03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

lamı ile ret edememiş oldıığu varsayı mına dayanmaktadır Ve bu da aslında Aybar'a daha önce vöncltilen birkaç eleş tiriden birine dayanmaktadır. Avbar'ın bir ıırerim biçinıine davalı orgürîenme den söz ederken "farkh ürctim tarzlarının yarattığı örgiit biçimlerinin farklıIıklarını tam olarak ortaya koymaması" ve genel bir Marksist formulıı tekrarla dığı varsayımına dayandırmaktadır. Oysa örgüt sosyolojisi ilc ilgilenenler çok iyi bilir ki Marks'ın söziinü ettiği ve iktidar ile arasıııda doğrııdan ılişkı kuran tüm örgiıl şemalan "komiin" üzerinden ve çok da belirgin olmayan yapıda oldu ğııııu kabul ermeliyiz. Ama yazarın "Aybar, kapitalist tuplumdaki örgütlenme biçiminin merkezci, dikinc hiyerarşik, tepeden intne disiplinli olduğunu söylemiş ama bıınn örnek verememiştir. Egemen sınıllar doğaları gereği biiyiik co;unluğu daha fazla sömürmck isteyebi! irler politikaya, yasalara, basına, ideolojiye vb. egetnen de olabilirler ancak bunu merkezci, dikine hiyerarşik ve tepeden inmeci disiplinli örgütlerle vaptıkları şüphelidir." Saptaması gerçekten de kitabın biitünlüğü içinde garin bir yanlış dizgi gibi dııruyor. ()ysa, TİF ve daha sonra SDP'nin tiizük ve programı tümüyle Marks'ın bizccrirgiir konusun da flu olan görüşlerinin spmutlanmasıdır. Bu küçük örnek bile, Ünlü'nün "örgiit sosyolojisi" üzerine diğer konularda olduğu kadar derinlemesine düşünmemiş gibi, 1., 2. ve 3. Enternasyonallere bakış açısındaki farkhlıklar ve iist ya pı kurumları ile altyapi arasındaki iliskilerinin zaman içinde nasil iisryapi ku rumlarının belirleyeceğine doğru evrildiği ve bunların hiçbirisinin bıırjuva düzeninin kurumlandır diyerek bir kenara arılamayacağının altını çizmesinin, örgütün iiretim biçimi ile ulan ilişkisinden ve sınıfın mücadelesinden kopartılamaya cağını, bu kazanımlann tümünün sınıfın kazanımları olduğunu söylemenin nasıl bir çelişki oluşturduğunu saptamasını da doğrusu kitaptan anİayamıyoruz. Nurer Uğurlu'dan "Divan Bahçesi" "Bu bahçeve bakmadan geçmemeli" Nurcr Uğurlu yıllar önce incecik bir kirap olarak yayımladığı "Divan Bahçesf'ni yıllar içinde geliştirdi koskocaman bir kitap haline getirdi. Uğurlu ile bu kitabını konuştuk. HALİL BİNGOL (Sahhaf) ivan Rahçesı neyin sımgesıdir? Divan Bahçesi, Divan şiirinin, düz yazıyı da içine alan uahageniş bir söyleyişle Divan edebiyatının süngesidir. Divan edebiyatı sözünün ilk kez kimin taralından kullanıldığı bilinmemektedir. Unlü Osmanlı Şiiri Tarihi'ni (A Historyol Ottoman Poetry) yazan (altı cilt) B. J. W. Gibb (yapıtın'l eiltli, 1 kitap olarak Osmanlı Şiiri Tarihi adıyla Prof. Halide Edib (Adıvar) ta rafıntian çevrilmiştir, Istanbul 1943) çahşmasını nazırlarken edebiyatımızın Serveti Fiinun dönemi öncesi yazarlarının bir bölümünden dolaylı olarak, bir bölümünden de doğrudan yararlanmıştır. flk cildi 1900 yılında yayımlanan bu ilgi çekiei yapıtra da Divan şiiri ya da edebivatı sözü yoktur. Cîibb'in söz konıısu ça lışmasının adını Divan Şiiri Tarihi değil, Osmanlı Şiiri Tarihi koyduğuna da bakılırsa Divan şiiri sözünün 1900 yılından sonra ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Çünkii bu tarihten önce ya da sonraki birkaç yıl içinde yazılan edebiyatla ilgili kitaplarda Osmanlı şiiri (ya da edebiyatı) adına rastlanır. Cumhuriyet dönemi edebiyatçıları arasında Divan edebiyatı adının içerdiği anlam tslâmî Türk edebiyatı, yüksek ziimre edebiyatı, klâsik edebiyat gibi adlarla dile getirilmiştir. Fakat bugiin Divan edebiyatı adı diğerlerini unutlurmuş görünmektedir. Divan Habçı'sı nasıl bir bahçedır' Divan Bahçesi Türklerin, Türkçe konuşanların oluşturdııkları bir edebiyat tır. Bu gerçeği hiçhir zaman gözden uzak tııtmauıın. Bununbuyük