Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
"Dünyamn En lyi Yazarı'nı arayan biryazar Selcuk Altun Kapak konusunun devamı. •" rekir miydi bilmiyorum ama önlem aşkına kendimi koydum romana. Kimi okur yine sensin diyor, özyaşamöyküm olduğunu sanıyor. Kıtabımzdaki toplumsal katmanlar, sorunlar ve karakterler oldukça gerçekçi Buradan hareketle gözlemin edebiyata katkısı hakkında neler söylenebiıir? Elbette gözlem çok önemli; ancak daha da önemlisi bunu kitaba uvgun kıvamda yansıtabilmek. Romanlarda daha çok etrafımızda olup biten, eleştirilmesi gereken olgulara.değinmek, ön plana çıkarmak gerekir. Ülkeye, kültürümüze, kişiliğimize zararı dokunan konuları kastediyorum. Bu yüzden Aziz Nesin ve Thomas Bernhard dokularını romanın içineserpiştirmeye çabaladım. Biraz eleştirel olmak gerekiyor. Örneğin tstanbul'u, 1400 yıllık canım megapolü bu hale getirdılerse, olanlara hiç olmazsa yazılarda yer vermeliyiz. Düzeltilmesine katkıda bulunamıyorsak bile, hiç değilse suçluyu eleştirelim, okuru kışkırtalım! Özellikle birkaç çarpıcı noktanın üzerinde durdum. Birincisi trafîkte çıldırtan düzensizlik, saygısızlık. îkincisi tuvalet kültürünün henüz yerleşmemiş olması. Tuvaletlerimiz Afrika'da gittiğim tuvaletlerden bile kötü durumda. Üiğeri futbol maçlarındaki düzeysizlik, gereksiz tepkiler. Gezegenin en utanılası olayları gazetelere manşet olurken, siyasi ve ticari komplolar yaşanırken verilmeyen tepki, maçtaki basit bir hareket için fazlasıyla veriliyor. Tepkimiz çok ucuz! Her iki kitabımzın da ısim babast olan Oktay Rıfat'ın dizeleri ve Thomas Bernhard stzin için ne anlam ifade ediyor? Wılliam Saroyan'/ da ekleyebiliriz tabii. Bu yazarların kahramanımız Sına üzerindeki etkisi nedir? "Yalnızlık Gittiğin Yoldan Gelir" adlı ilk kitabımda beş yüze yakın yazar, şair, müzisyen, ressam ismine yer vermiştim. Türkiye'de, artık binlerce mezun veren Anadolu Liseleri var. Buralarda Ingilizce konuşan/anlayan insanlar yetişiyor. Genel olarak bu kesime kişisel ipucu vermek istedim. Onları araştırmaya ve okumaya sevk etmeye çalıştım. Içlerinden en sevdiğim roman ve şairleri ön plana çıkardım. Oktay Rifat ve Thomas Brenhard bunlardan ikisi. Hem bu yazarlara olan tutkumu vurguladım hem de yapıtlarının okunması için kışkırtmaya çalıştım. Yapı KrediBankası'nda üst diizey yöneticilik yapan birt olarak, birbirine uzak gıbt görünen iki u$raşı, bankactlık ve yazarlığı nasıl bir arada yürütüyorsunuz? Bir kere ben kendimi yazar olarak görmayorum. Yani bir tutam heves ve iki kitapla yazar olunur mu bilemiyorub. Türkçe sözlüğün zayıflığının kadrine uğruyoruz. Eskiden iki ayrı kelime; "edip" ve "Muharrir" kullanılırmış farkı vurgulamak için. AngloAmerikanlar'dalci karşılığı ise "author" ve Yalmzlım gidermenin volları İBRAHİM YILDIRIM Y azmaya karar verdiğinizde yapacağınız yolculuğun sürprizlerine de hazır olmalısınız. Hele roman denilen o müthiş serüvene girişmişseniz, bu sürprizlerin kimi zaman amansız tuzaklara, derin uçurumlara dönüşebileceğini bilmelisiniz... Roman denilen yazılmakta olan şey yolunu bulmuşsa, ruhunuzda jenlik ateşleri yanacaktır; dahası, işaret Hşekleri fırlatarak bulunduğunuz yeri, buluntularınızı daha önemlisi coşkunuzu paylaşmak isteyeceksinizdir... Selçuk Altun'da en çok bu coşkuyu sevdim ben: Altun'un edebiyat coşkusu öyle diri, öyle içten ki, amansız tuzakları, derin uçurumları günahsız bir çocuğun safiyetiyle aşıyor. Selçuk Altun, Yalnızlık Gittiğin Yoldan Gelir, adlı ilk romanını yazmak için; kitabın 225. sayfasında gösterilen binanın dördüncü katındaki bir odaya haftanın iki günü kapanır: Çarşamba ve cumartesi günleri, içinde minik bir kitaplık bulunan odada, yapılan o müthiş yolculuk roman adı verilen yazılı nesneye dönüşür; ama bitmez; çünkü yalnızlığın sırrtnt çözmek için başlatılan serüven; yalmzlıg'ın gıderilmesı ıçın edinilen bilgilerin, okunulan kitapların coşkuyla, içtenlikle paylaşılmasına dönüşmüştür: Sırrın çözülmesi için yolculuk sürmelidir! Bu yeni yolculuk sırasında, büyük olasılıkla yalnızlığın sınırları genişleyecek, dahası yeni sınırlara açılacaktır. 225. sayfada gösterilen binanın dördüncü katında bulunan bir odada yetmiş günde yazılı r Yalnızlık Gittiğin Yoldan Gelir... 1 Mart'ta başlayan otuz beş çarşamba, otuz beş cumartesi günü süren yolculuk, 16 Aralık'ta sona erer. Dokuz ayı biraz aşan bu sınırlı zaman içinde yol alan roman, kendine yabancı olan herhangi bir şeyi sınırları içine almamıştır. Ancak, çoğu kez ne denli planlıprogramlı olunsa da yazarın söylemek istediği şey'le, kaleminden çıkan şey o oluşturan, edindikleri, duygulanımlarıyla, biriktirdikleriyle yazarın ta kendisidir: Asıl sınır, yazarın yazma coşkusu, dil'in kalem aracılığıyla aktardıkfarı ve paylaşmak istedikleri şeylerdir... Bachelard şunları söylemiş: "Yazın geçerli bir dünyadır. Dilde iç deneyimin kalıplaşmasından başka bir şey görmeyen eleştiri ne denli haksızlıktır! Aksine, dil her zaman düşüncemizin biraz önünde, sevgimizden Dİraz daha çok kaynaşan bir şeydir. lnsan sakınımsızlığının en güzel işlevidir." Yalnızlık Gittiğin Yoldan Gelir'in serüveni sürüyor; ben edindiğimde 3. baskı yapmıştı, şu sıralar 9. baskıya ulaşmış. Artık roman kendi yolunda gidiyor, okur onu dilediğince inceleyebilir, ondan yola çıkarak yalnızlığını giderebilmek için, yeni listeler oluşturabilir; sayfaları arasında kazı yaparak yeni buluntulara ulaşabilir. Belki birileri, yalnızlığın sırrını, okuyarak yeni bilgiler edinerek çözer, ya da sınırlarını genişletir. antik çağ söylencelerine ve simgelerine verilen addır: mesel(a)! Selçuk Altun, ikinci romanı olan Bir Sen Yakınsın Uzakta Kalınca'yı ise, ÇalAKalem Roman olarak görüyor. Çal'ı dcfa anlamına giderek değerlendirirsek, bir daha romana ulaşırız. Doğrudan çalakalem diye de okuduğumuzda ise, sevecen ve alçakgönüllü duygular derleriz.. Ama ben, Çal'ın yalnızlık içeren çorak ve çıplak anlamını seçtim ve onu yalnızlığın A'sında bir roman olarak okudum. Yazar, evirmeceleri (anagramları) seviyor, okuru sürekli onlara gönderiyor: Ben nive gitmeyeyim, niye yazarın oyunlaruıa katılmayıp mızıkçılık edeyim... Selçuk Altun, romanlarının kahramanı, Sina'yı Ingilizce Sin sözcüğüne giderek "günahın A'sında bir insan"(*) olarak tanımlıyor: Sin'A!.. Okur isterse Sin'i göğüs olarak okur, isterse Arapça soru sözcüğünün kısaltılmışı olarak değerlendirir. Dahası birileri, insanın doğumundan itibaren yaşadığı süre olarak da algılayabilir bu sözcüğü.. Ben ise, en sınırsız yalnızlık demek olan anlamı, mezar'ı seçiyorum: Hiçbir romancı, günahın A'sında yaşayan bir insan olarak, kuşanamaz Yalnızlık Gittiğin Yoldan Gelir için yazarı Dene(mesel) roman nitelemesini uygun görmüş: Deneme/sel değil, dene/mesel! Bu durumda, mesel sözcüğünün üzerinde biraz durmak gerekir: Bu sözcük dilersek bizi masal'a dılersek misal'e de götürür. Önemli olan niyetimiz! Bacon'a göre ise, mesel anlatı bütün Günah'ın tfsında bir roman kahramanı! Sina derin yalnızhğını! gösterilmiş: Selçuk Altun, postmodern cami olarak nitelendirmiş bu yapıyı. Kınalıada Camii, adanın en yalnız yapısıdır, tek başınadır. Cemaati hemen niç yok gibidir. Ara sıra, kış günlerinde kaçtığım, tepedeki manastıra yakın, çok için öyküler düşlediğim bu ada, belki de dünyanın en çorak, en çıplak, en çal adasıdır. Bundan dolayı, Kınalıada tarih boyunca sürgün ve tutsaklar adası olarak değerlendirilmiştir. Çıplak oldu&undan, kalabalığa kaçmaya kalkışanlar hâlâ kolayca görünüp ele geçirilir orada! • (*) Cumhuriyet Kitap Eki, 5 Nisan 2001/ Haşim Âkman'la söyleşi. CUMHURİYET KİTAP SAYI 666 Günah'ından arınmış edebiyat, yalnızca yazma eylemine indirgenir, seslendiği kişinin çok uzaklarına düşer. Bütün romancıların çok daha fazla günaha ihtiyacı var: Sanırım Selçuk Altun da böyle düşünüyor! Yalmzlıg'ın sırrını çözmek üzereyken diye başlayan Bir Sen Yakınsın Uzakta Kalınca'nın 165. sayfasında bir cami kiiçÜK bir evde, yaJnızlığımı gidermek SAYFA 4