03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

da fikirlerim, polemiklerim, doğrulanm ve çözüm önerilerim. Alıştığımtz kitaplanndakı gib belgesel bir değer taştyorlar mı pekı? Kuşkusuz makale olmaktan gelen belli sınırlilıkları var. Ancak bu kısıtlılıklarına rağmen elbette ki belgesel değer taşıyorlar. Sonuç olarak araştırmacı formasyonu olan bir insan olarak yazıyorum. Gerekçelendirme, ikna etme, ispatlama kaygılannı sırtında yumurta küfesi olarak taşıyan bir yazar olarak... Kaldı ki kimi gazete yazılannı da içermekle birlikte, ağırlıkla ulusal ve uluslararası sempozyumlar için hazırlanmış veya kendi iç sorgulamalarım sürecinde tarihe uzanan bir perspektifin açılımı ve gerekçelendirilmesinin örnekleri uzun makalelerden bunlar. Kitaplarda yer alan kısa makalelere gelince, onların da güncelliklerini korumak ve yine okuyucularca görüleceği gibi zamanla doğrulanmak gibi iddialan var. Kttaplartn içerığine ilışkin daha somut bilgi vertnek gerektrse, ömeğın "Mtllıyetçilık/'l'ürkıye ntn Çıkmazı" neyi anlatıyor bıze? Bu kitapta toplanan makalelerim, milliyetçiliğe ilişkin, değişik dönem ve sorunlar temeluıde kapsamlı bir sorgulama gerçekleştiriyor. Türk milliyetçiliğinin Kurtuluş Savaşı dönemindeki olumlu misyonuna karşılık, egemen bir ideoloji haline geldikten sonra demokrasiyi, eme;in haklarını ve özgürlükleri tıkayan anama büründüğü görüşümü gerekçelendiriyorum. Milliyetçiliğe karşı bu eleştirel tutuma karşılık demokrasikavramına, sorunlanmızın çözüm ünde olanak ve zorunluluk olarak işaret ediyorum. Bu kapsamda Avrupa Birliği, Kıbrıs, MHP, ulusal güvenli, Ermeni sorunu, tarih anlayışının değiştirilmesi gereği gibi bir dizi temel ve güncel tartışma sorununa ilişkin açılım ve çözümlemelerimi sunuyorum. Halkın çıkarlarıyla örtüşen milli çıkarlar ile hak ve özgürlükleri gaspetmenin mazereti yapılan çarpık "milli çıkar" arasındaki temelli farka ve bunun örneklerine dikkat çekiyorum. Önsöz'de de belirttiğim gibi, yaygın kanının aksine, ulusal esaret gibi özel koşullar dışında milliyetçiliöin, yurtseverlik, toplumculuk, demokrasi, laiklik gibi olumlu bir değer olmadığını, gerek ilk çıkışı gerekse de sonraki kullanıhşında genel olarak egemenlerin düzeni korumaya yönelik ideolojik aygıtları işlevi gördüğünü, özetle mevcut demokratikleşemememizden doğrudan sorumlu olduğunu gösteriyorum. Medyaya yansıyan son yılların yaşam tarzı Rıfat N. Bali cesurca, biraz da gözükara bir ataklıkla kaleme aldığı kitabında okur kitlesinin bazı gerçekleri öğrenmesini sağlıyor. Bu türden kitapların daha sık yazılması halinde bir tür otokontrol sistemin işleyeceğini düşünüyoruz.. TUFAN ERBARIŞTIRAN Eylül dönemi ile toplumda başlayan yozlaşma sonucunda arabesk kültür, gecekondulaşma, köşedönücülük ve paranın kutsallaştırıldığı yeni bir yaşam başladı. TV ana haberlerinde mankenlerin nangi sesli harfleri bildiği, hani köşe yazarının hangi iş adamından kaç para aldığı, gazetelerin çılgınca bir promosyon yarışına kalkıştığı garip bir dönem yaşıyoruz. Bunda siyasilerin, hükümetlerin elbette büyük sorumluluğu var. Ama en büyük sorumluluk ise, medyaya düşüyor. Her konuda ahkam kesen işadamlarır.ı, nota bilmeyen şarkıcıları, mankenleri, iki tümce kuramayan sözde yazarları ekran başında halkımıza öyle bir pazarladılar ki, bugün artık kımin sanatçı, kimin gazeteci, kimin namuslu olduğunu anlamak olanaksız oldu. Rıfat N. Bali'nin sözünü etmeye çalıştığı bu 'durumun' acı bir tablosunu göz^ler önüne seren bir kitap yazmış. Özal'la başlayan vahşi kapitalizmin boyutları ülkede gelir dağılımı adaletsizliğini iyice belirginleştirdı, orta direk neredeyse yok oldu. Prof. LesterC. Thurow'un 'Kapitalizmin Geleceği' adlı kitabında şunlar yazar: "Ulusal politikaların ekonomik güçleri yönettiği bir dünyada, küresel ekonomi, ulusal olmayan jeoekonomik güçlerin ulusal ekonomi politikalarını yönlendirdiği bir dünya oluşturur. Ulus nükümetleri, enternasyonalleşmeyle birlikte geleneksel ekonomik kontrol mekanizmalarının birçoğunu kaybederler." (s. 141142) Rıfat N. Bali bu kitabında medyanın halktan kopuk, gerçekleri göremeyen, Amerikan rüysı içinaeki birçok köşe yazarının yazılarını alıntılamış. Işte birkaç tane örnek: "Ben para falan tutmam. Para geldiğinde ben yerim. Can Ataklı" "Istanbul'lular, Paris'liler gibi olacak ve farklı dünyaların insanı otnanın tadını çıkartacak. Mehmet Barlas" "Türkiye'nin yarınları zengin çocuklarınındır. Güngör Uras" Simdi ae Ege Cansen'e kulak verelim. "Ülkeyi ve hatta dünyayı, köşesinden idare etme noktasına celdiklerine inanmak gibi tuhaf bir ruh naline kapıldılar." Küreselleşme adı altında tüm dünyayı kasıp kavuran bu anlayışın yeni model gazetecilik yarattığına tanık oluyoruz. Rıfat N. Bali de bu gerçeğin ayırdından yola çıkarak belgesel nitelikli bir kitapla karşımıza çıkıyor. Kitapta askeri darbe sonrasında lurgut Özal'ın tüm değerleri acımasızca yıkarak toplumun bu karmaşada ve kültürler arasında boğulduğunu yazıyor. Büyük gazete yazarlarının iş dünyası ile nasıl iç içe olduklarını, toplumun önce yozlaştınlıp sonra da (Hadi Uluengin'in bu konudaki sözri, Özal zamanında her ne pahasına olursa olsun köşeyi dönmek anlayışla uyum sağladı. Kitapta bütün bu anıattıklarımızın birer belgesini buluyorsunuz. Yazar medya ve iş dünyasını karşılaştınyor, aralanndaki ilişkileri ve toplumu dışlayan aymazhklarını belgeliyor demiştik. Bu arada keşke diyoruz, çok satan kitapların yazarlannı da mercek altına yatırsaydı. Bir kitabm tanıtımı için afiş, sponsor, kokteyl gibi masrafların nasıl karşılandığını da anlatsaydı.. Bugün Türkiye'yi çok az sayıda elit bir grubun yönettiğini söyleyebiliriz. Bu seçkinler her şeye sahip olmak isteyen, toplumun tüm katmanlarını istedikleri gibi sömürebilen, sınırsız para harcayabilen bir güçleri vardır. Güneri Cıvaoğlu'nun sözlerini alıntılayalım. "...50 bin lokomotif adam bu özel eğitim kurumlarında yetişmeli bırak, Bally marka timsah derisi makosenleriyle takım, aynı renk aynı deri kemerleri, cüzdanları, bond çantaları, hatta konferansları ile caka satsınlar. Helal olsun. " (s. 356) Hiç kuşku yok ki, Anadolu'da yoksullukla mücadele eden, karda kışta yakacağı olmayan, asgari ücretle çalışan, namusuyla temizliğe giden, sigorta kapılarında bekleyen, her an işten çıkartılma korkusu yaşayan, köyündeki okuluna saatlerce yürüyerek giden insanların iyi yaşamaya hakkı yoktur elbette. Onlar basit, sıradan canlılardır; iyi gıda almaları gerekmez, kışı bile bir ceketle geçirmeleri yeterlidir. Toplumda büyüyen gelir dağılımı adaletsizliği sözde aaaleti temsil ettiğini söyleyen iktidarlann ve onların işbirlikçisi (bazı) köşe yazarlarının bu aymaz ve etik dışı tutumları yüzünden yobazlığın ve ırkçılığın hortlaması doğal değU midir? Kişi başına düşen iki Dİn dolarlık gelirin, yüksek faizlerin, iki yüz milyara yaklaşan dış borcun ve saymakla tükenmeyecek olan diğer sorunların üstündeki örtüyü kim kaldıracak? Kitabın bizce en önemli eksikliği burada yatıyor. Okurların kafalarını meşgul edecek bir konuyu belgeleriyle kitaplaştırması iyi güzel de, sorunun saptanmasından sonra da önerilerin de gösterilmesi gerekmiyor mu? Rıfat N. Bali cesurca, biraz da gözükara bir ataklıkla kaleme aldığı kitabında okur kitlesinin bazı gerçekleri öğrenmesini sağlıyor. Bu türden kitapların daha sık yazılması halinde bir tür otokontrol sistemin işleyeceğini umuyoruz. Ülkesindeki değer yargılarının nasıl yıkıldığını ve cam KÖşklerde oturan badışı gezilerinde bizim insanımızı nasıl küçümsediklerini bir kez daha görüyorsunuz. Kitap bu açıdan bakıldığında basın dünyası içinde biraz fırtrna lcopartacak gibi. Konuya ilgi duyanların kesinlikle edinmesi gerekli bir kitap. • Tanı Hayat'tan Life Style'a/ Rıfat N. Bali/ lletişim Yaytnlart/2002/375 s. SAYFA 11 Rıfat N. Bali'den 'Tarzı Hayattan Life Style'a S Peki ya "Islamalık ve Din Politıkalan" adlı kitabın? Burada toplanan makalelerimde, üç ana soruna açıklık getirmeye çalışıyorum: Birincisi. Islamcılığın güncel ve tarihsel aynntılarda geniş bir sorgulaması yapılırken, Islamcılık eksenli olarak süregiden sorun ve gelişmelere ilişkin eleştiri ve çözümlemelerimi sunuyorum. îkincisi, Türkiye'nin reddedilen temel realitelerinden Aleviliğin, tarih, sosyoloji ve siyaset bağlamında çözümlemesini yapıyor ve bu kimliğin devlet ve Islamcıik, yanı sıra kendi iç ayrışmalan ve solla ilişluleri açısından yaşadığı gelişme ve kırılmaları sorguluyorum. Üçüncü olarak da devletin din politikalan ve resmi laiklik anlayışının sorgulamasını yapıyor ve özgürlükçü bir laiklik açısından nangi alanlarda ve niçin değiştirilmesi gerektiğini gerekçelendiriyorum. Özetle bu iki yeni Kİtabımda, bir bütün olarak Türkiye'nin milliyetçilik ve din coğrafyası yanı sıra, onlardan kaynaklanan sorunlanmızın çözümüne ilişkin iç bütünlüklü bir yol naritası sunuyorum. Sorunlara din ve milliyetçilik göz'ükleriyle bakanların, günümüz Trkiyesi ve dünyasında çözüm değil, ancak sorun üretebueceklerini gösteriyorum.B îslamcdık ve Din Politikalan/ Erdoğan Aydtn/ Gendaş/311 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 652 Üç ana sorun lerini utandığım için buraya alamıyorum...) 'Beyaz Türkler' diye sınıflandırıldığını usta bir araştırmacı gözüyle anlatıyor. Kitabın önemli bir özelliği de toplumdaki alt üst olan değer yargıları üzerine. Bu bölumlerde gazeteciler kadar yeni tip işadamları da farklı bir pencereden anlatdıyor. Amerikan rüyası ile büyüyen bu yeni işadamları yüksek teknoloji hayranı, pahalı giysiler alan, sık sık yurtdışına çıkan ve yoksulları küçümseyen bir anlayış içindedirler. Yazar bu gerçeğin altını kalın bir çizgiyle çiziyor ve gazete yazılarından örnekler vererek bütün düşüncelerini sonuna kadar belgeliyor. Meraklı okurlar için özellikle belirtelim ki, kitabın içinde sadece Özal ve onun dönemi yok; basın dünyası içinde dönek, liboş, yağcı diye adlandırılan birçok gazetecinin yazılarını ibretle okuyorsunuz. Okuyacağınız kitap Türk toplumunun son yirmi yılda nasıl bir hale geldiğini gözler önüne sererek, siyaset/iş dünyası/medya üçgenindeki garip, tanımlanamaz ilişkileri de bir nebze olsun aydınlatıyor. Rıfat N. Bali duyarü, nesnel, incebir araştırmacılık isteyen bu kitabında alt kültür tanımsallığını ve seçkinlerin ayncalıklarını köse yazarları ile nasıl örtüştürdüğünü şaşkınlıkla görüyorsunuz. Toplumda 'öncü' rolünü gerçek aydınlar değil, ekonominin ve siyasetin katılımcı ve eşit anlamda tabana yayılmasını 'istemeyen' seçkin bir grubun aydın görevine soyunmalarını traji/komik bir dille yansıtıyor. Varlıklarını ülkeye yaymak yerine bireysel harcamalara yönelen bu seçkin kitle giderek kendi aar alanında kaknaya mahkumdur. Seçkinler 'tabanla' bütünleşemedi. Çünkü, amaç bu değildi. Amaç; ülkeyi yönetmek ve sahiplenmekti. Yani daha çok kazanmak ve lüks yaşamaktı. Anadolu insanı, gecekonduda oturan sözde kentli, düşük gelirli memur onların umurunda bile cleğidi. Adnan Menderes zamanında başlayan milyonerlik düşle zı köşe yazarlarının işadamları ile yurt
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle