04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Î Bu kitabı bir roman ya da yaşamöyküsü olarak görebilirsiniz. Istediğinizi seçin. Benim için aynı zamanda her ikisi, fakat önemli olan okurun kitabı nasıl göreceği. Bu kitabı, beni tutkuyla yazmaya iten Melina'ya ve kocasının gençliğinden, yalın bir biçimde ve şefkatle, sanki dün olan bir gardenpartiden söz edermiş gibi konuşan, Mary Hemingvvay'e ithar ediyorum. Galiba bir açıdan bu kitap, Mary Hemingvvay'i rahatlatıyordu. Ernest Hemingvvay'in yanındaki yaşamının son yılları oldukça çileliydi ve şimdi benimle, kocasının gençliğinin baharında yolculuk etmek, kendisini rahatlatıyordu. 1922 vılının Ernest Hemingvvay'i, Trak'alı kadın ve hiç bilinmeyen diğer kadınar hakkında bu kadar çok ayrıntı hatırlaması beni şaşırtmıştı. Kitabın büyük bir bölümünü ve özellikle son altı, yedi bölümüonaborçluyum. lstanbul'dakisahneler, Yunanlı askerlerin kıyımı için Ingiliz binbaşının patlaması, Bizans surlarındaki aşk saatleri, göçmenlerin dini ayindeymiş gibi geçmeleri ve daha epey bölum, Mary Hemingvvay'in imzasını taşıyabilirdi. Onunla 1969 yılında, insanoğlu Ay'a doğru kanat açarken, Miami'detanışmıştık ve kendisine neden bütiin bunları hiç yazmadığını sormuştum: 'Artık çok yaşhyım ve zamanım olur mu bilmiyorum. Âyrıca son zamanlarda Erni çok fazla konuşuyordu, bu yüzden bana anlattıklarından kaçını gerçekten yaşadığından, kaçını yaşamış olmayı istediğinden emin değildim...' Mary Hemingvvay'in o dönemi araştırmamda çok değerli katkılan oldu. Aslında bunu yapmamasına rağmen, yazarın yayınlanmamış bazı el yazılarını gösterdi. Sadece tek bir cümlenin olduğu, beyaz bir sayfa hatırlıyorum: "Bizans âşıklan". Tereza ne zaman yaataıaya baştanft? Resmen, Melina aramızdan aynlmadan kısa bir süre önce. Aslında tam kırk yıl önce. Hatta isterseniz, kesin bir tarih bile verebüirim: 2 Nisan 1957'de! O gün Atina'da, Ernest Hemingvvay'in gençüğinden yakın arkadaşı, Amerikalı şair, Archibald MacLeish basın toplantısı düzenlemişti. 1957'de henüz çaylak bir muhabirdim ve gençliğimin verdiği saflıkla, çaylak bir yazar da olduğumu sanıyordum. Hemingvvay o zamanlar idolümdü. (Bugün de idolüm olmasını çok isterdim ama uzun zamandan beri artık idollerim yok.) Böylece, MacLeish'i basın toplantısından sonra bir kenara çektim ve kendisine Hemingvvay'i sormaya başladım. Genç bir Yunanlı gazetecinin, eski dostuyla bu kadar ilgilendiğini görünce şaşırdığını hatırlıyorum. Belki de memnun kaldığından şaşırmıştı. Banahatırlayabildiklerini söyledi, sonra da o beni gafil avladi: 'Benim de size bir sorum var. Ernest'in hayatına 1922'de giren, o görünmez Yunanlı kadının adı neydi?' Ona salakça baktığımdan, devam etti: 'Herhalde Hemingvvay'in, Türklerle savaştığınız için buraya geldiğini bilıyorsunuz!' Tabii haberim bile yoktu. Korkarım MacLeish'in o günkü tanışmamızdan aklında kalan tek şey, deneyimsiz bir muhabirin salak yüz iiadesiydi. Herhalde bu yüz ifadesi, ikinci soruyla daha da salaklaşmıştır: idolüm 1922'de Yunanistan'a gelmiş, benimse haberim yoktu, öyle mi? Böylece, Tereza'nın yüzünü oluşturacak mozaik yapılmaya başlandı. MacLeish, mozaiğin ilk parçasıydı. Kuşkusuz, Tereza o yıllarda hâlâ hayatta olmasına rağmen, bu görünmez Yunanlı kadını aramak, aklımın ucundan bile geçmedi. Tereza o yıllarda yetmis yaşındaydı! Hatta iki yıl sonra, 'Ânkara' gemisiyle Istanbul'a doğru birlikte yolculuk edecektik! Yolculuk sırasında, benimle çok içten konuşan o yeşil gözlü, çekici nineCUMHURİYET KİTAP SAYI 652 nin, ilerde kitaplanmdan birinin kahramanı olacağı, tabii yine aklımın ucundan bile geçmedi. Bunlar, hayatın oyunbozanlıklan! Mozaiğin ikinci parçası, 1961'de, Amerika'yı keşfettiğimde eklendi. Orada, kolonyal bıyığı ve kusursuz tarzı olan, Kenneth MacTaggart'ı tanıdım. Ken (hepimiz öyle derdik), Hemingvvay'in Toronto Star'da yazdığı dönemde, Kanada gazetelerinde çalışmıştı. 'Yunanlılar hakkında muhteşem yazılar yazdı', demişti. 'Toronto'ya eelmene, bu yazıları bulup, okumana değer.' Daha ağzımı açamadan da: 'Elbette, hiçbir zaman prenses olup olmadığını, öğrenemediğimız, o gizemli Yunanlı kadını tanımasa, belki de hiçbir zaman Trakya'ya gelmeyecekti.' Bu, mozaiğin ikinci parçasıydı. Ken bana bildiklerini anlattı, ama tabii en doğrusu, Amerika'da olduğumdan, bizzat Hemingvvay'i arayıp bulmamdı. Burada beni ikinci oyunbozanlık bekliyordu. 1961 Eylül'üydü ve henüz iki ay önce, Emest Hemingvvay, beynini havaya uçurmuştu. 1963'te Sofia Laskaridhu'yu tanıdım. Kendisi, hikâyenin üçüncü, belki de en önemli parçasıydı. (Tabii Mary Hemingvvay'in anlattıklanyla birlikte.) O zamanlar, îkones dergisinde, Laskaridhu'nun Periklis Yanopulos ile olan aşkı hakkında hazırlayacağım bir yazı için, Yanis Hacinis ile birlikte evine gitmiştik. O akşam, yaşh diva Laskaridhu, evinde bize dostu Tereza'nın serüvenlerinden söz etti. Korsika'da lon Dhragumis ile yaşadığı aşktan, Milano'daki serüvenden, D'Annunzio ile olan ilişkisinden, Sir Basil ve tabii Trakya ile Ernest Hemingvvay'den konuştu. Bize Tereza'yı tanıdığı isim hariç her şeyi anlattı. 'Tereza, çocuklarının, annelerinin Avrupa'daki günahlarıyla ilgili hiçbir şey öğrenmelerini istemiyor. Bu onun kutsal sırrı. tncinmelerinden korkuyor.' 'Hâlâ hayatta mı?', diye şaşkınlıkla sordum. Laskaridhu güldü ve 'Tabii ki nâlâ yaşıyor', dedi. 'Zaten benden genç. Hâlâ da güzel; o yeşil gözleri hâlâ kalp yakabilir...' Sofia Laskaridhu ile birçok kez görüştük. Hayat ve aşktan, hep çok cesurca konuştuğundan, sana koltuk değneklerini unutturan, bu sakat, yaşh kadınla konuşmak eşsiz bir zevkti. Fakat bana son güne kadar, Tereza'nın adını söylemedi. Melina Merkuri bana söyleyecekti. Hiç beklenmedikbiranda.Melina'nın hayatını banta alırken söyledi. (Bu kayıt hiçbir zaman tamamlanamadı.) Bana Fredl Yermanos, cağımızın en çok okunan yazarlan listeslnde yer alıyor dedesinden, Spiros Merkuris adlı, Korsika sürgünü, o yakısıklı adamdan söz etmeyi çok severdi. Hiç Melina'ya Tereza'dan söz etmiş miydi? Melina gururla, 'Elbette söz etti', dedi. (Dedesini hep kendisine aitmiş gibi görürdü!) 'Galiba bütün Merkuris ailesinden, Tereza sırrını paylaşmak için beni seçmişti. Nefes kesici bir kadınmış', dedi. 'Tabii muhteşem bir Yunanlı da.' 'Fakat hiçbir zaman onun hakkında bir şey yazılmadı.' 'Hayır', dedi Melina. 'Bizim Yunanistan'da, bütün gerçekleri gömmek gibi bir yeteneğimiz var; özellikle de güzel gerçekleri. Sen, lon Dhragumis ile Pinelopi Dhelta'nın hikâyesini yazarken, bunu iyice fark etmişsindir. Bu hikâyenin yetmiş bes yıldır gömülü olması, her ikisi için de haksızük değil miydi? Hayatlanndaki en güzel sayfanın? Tereza'nın hikâyesinin de gömülü olması aynı derecede haksızlık.' Melina bir şeve tutkuyla bağlandığında, senin de tutkuyla bağlanmanı sağlar dı. Bu onun, birçok büyüleyici yeteneğinden biriydi. Şiddetli bicimde, 'Onun hikâyesini yazmalısın', aedi. 'Benim için Tereza, yüzyılımızın en çarpıcı Yunanlı kadınlanndan biri. Nelere cesaret ettiğini bir düşün. Hemingvvay'i Yunanistan'a gelmeye itti. Günanları bile azizdi. Tabii onun Frakya sevgisi ve Mustafa Kemal ile yaşadıkları, bir yazarın göz ardı edemeyeceği şeyler.' 'Hikâyesini yazarsam, adını da yazmam gerekir', dedim. 'Bu sana kalmış. Benim için adı değil, kadının kendisi önemli. Dedem bana adını, bana güvendiğinden, ölmeden kısa bir süre önce söyfemişti.' Melina garip biçimde gülümsedi: 'Bu yüzden ben de sana söyledim.' Bu yüzden... Yani Melina da öleceğinden mi? Yoksa bana güvendiğinden mi? Tabii bunu sohbetimizde açıklığa kavuşturmamıştık. 'Kitabı yaz, sonra da istersen gerçek adını koy. Fakat kitabı yazarken, onu çok seveceğin için sırrına da saygı duyacağına eminim.' Melina bana, sadece onun bildiği biçimde göz kırptı. 'Mezarın bir çiçek bırakmış gibi olacaksın.' Melina, her zaman olduğu gibi haklıydı. Yazmayı bitirdiğimde, ben de Tereza'yı örten mermere Dİr çiçek bırakma ihtiyacını duydum. Tereza'nın, tıpkı yaşamını seçtiği gibi, adını da seçmeye hakkı vardı. En azından bu kitabın sayfalarında. tşte bu yüzden bu kitap bir gülle son a e eriyor. Dana doğrusu iki gülle. Biri TereBiri za için, diğeri Melina için. Hayatımdaki en iyi dosta..." 1961 yılında, Hemingvvay intihar ettikten birkaç gün sonra, Tereza yine ilk öpüştükleri yer olan Aya Sofya'nın önüne geldi ve bir demet gül bıraktı. 2002 yılının Temmuz'unda, ben de artık hayatta olmayan bu çok değerli üç insanın anısına birer gül bırakmak istiyorum... • Teresa / Fredi Yermanos / Çevıren: Kosta Sartoğlu / Everest Yayınlart, lstanbul2002/222 s. OKUDULAR VE YORUMLADıLAR Derya Sazak'ııı / / Eyliil Gölgcsindc SıidJtViı 1 kitartını okurkcn, "Korfcz Sava^ı"ndan hugiiıu k.ıclar gcçcn siircniıı kiloınetrc taşlannı tık tek Horüyorsuııuz, kıs.ıcaM "Körfcz Sava^ı"ııdan l'sanıc bin Uulin'in saldınsına kadar, cıddı bir gazetecilik urunu... Hasan l'ıılıır 1 Kıılcnt EcevitDerya Sazak ikilisi, 1990'ların haşında Körfcz Savaşrnın henıcn öıiL'csiylc sonrasında üst üstc yaptıkları Saddam Hüseyin roportajlanyla hüyük hir ^azetccilik liaijarısııım altına imza aımışlardı. YalnızTürk basmını dcgil, ilk roportajlarıyla diinya basmını atlatnıı^lardı. Hasan ilcınal Derya Sazak'ı tarihc bclgclcr verdiği için tebrik ediyorum. Taha Akyol Derya Sazak'ın son kitabı / / Eyliil Gölgesinde Saddam, sava^taki "Anunkan haletiruhiyesi"ni daha iyi anlamamızı sağlıyor. Can Dihıdar DOĞAIM KİTAP SAYFA 15
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle