Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
işte ben de kitap için adam öldü'rebilirim."(s. 181) "Kitap tutkunlannın dünyası"nda "geleneksel ahlak kurallarının" pek de geçerli olmadığını ya duymuşlar ya da öyle olduğuna tanık olmuşlardır çünkü. Sözgelimi Ali Emirî Efendi adlı bir "kitap tutkunu"nun, "kurduğu kütüphaneden" kitap yürüttüğünü bir yerlerde okumamış olmaları olanaksızdır. Öte yandan yine onların dünyasında "maddî" değılse bile "manevî cinayetler"in çok sık işlendiğini de gözlemlemişler ya da en azından gözlemleyenlerin tanıklıklarını okumuşjardır: "... eğer (...) yazma kitabı Emirî efendi alamamıs da İlalis efendi almışsa ertesi gün Emirî efendiden bu I lalis efendinin mahrem rezaletlerini öğrenirdim: 'resmî kütüphanelerden kitap çalar'dı; "llazine'i hassada müteahhitlere alacaklannı vermemek için aptessiz namaza durur, 09le namazım ikindiye kadar bitirmez'di Ben, zavallı ilalis efendinin bu cinayetlerine o zaman senelerce inandım. O kadar gençtim ki Emirî efendinin sakalı gözümde mukaddestı. Fakat yasım hiraz artıp da ilalis efendinin bu cinayetlerine Emirî efendinin nuranî sakalından haskadelilbulamayınca (...)korktum. Fakat Emirî efendi o kadar temiz adamdt ki karar verdim: ahlâksız değildi, hastaydı; haniMilâdtn ikinci asnndan berikitaplartn adedi ile beraber miktarı çoğalan hastalardan biri... (...) Eâkin insan ihtiyarlamaya haşlayınca bu hususta fazla sinirliolur. Emirî efendi de yaşlandtkça böyle oldu. Kitap için artık bir kisiyi değil, bir aileyi öldürüyordu: madem ki Feyzullah efendi kütüphanesinin vakfiyesinı o sattn alamamıştt da bir başkası sattn almıştt; o halde o 'baskası'mn kızı serbest, oğlu kumarbaz, babası hırsız, babasının babası cellât Kara Ali'nin torunu oluyordu." (Mithal Cemal, "Kitap Severler", Her Ay, Yıl: 1, s: 3, (20 Mayts20 Haziran 1937) s. 118 119) Evet Fargas, "kurmaca" bir "kişilik". Ama "gerçek"inden daha "gerçek", daha "canlı". Öyle anlaşılıyorkı, PerezReverte ya "kitap tutkunlannın dünyası"nın bir üyesi ya da "kitap odaklı" bu "polisiye romanı"nı yazmak için "kitaptutkunlan"nın dünyasında uzun süre konuk oldu; o dünyanın ayrıntılarını ve o dünyada yaşayanların runsal durumlarını gözlemledi; sonra da oturup romanını yazdı. Salt Fargas için değil, hem diğer kişileri, hem de o dünyaya ilişkin olarak verdiği bilgiler için geçerli bu. Sözgelimi "kitaptutkunlarının dünyası"nda yaşayan, onların ruhsal durumunu çok iyi bilen, kitaptan anlayan ve başkaları için kitap toplayan "kitap avcısı" Lucas Corso, kocasını henüz vitiren Liana Taillefer'e, "Kocanızın koleksiyonunu elden çıkarmayı düşünür müsünüz?" diye sorarken, densizlik yapmadığından emindir: "...bunca yıllık deneyimlerinden biliyordu ki, genelde bir kitapsever öldüğünde, koleksiyonu da yirmi dört saat içinde cenazenin çıktığı kapıdan çıkardı." çünkü (s. 52). BunaTcarşdık onun da, "...senin kitapların bencil. Yalnızük kokuyor. Kimileri okunmadan yırtılıyorlar. Yalnızca kitaplara ilgi duyan birinin kimseye ihtiyacı olmaz, bu da beni ürkütüyor." diyen (s. 289) sevgilisi Nikon'a verebileceği bir yanıtı yoktur. 8aManacakkltaplar Öte yandan varsıl kitapçı Van Borja, "kitapseverlik" konusunda şöyle diyecektir: "Bu işe merak sardıkça bir şey daha öğrendim: her kitap satıfmaz, satılacak kitaplar vardır, saklanacak kitaplar vardır. Bu sonunculara, yani saklanacak kitaplara ilgi duymaya başladınız mı, sonu gelmez. Kitapseverlik aynen bir dini kabul etmek gibidir, bir kere başladınız mı, bütiin bir ömür boyu sürer." (s. 69) Daha sonra da şunları ekleyecektir: "Bir kitapsever kitaplara dokunmasın dan belü olur (...) Kitaplar söz konusu olunca bazı insanların tavırlan insanı rahatlandıriyor. Bazılarının ise kitaplara dokunması bile bir cinayet." (s. 73) Corso'nun Anjou Şarabı elyazmalarının özgün, yani Alexandre Dumas'nın olup olmadığını öğrenmek için başvurduğu kitapçı AchiDe Replinger'in görür görmez söylediği ilk söz, "Ölağanüstü (...) Hemen satın alırım." olur. (s. 239 Oysa Corso'nun ne niyetle kendisine başvurduğunu bilmektedir. Öyleyken, nezaketen bile olsa, "Satılık mı? diye sormadan, gemleyemediği tutkusunun baskısı ile atıhveriyor: "Hemen satın alırım." Corso "Satılık değil." deyince de "Yazık." diyor. Sonrası şöyle: "Kitapçı mavi kâğıtları parmağının ucuyla okşarken soluyordu, sanki eline almak için kendini zor tutuyormuş gibi bir hali vardı."(s.24O) Yine eski kitapları onarma, eksik sayfalarını tamamlama, ciltlerini yenileme konusundaki ustalık ve uzmanlıklarının yani sıra zaman zaman "sahte kitap" da üreten ve bunlardan biri "Paris Üniversitesi kütüphanesinde, en değerli kitaplar arasınaa dur"urken "sahte olduğu uzmanlar sayesinde değil de bir rastlantı sonucu meydana çık"an (s. 144) Ceniza kardeşlerden Pedro, şöyle diyecektir: "...Para kazanmak için kitap kopyalan üretmek bir şey, sanat aşkt ile yaratmak, daha doğrusu da yeniden yaratmak ve sırf bu yarattcıltğın verdiği zevk için çalışmaksa bambaşka bir şey. (...) Bu işiyapan kim, ya da kimler olursa olsun, yapttğt veya yaptıklanm zevkle, manen tatmin olmak için yapmışlardır ki, bunun da karştlıg'ıpara olamaz. Bundan emın olabilirsiniz. (...) Örneğin Speculum'u ele alalım, hanisu Sorbon'un otantik diye sattn aldıgt. Sizin sahte kitap yaptmalart dedikleriniz sadece kâğıt, dızim, haskı ve cilt için elde edecekleri kârtn en az bes katım harcamtşlardır bu ış için. Bırçok kim sebunu anlayamaz... Velasquez'in dehasına sahip olan ve onun eserlerini aynen yapabilen birressam için önemli olan nedir? Para kazanmak mı, yoksa yaplığı resmi Prado Müzesi'nde, Nedimeler ve La Fragua de Vulcano'ların arasında görnıek mi?"(s. 143144) "Kitap sahteciliği"ne bile böyle yaklaşan birinin '70'tı yılların kitaplarına "basım tekniği" açısından nasıl bakacağını kestirmelc güç olmasa gerek: "Yüzyılsonra (...) bugün kitapçılarda olan kitapların hepsiyok satacak. Ama ikiyiizytl veya bes yüz yıl önce bastlmnj bu kitaplar aynen kalacaktır... Bugü'nün basılan kitapları da yaşadığımız zamanlara uygun.." (s. 146) Ömür boyu süren sevgi Bütün bunlar "kitapseverler"le "kitaptutkunları"nın dünyasını oluşturan öğeler. Doğrudur çünkü: "Genelde bir kitapsever öldüğünde, koleksiyonu da yirmi dört saat içinde cenazenin çıktığı kapıdan çıkar"; "kitapsever kitaplara doKunmasından belli olur"; "kitapseverlik aynen bir dini kabul etmek gibidir, bir kere başladınız mı bütün bir ömür boyu sürer"; bir "kitapsever"e, özellikle de bir "kitaptutkunu"na "kitaplığı(n)ın dağılacağını düşünmek bile sonsuz acı veri"r; "kıtapları(n)ı satacak olsa yaşamı(n)ı sürdürme(si) için hiçbir neden kalmaz"... Evet bütün bunlar "kitapseverler"le "kitaptutkunları"nın dünyasını oluşturan öğeler. Ama onları yakalayabilmek o derılı kolay değil. Bunun için ya o dünvanın insanı ya da uzun süre o dünyada konaklamış dikkatli bir gözlemci; duyumsanır kılabilmek içinse, kuşku yok, yetenekli bir romancı olmak gerekiyor. Tıpkı Arturo PerezReverte gibi! • Dumas Kuliibü/ Arturo PerezReverte/Çevıren. Peral Bayaz Charum/ lletişim Yayınlart/ 44S s. Sarmaşık Renkkörü olmuş bir portre ressamı ile artık harfleri seçemeyen, Nobel ödüllü bir Türk yazarının sarmaşık misali birbirine dolanan hayatlarının öyküsü... Tesadüfler hayatın atomlarıdır, Oleg!