Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Adnan Binyazar, "Şairin Kedisi" öyküsünde birkaç kez Cahit Külebiyi evinde yoklayışını anlatıyor. Ozellikle Külebinin kedisi Sarman'la eve gelen konuklar arasındaki ilişkiye değiniyor. anat Olayı" dergisinin bütün birikimini gözden geçirirken Fethi Naci'nin unutamadığı öyküler üzerine yazdığı bir dencme ilgimi çekti (SANAT OLAYI, Bir Dostu Özler Gibi, Kasım 1981): "Bir dostu özlcr gibi özlcdiğim hikâyeler var. Zaman zaman bir insan yüzü, bir olay, bir konuşma, bir doğa parçası, günbatımına doğru Bodrum Kalesi'ne vuran o büyüleyici sarı aydınlık birden yıllar önce okuduğum hikâyelere götürüyor beni." Fethi Naci sonra onda izi kalan öyküIerden söz açıyor. Oyküye kapı aralayan öyle ayrıntılar var ki, kendiliğinden anr haline gelmiştir. Dilin özelliklcrindcn yararlanarak öyküye dönüşmesini bcklcycn antlardır onlar. Yerleşik öykü anlayışının sınırları değişincc; artık bir olayı girişi, açılımı, şaşırtıcı sonuyla anlatmak tckdüze bir anlatıya dönüşünce; yeni biçem arayışları başladı. Küçük bir aynntı, belki bir çocuğun bakışı, bir kedinin kamburunu çıkarıp ayağınıza sürtünmcsi ycni bir öyküye hazırlar sizi. Bir öykücüde izi kalan, sessiz bir anıya dönüşcn her şey öyküye geçmeyi bekleyen biçemini arar. Dinçer Sezgin'in bölge sözcüklerindeki anı yükünden yararlanarak sahici bir ortam hazırlamak istediğine değinmiştim (Cumhuriyet KİTAP, Anılardan Öyküye Geçerken, 20 Ekim 2005). Necmiye Alpay kimi sözcüklerin, deyimlerin "aymmcı anlatım"a yol açabileceği kaygısını taşıyordu. "Gâvurun dölii" sözü de böyle bir kaygıyi çağırıştırıyordu. "Ayrımcı anlatım" söziinü yorumlarken "ayrımcı anlam"ın da değiştiğini anlatmak istedim. "Gâvur" sözcüğü zamanla yeni anlam yükleri kazanmadı mı? "Gâvurca" derken "yabancı dil" anlamına varmıyor muyuz? Dcmek ki sözcükler de yaşama koşullarına uygun gclişme gösteriyor. Önemli olan biçem özelliğidir. Kendine özgü biçemle ayrımcılığa dokunmak, öykücünün anlayışına kalmıştır. ÖYKÜYE DÖNÜŞEN ANILAR Anıların öyküye dönüşmesinde de dil özcninin önemli yeri var. Turgay Fişekçi, Adnan Binyazar'ın öykülerini topladığı "Şairin Kedisi" üzerine yazarken, yaşama gerçeğini sanat gerçeğine dönüştürcn dilin inceliği üzerinde duruyor (CUMHURİYET, Şairin Kedisi, 15 Kasım 2005): "Adnan Binyazar, anlattığı olayları öyle bir dil ve kurgu ustalığıyla sunuyor ki, artık anlatılanlar hayat tanıklıkları değil de, sanat ürünü olarak karşımıza çıkıyor." Maupassant öyküsü ile Çehov öyküsıi arasında kaç türlü öykü var? Çehov öyküsünü aşarak günümüze doğru öykü nasıl bir gelişme gösterdi? Çehov öyküsünden yola çıkarak Erdal Öz'ün anımsattığı, biçem özelliği olarak belirlcnen güler yüzlü bir bakıştır: "Çehov'un öykülerinde değişik bir anlatım vardır: Garip gelmesin, ben de öyle düşüniiyorum; anlattığı kişiler kim olursa olsun Çehov onlara her zaman sevgiyle yaklaşır. Bu kişiler genellikle sıradan insanlardır. Çehov, köyleri, kasabalan dolaşan bir hekim olarak pek çok insan tanımış, pek çok gözlemde bulunmuştur. Bu insanların çoğu başarısız, sıradan kişilerSAYI Mustafa şerif onaran Dergilerden "S Bir anıöyküde "şiirin efendisi" dir. Rus toplumunun çöküş döneminin soyluları da vardır yarattıği tipler arasında, ama bu tiplcrin pek çoğu, hayatın bayağılaştırdığı, umutsuz, içi kararmış, iç karartıcı ki şilerdir. Ama Çe hov'un yaklaşımı her zaman sevgiy ledir. Edebiyata nefretle giriİemeyeceği kanısındayım. (ÎMGEÖY KÜLER, Çehov'un Oykücülüğü Üzerine, NisanMayıs2005). Dinçer Sezgin de öykü kişelerine sevecen bir yaklaşımla bakıyor. Biçem özelliği önc geçince kimi sözcükleri suçlamanın anlamı kalrmyor. KEDİLERİN "UMURSAMAZ BAĞIMSIZUĞI" Kamburunu çıkaran kedinin ayağınıza sürtünmesi öyküyü tetikleyen bir davranış biçimi olabilir. Deniz Kavukçuoğlu, edebiyata yansıyan özellikleriyle kedileri anlatmasaydı; bu bencil, umursamaz, bağımsız davranan, kişilildi hayvanları nasıl tanıyacaktık? (KEDİ GÜLÜŞÜ, Şairin Kedisi'nde Cahit Külebl (üstte) yenlden anımsanacak; Ozel bir klşlllği olan "Sarman" da (altta) edebiyatta kendine Anı/Derleme, Doğan Kitap yer edinecek. 2004). Çetin Altan "Acımadıklaşilik kazanarak eve egemen olduğunu anrımızı sevemeyiz" diyor. Kedilere acıdığılatır. mız için değil, onlar yalnızlığımızı paylaşan arkadaşlar olduğu için, yakınlık duyu•ŞAİRİN KEDİSİ" yoruz. Öyküye bir deneme gözüyle de bakılaBilge Karasu'nun umarsız günlerinde maz mı? Denemenin sınırlan belirsizdir. yüzüne insan gibi bakan, ön ayaklarından Öyküyle örtüşen özellikleri vardır. Romabiri kırık olan "Bıyık" olmasaydı, ölüme na bile bir büyük dencme gözüyle bakılasığınması kolay değildi. bilir. (Kızım Emine Onaran tncirlioğlu, bir Denemeyi öyküye dönüştüren de dili işinceleme için, çalıştığı üniversiteden bir leme hüneridir. yıllığına Teksas'a gönderildi. Biri yaşlı, 18 "Şairin Kedisi"ni anlatan Turgay Fişekyaşında; öteki daha çocuk sayılır, 2 yaşınçi diyor ki: da, ama genç irisi, Van kırması bir uzman; " Yazar bu hüneri nasıl elde ediyor? bizim bakımımıza bırakıldı. Bir kez daha Önce dil ile. Öylesine ışıltılı bir Türkçe anladık ki kedileri sevmeyen insanlan da okuyorsunuz ki öyküde, bu dil sizi günsevemez.) lük gerçeğin ötesine, yazınsal gerçeğe göKedimiz olmayınca Kemal Burkay gibi türüyor. Yer yer halk deyim ve söyleyiş "Gülümse"meyi bile unutup insanlara özelliklerinden yararlansa da, çağdaş yaküsmemiz mi gerekecek? zın dili, yazarın anlatım dili. Damıtılmış, yoğun bir dil. Duygu yükü de hiç eksilmi"Tut ki karnım acıktı yor." Anneme küstüm Adnan Binyazar, "Şairin Kedisi" öyküTüm şehir bana küstü sünde birkaç kez Cahit Külebi'yi evinde Bir kedim bile yok anlıyor musun yoklayışını anlatıyor. Ozellikle Külebi'nin Hadi gülümsc" kcdisiyle eve gelen konuklar arasındaki Deniz Kavukçuoğlu, acınası bir sokak ilişkiye değiniyor. Adnan Binyazar, dolaylı kedisini evine alıştırdığı zaman, onun bir biçemle, yaşlı bir ozanın yalnızlığı üze"umursamaz bağımsızlığı"nrn nasıl bir kirinde duruyor. 824 O yalnızlıkta, bir kedi ile bir ozanın ruh dokusundaki yakınlık var. O duygusal aynntıları sezen Binyazar, kediye bakarken "onun beni önemsemediği duygusuna kapılıyorum" diyor. Aslında davranışlardaki duygu kaymalarını sezen Külebi'dir: "Yalnızca davranışlardaki sapmalan değil, duygu kaymalarını da yakalayan şairin, kediyi izlcrkcn içimden geçenleri sezdiğinden emindim." Adnan Binyazar eşi Filiz'in ölümle savaşımmı yakından bildiği için; "ölüm, yalnızca öleni alıp götürmüyor, onunla birlikte, onun bize bağışladığı hayatın siit üreten memesini de ağzımızdan çekiyordu" demek gereğini duyuyor. Bu yüzdcn Adnan Binyazar anılarda olmayan ayrıntıları gönül gözüyle görüyor, onlara yeni bir ruh kazandınyor: "Bir evde ölümün ruhu dolaşınca, yılIarca arasında yaşadığımız eşyalar birden eskiyiveriyordu." "Şiirin Efendisi" Cahit Külebi "yakınma ustası" olarak niteler kendini. 'Bürokratlara özgü tavırları olan gösterişli 'beyefendi'lerden değildi." Gene de lacivertlerini giydiği özel günlcrde heyheyleri üstünde olurdu. ( ) zaman Adnan Binyazar ona bir köstek yakıştırırdi: "Yelek cebindeki altın saat zincirini belki de ben ekliyorum." O altın köstekle kedisi "Sarman" arasında bir yakınlık kurarken; "hasta yatağında yalnızlığın belirsiz zamanına doğru akıp giden" ozanla kedisinin nasıl bütünleştiğini de görüyoruz. 'SARMAN" ARTIK EDEBİYATIN MALIDIR Öyküde Ahmed Arif le Ali Püsküllüoğlu'nun ozan kimlikleri de öne çıkıyor. Adnan Binyazar'ın anıöyküsü eski Türk Dil Kurumu günlerine götürdü beni. Cahit Külebi'nin Genel Yazman olduğu dönemde, Yazı Kurulu toplantılarında Ceyhun Atuf Kansu'yla, Adnan Binyazar'Ia birlikte çalıştığımız ydlara... Cahit Külebi öylesine bağlıydı ki Türk Dil Kurumu'na, Kurum'un tek bir kuruşu boşa gitmesin diye, 'hışım' gibi dolaşırdı orada. Anılar da silinir gider. Ama anılar öyküye dönüşünce çok katmanlı bir anlam derinb'ği kazanıyor. Bu arılam derinliğini değerlendiren Emin Özdemir diyor ki: "Geleneksel öykü anlayışını aşan çok katmanlı bir yapısı var bu öykülerin. Bu çok katmanlı ortamda, duyarlıkların kalem değmemiş derin bölgelerine uzanıyor Binyazar; şiirselliğin beslediği büyüleyici bir söylemle acının, hüznün, sevincin duygu uçlarıyla dokuduğu bir gökkuşağının içine sokuyor okurlarını." Adnan Binyazar yaşamanın örsünde sınadığı dil duyarlığından yeni bir dil çıkarmasını biliyor. Bu dil görülmeyeni, sezilmeyeni anlatmaya yaradığı için; anıyı da, denemeyi de aşarak öyküye yeni bir anlayış kazandınyor. Gönül bağının gevşediği edebiyat ortamında ozan Cahit Külebi de unutulabilir. Belki başka ozanlarla karşılaştırılırsa ondan yarınlara kalacak dizeler daha çoktur. Gene de Adnan Binyazar'ın öyküsü "Şairin Kedisi"nde Cahit Külebi yeniden anımsanacak; özel bir kişiliği olan "Sarman" da edebiyatta kendine yer edinecek. Kimi ozanlan özel yaşaması içinde tanımak şiirindeki gizleri anlamayı da kolaylaştırabilir. "Sarman"ı yavruluğundan bu yana tanımasaydı "Güz Yorumu"na varan Cahit Külebi, "Cahil bzlar (küçük kediler)" demek gereğini duyar mıydı? Onları konımak istediği sevecen duyarlığını bize de aşılamak gereğini sezdirir miydi? Adnan Binyazar'ın öyküsündeki yaşanmış duyarlıkta kendimizi de sınamak olanağını bulacağız.B MUSHin»İFW»AN N M * M a. M. nt ı M N ta C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYFA 29