25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

nelik bir cesaret çığlığı. Işte, sekiz yıl sonra, öykülerinin hepsi de sürprizli sonlanyla bir daha ve tekrar I Ianene Ay Doğacak... Ulusal Sorunlar ve Demokratik Çözüm Yolları/ Dcrleyen Dr tlhan Azkan/ Ekın Kıtabcvi/ 526 i. Bu kitap, Genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin 2000'li yılların l'Ll'SAL SORllVLAR başlarında içine düştüğü ekonomik, toplumsal ve siyasal duruÇÖZCM VOLLARI mun nedenlerini, Cumhuriyet'in kuruluş yıllarındaki koşulları etkileyen öğelerden başlayarak günümüze değin geçen yaklaşık scksen yıllık dönemi yine ekonomik, toplumsal ve siyasal yönleriyle ve nesnel bir bakışla anlatan, değerlendiren ve içinden geçtiğimiz bunalıma çözüm yollannı bilimsel bir yaklaşımla öneren bir yapıttır. Kitapta, ayrıca, Kemalizme 'toplumsalekonomik sistemler içindeki yeri' bağlamında özel bir önem verilmiş, gençliğimizin ve 'okumuş' kitlemizin büyük çoğunluğunda var olduğu için düşünülen kavram kargaşası sorununa da bir çözüm getirmek amaçlanmıştir. Bu yapıt, değişik üniversitelerimizde görev yapan öğretim üyelerimiz ve aydınlarımızdan oluşan 17 kişilik bir yazarlar grubunun yazılarından meydana gelmiştir. Yapıt, 'Kadro' hareketiyle başlayıp 'Yön' hareketiyle süren, T.C. Devleti'nin toplumsalekonomik sisteminin oluşturulması ve sorunlarının günümüzde toplu olarak ele alınması çabalarınm bir ürünüdür. Kocamı Niçin Öldürdüm/ Ijıurre Buisson/ Çeviren: Can Erhan Kızmaz/ Gendaş Yaytnları/ 159 s. Laurre Buisson, genç bir Fransız kadın romancı. Çokları için bir yeniyetme, çünkü jlk romanı "La Blanquette/ Kocamı Niçin Öldürdüm?"ü yazdı. Ama Fransız okurlar, yayıncısı, eleştirmenler ve diğer dünya yayıncıları öyle demiyorlar. "Bu kadın gerçek bir şeytan ve iyi ki gerçek bir otobiyografi değil bu roman," diyor romanın yayıncısı JeanClaude Lattes; bu mütevazı kuruluş, teolojik ve tarihsel romanların dünyaca ünlü yayıncısı; Amin Maalouf'un Fransa'daki ilk editörüdür... 1968 Lyon doğumlu olan Buisson kitap tutkusu nedeniyle Paris'te uzun süre kitapçılık yapan ve iki kızının doğumundan sonra, ilk romanını kaleme alan bir kadın yazar. Amacı, kitap sevgisini ve tutkusunu daha ileri noktalara taşıyabilmek. Ama Laurre Buisson, ilk kitabıyla hedeflerinin daha da ileri noktalar olduğunu anlatmak istiyor sanki bize. Klasik bir ilk yazar tevazuu içinde... "Kocamı Niçin Öldürdüm?"ün anlatıcısı adından da belli olduğu gibi bir kadın. Bütün hikâyeyi onun ağzından dinliyoruz, çünkü onun tek istediği son derece masumane bir şey: "Kocasının her şeyi olmak istiyordu o: Eşi, metresi, kızı, kız kardeşi, annesi, sekreteri, yöneticisi..." Bu yüzden tutkulu "Madam Kocasının Her şeyi", kocasını mutlak olarak elde edebilmek için bütün maddi kariyerinden vazgeçiyor ve onu yanında tutabilmek adına çevresindeki bütün rakip değerleri ve kişileri tek tek ortadan kaldırıyor, bir seri katil titizliğinde... Gerisi, roman tarihinde eşine az rastlanan bir kurgu, bir anlatıcı sadeliği... Edebi kusursuzluğunu olaylara, vakaların akışına bırakan şaşırtıcı bir olgunluk ve ustalık. "Kocamı Niçin Öldürdüm?"ün özellikle Türk kadın okurlarınca alkışlanacağını umuyoruz... Tek bir şartımız var: Yazarın söylediklerini dinlesinler ama sakın "Madam Kocasının Her Şeyi"nin yaptığını yapmasınlar! Erkeklere de bir sözümüz var: Bu kadın gizli kahramanı olduğu kadar asıl hedefi de sizlersiniz. Zaten yazar da romanını bitirerek sözü şimdi erkeklere bırakıyor. Nöbetçi Savcı/ Mümtaz Önderf Gendaş Yayınları/ 280 s. Hukuk fakültesinden mezun olup Ünye'deki stajının ardından Hakkari Uludere kazasına Cumhuriyet Savcısı olarak atanan Mümtaz Önder orada hem 196O'lı yılların Anadolu şartlarını hem de acemi bir savcı olarak hukuk sistemindeki sorunları olaylar üzerinden anlatıyor. Yeterli eğitim verilmemiş bir hukukçu olarak kendini yetiştirme ve suçlarla mücadelesini okuyucu ile paylaşıyor. Mümtaz Önder Hakkari'ye, stajında hiçbir tecrübc kazanmadan büyük SAYFA 22 bir sorumluluğu almak üzere tayin edilir. Gittiği yerde onu karşılayan imkânsızlıklardır. Bütün bu imkânsızlıkların arasında hukuk sistemiyle, suçla, bilgisizliğiyle mücadeleye başlar. Mücadele ettiği ne yazık ki sadece suçlular, davalar değildir. Şartlarda, yeterince eğitim almadan göreve başlanıakla, el yordamı ile kimi zaman sezgi ile Hakkari'de adaletın temsilcisi olur. Genç savcının karşısına pek çok aile dramı, cinayetler, kan davaları, kız kaçırmalar, arazi problemlcri çıkar. Kurnazlıkla işlenen çeşitli cinayetlerin bilgi ve sezgiyle aydınlatılması ve akıp giden hayatın köşe taşlarını yerleştirirken, okuyucuyu da macerasına ortak ediyor. 1 %0'lardan bu yana geçen zamanı gözler önüne seriyor. Eski Şiirler Yeni Türküler/ Vedat Türkalı/ Gendaş Yayınları/ 143 s. "Hiçbir savım yok ozanlıkta. Bu şiirleri de, biliyorsun, belki bir döneme tanıklık edecek belgeler diye, biraz da sizlerin üstelemesiyle yayınhyorum. Birçokları da kaybolup gitti; en az kalanlar kadar tutar kaybolanlar. Belki de iyi etmedim diyorum bugün önemseyip saklamamakla. fçtenlikle söylüyorum, belki de ondan bıraktım şiiri, ozan olmadığımı anladun. Dansı kimilerinin başına!.. Ama tam bırakamadım da şiiri. Özellikle epik oyunlanmdaki türküler bir tür şiir özentileridir! Bir şiir tutkulusu deyin isterseniz; hevesi kursağında kalmış bir şiir tutkulusu. Ah keşke ozan olabilseydim." diyor Vedat Türkali, Ataol Behramoğlu ile yaptığı söyleşide. Kitaplar Kitabı/ Arı/Damar/ Gendaj Yayınları/ 456 s "Yeryüzü dergisinde Dayanılmaz adlı şiirinin yayımlanmasından (15 Kasım 1951) sonra gizli örgüt üyesi olduğu suçlamasryla tutuklandı. (Aralık 1951), iki yıl tutuklu kaldı vc delil yetersizliğinden aklandı. Günden güne (1956) adlı şiir kitabı toplatıldı. (22 Ocak 1957) Yargılama aklanmayla sonuçlandı. Türk Solu dergisinde yayımlanan (24 Kasım 1967 Che için başüklı şiirinden dolayı açılan davada da aklandı (12 Temmuz 1968). Suadiye'de kendisine ait Yeryüzü kitabevinde yasak yayın bulundurduğu gerekçesiyle sıkıyönetünce gözaltına alındı (6 Temmuz 1982), bir süre sonra serbeste bırakılıp dava açıldı, üç ay hapse çarptırıldı (16 Eylül 1982). Bozcaada tutukevinde yattı (Nisan 1984). Seslerin ayak sesleri (1975) adlı kitabındaki Vietnam başlıklı eski bir şiirinin Sakarya gazetesinde yayımlanması üzerine açılan davada sivil mahkeme görevsizlik karan verdi (5 Kasım 1983) dosyanın gönderildiği Gölcük askeri mahkemesindeki yargılama ise aklanmayla sonuçlandı (8 Mart 1984)." Bu kitapta Arif Damar'ın toplu şiirleri var. Dışarıda Kimse Var mı?/ Yıldtrım Boran/ Beyaz Balina Yayınları/ 215 s 17 Ağustos 1999 Kocaeli deprem KADIHA ' ' Türkiye Cumhuriyeti tarihind c ??:! ya§anan belki de en büyük doğal felâketlerden biriydi. Bu felâkette resmi rakamlara göre 17 bin, resmi olmayan rakamlara göre ise 30 bin kişi hayatını yitirdi, binlerce insan sakat kaldı. Binlerce insan anasını, babasmı, evladını veya çok sevdiği yakınlarını yitirdi. Binlercesi acılarını, hüzünlerini, mutluluklannı paylaştıkları evlerini anılara terk etti. Toplu mezarlar kazıldı, kimliği belirlenemeyen yüzlerce insanı gömmek için. Toplu dualar edildi, kimliksiz ölüler adına. Binbir acı yaşandı, binbir çile çekiJdi. lnsanlar ilk kez çaresizliklerine hep birlikte ağladılar. Bu kitap bir günce. 22 yıllık gazeteci Yıldırım Boran'ın acılardan, hüzünlerden derlediği bir günce. 17 Ağustos depreminde Yıldırım Boran ve ailesi yıkılan yazlık evlerinin enkazı altında kaldı. Saatler sonra köylülerin yardımıyla güç lükle enkazın altından çıkarıldılar. Çıkarılmak, yaşanan acıların sonu olmadı. Bu kez de dışarıdaki sefaletle yüz yüze geldiler. Günlerce açlık ve susuzlukla boğuştular. Gözü yaşlı insanlarla dertleştiler, onlara yardımcı oldular. Birçok öykü dinlediler, yaşadılar, acılara tanıklık ettiler. Işte Yıldınm Boran bu kitabında kendi ailesinin ve diğer insancıkların yürek parçalayan öykülerini bir günce tadında gözler önüne seriyor. Bir Zamanlar Bir Turan Vardı/ Hüseyin Batuhah/ Yayına Haztrlayan: Mür$ü Balabanltlar/ Tüktye îş Bankast Kültür Yayınları/ 545 s. + Albüm "Bu yaşamöyküsü hiç tanınmayan ve hiç tanınmamak için çırpınan, 57 yıllık eşim Turan Batuhan'a ait. Oysa özgürlüğü, dürüstlüğü ve alçakgönüllülüğü vazgeçilmez birer erdem olarak bütün yaşamı Nrtıtmnuıııti boyunca hiç ödün vermeden uygulamış olan bu insan arkasında binlerce mektup, yüzlerce şiir ve... yüze yakın "Günlük" bırakmıştır. Genellikle Fransızca, Ingilizce bazen Almanca veya Türkçe yazan Turan gösterişin her çeşitinden nefret ederim. Günlüklerini, dolayısıyla şiirlerini ben ancak ölümünden sonra buldıım. Öyle sanıyorum ki, dünyada başka hiçbir kimse kendini bu derece titizlikle tahlil etmemiş, kendisini ve çevresini bu kadar acımasızca eleştirmemiştir. O gerçekten 'sıradışı', hatta 'sıraüstü' bir insandı. Dünyada bir benzeri olduğunu da sanmıyorum. Ben bu üç yabancı dili çok iyi bildiğimi sanırdım; oysa şimdi onun 'Günlük'lerini okurken sık sık sözlüğe bakmam gerekiyor. Reichenbach'ın 'en iyi öğrencisi' yaşadığı gibi dünyamızı sessiz sedasız terk etmiş buİunuyor. Yaşamöyküsünü yazdığımı bilseydi, engel olurdu. Ama ben gelecek kuşakiarın onda tükenmez bir hazine bulacakları umuduyla bu kitabı okurlara sunuyorum." Meteorlar/ Michel Tournier/ Çeviren: Yaşar Avunç/ Ayrıntı Yayınları/ 421 s. Çağdaş Fransız romanının büyük ustalarından Tournier sayesinde hayata bir kaleydoskoptan bakmayı öğreniyoruz. Her romanında yeniden kurguladığı dünyada uzun yolculuklara çıkarıyor bizi Tournier. Her biri sonsuz imge ve ilişki olasılıklarıyla tahayyülümüzün sınırlarını zorlayan Cuma, Çalı Horozu, Altın Damla, Veda Yemeği, Kaynak ve Çalı, Kızılağaçlar Kralı gibi romanları, hiçbiri diğerine benzemeyen birer felsefe evreni. Başdöndürücü romanlarından biri de Meteorlar. Zaman ve mekân içinde; dünya, evren, doğa olayları arasında; daha da önemlisi, yaşantılar ve zihniyetler arasında gelgitli bir yolculuğun romanı. 1930'ların Fransa taşrasındaki aile reisi ve işadamı rolleri ile Paris'teki hovarda hayatı arasına sıkışmış bir adam Edoııard... Evini her şeyi kabul etmiş, sürekli çocuk doğuran bir anne ve son çocukları, ikizler Jean'la Paul... Özürlü çocuklar için bir eğitim kurumu... Edouard'ın iki erkek kardeşi: Çöp imparatorluğunun başındaki tutucu Gustave ve o ölünce, işin baştna geçmek zorunda kalan eşcinsel bohem Alexandre... Meteorlar'da Ikinci Dünya Savaşı ve sonrası dönemin oluşturduğu Avrupa fonu önünde birbirinden ilginç yolculuklara çıkarız: Özürlü çocuklar kurumundaki çocukların gizli iletişim evreni ya da ikizlerin kapalı, mutlak evrenleri; modern dünyanın temel zihniyetlerinden heteroseksüellik karşısında, heteroseksüel olmama hali; hatta çöplerin son derece gizemli, zengin dünyası, yolculuğumuz sırasında uğradığımız duraklardan bazıları. Ve Meteorlar, yani ikizler; göksellige, rüzgârlara, gelgitlere göre yaşayanlar; rüzgâr dilini konuşanlar... "Başka" olanlar... Tournier bir kez daha modern birey denüen o zavallının dünyasına saldırıyor; başka bir hayatın dilinden, rüzgâr dilinden konuşuyor... Hep aynı dili konuşanlardan, hayatın bir sırrı olmadığını söyleyenlerden sıkıldıysanız ve her gün toplanan çöplerin anlamını, sapkınları, ikizleri, meteorolojik olayların sırnnı, yerin ve zamanın taşıdığı işaretleri merak ediyorsanız; o zaman, Meteorlar'ı bitirdiğinizde, hayatı okuyuşunuz değişmiş olacak. CUMHURİYET KİTAP SAYI 603
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle