25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ahmet Yıldız'dan Kertenkeleler ve Edebiyat' M 'Yeni' vel heyecan dolnibir sanat için ney'in "sahte olan fotoğraflar değil altlanndaki yazıydı" uyansı da sanat yapıtının anlamının oluşmasında, içine doğduğu sembolik evrenin ovnadığı role önemli bir gönderme yapıyordu. Panelin düzenleyenlerin, izleyiciler arasında biri panelden önce biri de sonra olmak üzere yaptıgı iki ankettin sonuçlanysa gerçekten çok ilginçti. Panelden önce, ızleyicilerin %75'ı "sanat yapıtının toplumsal sorumluluğu var mıdır?" sorusuna olumlu cevap verirken, toplantı bittiğinde yapılan bir anket, tartışmalardan sonra bu oranrn % 40' düştüğünü gösteriyor. Şimdi, katılanlann % 6O'ı sanat yapıtının var olmaktan başka hiç bir toplumsal sorumluluğu olmadığını düşünüyordu. lümdeki denemelerinde Ahmet Yıldız hem tanıttığı kitaplann ana ekseni, tezleri üzerine özlü ama doyurucu bilgiler sunuyor, hem de o kitapları okuma arzusunu kışkırtmaya özen gösteriyor. III Kertenkeleler ve Edebiyat'ın ilk bölümünde iki tema öne çıkıyor diye düşünüyorum. Birincisi, tema Türkiye'de sanatın son yıllarda iyice metalaşarak 'kültür endüstrisinin' elinde tutsak olduğunu ve böylece, büyük olçude 'kıtch'lestiğinc ilişkin. Ahmet'e göre medya tekellerinın olduğu kadar postmodern sinikliğin, pasifnihilizmın büyük payı var bu "çölleşmede". Bu bağlamda, Ahmet Yıldız, Ahmet Altan'ın Istanbul İJniversitesı Iktisat Fakültesi'nde çuruk yıımurta ve domates yağmuruna tutulması, koridorlarda kovalanmasıyle ilgili gazete haberleri ve TV görüntüleri üzerine "Günümüzde Yazar/Şairlerimizin Çıkmaz Sokağı" başlıklı denemesi özellikle ibret verici. Ahmet Yıldız'ın sanatını metalaştırmasına bırakın direnen, bunu büyük bir istekle kucaklayan, bu dönemin simgesi olmuş yazarlara karşı nefreti gerçekten büyük; "Orhan Pamuk: Büyük Romancı!" başlıklı denemesinde de bu nefretin, bence itiraz edilmesi çok zor temellerden haraket eden, izleri görülüyor. Ahmet Yıldız'ın ikinci teması, Türkiye'de eleştirinin, felsefi, estetik, tarihsel kaynaklardan hereket yerine öznel yargılara dayandınldığına, sanat dışı ilişkilerüen beslendiğine ilişkin. Ahmet Yıldız felsefe, edebiyat tarihi, estetik gibi alanlarda uzmanlaşmış akademisyenlerin, üstlerine düşen görevi yapamadıklarından yakınıyor. Kim bilir belki de bunlann büyük çoğunluğu, toplumsal bir bakıs açısını, siyasi bir projeye sahip olma özelliklerini yitirdiler, çok şey biliyorlar belki ama bu bilgiyi nasıl kuÛanacaklannın pek ayırdında değiller. Kim bilir belki de bunda 12 Eylül kıyımının etkilerinin hala silinmemiş olmasının bir rolü var? Kim bilir belki de Soren Kirkekaard'ın bir deyimini ödünç alırsak, "Ruhlan potansiyelîerini bile yitirmiştir". Sakın, bunlar, Heiddegger'ın kertenkelesi gibi sıkı sıkıya kapalı t i r sembolik evrende yasıyor olrnasınlar, sakın, bu evrenin çatlaklanndan sızan "Gerçeğe", yaşamın günlük akışını aksattığı, huzurlannı kaçırdığı, dolayısıyla onlardan tavır almalarını talep ettiği için, gözlerini, kulaklannı kapatarak yaşamayı seçiyor olmasınlar? Ahmet Yıldız'ın Kertenkeleler ve Edebiyat başlığı altında toplanan yazılannın, arkasınaaki mantık bu iki temanın bir bileşimi. Ahmet Yıldız, her iki temayı üstleniyor, hem bir yazar, hem de eleştirmen olarak kendine düştüğüne inandığı görevleri yerine getirmeye çalışıyor. 1992'den bu yana aksatmadan (Ticarileşmeden, kültür endüstisine direnerek) çıkmakta olan Edebiyet ve Eleştiri dergisi, son öykü kitabı Genc Kyros'un Yazgısı, denemelerinin toplandığı Kertenkeleler ve Edebiyat, bu çabasında da başarılı olduğunu gösteriyor. Dediğim gibi, eğer toplumsal vicdan, ahlak, sanat arasındaki ilişkilerle ilgileniyor, "Sanatta siyasetin yeri var mıdır?" gibi kısır tartışmalan bir kenera bırakıp sanatı siyasetin göbeğine taşımak gerektiğini düşünüyorsanız, Ahmet Yıldız'ın kitabını okuyunca pişman olmayacak, Ezra Pound'un "Sanat siyasetten daha direngendir, bu yüzden sivasette uzlaşma olur ama sanatta asla" sözlerine bir kez daha hak vereceksiniz. Kertenkeleler ve Edebiyat, dünyanın her yerinde gittikçe artan sayıda sanatçı ve eleştirmenin "yapıtın" ve sanatçının durumunu tartışmaya başladıklan, "Sanat sanat için" yaklasımını, postmodern relativizmini sorguladıklan, "büyük ve militan", diğer bir deyişle "büyük söylemler"i taşıyan, bir şeye karşı duran yapıtlar aramaya başladıklan bir dönemde, tam zamanında, yayımlanmış, bu "yeni" ve heyecan dolu sanat ortamınin parçası olmak isteyenler açışından çok yararlı bir çabşma.B Kertenkeleler ve Edebiyat/ Ahmet Yıldız/ Papirüs Yaytnevt/ 264 s. K İ T A P Ahmet Yıldız Kertenkeleler ve Edebiyat başlığı altında toplanan yazılarında hem bir yazar hem de eleştirmen olarak kendine düştüğüne inandığı görevleri yerine getirmeye çalışıyor. 1992 den bu yana aksatmadan (ticarileşmeden, kültür endüstrisine direnerek) çıkmakta olan "Edebiyat ve Eleştiri dergisi", son öykü kitabı "Cenç Kyrosun Yazgısı", denemelerinin toplandığı "Kertenkeleler ve Edebiyat", bu çabasında da başarılı olduğunu gösteriyor. "I Ergln YILDIZOĞLU osova, Afganistan ve Irak savaşları, Abu Garip hapishancsindeki işkencelerin resimleri, köktendinci fanatiklerin kaçırdıktan sonra boğazını kestikleri insanlann TV'deki görüntüleri, 11 Eylül saldınsının, mali kaptalizmin "gösteri toplumunda", sembolik evreninde açtığı çatlak, ister istemez, uzun yıllardır toplumun vicdanı, geleceğin habercisi vb... olduklannı ileri süren, buna göre toplumdan özel bir ilgi bekleyen sanatçıların, yapıtlan ile siyaset ve toplumsa] olaylar arasındaki ilişki üzerine neredeyse 250 yıllık bir tartışmayı yeniden canlandırdı. Londra'da çıkan, New York, Atina, gibi kentlerde de yerel versiyonlan basılan The Art Newspaper'in editörü Anna Somers Coks'un, bu bağlamda kaJeme aJdığı "Sanat neden dünya olaylannı yansıtmıyor" başlıkJı yazısı (The Independent 17 Haziran 2004, Edebiyat ve Eleştiri, sayı 77, Eylül/Ekim 2004) lngiltere'de sanat çevrelerinde ilgi çekti, tartışma yarattı daha sonra, Art Newspaper'in 29 Haziranda The Royal Academy of Art (Kraliyet Sanat Akademisi) salonunda düzenlediği aynı başlıklı panele, Amerika'lı, Kanada'lı, K Avustralya'lı, Mısırlı, Türkiye'li (eğer beni sayarsanız) sanatçılar ve yazarlar da olmak üzere 200'den fazla izleyici geldi, salon doldu, içeri giremeyenler oldu. Unlü ressam David Hockney de oradaydı. Anna Somers Cooks'un açılış konuşmasını yaptığı panelde, Kamusal alanlara dikilen devasa heykellerle ünlenen heykeltıraş Anthony Gormley, Londra'daki Magritt sergisi küratörü ve sanat tarihçisi Sarah Whitfield, Birtbeck College'den felsefeci ve Dünya Sosyal Forumu üyesi Anthohy Grayling, ve seramikçi Grayon Perry katıldılar. Konuşmacılar, "sanat yapıtının ahlaki/toplumsal bir sorumluluğu var mıdır?" sorusuna kendi cevaplannı sundular. Gromley, kendisinin sanatçı olarak siyasi toplumsal sorumluluklarını yerine getirdiğini savaşa karşı kampanyalara katıldığını, buna karşılık, sanatının kimseye bir sorumluluk bordu olmadığını savundu. Sanat, atölyesinde kapıyı kapadıktan sonra, onunla, yapıtı oluşturacak malzeme arasında yasanan o tuhaf ilişkiden kaynaklanıyordu başka bir şeyden değil. Grayling sanatçının başlıca sorumluluğunun sanatını özgürce yapmaya devam etmek, özgürlüğünü engelleyen etkenlere karşı mücadele etmek olduğunu söyledi. Whitfield'e göre belki, ortada David'in, Fransız devrimiyle ilgili "Marat'nın ölümü", Gericault'un deniz kazasına uğrayan tayfaların birbirini yemek zorunda kaldığı olayı anlatan "Medusa'nın Salı" gibi "büyük eserler yoktu ama sanatçılann dünya olaylarına tepki göstermediğini söylemek haksızhktı". Dünyanın her yanında sanatçılar bir şeyler yaparak toplumsa] olaylara tepki veriyorlardı. Perry, seramikten kapkacak yaparak toplumsal olaylara tepki göstermein zorluğuna değinen nükteli bir girişten sonra, kendisinin aslında küçük savaşlann insanı olduğunu, bunun ise her gün ve her dakika kafasının içinde sürdüğünü söyledi. Sunuşlan salondan katılanların yaptıklan katkılarla gelişen canlı bir tartışma izledi. Amerika'dan gelen bir sanatçı, bu gün Amerika'daki sanat ortamınin üzerinde büyük bir baskı olduğunu anlattıktan sonra "eğer savaşa karşı bir şeyler yapıyorsanız, ürünlerinizi, satmamz sergilemeniz çok zorlaşıyor, piyasa sizi boykot ediyor, yüzlerce hatta binlerce nefret mektubu alabiliyorsunuz" dedi. tngiltere basınında çıkan, çok tartışma yaratan ama sonra "sahte" olduklan anlaşılan işkence fotoğraflanyla ilgili olarak, David Hock II Eğer siz de sanat yapıtının toplumsal sorumluluğu olmadığuu, siyasetin sanatı kirlettiğini düşünüyorsanız, Kertenkeleler ve Edebiyat (Ahmet Yıldız, Ağustos, 2004, Papirus y) kitabı size göre değil, okumayınız; kafanız kanşır, sinirleriniz bozulur, kendinizi, hiç yoktan ahlaki sorularla karşı karşıya bulup gerilirsiniz, "Gösteri toplumunun" içinde günlük küçük hazlann peşinden savrulup gitmek, "değiştirmek sana mı kaldı arkadaş" bilgiçliğiyle "mutlu" bir biçimde yaşamaya devam etmek varken... Hele sanatçının ve eleştirmenin, dünyaya ve yapıtlara, tarafsız ya da her tarafa aynı eşit uzaklıkta bir sıfır noktasından bakabileceğine inanıyorsanız, bu kitabı asla okumayınız. Çünkü Ahmet Yıldız'ın kitabı ilk satırından son satırına kadar, iddialı, cüretli bir biçimde tarafsızlığı reddeden bir bakış açısıyla yazılmış. Bu yüzden militan duruşu sinirinize dokunabilir. Yok sanat, bireysel olduğu kadar, toplumsal bir etkinliktir. Toplum ise birbiriyle uzlaşan ya da uzlaşmayan, ekonomik, siyasi, cinsel, etnik, ulusal çelişkilerin bir yumağıdır; sanatçı bu toplumun ürünü olduğuna göre, gerek bilinci gerekse de bilinçaltı bu çelişkilerin izlerini taşımamazlık, edemez, yarattığı bunalımlardan kendini koruyamaz diye düşünüyorsanız, en azından böyle bir eğilim taşıyorsanız Ahmet Yıldız'ın yeni kitabı tam size göre bir derleme. tçinde yaşadığınız toplumdan şikayetçiyseniz, değiştirmek istiyorsanız ya da en azından Anna Somers Coks'un sorduğuna benzer sorular kafanızı meşgul ediyorsa, kitabın "Eleştirinin Ruhu" başlıklı birinci bölümünü aydınlatıcı bulacaksınız. Kitabın "Kitapların Ruhu" başlıklı ikinci bölümüyse bence bir hazine. Bu bölümde Ahmet Yıldız son yıllarda yavımlanmış sol söylemli bir çok önemli kitabı, örneğin Perry Anderson'un Modernite'nin Kökenleri, Samir Amin'in Günümüz Entelektül Modalannm Bir Eleştirisi, Mihail Bakunin'in Devlet ve Anarşi'si, Osman Akınhay'ın Gün Ağarmasa adlı romanı, Tank Ali'nin, Cemıl Kavukçu'nun, Hasan Öztoprak'ın romanlan, Hüseyin Ferhad ve Ahmet Oktay'ın şiir kitaplarını gayet dikkatli bir okumayla elde geçiriyor, kullanılırhklannı arttırmak için çabalıyor ve tabii ki kaçınılmaz olarak yargıhyor. Bu bö SAYFA 8 C U M H U R İ Y E T SAYI 7 64
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle