25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hilmi Hasal dokuzuncu şiir kitabıyla okur karşısında Yaralı Gümü ken, şair dil yetisi ile doruklarda kalır. Anadil tadı, şair için doğal bir ödüldür. Bu doğal ödüle ulaşabilmenin koşulu dile biîinçli bakış gerektirir. Hilmi Haşal'a göre şiir; "cvrensel oylumda, diller üstü bir dil. Ozansa, güzelin anlamını arayan bir simyacı." Hilmi Haşal bu ödüle şöyle uzanıyor. "yanıyor yüzüm intiharı besledikçe / öyle yaşıyorum ayakucunda kuşkunun / dizlerime asi ahenk yağıyor, ağulu / kent. sarsılıyor yer, titriyor usum / ayyaş bir gönülle sığınıyorum söze" (sf. 14) Gösterge düzeyinde şiirsel yapıyı hasara uğratmadan kuruyor şiirini. sonra değil, okuma aşamasında doğrudan imgelem haznesinde yoğrulur. Görselliği ancak bıçimsel açıdan önem kazanır. Biçim ve anlamın bağı ise; şiirde deneyimlenmiş arayış gerektirir. Yeti gerektirir. Anlamı biçimle güçlendirmek özgün sonuçlar doğurur. Biçim ile anlamı güçlendirme arayışlarına üişkin şu şiir, kronolojik açıdan kitaptaki en eski şiirlerindenbiri. (sf.12) "kavşaklarda bukağı, halka halka döküm ikindi ömürler için pusu il mek len me le ri ölümcül sessizlikler yazıyor yüz yüze inlemeilenme dergâhı kent" Nesnelerin temel nitelikleri ve etkileri, şiir sanatının görsel karşılıklar içermesi için vazgeçümezdir. Anlatmak için yola çıkılmasa da sözcüklerin doğasında var olan anlamların yaratacağı coşkular gözetilmelidir. Sözcüklerin sürtünmeleri, anlamı çoğalttığı kadar, dizeler ilk olabilme yarışı içindedir de... "önce şu; sözcüğün namusu sözlüklerde değil, yürekte özsu ve kök / hiçbir sözcük sararmaz yaprak kadar, düşmez, savrulmaz; vahadır / yine de, söz'ün kölesi dilse, kile dönüşse de toprağı sevmenin, ki..." (sf.5O) Bu kitapta "söz", "sözcük" ve "gümüş" sözcükleri, şiirlerin kurgulanmasında dikkate değer biçimde önem taşıyor. Toplumlar, insan neslinin evrim süreci içinde, diğer canlılarla ilişkilerinde tutarlı ve tutarsız davranışlanndan sorumludurlar. Bu nedenle tüm bir toplum lekelenir. Hitler'in kendi zamanındaki toplumunun büyük bir kısmını lekelemesi gibi. Haşal şiirine bakınca bu ilişkilerin sorgulandığı görülecektir. "ben; suyu bulanık soysuz zerre, bilinmez gen / ben; habis hücre, öz'e ağı, gövdeye zül / ben; aşağılık canlı, sokulgan, kemirgen, sürüngen" (sf.28). Şair, okur ile arasmdaki etki / tepki sorununu birinci tekil şahıs ile çözüyor. Insanoğlunun aciz kaldığı, yer kabuğu ve doğa ile ilişkileri, ölüm ve varoluş / yokoluş korkusu, Hilmi Haşal şiirinde derin izler taşıyor. Insanın korunmasızlığı, Tanrı katındakı adaletsızlik, ıımutsuz geleceği ve çıplaklığı sorgulanıyor "ah anneler; evlatlara ölüm bcşiği bu kent, ah yitik anneler / demir yığını, köz tabutlar mahşerin hangi adı; tanrı çıplak / para çıplak, yalan çıplak, ve umut geleceksiz, ki lanetli zaman / dayanılmaz fay dehşetine çağın, arşa ağıyor ah, yanık anneler / azrail czberden okuyor sanki, su ve hava yokluğun saltanatında... / çıplak bir gümüş gibi çıplak dünyada; ölüm kokusu varlığın son adı... / (sf.60). Işte duyguların duyarlılık düzeyi. Duygu, yalınlığının vc yabanıllığının kabuğunu çıkarıp duyarlılık düzeyi ile şiire dönüşüyor. Salih Bolat "Duyarlılık, dııygunun yükseltilmiş bir biçimidir. Duyarklık, duygunun eğitilmiş, yönlendirilmiş, estetize edilmiş, anlamlılaştırılmış, insanileştirilmiş biçimidir" demıyor mu idi... Şiirde toplumsal kaygılar ncrede ise ikincil öneme düştü. Şair de bireysel kaygılar yaşıyor toplumda. Böyle olunca da şiir dinmez sancılar çekiyor. Içedönük bir devinim yaşıyor. Türk şiiri toplumsal boylamın derininden ve sakin akıyor. 80 sonrası baskıların etkilerini sindirmiş ve boyun eğmiş gibi gözükü yor olsa da bunun böyle olmadığı gün gibi ortada. Derinden ilerliyor. Bu derinlik gündelik yaşamda da hissediliyor. Kısmen sindirilmiş bir yapı içinde kendini biriktiren bir başkaldırı yaşama hâkim. Şiir bu hâkimiyetten payını alıyor. Toplumsal ve ideolojik dinamiklerle birlikte şiir bu yapıdan kurtulacaktır. Yaşanmakta olan koşullar şiirin anlam ve içeriğini kuşkusuz etkiliyor. Şairin yazarak yeniden aynı acıları yaşaması, yaralarının kabuk bağlamasına engel olduğu gibi, onu acıya hazırlıklı tutuyor. Bu bilinçli bir dönüşümdür. Sancılara kucak açar, göğüs germenin diğer söylemiyle... Bu, şairi geren dönüşümde şairin yerini şöyle dizeliyor Hilmi Haşal, Şiir Mahşeri adlı şiirinde "ilk ve son koşul yanmaktır, şiire varmaksa ereği öznenin / külün çilesini okumak için ve taşımak için sözün yükünü/ ... / " (sf.3O). Toplumsal dönüşümlerde şairin kendisini öncelemesi gerektiğini vurgular gibi bir söylem bu. Şairin özgürlük penceresini açmasının önkoşulu da sanıyorum geçmişten alınan derslerin bilinci ile, gelecekte ayaklan yere basan bir topluma dönüşme düşüdür. Hilmi Haşal yine de bu pencere önünde duruyor. Çok anlamlı bir imgelem gücüne sahip. "an şaşkın bakakalır, gümeçten büyük toprağa / bozgunudur ağı yırtık örümceğin, sarkar tuzağı / ısının ve esimin felaketine uğramıştır zaman / güneş yerinde kalır" Şair bireysel yaşamını; (bireysel kaygılar yaşıyor da olsa) diyalektik ve evrensel boyutlara sürükleyerek yazar şiirini. Toplumsal ve kültürel birikimin tanımıdır bu. Birikim ve sancı aynı oranda artar. "mutluluk mu... bir yar / aramızdaki yar, düştükçe derin / düşerken sıkica tutunduğumuz / tek yapraklı dal, kökü giz...". Gölgenin doğasındaki sahtelik gibidir mutluluk. Sözcüğün sözlük anlamının yetinilmezliğini kanıtlar gibidir. Yazınsal ve sözel kültür, susmanın "altın" olmadığını çok defa söylemiştir bize. "Söz gümüş ise, sükut altın'dır" diyerek feodal yapıyı korumaya yönelik bu atasözü; boyun eğmemizi öğütleyegelmiş. Hilmi Haşal bu kitabında son sözü, şiiri; "söz", "gümüş", "susmak" ve "altın" imgelerine bırakmış. Atasözüne bakacak oîursak bizim için altın'ın, yeri değilse, gümüş kadar bile bir değeri yok. (sf.62) "söz gümüşse / söz'ü ararken içilmiş iksir / esenliğe varmak için mi / söz'e kaldım, söze kaldım" Söze kalalım... • (*) Yaralı Gümüş, Hilmi Haşal, Yom YayınlarıŞ.Urfa 2004. K İ T A P SAYI 761 İlk şiirlerini Bulgaristan'da yayımlayan Hilmi Haşalın (1954) dokuzuncu şiir kitabı olan Yaralı Gümüş Yom Yayınları'ndan çıktı. önceki şiir kitaplari; Denge/Sizler Adına (1991), Elektronik Yalnızlıklard992), Yol Boyu Notları (1993), Kozmik Aşk Suçud995), Venüsle Aşk (1997), Son Siren Kuşu (2000), Dağınık Düş Sepetleri (2001). YamkSöz (2002) adlarını taşıyor. • Necmi SELAMET «rik şiirlerini Bulgaristan'da yayımlaI yan Hilmi Haşal'ın (1954) doku• zuncu şiir kitabı olan Yaralı Gümüş JLj*) Yom Yayınları'ndan çıktı. Önceki şiir kitapları; Denge/Sizler Adına (1991), Elektronik Yalnızlıklar (1992), Yol Boyu Notları (1993), Kozmik Aşk Suçu (1995), Venüs'le Aşk (1997), Son Siren Kuşu (2000), Dağınık Düş Sepetleri (2001), Yanık Söz (2002). Hilmi Haşal'ın şiir tarihine baktığımızda zamanı, insanı ve var oluşunu toplumsal ve politik duruşu ile sorgularken, onları, şiirinin odağına yerleştirdiğini; bunların birincil önem taşıdıklarını görürüz. Teknolojik yenileşmenin / gelişmenin insanı, kendine ve emeğe yabancılaştırdığını imleyen şiirleri de dikkat çekicidir. Dağarcıktakılerin iletişimleri uzun soluklu dizelerle kurulurken özgün ses ve dil yapısı ön plana çıkıyor. Imgeler kimi zaman oldukça yoğunlaşıyor, kimi zaman da yalın. Her açıdan şiirini yenileme / arayış çabasını kolayca görmeniz mümkün. Nâzım Hikmet'in "en güzel söz: / Henüz söylememiş olduğum sözdür." dizeleri tüm şairleri arayış içinde ve tetikte tutuyor olsa gerek. Şiir, sanat türleri içinde doğrudan anlama ulaşan ve çoğaltan bir türdür. Örneğin resim sanatı gibi görsel algılardan SAYFA 10 Kimi dizelerde toplumsal gerçeklik yerini buluyor olsa da: "sonsuzluğa yazılmış işkence; karabasan ertesi, kaldırımlar soğuk" (sf.36) gibi, imgclcmde gencl görsel karşılıklarına uzak ya da karşılıksız, yoğun imge türünde dizeler de göze çarpıyor: "kırmızısiyah tarlalangöğün, soğudu elası / birleşti... sevişip, iç içe ebru hüzünler" (sf.9), "buz yanlışların tedirginliği hep, suçlu siyah" (sf. 18) gibi. Üçüncüsü ise; "düşün" tarzı, öğretisel söylem dizeler: "olacaklar sonrayı ilgilendirir, provasızdır her ölüm / anlamsız şeylerin provası yaptlamaz çünkü; sonuçtur / ölüm; varılacak yer'e yol, upuzun Tuat. bedende köktür tin / Ra gelmez kişiye diyor lahitler, ona varılır yedi ışıkla..." (sf.46). (Bu şiir özenle çalışılmış, ayncalıldı bir mitolojik deneme.) Şiirler bu üç yelpazede gidip geliyor. Kuramsal yelpazeler yaratdmış. Sık kullanılmış noktalama işaretleri ile okuyucuyu sektiren çağnşımlar, yaşamın fark edilmemış aynntılan ve duyarlılıklan üzerine kurulmuş... Şair, şiirin tanımını genişletmek görevini (görevler tartışdır) asla unutmamahdır. Şiir tanımı çoğuldur. Vecihi Timuroğlu'nun "Şiiri, tanımsız sayarlar" deyişi, şiirin etki alanının ve iletişim alanının yaşamın tamamına yayılması açısından çok önemlidir. Anadil, tanıma özel bir haz katar. Şiir Hllml Hasal bu trttabında son sözü, sllrl; "söz". 'gümüs', dil arayışları ile de sürer*susmak" ve "artın" Imgelerine bırakmıs. C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle