22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

'Iki Cıraı Kiraz Kg'la Fildisi Karası' Aşağıdaki yazısında 'Iki Çırpı Kiraz Kız' ile Inci Gürbüzatik'in; 'Fildişi Karası' ile de Yekta Kopan'ın öykülerine eğiliyor Sadık Aslankara. M. SADIK ASLANKARA ir masal başlığı gibi oldıı... Bıından böyle, benzer başlıklarla arada bir görüneceğim Cumhuriyet Kitap'ta. Birkaç ay önce verdiğim sözü yerine getirmek için... "Öykü Bahçelerinde Filizlenen Genç Öykücüler" başlıkh yazımı, 1990'larda öykü dergilerinde görünen genç yazarlara ayınrken ikinci bölümde (Cumhuriyet Kitap, Sayı 551,7 Eylül2000), "tleride, bu genç yazarlann yayımladığı öykü kitaplan üzerinde de duracağım. Aynntılı bir biçimde, yine tek tek," demiştim. Sırası geldi... Ancak bunda bir küçük değişiklik yapayım istiyorum... "Genç öykücüler" başlığına alınamasalar da hangi yaşta ulurlarsa olsunlar, yazarların ilk ya da ikinci öykü kitaplarını da katmak istiyorum yazılarıma... Ne yani, yayımladıkları ilk kitaplan suskunlukla mı karşılayacağız bu yazarların? Bu yüzden, iki yazan birden odaklayacağım yazılarımda... Ikisinin de ortak yanlan, öykulerini ilk kez, belki de ikinci kez kitaplaştırmaları olacak yalnızca. Bu yazıda tki Çırpı Kiraz Kız (Kültür Bakankğı Yayınları, 1999) ile înci Gürbüzatik'i; Fildişi Karası (Can Yayınlan, 2000) ile de Yekta Kopan'ı (d. 1968) karşılamak istiyorum. Bu dizideki yazıların bir üst baslığı olarak da alabilirsiniz İki Genç öykücü iki öykü kitabt B düzlem üzerinde çoğaltmasına yol açıyor belki ama öte yandan, bir çalım anılarla sarmallanıyormus havası doğduğundan, güzelduyusal anlamda zedeleniyor da öyküler. Gürbüzatik, bütün bu öykü gereçlerini, aynı bir omurgaya oturtmak yerine, çok farklı öykülere dağıtabilirdi oysa... Aynı konunun çevresinde dönüp Juruyormuş sanısı uyandıran görüntüsü, hoş bir izlenim bırakmıyor. Anlatı zamanlatı konusunda pek özenli davranamadığı da görülüyor yazann, buna kimi dilselsavrukluklar da eklenebilir. Hatta kimi yanlışlıklar... Yayıncının yanlışları dışında yazann yaptığı yazım yanlışlanyla dilsel çelişkiler de söz konusu. Eş anlamlı sözcüklere, neredeyse öbek öbek, dizi dizi yer vermesi öykülerinde yazann, anlatıdaki öyküsel imgeleri zedeliyor ne yazık kı. Kitabın bir iki yerinde rastlanan şaıranelik de eklenebilir buna. Bu yönde pekiştirdiği tutumunu gözden geçirmesini önersem ne der acaba Gürbüzatik? Olgunlaşmadan toplanıp da iç odalara, kilerlere serilen ya da güneşe bırakılan meyvelerin, sebzelerin bir türlü "kendisı olamayı§lan"ndaki burukluğu yansıtıyor bu nedenle öyküler. Elbette butün öyküler laboratuvarda üretilir, "öykü dili"dir bu laboratuvarın adı. Ama okur öyküyü, doğallık içinde alımlamak ister yine de. Başlangıçta albenili görünüyor öyküler, ama sonra sonra, bu panltının altından karıncalanmalar çıkıyor karşımıza... Bütün bunlara karşın sevimli olmadığı düsünülmemeli Gürbüzatik'in öykülerinin. tki Çırpı Kiraz Kız adlı öyküler demeti, kendisine yazın yolu, biçem bulma uğraşı içinde görünen bir yazardan esintiler taşıyor sanki... Yazar, öyküvü, bir de senaryo biçiminde kurgulasaydı nasıl olurdu acaba diye sormadan edemedim kendime. olup bitenlere, anlattıklanna öykücüden çok bir sinemacı bakışıyla yaklaşlyormuş gibisine bir izlenim bıraktı bende yazar. Ama gecikilmiş değil. Bütün bu öykülerin harmanından neden bir film öyküsü çıkmasın ki?.. Sonuçta şunu söyleyeceğim: Yolun başmdaki bu yazarı yaoana atmamak gerek! Fildişi Karası'nda ise denemelerini tamamlamış da artık öykulerini sunmaya yönelmiş bir yazarla karşılaşıyoruz... Yekta Kopan, daha baslangıçta, bu yanıyla övgüyü hak eden bir genç yazar. Türk öykücülüğü, şiirimizde olduğu gibi, başlangıcından bugüne ulanan çizgisinden büyük gelişme içinde görünüyor. Yanılmıyorsam, DU arada, birkabuk çatlatma evresinde bulunuyor genç yazarla r... Buna kapı aralayanlardan biri de Yekta Kopan bana göre. Genelde öykücülüğümüzde; iki ayrı öykü ya da öykücük yan yana pek gidemiyoı görebildiğim kadarıyla. Ya biri, ya öteki baskın çıkıp diğerini gölgeliyorhemen. Biri "öykülenen öykü' olurken öteki "anlatılan öykü"ye aönnşüyorgöz açıp kapayana dek. Sonunda biri, yedeğine çekip ötekini, baston yapıyor kendisine. tşte Yekta Kopan, daha ilk öyküsünde ("Kızılmaske ile Diana'nın Öpüşmesini Gören Yaslı Çocuk") başanyor bunu. Öykü içindeki "eşöykü"lerin her birini, bağımsız birer öyküymüş gibi var edebiliyor. Bir şey daha: Anlatıcının öyküsü de çıkıyor ortaya. Anlatıcı, Ozan, Konkord Ziva arasında büyük bir ustalıkla geliştirilen dramatik akıştan övgüyle söz etmek gerek! Elbette bu biçimde bir öyküleme yeni değil, ama bu biçemin yetkin örneklerinden birini veriyor Kopan! Sonra hemen her öyküsündc, bir yazarlık serüveninin de ipuçlarını sergiliyor yazar bi DenemelBPden öyküyo İtyküdH" 3 ze. Bunun, birer eşöyküyle vansıması ilginçliğin ötesinde, hoş, sıcalc bir sunum. "öğleden Sonra, Budapeşte'de..." adlı öyküsünde artık, doğrudan bir yazarı odaklıyor Kopan. Söz konusu esöykülerde, bir "görece öyküleme"den ae söz edilebilir. Bir özelliği yazınla kurduğu ilişkilerse öyküle rin, öteki özelliği göreceleştirme. Yekta Kopan, cinlikler içeren alaysamalara da kapı aralıyor öykülerinde... Neredeyse gülmeceye yaklaştığı bile söylenebilir onun. Ama kıvamını tutturarak. Ne ki, "yaşlı adam"dan aktanyor göründüğü "Her sözünü ayıklamalısın," deyişinin (s. 9) hakkını verebildiğini söylemek zor Yekta Kopan'ın. Hele sözciık seçimine gelince iş, çünkü bu da bir "ayırma" ve "ayıklama", tam anlamıyla sınıfta kalıyor genç öykücü. Örneğin, "Raket gibi bir sol, bazuka gibi bir sağ..." (s. 16) dedikten üç sayfa sonra, "Hani futbolcu yerine bazuka, top yerine degüllegetirseniz..."deyiveriyor. Bazuka söyleyişi güzel elbette. Ama bu iki tümcede futbolcuyla futbolcunun ayağı ' ;in aynı nitelemeyi getirmek ne ölçüde oğru? örneğin, "Sahne provalarına başlamamızdan iki üç harta sonra..." (s. 30) deyip, hemen ardından gelen tümcede, bundan, "taslak halindeki (bir) proje" olarak söz edilebilir mi? "Karşılama 'yı, "K.ar^tlamalar"\. înci Gürbüzatik'in yanıtında on bir öykü yer alıyor. Bunlardan biri, belki uzun öykü çerçevesinde değerlendirilebilir. Ancak ben, öykülere geçmeden, yayımcı için bir iki uyanda bulunayım istiyorum Ukin. Kültür Bakanlığı, yayımladığı kıtaplara neden özen göstermıyor? Kapağından harflerin biçimine, bunlann sayfalara yerleştirilişine dek yapılması gereken bir dizi iş bir yana, DU dilin güzelliğini yansıtmak sorumluluğu bulunan bir Bakanlık nasıl olur da heceyi böler? Nasıl olur da düzeltmenlerin bu yanlışını bağışlar. Kendi tiyatrosunun, operasının üzerine yürürken gözünü kırpmayan; tiyatrocuîarını, operacılannı bombardıman eden Kültür Bakanlığı'nın, kendi yayınlarına karşı gösterdiği bu vurdumduymazlığın bağışlanır bir yanı var mı? Şimdi öykülerden içeri girebiliriz... Öykülerin lumilerinde üç kardeş anlatısı var. Örneğin " îki Çırpı Kiraz Kız", "Onları Kahreden Şarkılar", "Benim Adım Anna Idi", "Bordo Kanayan Gömlek" doğrudan ya da dolaylı üç kardeş omurgasıyla bütünleşiyor. İlk ikisi kız, sonuncusu oğlan bu kardeslerin... Yoksul bir yaşam, bunu gönüllerinde gizlemeye yönelmiş insanlann düşlemleri... Kıskanılan "en küçük" hep! Büyüklerinden kaçırılmış çünkü kirazlar, turfanda kestaneler, çİKoktalar. Kınklık duyulmaz mı böyle anne babaya? Kızların kıyıda kalışı, oğlanın el üstünde tutulu§u; çocukluğa yansıyan bu onarılmaz hüzün, biryandan öyküler arasında köprüler kuruimasına, okurun bunları aynı bir SAYFA 14 KltaplaraâzMgöstonmk S Yekta Kopan'ın öykulerini. yazınla, tlyatroyla, sinemayla. sporia kol kola götürmesl, ılık bir eslntl yaratıyor öyküler okunurken... Örneğin çağla "kemirüebiÜr" mi? (s. 40) Sözcüğün bizi ilgilendiren anlamını Dil Derneği'nce yayımlanan Türkçe Sözlük'ten aktarıyorum: "Sert bir şeyi dişleriyle azar azar koparmak..." Kopan, çağla bitmesin diye bunu "gıdım gıdım" yiyen bir çocuktan söz etmiyor, bunun iştahla yutulmasını anlatıyor. Kaldı ki çağla hırsızlığında çocuklar bir yutar, beş de ceplerine atar... Nitekim Kopan, şu tümcesiyle, yansıttığı iğretiliği kendisi ele veriyor: "Bir gün manallcucki bütün cuklar, ağacın dallannda iştahla çağan kemirirken bahçenin sahibi olan adam aniden arkamda bitıp benı yaka lamış ve 'Hemen aşağı inmezseniz, arkadaşınızı eşek sudan gelene kadar döverim,' demişti." (s. 55) Bir tümce daha: "Dışarıda lapa lapa kar yağıyor ve buz gibi bir hava var." (s. 68) Yekta Kopan elbette biliyor: Eğcr kar yağıyorsa nava yumuşaktır. Neden böyle söylüyor? Sözcükler üzerinde düşünmediği için... Eh böyle olunca, Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu için kitap yazıyormuşçasına "defa", "faal", "Sosyal faaliyet" söyleyişlerini kullanmakta da sakınca görmeyecektir artık yazar. Üstelik bu söyleyişlere, sekiz satır içinde yer veriyor (s. 27) Kopan. Buraya dek örneklediklerim, kitabın ilk yarısından yalnızca... Sözcük seciminde sınıfta kaldığını söylerken haksızlık yapmıs olmak istemiyorum öykulerini severek okuduğum bu genç yazara... Oysa yazar, yaratıcı da. Sözgelimi, çokça kullandığı "harika" sözcüğünün yerine yine kendisinin bulduğu "güzelim" karşılığında (s. 37) gereğince neden eğilmiyor, şaşmamak elde değil! "Şey" de sıkça kullandığı bir sözcük Kopan'ın. "Şey"i, böyle gelişigüzel kullan manın, anlatımda bir gevşeklik yaratacağını düşünmeliydi genç öykücü bir yazar, "şey"i, yalnız "şeyin kendisi" için kullanabilmeli! Eğer gündelik bir konuşma düzleminde değilsek, salıvermemişsek kendimizi, yazının gcrektirdiği' KİTAP SAYI S80 SözcüktBçM CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle