Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Nail cürelî ile "Şu Bizim Medya' üzerine 'Şu Bizim Medya'... NailGüreli imzalı... 'Yürkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'nin aydınlığında, 2000'lcrin ilk yıllanndan bugüne yaygınından yereline, siyasetinden ticaretine, köşesinden televolesine, etiğinden tetiğine, medya kazanında neler kaynadı, neler kotarıldı, neler tarttşıldı'nın röntgeninden birkesit... Medyamtzın röntgeninden bir kesit... îşte medyanın halleri, işte Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi... Medyasiyasetticaret içli dışlı çıkar ilişkili şeytan üçgeninde her üç kurumun birbiriyle 'makul ve zoraki makbul' iliskisi alabora artık... Bu söyleşi bu şeytani üçgenin çizgilerini ilk çizenlere ve devşirmelerine alayından bir selam niteliğinde!.. Gazeteciliğin en ö'nemli ve ana öğesi olan muhabirliğin ikinci üçüncü plana atılmasımn, siyasi odaklar, iktidarlar, genel başkanların gözünde 'gazeteci' olarak, gazete sahipleri, genel yayın yönetmenleri gibi üst düzey yöneticilerin görülmesinin, gazetecilerin politikacılarla, iktidar mensuplarıyla içli dışlı ilişkilerini kolaylaştırdığı sonucu irdeleniyor kitapta. Turgut Özal'ın dizayn etmeye çalıştığı basına bakışt ve yaklaşımını özetleyen 'îki buçuk gazete yeter' düşüncesiyle ivmelenen yanlışlar döneminin, bozulma, çözülme ve belki de sınanma döneminin vicdanlarda, bilinçlerde ve ülkede yarattığı travmaların, yü'zümüzü gazeteciliğin evrensel meslek ilkelerine dönerek, gerçek anlamda gazeteciliğe dönerek özeleştirilmesi savunuluyor. "Bir gazete, seçim öncesinde bir partiden yana siyasal tercihini ortaya koyabilir mi?"ye açıklık getirirken işin al/abesinden başlayarak, salt haberle yorumun ayrılması ve haberlerin tarafsız olması gerektiği ilkesinin altı çiziliyor. Haberler tarafsız ve yorumsuz olacak, fakat yazarlar taraf olabilecekler; kendi siyasal görüşlerini savunabileceklerdir. Ama bu savunma bağımsız olarak yapılıyorsa yani kişisel, siyasi ya da ekonomik bir çıkar sağlamıyorsa kabul edilebilirdir. Haberyorum ayrımı SAYFA 4 yapılmadan asla objekti) yayıncılıktan söz edilemez. Türk medyasına bakarsak habere masa başından yaptığı yorum makyajını terk etmek istememektedir. Zayıf iradelerle manipülasyonun bereketinin görmezden gelinememesi ve editoryal bağımsızlık kavramlannın sömürülmesi de cabastdır. Tüm olup bitenlerin altında medyasiyaset ilişkisinin bulunması sorusunun temelini oluşturuyor derken bizde daha sık olmak kaydıyla dünyada da tartışılan üç temel soruya şu yanıtlan getiriyor Nail Güreli: 1 Medya siyaset yapmalı mı, siyaseti yönlendirmeli mi?: "Medya ile siyaset iliskisi ya da gazeteci ile siyasetçinin ilişkisinin belli bir mesafede olması şart. Hele hele karşılıklı çıkar iliskisi haline dönüşmesi çok kötü ve sakıncalı." 2 "Medyanın görevi kamuoyunu oluşturmak mıdır, yoksa kamuoyunu yansıtmak mı?": "Kamuoyunu yansıtmaktır. Tarafsız ve bağımsız olarak haberleri verir; ancak yazarlar ve yorumcular kendi görüşlerini savunarak, ama her türlü güç odağından bağımsız kalarak olayları yorumlarlar. Medya, buna göre oluşan kamuoyunu yansıtır. Yani, bellı bıryönde, hele belli çıkarlar yararına kamuoyunu oluşturmayı kendine iş edinmemelidir." 3 "Medya dördüncü güç müdür birinci güç mü?": "Ötedenberi evrensel bir söylemle, basın dördüncü güçtür. Öteki üç gücü; yasama, yürütme ve yargtyı halk adına denetler. Ne olursa olsun, yargı adına hüküm vermeye, bazı kişileri mahkum etmeye, yaygın olan bir deyişle 'yargısız infaz yapmaya kalkışmamalı." 'Evvel' zamanlardan feyz almayı ihmal etmeden o dönemlerdeki gibi muhabirinden genel yayın yönetmenine, yazarından çizerine kadar gazetecilerin siyasal iktidar sahiplerine belli bir mesafede durmaya özen göstermeleri gerektiğini anlatıyor Nail Güreli. Sorgulamayı salık veriyor, sıkı sorgulamayı, özeleştirmeyi... Yoksa hiçbir şey değişmeyecek... Mevcut dibe vurmuş somut durum kemikleşecek... erkezı medyasiyaset ilişkisinin 'gözönünde' en dejenere olduğu dönemlenn seçim ve sava$ zamanları olduğu düşünülürsc bu durumda medya aslında bir anlamda köşeye mı nkışıyor, kurallart zorlayarak ısının geregını etıpjyle lartamıyor? Merkezi medyasiyaset, daha açıkçası, biiyük medya sermayesi ile siyasal iktidar ilişkisinin meslek kurallannı zorlar duruma gelmesi seçim ve savaş dönemlerinde daha belirginleşiyor. Aslında medyasiyasetticaret iliskisi halk yasasına yönelik iletişim amacının dışına çıktığında, genel olarak meslek ilkeleri zorlanıyor. Yani içlidışlı çıkar ilişkilPri taraflarca önem kazandığında, bu, medyada ve siyaset kurumunda bozulmalara yozlaşmalara yol açıyor. Halkta gerek siyaset kurumuna gerek 'medya'ya güven ve saygı azalıyor. Sözünü ettigimiz bu bozulmanın seçim ve savaş dönemlerinde yoğun biçimde göze batması, medyasiyaset ilişkisinin bir bakıma kader döncmecinden geçtiği süreçler olmasından kaynaklanıyor. Medyanın seçimi kazanacak partiden, siyasal güçten çıkar beklemesi, buna koşut olarak siyaset kurumunun da seçimi kazanmak için kendini medyaya muhtaç hissetnıesi, iki gücü ortak bir çıkar paydasında buluşturuyor. Bu buluşmada, daha doğrusu, buluştıırmada "sistemin"de payı olduğu unutulmamalı. Çünkü, sistem bu çıkar ilişkilerine olanak ve prim veriyor. Cjazetealerın kullantlması hatta kimi durumlarda adeta bırer tetıkçi durumuna duşiirülmelerı onları da birer kurban haline dönüştürmüyor mu? Ayrtca haber adına yarı bir danısıklı dövüf durumu söz konusu değtl mı? Çıkar ilişkileri egemen ve etken olduğunda, halka sunulanlar tarafsız, dürüst naberbilgiyorum değil, bir danısıklı dövüşün kurban ettiği sofra artıklandır. Düzgün 'medya'da asolan, gazetecinin kendini kullandırmamasıdır. Bu kullanılma yolunun sonunda, sizin sözcüğünüzle söylersek, tetikçiliğe varılır. Kullanılmayı olağan bir alışkanhk haline getiren tetikçi, terkedildiği ana kadar kendini bir kurban olarak değil, bir kahraman, bir cesaret abidesi gibi hisseder ve öyle gösterir. M CAZETECİÜK MESLEĞI Türkıye Gazetecileri I \ak ve Sorumluluk Bildirgesi'nin 'Gazetectmn temel gö revleri ve ılkelerı' bölümünden yola çtkarak sorarsak günümüzde gazeteci, mesleg'ını reklamcılıkla, halkla ılışkilerle veya propagandacılıkla mı kartitırıyor> Ya da yenı yeltşen gazetealer 'gazeteci nin gerçek tantmını çağın gereklenne yaslanarak biraz ucu açtk mı ög'rentyorlar/ög'reltliyorlar? Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'nin niteliğini ve bugün yakınılan durumu daha iyi anlatabilmek için bir anekdotu aktarayım. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin ilan ettiği Bildirge 1998'de yayınlanmadan önce, nazırlık aşması tüm gazetecilere, üniversite öğretim üyelerine meslek kuruluşlan ve sivil toplum örgütleri temsilcilerine açık, geniş kapsamh bir toplantıda tartışılırken, bir gazeteci arkadaşımız, "Bu bildirge tam uygulanırsa, Türkiye'de gazetecilik yapmanın mümkün olamayacağını" söylemişti. Tabii bozulma sürecinde yapılanlar gazetecilik sayıhrsa, bu Bildirgeye göre gazetecilik yapılamayacağı doğrudur. Sorunuzdaki konulara gelirsek, günümüzde gazetecilik mesleğinin reklamcılıkla, halkla ilişkilerle ya da propagandacılıkla karıştırıldığını genelleme yapmadan söyleyebiliriz. Bildirge'nin sözünü ettiğiniz bölümündeki madde gazetecinin 'mesleğini reklamcılıkla, halkla ilişkilerle veya propagandacılıkla karıştıramayacağını' açık biçimde ifade ediyor. Aynı madde, gazetecinin 'ilanreklam kaynaklanndan hcrhangi bir telkin, tavsiye alamayacağını, maddi çıkar sağlayamayacağını' söylüyor. Ama biliniyor ki, ilanreklam kaynaklan zaman zaman bazı 'telkin ve tavsiyede' bulunabiliyor. Bu, basının çapıyla doğru orantıh olarak dün de vardı, bugün de 'medya'nın çapıyla doğru orantıh olarak var. Sizin değindiğiniz noktada, yeni yetişen gazeteciler gazeteci'nin gerçek tanımını çağın koşullarına yaslanarak biraz ucu açık öğreniyorlar, öyle öğretiliyor. Belki, günün koşullanna zamanla 'asimile' oluyorlar demek daha uygun düşer. Kıtabıntzda da dedıg'ımz gıbı ustaçırak ılıskısı ve meslek içı eğıtım eksıkliğı hatta yokluğu söz konusu? Bu durumun yarattıK İ T A P C U M H U R İ Y E T S AYI 7 64