vegenişbirala na yayılmış edebiyat olduğunu bilerek, dilimizin, tarihimizin, kültürümüzün ve sanatımızın bu bahçenin icinden geçerek oluştuğu, geliştiği ve inceldiği gerçeğini her zaman kabul ettim. Çünkü bu bahçenin boyları selvi, gözleri nerkis, kaşları yay, kirpikleri ok, saçları sümbül, ağızlan gonca, dişleri inci, yanaklan gül, ben leri nokta, göğüsleri yasemin, âşıkları bülbül olan güzelleri, civanları biraz Arap ve Fars navası taşırlarsa da buram buram Türk ve Türkçe kokarlar. Divan Bahçesine bakmadan geçmemeli. Çünkü bu bahçenin saçtığı kokular zamanla, bütün bir halkın Kavrayış güeünu belli belirsiz, yavaş yavaş derinden etkilemiş, beslemiş ve geliştirmiştir. Bu bahçede Türkçe öylesine yerinde, öylesine güzel ve ustaca kullanılmıştır ki, her söz bir söyleyiş giizelliği, bir anlam biitünlüğü ve yoğunluğu lcazanmıştır. Kimi zaman bu bahçenin çimenleri size garip, çiçekleri biraz tuhaf gelebilir ama her zaman dtızeni ve görünümü çok güzel, anlamlı ve ustaea olmuştur. Her ne kadar, bu bahçenin gerçek yaşamdan uzak, bir hayal dünyası olduğu söyletıirsc de, ki bir anlamda doğrudur, sanat da biraz gerçek yaşamdan uzak bir hayal dünyası loırmak, yaratmak ve yaşatmak ustalığı değil midir? Ama unutmamak gerekir ki, bu hayal dünyasının (yüzlerce yıl) özsuyu, beslenme kaynağı ve gelişme ortamı ailimiz, Türkçemiz ol D Çevne, olay, koşullar Yakın tarih içinde birisinin "siyasal düşünür" vanını ve eylemlerini anlatırken anlatana bağlı olarak doğrulanan ve ya tam tersine karşıtlıklar bularak onu çürüten yaklaşımlara dayanak hıılmak çok olanaklıdır. Bu da post modcrn eleştirinin ve anlatınuı zamansizlıkuzamsızlık gibi o günü bugiin üzerinden ayıklayabilmek istemesinin oluştıırduğu karmaşaya neden yaratmaktadır. Bunu araya sıkıştırır gibi söylememin nedeni, ki tap üzerine yapılan haksız bir postmodernlik suçlamasına karşı çıkmak içindir. Zira Unlü gcrçekten de iyi bir durumçevreolay koşullar gibi ve daha birçok raktörü doğrtı bir tanımlama vapabilmek için kullanmış. En azından bu nedenle bile araştırmacıya postmodern yakıştırması bence yersiz. Belki, 1962 yılındaTlP Genel Başkanlığının hemen ardından "değişik konuşmaları merak uyandıran" bir politikacı olarak Aybar'ın kendini ve adını nasıl ta nımladığını anımsarsak kafamızda taşlar daha bir yerli yerine oturur sanırım. Şöy le diyor Aybar; "Işçi sınıfımızı kiiçiimsemeyelim; ona güvenelim. Toplumcu aydınlar olarak onun tarihsel önciilüğiinde toplanalım. Onun dışında köksiiz kaldığımızı, boşa dönen bir vida olduğumuzu anlayalım. Nazari bilgimizi onun hayattan gelen bilgisiylc yoğurmadıkça yaratıcılığa ulaşamayacağımızı bilelim." Bağımsız düşünebilmenin tek bilimsel yöntem olduğunu bilen ve tarih içindeki yerini bu saptamaya göre düzenleyen bir siyasal diişiiniirü ve bir eylem adamını yakın tarihi ortamı içinde inceleyen dürüst ve mutlaka okunması gereken bir tariharaştırması yapmış Barış Unlü. Oyle ki onun bu az rastlanır bilimsel titizliği bize yeni eserlerini bekletiyor. • CUMHURİYET KİTAP SAYI 674 muştur. Onun için Türkçe mizin güzelliğini, tadını ve çekiciliğini bu bahçenin içinden geçmeyen bir insan kolay kolay göremez, bilemez ve yaşayamaz. Nurullah Ataç'ın bu konu daki şu düşüncelerine katılmamak olanaksızdır: "Fuzulî'nin gazellerini okurken, Bâkî'nin gazellerini okurken, o Arapça, l'arsça sözlerin altında Türkçenin tatlı sesini duymuyor musıınıız? Suçu onlarda değil, kendinizde arayın. Karacaoğlan'ın şiirlerine bayılırım ama Nedîm'i, Gâlip'i okurken de kelimeleri her zaman anlamasam da gene benim dilim olduğunu seziyonım, gene kendi dilimi dııyduğum için yüreğim çarpıyor. Divan şairlerimizin Arapçadan, Farsçadan aldıkları sözler, unların dillerini Türkçe olmaktan çıkaramamıştır. O sözler bize yabancıdır; ama salınıp gezdikleri bahçenin toprağı buram buram Türkçe kokar, Türk kokar." ttu gihfl bahçvdc salınıp gezen kımlerı goriiritz? Divan Bahçesi'ne, önce Dehhânî, Kadı Burhâneddin, Nesîmî, Şeyhî, Ahmet Paşa, Necatî, Zâtî, Fuzulî, Hayâlî, Bâkî, Bağdatlı Ruhî, NePî, Şeyhülislâm Yahya, Nâilî, Neşâtî, Nâbî, Nedîm, Şeyh Gâlip, Fıtnat Hanım, tzzet Molla gibi yirmi şairimizle başladım, bunun çok uzun ve sıkıcı bir çalışma olacağını düşünerek daralttım, Ahmet Paşa, Necâtî, Zâtî, Fuzulî, Bâkî, NePî, Neşâtî, Nâbî, Nedîm, Şeyh Gâlip gibi on şairimize indirgemek gereğini duydum. Böylece sevdiğim ve beğendiğim bazı Divan şairlerimizi, istemeyerek de olsa, bu güzel bahçenin dışında bıraknıak zorunda kaldım. Divan şıtn nastl bir şıirdP Divan şiirimizi okumak ve anlamak zordur. Çünkü, birtakım cinasları, telmihleri, simgeleri bilmek, bunları anlamak ve bunlardan rat almak hiç de kolay değildir. Aynca Türkçenin aruz vezni içinde kullanılmasının zor, büyük bir ustalık gerektirdiği de bilinir. Bu zorlu ğun ve ustalığın da birçok Divan şairimizce uzun zaman söz konusu edildiği bilinen gerçektir. O kadar ki, bu şairlerimiz Türkçe "seviyorum" sözünün aruz kalıplarından hiçbirine girmediğinden uzun zaman yakınmışlardır. Ayrıca Divan şiirimizde her beyitte (gazel, kaside, mesnevî vb.) ya da şiirde (rubâî, murabba, şarkı vb.) bir anlam bulunması gerekirdi. Divan şairlerimiz de "bikri mana" ve bir başka deyişlc söylenmemiş bir anlam, bir nükteli söz bulmayı, daha doğrusu var etmeyi amaç ediniıierdi. Bu amaca ulaşmak için kıvrak zekâlı olmak, dili incelikleriyle bilmek ve pek çok şiiri ezberden okumak gerekirdi. Ezberden şiir okumak çok önemli idi; belleğinde pek çok şiir bulunduran, çok şiir okıı muş bir şair, başkalarının birikimlerinden, deneyimlerinden yararlanabilirdi. Divan şairlerimiz için "bikri manzum" bulmak pek kolay değildi. Bunu başarmak için, dili işleme işini ve ustalığını, edebî sanatlar denilen beceriyi bilmek gerekirdi. Çünkü Divan şairleri miz anlamı bir dilbere, edebî sanatları giyinip kuşandıklarına, takmdıklarına ve süründükleri kokulara benzetmislerdir. Gazcllerdc en çok hangı konular ışlcnirdi? Hiç kuşkusuz gazellerde en çok işle nen konu kadın ve aşktı. Gazel, aşk, güzellik ve kadın üzerine yazılmış şıirler olarak bilinirdi. Gazelin Arapça sözeük olarak anlamı da kadınlar icin söylenen güzel, hoş, duygulu sözlerdir. Bununla birlikte gazellerde sevgilinin güzelliği, çekiciliği, ona duyulan özlem, sevgilinin âşığa verdiği acı, kıskançlık, fcleğin ve talınin âşığa yaşattığı hüzün ve eziyet de konu edilirdi. Ayrıca meyhane, içki âlemleri, şarabın verdiği zevk, neşe, mevsimler, talihin âcıtatlı cilvelerı de gazellerde en çok yer alan konular arasındaydı. Dinsel Jüşünceler, Tasavvııf, dünva ve ahiretle ilgili görüşler ve hikmetler de gazellerde çokça yer almıştı. Bu çeşit gazellere çeşitli adlar verilınişti. Bunlardan, 'aşkın verdiği mutluluğu, ayrılık acısını, sevgilinin cefasından, ve fasızlığından yakınmayı, sevgiliye yakarışları, kavuşma isteğini' dile getiren ga zellere 'âşıkane'; dünyadan zevk alarak, geçici yaşamın bütün fırsat vc olanakla rını değerlendirip mııtluluğa kavuşmayı, toplumun kurallarını, dınin ve seri atın buyruk ve yasaklarını aşarak daha üstün bir insanlık düzeyine ıılaşmayı, eğ Ienmeyi, içkiyi, içkiyle ilgili çeşitli düşünceleri işleyen gazellere de "rindâne" denilmişti. Stzin Divan şairiniz kimdir? Bir döneme coşkıın, içten ve ateşli gazelleri, kasideleri ve şarktlarıyla dam gasını vurmuş, rind, şuh, zarif ve; Bir elinde gül bir elde câm geldin sâktyâ Kangıstn aham gülü yâhud ki câmı yâ senı diyen şairdir. • SAYFA 15
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle