. Bütünlenmemiş bir sevgi çünkü. Kurallara uygun ama yaşamın ayrımsiz karı^ıklığı içinde belirlenmemiş... Senin dışındaki birçok insanı da başka biçimlerde sevebileceğimi anlamak istemedin... Değişeceğım. Bu birdenbire elle tutulacak kadar kesın olmayabilir ama istiyorum. ü yanılmaların diijinda kalamayan, görüp gene de dıırduramadığım yanlışlar yaşadığımız deneyim içinde eriyor. Hem şimdi anlıyorum, hep bir şey ölüyor, kendiliğinden bir sonrakine geçiyoruz. Benimle yaşamak istiyor musun? Evct. Ama bunu kesin bir sözveriş olarak almamalısın. Yarın ayrılacakmışız gibi rahatlıkla istiyorum. Oysa sen ayrılıkları ve beraberliği abartıyorsun. Coşkuyla üzerlerine varıyor, sıkıca yakalamaya çabalıyorsun. Senden ayrıldığımda, beraberliğin o olağan umursamazlığının dışına çıktığımda anladım bunu. Korunak yıkıldığında yani. Optün beni. Beyazın üzerine kocaman kanatlı mavi bir kuş düştü. Beyazla hem uzak hem yakın bir mavi. Hem gök mavisi hem gece. Belki mavi değil de acının coşkuya, sevginin dirence dönüşmesi. Saçlarını okşuyorum. Saçların ne güzel... Niye ama? Bir çocıık kadar açık ve içtensin. Gülüşünü seviyorum ve seni. Uyurken gövdenin aldığı biçimi iyice biliyorum. Bacaklarının kollarının nasıl savrulduğunu. Başının yerini. Sabahları anımsayamadığın düşlerini de. Şimdi uyuyorsun, ben seni boyuyorum ve kendimi yeniden. Ölçüsüz çoğalıyorum. Us ve duygu, alışılmışla yepyeni, apaçık olanla kavranamayan, kusjkuyla mutluluk, acıyla sevinç çarpışıyor. Biliyorum, bu çatışma beni yeniden biçimleyecek. Sevgiye biçtiğin kalıbı da. Bütünleneceğim. Çünkü, tabaklar, tencereler, kovalar, aynalar ve perdeler sonsuza dek sürmez... • ŞEREF TİPİ Pışıbba 0, Aziziye savaşında şehit düşen annesini aramak için İstanbul Kapısı'ndan Erzurum'a girerken, Rus Kazakları da Kars Kapısı'ndan giriyorlardı kente... Üzerinde Erzincan Askeri İdadisi'nin lacivert üniforması vardı. Şehre yayılan Rus soldatlan arasından sıyrılıp evinin yolunu tutarken, bu yenilgiyi hiç unutmamaya, bu karabasanı milletine bir kez daha yaşatmamaya yemin etti küçük asker... Ancak kaderin ona bu oyunu bir kez daha oynayacağı aklına bile gelmemişti o gün... Tüm çabalarına karşın, 1914 Şubatı'nın 16. günü Erzurum'un bir kez daha düşeceğini ve bu kez emekli bir Osmanlı feriği olarak Rus Kazaklarf nın Palandöken'den inişini, şeyhi bulunduğu Habib Baba Dergâhf nın damından dürbünle içi yanarak izleyeceğini; bir asker için en zor şey olan esaret acısını yaşayacağını; 1917 Rusya'sının Moskova'sında tutsak edileceğini nereden bilecekti. M Remzi Kitabevi