25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bir kez daha Sait Faik 'Gelmiş geçmiş en büyük hikâyecimiz' • Arif DAMAR B en kimi roman ve hikâyeleri, içlerindeki kahramanları uzun yıllar görüşemediğim dostlan, arkadaşlarımı, akrabalarımı özler gibi özlediğim için yeniden sonra yeniden okurum. Orneğin B. Tolstoy'un "Savaş ve Barış" romanını Prens Andrey'i, Kutuzov'u, Nataşa'yı, Piyer'i özlediğim için beş altı kez okumuşumdur. Ikinci ve üçüncü kez okuyuşumun nedeni Prens Andrey'le Nataşa'nın birbirlerini çok sevmelerine karştn Prens'in ölümü yüzünden evlenememelerine çok üzüldüğüm, yüreğim kaldırmadığı için, belki ikinci ve üçüncü okuyuşumda yazgılan değişir de birlikte mutlu bir yaşam geçirirlcr diye okudum. Ondan sonraki okumaların roman kahramanlannı birkaç yü sonra özlediğim içindir. Sait Faik'in "Kumpanya" adlı uzun hikâyesini yedi sekiz kez okumuşumdur. Aktör Sagfet Ferit'i kumpanyanın müdürü Kör Halit'i ve Sitare'yi o anasının gözü kızı özlediğim için. Aslında Sait Faik'in bunun dışında kalan hikâyelerini ve romanlarını da birkaç kez okumuşumdur. Yaşarsam bıından sonra da okuyacağım gibi. Ben de Sait Faik'i, Fethi Naci gibi "gelmiş geçmiş en büyük hikâyecimiz" düşüncesini, yargısını paylaşıyorum. Şiir, birçok kez okunıır ve hatta ezberlenebilir. Ama çok az hikâyc yeniden yeniden okunabilir. Sait Faik, ünat Kutlar bu sanatçıların başında gelir diişünceme göre. Şiirden söz açmışken Sail Faik'in şairliğine değinmek yerine olur S.ııt Faik'in hemen bütün hikâyelerinin önıle gelen özelliği çok şiirsel olmalarıdır. Bilındiği gibi onun "Şimdi Sevişme Vakti" kitabında bütün şiirleri bir araya getirilmıştır. Hn son YKY Yayınları'ndan çıkan yeni baskısından benim bilmediğim birçok şiirini okudum. Ne yazık ki Sait Faik çok iyi bir şair değildir. Evct bunlar Sait Faik'in şiirleridir. Etki ve taklitten uzaktırlar. Bana göre zayıflıkları teknik eksikliğidir diyebilirim. Kuşkusuz benzersizdjrler. Yaşadığı zamanın ne Nâzım Hikmet ve ne de ürhan Veli şiirinin etkisini taşımazlar ama giiçsüz şiirlerdir. Sait'i (yaşım 23 Kasım 2003 Sait Faik'in doğum yıldönümü idi. 97 yaşında bir yazar olan Sait Faik'i bu kez şiirimizin bir başka ustası, Arif Damar değerlendirdi. sekseneyaklaştı. Sait diyebilirim.) kalıcı kılamazlardı hikâye ve romanlan olmasaydı. Tek bir şiiri çok güzeldir: Yeis, 1942 yılında yayırnlanan " Yeis"i alıntüıyorum: Akşam üstleri geliyor Tam imanlar işten çtkarken Salkım salkım tramvaylardan Bir güzel çocuk yüzüyle gülümsüyor Namussuz aşkşam üstleri geliyor. Neremden yakalıyor, bilmıyorum Ben tam sevmeye hazırlamrken On altı yastndaki sevgılımı Elını elimle tutmak ıcırı Yırnıı dört \aatte bir Sıcak bir laj dınlemek ı\tcrkcn... Rezıl Tam o saatlerde geliyor tnkılapçı Gençlik (64) 19 Eylül 1942 Eleştirmen Fethi Naci "Sait Faik'in Hikâycciliği" adlı incelemesinde (YKY) daha önceki Sait Faik'in "Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek bir insanı sevmekle başlar her şey. Burada her şey bir insanı sevmekle bitiyor." Cümlesindeki düşünceyi yorumlarken eski görüşiinde ısrar ediyor. Şöyle diyor Naci "Niçin? Çiinkü buradaki 'sevnıe' toplumcahoşkarşılanmayan, yasaklanan bir 'sevme', bir erkeğin bir erkeğe duyduğu tensel sevgi... Kısaca, o ünlü cümledeki 'insan'tn 'Insan Hakları bildirgesi'ndeki 'insanla' bir ilintisi yok." Naci'nin bu yorumuna ben katılmadığım gibi birkaç kişinin dışında hiç kimsenin katılmadığını biliyorum. Örneğin Sait'in yakın arkadaşlanndan Naim Tırali'yle bu konuyu konuştum. Naim Tirali anlattı. Sait bir gün Tirali'yc hiç, bir oğlan çocuğuySalt Faik, Yasar Kemal ve Behçet Necatigiı ıie... ğunu AyferTunç'un düşünememiş olmasını hem bir hikâyeci olmasını da göz önünde tutarsak şaşkınhğa uğramamak olanaksız hale geliyor. Nitekim Perihan Ergun da bu düşüncemi paylaşan bir açıklama yaptı. "Beyoğlu'nda Beyoğlu'nu Konuşmak" (YKY) kitabında Ara Güler anlatıyor:... "Dur, bir şey anlatacaktım. Ben Beyoğlu'nda yürürken hep karşıma bir adam çıkardı. Pardösüsü eskimiş, yağlanmış böyle yakalar? Başı açık, saçlan da o kadar taralı değil, elleri cebinde, böyle buralara yürür. Biçimsiz saatlerde görüyordum onu. Hep görüyorum ama bir türlü çıkaramıyorum kim olduğunu, bilmiyorum. Sonunda tanıştım. Kim biliyor musunuz o adam Sait Faik. A. ÜnsalTahmin ettim." 1954'te cezaevinden yeni çıkmıştım. Çiçek Pasajı'nda bir fıçının üstünde bira içiyordum. Sait Faik'e rastladım. Selamlaştık. Yanında iki tane korkunç adam vardı. Konu renk takım elbisesi, kravatlı, gömleklerinin manşetlerinde altın kol düğmeleri. Nasılyadırgadım. Anlatamam. Sait Faik'in ne işi vardı bu heriflerle. Birlikte lokantaya girdiler. Sait'i bir daha hiç göremedim. Evet o şimdi 97 yaşında genç bir adam. (60 yaşına kadar her erkek delikanlıdır.) r n p ı \ ı, Unutmadan, 15 Kasım 1951'deyayımlanan "Yeryüzü" dergisinin 3. Sayısında (TKP içindeki suçlanmdan biri olarak dayatılan.) Sait Faik'in açtığımız soruları benim Dr. Hulusi Dosdoğru birlikte hazırladığunrz ankete verdiği yanıtlar onun dünyaya, topluma bakışı açısından çok önemli açıklamalardır. Bu soruları Sait'e Metin Özek götürdü. Bir süre sonra yanıtları yazdığını ama vermeyeceğini söylemiş. Metin'in büyük ısrarlan sonucu alabilmiş. Soru: "Sanatın halkın hayat realitesini aksettirici ve onun sosyal mücadelelerini destekleyici olması gerektiğine göre; memleketimiain sanatçılan bu görevlerini yapıyorlar mı? Sait Faik yanıtlıyor: Bugünün sanatkân halkın içinden bir seçim yaparak hikâyesini, şiirin, makalesini yazdığı içindir ki birinci sualin iki yüzücephesi var. Birincisini öyle sanıyorum ki. Bugünkü matbuata bağlanmamış sanatkâr yapıyor. Flem de birçok fedakârlıklar pahasına! Bu sanatkâr, halk tabakaları denildi mi işçi tabakalannda olanı değil olmayanı. Haksızlık göreni kadir göreni, işsizi, hakkı yeneni, kahraman, konu, atmosfer olarak ele alıyor. O bir tarafta, hak yiyeni, mağruru, umursamazı, başkalarının sırtından geçıneni hicvettiği içindir ki ancak bir milletin daha iyiye, daha nizamlıya, daha farksıza gitmesi için arzusu bulunan pek az insanı ilgüendiriyor. Böyle bir sanatkârı bugünün ne matbuatı tutuyor, ne devleti ne egoisti. Böyle bir sanatkârdan hemen şüphe ediyorlar. Ya 'komünist' ya 'avare', 'serseri' damgasını yapıştınyorlar. Halbuki sanatkârın, hiçlikle, haksızlıkla, istismarcılıkla mücadelededir. Sanatkâr bugün iyi şeylere gözünü kapayabilir, yalnız kötülüğünü görür diyeceksiniz. Evet, zamanımızın sanatkânnı en çok tahrik eden budur. Devletin, işı iyi giden her ferdin bu sanatkân dikkatîe takip etmesi lâzımdır; elinden gelirse sanatkârı kötümenfi(!) görüşünden kurtaracak vazifelerini hatırlamamalıdır. Sanatkâr belki de yalnız ve yalnız bunlar için aralanna girmiştir." Sait Faik yaşarken öykülerini "Yürüyüş", "Gün" gibi sosyalist dergilerde de yayımlamıştır. Örneğin "Kestaneci Dostum" hikâyesini ben 1942'de bu dergide okumuştum. Hatta edebiyat hocamız Salim Rıza Kırkpınar'ın izniyle bütün sınıfımız öğrencilerine de okuyup dinletmiştim. Sait Faik'in dahayakından tanımak, öğrenmek için Fethi Naci'nin sözü geçen kitabını salık veririm. Son olarak Naci bu çalışmasının (YKY) baskısına "Mumlar" adlı 1949'da yani 22 yaşında "Yeşilgireson " gazetesinde yayımlanan bir öyküsünü de eklemiş. Eleştirmen olanların şair, öykücü, romancı olamadıkları için eleştirmen olduklanna dair yaygın bir söylenti vardır. Oyle anlıyorum ki Naci sürdürseydi çok iyi bir öykücü olabilirdi. Evet öyle. • K İ T A P la ılışkıye gırıp girmediğini soruyor. Tirali'nin 'Hayır' yanıtından sonra "Sakın yapma, çok pis bir iş!" diyor. O dönemin edebiyat çevrelerinde biîindiği ve benün de bildiğim, gördüğüm gibi Aleksandra adında esmer bir dilbere çılgınca âşıktı. Salâh Birsel bu aşkı aynntılarıyla yazmıştır. Aynca şimdi çok ünlü bir hanım romancımıza evlenme teklif ettiğini o zaman toy bir genç kız olan bu hanımın Sait'iiiiii çok yaşlı bulduğu için reddettiğini de yakınen biliyorum. Oysa o sırada Sait Faik henüz kırk yaşlarındadır. Ben Sait Faik'i 1943 te bir yaz günü Burgaz'daki evine uğrayınca tanımıştıın. Bahçede oturuyorlardı. Sevgili annesi, köpeği yanlanndaydı. Bana kahve ikram edildi. O küfürbaz olarak bilinen Sait Faik bcni bahçe kapısına kadar gelerek uğurladı. Can Yücel de böyleydi. Yıllar sonra müzeye dönüşrürülen evine (1973) oğlumla birlikte gittim. O zaman doğallığına hiç dokunulmamıştı. Oltası, balıkçı çizmeleri, karyolası, kitaplan (Leetromant anımsıyorum) duvardaki yazı. "Bir sanat yapıtının daha güzel bir dünyaya kavuşmak için yazılmamışsa ne değeri olur ki" cümlesi (aklunda kaldığı gibi yazdım. Sözcükler değişik olabilir. Evet sanki Sait yaşıyor, biraz sonra eve donecekmiş gibi bir zelim içindeydim. Ve "Ölüm Yok Ki" düşüncesi bende ilk orada aklrma geldi. En uzun çalışmalanndan biri olan "Olüm Yok Ki" adlı şiirinde düşünce o gün uyandı. Sonraki bir gidişimde bu atmosfer bozulmuş. Bizler 40'lı 50'li yılların genç devrimcileri her pazar bazen 3040 kişi Kalpazanka'ya denize girmeyc giderdik. Sait'i birçok kez başında hasır şapkasıyla görür, selamlaşırdık. Onu hiçbir gün kravatlı takım elbiseli görmedim. Yazar olmadan ve kişiliğini bulmadan önce böyle resimleri var. Sait halkın içinde, halkla oturup kalkan, onlarla balı^a çıkan bir insandı. Oyle takım elbiselerin kravatlann halktan insanlarla arasına bir duvar koyacağının bilincindeydi. TV'de "Havada Bulut" adıyla Sait'in hikâyelerinden oluşan bir senaryoda Sait Faik'in o gülünç kıyafetinin ne kadar anlamsız, aykırı oldu SAYFA 18 C U M H U R İ Y E T SAYI 725
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle