Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
M. SADIK ASLANKARA önül Kıvılcım'ın, Kasaba ve YaIanlar'ı da (Can, 2001) bir ilk ki taptı; bu kez "ycni" bir "ilk"le, bir ilk romanla.benim deyişimle "roma nik'le geliyor önümüze: Jilet Sinan (Can, 2002).... Doğrusunu söylcmek gerekirse Gönül Kıvılcım, daha ilk kitabında göz doldurmıiijtu, gelişmeye açık, ileride kendisinden beklenenleri boşa çıkarmayacak bir yazar izlenimi bırakmıştı. Kıvrak bir yazardı ilkin, kimi dağılmaları olsa da özenliydi, konusuna yaidaşımında, bunu işleyişinde içtenlikliydi... Demem o ki, dıkkati çekmeye yetmişti Kasaba ve Yalanlar. Bu yiizden yeni kitabına uzanırken güven duymamak, elde değildi. Nitekim Jilet Sinan, yalın mı yakn, su damlası kadar berrak, hatta biraz da nahif bir roman. Bana göre yapıtı böyle aigılamak olası! Ama bir yanı daha var onıın; "belgesel roman" nitelemesine uyan bir yapıt aynı zamanda. "Belgesel roman" kavramı üzerinde duraJım istiyoruın biraz... Biitün romanlar, "bir" gerçeklikten kalkarak kurulmaz mı? Biitün sanat yapıtları, hatta kutsal metinler bile, felse feden aldıkları pay oranında "gerçeldik anlayışı"na da yaslanmazlar mı? Burada ki "gerçeklik" kavrammı, bilimin kendisinc konu nesnesi yaptığı "gerçek" ile karıştırmamak gerekiyor kuşkusıız. Bi KARŞILAMALAR G Bir belgesel roman: Jilet Sinan "Jilet Sinan", dramatik yapısıyla, aksamayan, tıkanmayan ana damarlarıyla gümbür gümbür akıyor insanın yüreğinde. Derin bir alaysama, insanın içini tıkayan bir burkulmayla okuyorsunuz romanı. Yer yer gözünüz dolabilir belki, ama kahkanayı patkttığınız da olacak, o sıcacık ayrıntılar alıp götürecek sizi... Kıvılcım'ın diline, sokaktan gelen esintiyle, bir hüzün, burkulma eşlik ediyor doğal olarak. limciye sorarsanız, gerçekçi görüncn, söziimona gerçeklik peşinde olan bu kişiler birer hayalcidir olsa olsa. Konumuz roman olduğuna göre, alalım yazarlarını, her birinin yaslandığı birer "gerçeklik" anlayışı yok mııdıır? Sözgelimi maddeci, idealist, toplıımcu, bireycı, romantik, düşlemci, aykırıcı, doğaa, kırcı, gerçeküstücü, siyasacı, izlenimci vb. olanlann tümü de kendi anlayışları doğrultusunda bir "gerçcklik"in sanattaki temsilcisi değil midir? Öylcysc "belgeselci" de olabilirsiniz, bu sizi ötekilerden ayırmaz, onlar ne ölçüdc gerçekçiyse, siz de o ölçüde gerçekçisinizdir... Bir belgeyi ya da dış dünyadaki nesneyi, yaşamsal olguyu, bunların bilgisini, bunları dile getiren doğruları kullanarak roman yazarsanız, bakışınızı belirleyen bir gerçekçiliğin ardılı olmaz mısınız o zaman? livet, bir belgesel gerçekçi olarak kimi belgeleri kullanacaksınız ama bunları dönüştürerek yapacaksınız işinizi... Roman yazıyorsanız tabii... Eğer belgeleri hiçbir değiştirmeye yönelmeden Kullanıyorsanız bu röportaj olur ya da toplumbilimsel bir araştırma, ne bileyim gazete haheri... lşin piit noktası, buradaki dönüştürmedc... Dönııştürmeyipdümdüzbirdeğişrirmeyle yetinmişseniz bunun yaslandığı romanın alımlamaya elverişli yapıt oldıığıı Ueri sürülebilir mi? Ama eğer uönüştürülebilmişse belge, bu dönuştürüm romanın ayrılmaz bir yanı olmuşsa böyle bir romanın gucünü kim yadsıyabilirı' Yine de bunları birer sanatsal yaklaşım biçiminde almak zorıınlu elbette. Bir vaklaşım var kı, buna dayanarak roman yazamazsınız herhalde. Örneğin ticari gerçekçiliğe yaslanarak roman yazılabilir mi sizce? Ticari gerçekçiliğe yaslanarak ticaret yaparsınız da roman yazamazsınız sanırım... Ne ki, bütün zamanlarda sanatla ticaretin karıştırıldığı görülmüyor değil; barışla savaşın, siyasayla demogojinin, bilimle şarlatanlığın (Hüseyin Batuhan'ın kulakları çınlasın!) karıştırıldığı gibi... O zaman iş başa düşüyor. Nasü ayıracağız alımlamaya dönük yani dönüştürülmü^ düzlemiyle belgesel romanı ötekinden; tüketmeye dönük yani belge kullanan ama bunu yalnızca değiştirmiş görünen romandan.' Çok kolay: işlenişlerinden... Yani ne anlattıklarından değil, bunların nasıl anlatıldığından. Özeîlikle son yıllarda bu anlamda yoğun bir bombardıman yaşanıyor romancılığımızda. Falan ya da fılan kişinin yaşamöyküsünün romanlaştırılmasından tutun, saray üyelerinin, grııpların vb. yaşamlarına dek uzanan yaldaijimlar sergileniyor... Ama kestirebileceğiniz gibi, bunların hiçbiri, toplumsal gerçeklerimizle yüz yüze getirmiyor bizi nedense. Romancıİarımızın bir bölümü, sanki bu yurtta yaşamıyormuş, bu yurdun insanları kendilerini hiç ilgilendirmezmiş gibi roman yazabiliyor. Asıl şaşılacak yan şu: bunların ürunlerinin baş racı yapılması. Bunda da şaşacak bir yan olmasa gerek, öyle ya AKP'yi de böylesine kutsayan bizim insanunız olmadı mı? Işte tam böyle bir ortamda, at izinin it izine karıştığı bir dönemde Gönül Kıvıl Sanatla ticaret cım, cılız, ürkek bir kardelen gibi başını ıızattı karların altından o ilk romanıyla. Ama görebildiğimce üzerinde durulmadı Jilet Sinan'ın. Oysa Kıvılcım'ın bu ilk romanı, iki açıdan önem taşıyordu bana göre: 1. Yur dumuzda yaşanılan gündelık gerçeklerle doğrudan ilintiliydi, 2. Belgeyi roman gerçekliğine dönüştürmedeki başarısıyla uikkat çekiciydi... Gönül Kıvılcım, Jilet Sinan'da neyi anlatıyor? Kısacık bir yanıt vermek gerekirse, sokak çocuklannı... üyleyse Jilet Sinan'dan içeri adım atmanın sırası gelmiş olmalı... Lunaparkta kamikaze motorunıın başında "devre aç devre kapa" (14) işi ya pan anlatıcıyla birlikte bir kamikazeye atlayıp "yükseklere, daha yükseklere fır lıyoruz"uz (13) ilk sayralannda romanın. jilet Sinan'a böyle dalıyoruz. Yirmi üç yaşındaki anlatıcı, "göz açtırmadan geçen son on yılı(nı) düşünüyor." (15) Onunla birlikte biz de. Bir yerlerini jiletle doğrayıp durduğu için bu lakabı almış Sinan'ın, çocukluk yaşlarından başlayarak gençliğine dek gelen bütünlük içinde yaşamöyküsü bir bakıma roman. Bir baba özlemiyle açılır roman: "Babasızdık hepimiz; babalarımız hatırlaya madığımız bir yerlerde silkelemiş atmıştıoğullarını.bizdeonlan," der(16; "ma sanın üzerinden ekmek kırıntısı siler gibi sildi attı beni." [371) kendi anlatısının başlarında Sinan, ardındanekler: "... Rüyalarımızın üzerinde büyüdük." (17) Annenin ateşli hastalmtan ölümü, ardından üvey anne, babanın noktayı koyuşu: "Adam oldu eli para tutsun." (99) Çevreden gelen uyarı: "Baban gitti, dediler. Başının çaresine bak bundan böyle." (100) Ne ki baba özlemi hiç bitme yecektir Jilet'in: "Bir gün yine böyle giderken adamın tckini arkadan babama benzettim. Caddenin ortasına bir hamle yaptım. (...) Koştum yanına. Yüziine baktım o değil. Bana nasıl koydu..." (165, 166) Artık "Jilet'e göre insanlar çeşit çeşitti(r). Ama bunlardan iki tanesi vardı(r) ki birbirinin dilinden hiç anlamaz(.) Ba basızlar ve baba kanadında büyüyenler." (101) Olup bitenleri sıraya koyarak diziyoı değil elbet yazar... Demem o ki, bııtıın bunların anlatılma biçimi çok daha önemli. Kaldı ki, yazarın sokak çocııkları üzerine aktardığı ya da yansıttığı yaşamsal gerçekliklerin, nesnel verilerin çok büyük bölümünü okurların, gazete, radyo, televizyon yayını yolııyla öğren miş olabileceği de unutulmamalı. Oyleyse Kıvılcım, aslında çok zor bir işin altı na giriyor.} ıem melodramatik öğeler barındırabilecek konııyu, bundan arındırı yor hem de bilinen bir konuyu aktarmada yeni arayışlar içine girip görece farklı bir anlatım yolıı buluyor. Belgesel havası Kıvılcım, bunun için, sözgelimi, ilk bö lümlerde Sinan'ın ağzından bir girişyaptıktan sonra alıcısını ikiye çıkanyor. Bu romana, büyük bir hava koridoru açmaya yetiyor. Jilet, anlatımını sürdürürken, bununla koşut bir kurgulama içinde yazar, kendi bakışını ekleyerek elöyküsel anlatımla romana omuz veriyor. Nesnellik bağlamında, birbelgesel havasındasunuyor bütün bunları Kıvılcım, ancak roman gerçekliğini göz ardı etmeden. Elöyküsel anlatımında bir belgesel yaklaşımıyla, nesnel bir anlatımı yeğlediği olmuyor değil elbette. Sözgelimi alıcısını açık bırakıyor sanki, bir alıcıgöz oluyor o da, göz neyi görmüşse bunları dökiiyor kâğıda. Yine de, bir belge uğruna ya da yaşamsal gerçekler adına romanını harcamıyor yazar. Sonuçta roman ya da yazınsal gerçeklik neyi gerektiriyorsa onıın peşinden gidiyor; bizi evet Jilet Sinan'ın gerçekliğiyle buluşturuyor ama, bunu yaparken K İ T A P SAYI 6 7 4 SAYFA a C U M H U R İ Y E T