Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1930'lardan 40'lardan başlayarak edebiyatımızda, çocuk ve çocuk sorunsalı yavaş yavaş kendini nissettirmeye başlayacaktır. Nâzım Hikmet'te ise çocuk imgesi, onun hayata, topluma bakışıyla özdeş oir anlayışla biçimlenir. "Her insan biraz çocuktur..." nitelemesiyle pedagojik yaklaşım duyarlığını gözardı etmediğini de gösterir. ONER CİRAVOĞLU *•* s~* yüzyılın sonuna dek yazılı I VJ edebiyatımızda belirgin ola1 S • rak çocuk imgesinin yer aldığını pek söyleyemiyoruz. Sözlü edebiyat kaynaklarımızsa yüzydlar boyunca geleneksel anlatı yollarıyla çocukların da ügi duyacakları okuma parçalarına dönüştü. Bu anlamda masallar, halk hikâyeleri, destanlar, efsaneler ve diğer verimler bugün de sözden söze merakla okunuyor, kulaktan kulağa Ugiyle dinleniyor. Hatta denebiilir ki, çocuk edebiyatı yazarları için üginç, yol açıcı kaynakların önemli bir bölümünü oluşturuyor bu örnekler. Cumhuriyet döneminin ilk yıllarına kadar çocuk edebiyatı verimlerinin önemli bir bölümü manzumecilikten öteye gidememiştir. Çocuk edebiyatına gönül veren yazarların manzumecilikten öteye geçemeyen böylesi bir "dışardan bakışı" DU dönemde verimsizliğin ana nedeni gibi görünüyor... "Güneş ısıtıyor, / dallarda olgun yemişler... / çocukların yanağı al al/ dereler ne güzel..." gibi yaklaşımfar o "dışardan bakış"ın ısmarlamacılığını gözler önüne serivor. 1930'lardan 40'lardan başlayarak edebiyatımızda, çocuk ve çocuk sorunsalı yavaş yavaş kendini hissettirmeye başlayacaktır. Nâzım Hikmet'te ise çocuk imgesi, onun hayata, topluma bakışıyla özdeş bir anlayışla biçimlenir. "Her insan biraz çocuktur..." nitelemesiyle pedagojik yaklaşım duyarlığını gözardı etmediğini de gösterir. Çoğu zaman, onun şiirlerinde "çocuk" bir yeniden başlama, toplumsal tasanmın ilk nüvesi olarak ele alınır. Sorunu böyle ele aldığımızda çocuk edebiyatına bakışımız bir ilke sorunu olarak da ortaya çıkacaktır. Nâzım Hikmet, böylelikle insanlığın yaşadığı hemen hemen tüm evreleri, sorunları, ilişkiler yumağını şiirelrine taşıyarak evrenselliğe ulaştı. Şiire de hayatımızın bir parçası gibi yaklaştı. Adeta onu ana uğraş alanı olarak seçti... Kendini adadı. Bu açıdan onun çocuk imgesini ele alışı günümüzde ayrıksı bir önem taşıyor. Toplu şiirleri bu kez YKY'de Hikmet şiipinde Nâzım öncelikle şiir üzerinde calıştığını bilmesi... Onun şiirini, uluslaşma sürecinin bir sonucu olan erken dönem milli edebiyat akımındaki "öykünmecilik", "manzumecilik", "...mış gibi yazmak" edasından ayıran bu dikkat ve özendir: Dağlarda gölgeniz göklere vursun göz göze yan yana dursun çocuklar. Taşları birbirine vuran çocuklar Doldurun çocuklar, doldurun doldurun doldurun içelim. (Benerci Kendini Niçin Öldürdü, s. 106) Ve on beşlik şarapnelin çeliğinde ince boyunlu çocuklar uyuyordu. (Kuvayi Milliye, s. 72) Düşmanlara gam Dostlara selam Kalbimde çocuklanm. (Yatar Bursa Kalesi'nde, s.17) çocuk na yöneldiğimizde bu saptama bize ışık tutacaktır. Nâzım Hikmet, "çocuk" kavramını hayat görüşünün bir metaforu olarak da görür. Örneğin: "Kızıl saçlı bir çocuğa gebe ŞangHay" (835 Satır, 86);' Güneşi emziriyor çocuklarımıza karımız" (a.y. 11). Sanınm burada biraz daha durmak gerekecek. Çünkü "hayat görüşü"nün şiirin yapısal dengesinde yer alması sadece metaforlarla değil, imge düzeyinde, aliterasyon düzeyinde ve çeşitli sezdirme, gönderme düzeylerinae de olanaklı. Ozellikle şiir alanında hayatı kavrayış, açıklayış yöntemleri edebiyat tarihimizde Nâzım Hikmet'le zorunlu bir ayak değiştirmeyi yaşadı. Sadece bu yanıyla "Nâzım Sonrası diye tanımlayabileceğimiz şiir öbeklenmeleri oluştu. 1940 Toplumcu Kuşağı olsun, 1950'lerden başlayarak "îkinci Yeni"ye açılan şairlerde olsun ya da bu dönemde Dağımsız kalmaya çalışan tlhan Demirarslan, Hasan Hüseyin gibiler ve hatta ozellikle 1960 sonrası genç şairler çıkışı hep bu öbeklenmenin birer parçası oldu. Onların şiirlerine gelip oturmuş bulunan Nâzım Kokusu'nda bu metaforların izini görebiliriz. Kuşkusuz bunun çocuk edebiyatı açısından gelenek oluşturan olumlu yönleri de var. îşte onlara yön veren Nâzım Hikmet'in söyledikleri: Çocuklarımıztn başlarıyla ktracağız karanlık camlanm. (a.y. 111) En güzel çocuk: henüz büyümedi. (Piraye İçin Saat 2122 Şiirleri, 100) Nikbinlik (1930) adlı şiirindeki bir bölüm de kuşakları etkileyecek tipik örneklerden biridir: Güzel günler göreceğjz çocuklar Güneşli günler göreceğiz Motorlan maviliklere süreceğiz çocuklar, Işıklı maviliklere süreceğiz.. (835 Satır, 190) "Çocuklar çekelim biz ağları" (Yatar Bursa Kalesi'nde, s.ll) Çocuk insanlığın geleceği, yarınlanmız olduğu kadar, düşüncelerimizin, hayatı biçimlendirmemizin de bir çalışma alanını oluşturur. Onun yetişmesinde kendi dünya görüşümüzün, alışkanlıkla Şiirsel duyarlığın bulutlan üstünde yeni dünyalara yelken açarken Nâzım Hikmet, üÛcücül şarkılarını, yani gelecek güzel günlere olan inancını çocukların da dile getirmesini ister: ...şarktlartmı söylesinler benim el ele tutuşup db'nerken çocuk babçelerinden çocuklartmtz Duyduğum seslerin en güzelidirbir yaz gecesidizimde yatan çocuğun bana yıldızlan soruşu... (Benerci..., s.ll 6) Çocuk imgesi Nâzım Hikmet için artık soyuttan somuta dogru dönüşmektedir. Çocuğun şaire yıldızlan soruşu, hüzünlü olduğu kadar, çocuk evrenindeki sınırsızfığı da açımlamaktadır. Emeğe saygıyı simgeleyen bir başka parçada yine bunu görüyoruz: ...Benim kızım dinledi ilk duvarct türküsünü kurduğumuz yaptnın. (a.y. 123) Ardından hemen kendine de bir görev çıkarmaktadır bu saptamadan: Sen yürümelisin, yeni doğan çocuğun gözlerine bakarak... (a.y. 135) Cocuk dunyasını, $llrin büyülü çaOnsıyla ya$ayan Nâzım Hikmet. klmi zaman kendini de bir cocuk gibi duyumsar, klml zaman onlara Ouütler verlr, klml zaman da çocuksu bir gökkuşauı Içlnde blreyselllOl anlatacak kadar doğal ve Içtenllklldlr. rımızın, algılayışlanmızın yansımasını görmek isteriz. Böylece Nâzım Hikmet, duyumsadıklarını, dış ve iç dünyaya özgü olanı şiirleştirirken, bilıncin derinliklerinden bize esintiler, imgeler sunar. Bunalrı daha çok ilk dönem şiirlerinde olgunlaştırmış görünüyor. Daha sonraki şiirlerinde de ozellikle Sevdalı Bulut'u oluşturan şiir tadındaki masallarda ve "Kız Çocuğu" şiirinde bu anlayışını sürdürecektir. "Çocuklarımıza Nasinat" şiiri 1928'de böyle oluşmuştur. (835 Satır, 217) Çocuk tutuklu Muhittin'in durumunda da bunu görürüz. "Açlar" şiiri (a.y.2425) aynı kaygı ve gözlemlerle söylenmiştir. Çocuk dunyasını, şiirin büyülü çağrısıyla vaşayan Nâzım Hikmet, kimi zaman kendini de bir çocuk gibi duyumsar, kimi zaman onlara öğütler verir, kimi zaman da çocuksu bir gökkuşağı içinde bireyselliği anlatacak kadar doğal ve içtenliklidir: Neyleyim! toprak anamın çocuklanndan çok seviyorum.kendi çocuklarımı! (a.y.37) havalardaki mavilikleri yeni Joğmuş bir çocuk gibi seyredişimden.. (a.y. 193) başında güneşler esen altırı gözlü çocuk altın gözlü çocug'um benim. (a.y. 119) Çocug'um anan olan: denize inan. (a.y. 119) Çocuk, kimi zaman hayat kavgasının bir parçası, toplumsal mücadeleler içinde en kolay etkilenen, duyarlı kesimlerden biridir. Savaşlar ilk onları bulur, kıtlıklar ilk onları alt eder. Cepheye gidiyorum ihtiyal zabitliğiyle Çocuklarımıza Türkçe okutmak, Fakat Ankara'da çocuklara ders vermek, bozkırda ateş hattına girmek baksız ve hazin bir /y bölümü. (Kuvayi Milliye, s.47) Onların bir kesimi "ve çocuklar balık leşlerini sürerken.." (Yatar Bursa Kalesi'nde, s.24), bir bölümü "Atıfet" çocuk gibi çalıştırılır: ATIFET (927. Süleymaniye, htanbul) Çorapta çalışır. (Tophane Caddesi. Galala.) 940'da on üç yaşındadır. CUMHURİYET KİTAP SAYI 652 I. Nâzım Hikmet ilk şiirlerinde, henüz "çocuk" imgesini kesfetmiş değildir. tlk şiirler arasında eski biçimli şiirler, yeni biçimli şiirlere geçip de sağlığında yayımlamadığı ya da kitaplarına alamadığı şiirler bulunmaktadır. Buna karşılık emekleme dönemi ürünlerinde kendini sezdiren, değişimin öze ilişkin ipuçlarını bulmak mümkün. Bunlardan en önemlisi şiirde bir "form" arayışıdır. Bu arayışı; geleneksel şiir türlerinden olduğu kadar, anlatı türlerinden de yararlanarak edinmektedir. Örneğin masallardan üslup ve yapı olarak yararlanmak istemesi bunu gösterir. Çocuk edebiyatı açısından Nâzım Hikmet'in ilk dönem şiirlerinin önemi bizce tam da bu noktada aranmalı. llerideonun düzyazılarıSAYFA 12 Nâzım Hikmet giderek çocuklara kimi işlevler yüklemek isteyecektir. Kendi şiiri geliştikçe sanki çocuklar da büyümektedir. Gelecek tasarımı bu işlevin ana eksenini oluşturur. Ancak Nâzım Hikmet'in en çok dikkat ettiği özellik,