Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Prof. Dr CENGİZ ERTEM S alih Bolat'ın son kitabı dött bölümde yetmiş bir şiirden oluşuyor. Bunlardan otuz bir tanesinin yer aldığı bölüm, kitaba adını vermiş: Gece Tamklığı. Gece Tanıklığı'ndaki şiirler soyut betimlemeler ve imgelerle gizemli bir dünyadan seslenir gibiler. Ancak yaşanmışlığın soluğunu da duyurmaktan geri kalmıyorlar. Salih Bolat nesnelerin, olgulann içine giren, onlarla bütünleşen bir şair. Onlan yaşar; en önemsiz bir yaratık, en küçük bir nesne, havadaki en hafif bir titreşim, bir gölge, köstebeğin burnundaki toprak kınntısı, birelin masayı silişi, ters dönmüş bir böcek değer kazanır onun dizelerinde. Sanırım Salih Bolat'ın şiirlerinin en çekici yönü bu: Yaşanmışlığı soyut betimlemeıerle vermek. Yaşanmışlığın şairi Salih Bolat, aynı zamanda olağanustu bir gözlemci. Belki hepimizin bildiği ama hiçbirimizin dikkat etmediği ufak tefek olgulan, doğanın, yaşamın ayrıntılarını Can Yücel kıvraklığıyla öylesine bulup çıkanveriyor ki yapmış olduğu betimlemelerde bir tül perdesi altında tanıdık resimler oluşuyor gözümüzün önünde. Sıcak iklimlerde, yol kenarlarında incir ağaçlannın, geniş ve koyu yapraklanyla en çok toz tutan ağaçlardan olduğunu anımsıyoruz. "Incirin tozuyla, toprağın buğusuyla" insan olduğumuzun ve yaşadığımızın bilincine varıyoruz; Victor Hu Yasamdan avrıntılı resimler YasanmışLğın şairi Salih Bolat, aynı zamanda olağanüstü bir gözlemci. Belki hepimizin bildiği ama niçbirimizin dikkat etmediği ufak tefek olguları, doğanın, yaşamın ayrıntılarını Can Yücel kıvraklığıyla öylesine bulup çıkanveriyor ki yapmış olduğu betimlemelerde bir tül perdesi altında tanıdık resimler oluşuyor gözümüzün önünde. " .« • "tan söker tarlalar boyunca, sorartz: "kim Örer sepetini basadtn?" "gerinir dağlar uzun uykusuzluktan, sorartz" "neyin sabrıdır di}lerimizin arasına stkışan?" Doğa tüm yönleriyle yer alır Bolat ın siirlerinde. Gece Tantklığt da kanıtlıyor bunu. "Güneyde, ay mola verir incir ağaçlarının altında", "kuzeyde, pusuya yatar demir yatakları ve orman", "doğuda, derin vadilerde sürer gölgenin yenugisi", "batıda, birden derınleşir deniz, öylesine kesin." Aslında şair gecenin tanıklığında "fazla bir şey iste(mez) yaşamaktan başka". Onun dizelerinde "nar ağacı nasıl çiçek açar, onu düşünür kadınlar" "kedi nasıl gerinir(...) onu".. Gece Tanıldığı'nda anlık somut resimler ve doğa soyutun içine yerleştirilmiştir. Şiir ve soyut düşünce birbirlerine ters düşen kavramlar değildir zaten. Şiir kavramı düşünce kavramının ve özellikle de soyut düşünce kavramının karşısında gösterilemez. Valery " Bir şairde derinlik varsa bu derinlik bir filozof unkinden, bir bilgininkinden çok başka sahipmiş gibi görünür" der ve "şiir ve soyut düşünce" deyişinin iyi ve kötü, kusur ve erdem, sıcalc ve soğuk deyişlerindeki karşıtlıklar bağlamında kullanılmaması gerektiğini ileri sürer. Söylediğimiz gibi, her gün karşılaşabileceğimiz ama neredeyse hemen hiçbirimizin dikkatini çekmeyen sıradan olaylar, görüntüler şairin olağanüstü gözlem yeteneğiyle yakalanıp aizelere aktanlırken bu somut olaylardan soyut düşünceler çıkar ortaya. Bolat'ın yaptığı da budur işte. Bunu yaparken gücünü kendi gerçeğinden alır. Herkesin kullandığı sözcükleri herkesin kullandığı dile bağımlı olmayan, ortak kullanıma uymayan bir dil içinde verirken bakışlarını kendisine çevirir. Tıpkı Valery'nin yaptığı gibi. Çünkü kendi gerçeğinin gücünün, kendi yaşamının tepKİlerinde yattığını bilir. Genel kullanımlar icin uygun olan kuruluşlar Bolat'ın dizelerinae yer almaz hiçbir zaman. Şair kendi vaşamından kaynaldanan verileri kâğıda dökerken dilin ortak kullanımından kaçınırken evrensele doğru yol almış olur; dizeler felsefi bir boyut lcazanır. Gece soyutla somutun bağdaşmasına tanıktır. Şair seslenir "görülmeyi bekleyen", "dağın orda geceyi dinleyen kuşkuya", "ormanın tasasına yol gösteren buluta", "Seyhan'ın deltasında dinlenen yaban kazlarına", "portakal bahçesinde uyuyan pembe eve", "uykuda yanan ışığın yaraıadığı ekmeğe", "tekir tepesindeki ölülerin ilk gecesine" ve "suyu sessizce bölüşen bıçakçılara", "Akdeniz: gecenin hükmüyle onaylanmış yalnızlık(tır)" onun dizelerinde "yol: Amacsızca koşan bir kedi gibi düşen yaprak(tır)", sesini duyar vebükülür "acının fenerine doğduy ru Şair, betimlemelerinde birbirine zıt çağrışımlar uyandırabilecck sözcükleri de•biraradakullanıyor. "Gece" ile "karanlık" sözcüklerine "ay" ve "ışık" eşlik etmektedir. "Şimşek", "kor" ve "güneş" sözcükleri de yine "gece" ve "karanlık sözcükleriyle sık sık birlikte kullanılmaktadır. Zıt çağnşımlann bir arada kullanılmasıyla somutla soyut birbirine daha bir yaklaşıyor ve içimizde uç noktaların bütünleşmesinden doğan bir uyumun oluştuğunu hissediyoruz. Thedore de Banville, Mallarme'ye ne öğretmişti? Sözcükleri kutsamasını, karanlıkta oluşturulan dizelere sevgiyle yaklaşmasını, bu dizelerin tınısını titizlikle saptamasını, dizelerin kulak okşayıcılığına önem vermesini. Baudelaire ise onu, dizelerini oluştururken kaba betimlemelerden, birtalum düzeysiz anlatımlardan uzak durmaya çağırmıştı.} ler iki ustanın öğütleri Nedim Kula'nın deyişiyle "siirin evrensel sulan"nda Bolat'a kadar ulasmış olnıalı. Andre Gide, I lenrı Michaux'vu tanıtırken "Bir yazarın hep insancıl, en insancıl yönünü ele almakla işe başlamak gerekir" diyordu ve onun, beğendiği tümcelerini örnek gösteriyordu buna. "Zaman ötesi yönümüzün bize yabancılaşmasına izin vermeyelim" diye de ekleyerek bu insancıl yönün dar kalıpları, sınırlayıcı çerçeveleri aşması gerektiğini, sıradanlıktan kurtulması gerektiğini vurguluyordu bir anlamda. Bir şair üzerine yazı yazan bir kimsenin o şairin dizelerinden kendi duygu ve düşüncelerine, kendi beğenisine uyan örnekler vermeye hakkı vardır sanırım. Işte Gece Tanıkltg'ı'nda somut soyut kaynaşması ve zıt çağnşımlarla Salih Bolat'ın insancıl titreşımlerini yansıttığına inandığım şiirlerden biri: "geceyle kırbaçlanmı$ atlarla geldin ellerin, bir bulutun gökyüzünde durusu yiizün, bağlardaki öğle sıcağıydı tertnt hr seslertyle sildın gıttin" Yalnızca okumuş olmaktan bile zevk alınabilecek dizelerin sahibi Bolat, bu kitabında da aynı özelliğini koruyor. Bu yazımı Valery'nin, Salih Bolat'ı da kapsadığına inandığım bir görüşünü aktararak bitirmek istiyorum: "Bir şair, en ufak bir soyutlama ve düşünce yürütme umudu olmadan, yalnızca şair olarak kalsaydı, arkasında hiçbir siirsel iz bırakamazdı." Bolat Gece famklığı'nda arkasında şiirsel bir ız bırakabilecek şiirler sunuyor. • Gece Tanıkhğı/ Salih Bolat/ Bilgi Yaytnevi/1999, Ankara/95 s CUMHURİYET KİTAP SAYI 580 Salih Bolat'tan "Gece Tamklığı" ;o'nun, doğa betimlemelerindeki ağaçar geliyor aklımıza ve ünlü şairin Savururlar akşama biriken tozlannı" dizesiyle evrenselliği tadıyoruz. Okurda pek ;ok çağrışım uyandıran bu tür gözlem! ere sıkça rastlıyoruz Salih Bolat'ın şiirinde. Daha önceki dizeleriyle Anadolu söylencelerinden kopup gelen "bir geyik özetleyiverir"ken "butün uçurumları" yine aynı biçimde uzak çağnşımlarla sarsılırdık. Bolat "suyun üstünde zıplayan bir balığın gördüğü gibi" bir anda görüveriyor kimsenin bakıp da görmedığini. Görebilmek, fotoğrar sanatçımız Çerkes Karadağ'ın deyışıyle "insan olmanın da bir koşulu" değil mi zaten? Onun dizelerini okurken "dinlemek istiyoruz, taştaki yosunu". Onunla birlikte sesleniyoruz "...çahlara tutunan patikaya" ve "taşın gölgesindeki çekirgenin türküsüne"; onunla birlikte yağmuru "köpek ulumalannda biçimlenen kış" gibi algılıyoruz. Sanki bir flaşın, gece karanlığında ansızın parlamasıyla beliren görüntülerde ortaya çıkan bu imgelem gücü, bu gözlem yeteneği anüardan kaynaklanmaktadır; çünkü anılar yaşanmışhktır, "anılar ki şimdi penceresinde uyuyan kedilerdir/ ağaçlıklı bir yolda tek başına yürüyen bir kadının ". "flr ve toyut " " Î Zıt ça|nşınlar Bolat, zaman zaman salt soyut düşüncelere de yöneliyor ve "çok düşünülmüş şiirler gibi zor" "geccyi sürükleyen el gibi güçlü" "ve zaman gibi soyut olmalıyım" diyerek bu yönelişi dile getiriyor. "Yörıler" başlıklı dizelerde gökyüzünü ve doğayı gözlemleyen şair yine V. Hugo'nun "Coşku" adlı şiirinde yaptığı gibi felsefi bir sorgulamaya girişmektedır. Bu şiirinde Hugo dağlar, ormanlar, deniz ve gökyüzünün arasında, doğayı coşkuyla seyreder ve doğanın ağzından lcendi konuınunu sorgular. Bolat'ın anılan dizelerinde aynı doğa öğelerinin varlığına tanık oluyoruz. Zaten şair bir yönüyle sorgulayan kişidir. Ancak bu sorgulamanın odağında kendisi vardır. Doğ'ayla kendisi arasında gizemli bağlarkurar, doğanın tüm ayrıntüannda gezinir ve seslenir; gece tanıktır bu seslenişe: "gök vümüj paralar gibi saçtlır göle" "ateş höceklcrme kartşır köpeklenmıZtft gözlerı" SAYFA Okurda pek cok çafirısım uyandıran oöziemlere sıkça rastlıyoruz Salih Bolat'ın $llrfnde.