23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Blr İzmir kitabı daha GURHAN TUMER yılında, g JL V^/bug kii Bayraklı'da, Tepekule'de kurulan Izmir'in arkasında, 5000 yıllık bir tarih var. Bu Uk ve çok eski îzmir.elbettekiküçücüktü, körfezin kuzeydoğusundaki, yaklaşık 100 dönümlük bir yarımadacık üzerinde yer alıyordu ve nüfusıı da hiç de fazla değildi, şöyle böyle 1000 dolaylarındaydı. Aradan yıllar, yüzyıllar geçti, o Izmir dağıldı, yok oldu. Sonra İzmir, IÖ 4. yüzyılda, bu kez, o zamanki Pagos'ta, yani şimdiki Kadifekale'de, düşünde bir su perisi gören Büyük Iskender tarafından ikinci kez kuruldu. Sonra, yine ydlar, yüzyıllar geçti. lzmir'den Roma ve Bizans i mparatorluklan, Rodos Şövalyeleri ve Timurlenk geçti. Izmir'den daha başkaları, Osmanlılar geçti. Ve ünlü coğrafyacı Strabon, Smyrnalılardan, yani Izmirlilerden söz ederken "Kentleri, şimdiki kenderin en güzelidir" diye yazdı. Roma tmparatonı Caracalla, onun, güzellik ve planlama açısından Küçük Âsya'da birinci geldiğini söyledi. Bir başka imparator, Tiberius ise adina bir tapınak yapma iznini, dolayısıyla da onurunu, onca istekli kent arasından, Izmir'e verdi. l( ) l3000 n Ta 1657'de, lslanbul'da bile bir tiyatro yokken, Comeille'in "Nicomede" adlı oyunu Izmir'de oynandı. Bir salnâmede şöyle deniliyordu: "Sahilde kâin beldelerin tstanbul şehri binaziri hepsinden müstesna olduğu halde, nazarı dikkate değer birincilerden biri de İzmir şehri, mevki ve iklim itibanyle, letâfet ve itidâli haiz, ticaret ve terakki ve umran noktai nazarlarından dahi Osmanlı vilâyet merkezinden sayılan bir şehri şehir, bir benderi binazirdir." Gerçekten de İzmir, koskoca Osmanlı împaratorluğu'nun sınırlan içinde, Istanbul bir yanaibırakılırsa, kent olarak nitelenebilecek birkaç yerleşmeden biriydi ve birçok bakımdan Istanbul'dan sonra ikinci geliyordu. Sonra, Kurtuluş Savaşı'nın, Izmir'de atılan ilk kurşunla başladığını ve "düşmanın denize dökülmesiyle" yine tzmir'de bittiğini söylemek yanlış olmaz. Bugünkü İzmir ise üç milyona yaklaşan nüfusuyla bir metropol, Türkiye'nin üçüncü büyük kenti. Onemli bir liman, önemü bir ticaret merkezi. İzmir Ticaret Odası, yüz yaşından daha yaşlı. Izmir'in uluslararası bir fuarı var. Üç üniversitesi var bu kentin; senfoni orkestrası var, operası, balesi, tiyatrosu var, milli kütüphanesi var. Nedim, "Bu şehri Sıtanbul ki bimislübehâdır"diyebaşlayanve"lstanbulvasıf zımnında Ibrahim Paşa'ya kaside" başlığını taşıyan ünlü yapıtmın bir beytinde, "îstanbul'un efsâvını mümkin mi beyan hiç / Maksud heman Sadrı kerem kâra scnâdır" diyerek, asıl amacuıın Sadrâzanı'ı övmek oldıığıınubelirrir. Benimse, böyle bir amacım yok. Bu satırları, Izmir'i göklere çıkarmak için de yazmıyoSAYFA 16 Üçüncü büyük kent O Zaten bunu metinlere verdiği adlardan da çıkarmak olası. Örneğin: "Fahişelerin varlığına şükredecek kadar yalnızdı gençliğim", "Yaşanmadan özfenen yıllar", Can Yücel'le ilgili anılarını anlattığı "Kendisine acımadan ama", Metin Kacan ve Yavuz Bingöl'ü anlattığı " Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak", bir askerlik anısının dile getirildiği "Bir postalın sosyal demokratnali", taşra kasabasında öğretmenlikyapan ve kendisine âşık olan bir öğretmenle yaşadığı geceyi siirli bir dille anlattığı "Son bakışta aşk", nele hele; tanıdığımız Cezmi'yle, kendisinin tanıdığı, içindeki Cezmi'yi masaya yatırdığı ve öykünıin, şiirin, anıların büyük bir ustalıkla birbirine sarmalandığı" Ağlayan çocuk portresi", lstanbul'da çocuklara idamların seyrettirildiği korkulu anlan yazdığı XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Fransız "Cezaevlerindeki son çığlık ve o beyaz Gezginlerin Anlatımlarında Izgemi", 6 Mayıs'ta asılan Deniz Gezmiş, aüt/Olaf, Yaranga/ Çeviren: Gürhan TüHüseyin Inan ve Yusuf Aslan'ı anlattığı me/ tzmır Yaymctlık AŞ/107 s. "Mayıs ayı hayatımız gibiydi", 17 Ağustos depreminde yaşamını yitirenlere adadığı "Çünkü anneler hep kapıya yakın yatarlar' gibi adlar, metinlerin anılara.ne kadar çok yaslandığının örnekleridir. Öykü tadını bütünüyle yalnızca "Ağlayan DİNCER SEZGİN çocuk portresi"nde yakaladım. Son cümlemden bu metinlere doğrudan "öykü" teden beri UANA diyemediğimi fark etmişsinizdir. Evet, " TiJBKÇB BlK Cezmi Er* ..RKM*kVİİİ böyle düşünüyorum. llla bir ad koymak söz'ün kigerekirse 'deneme tadı içeren anılar' ditaplarına koyduğu yebilirim "Bana Türkçe Bir Ekmek adları cok severim. Ver"deki metinlere. Gerçekten Cezmi "Hayallerini yak anılarını, anılarıyla ilgili düşüncelerini, evini ısıt", "Ancak yorumlarını yaparken okııyana deneme bir benzerim öldütadını da kuvvetle duyuruyor. Psikolojirebilir beni", "Içiden anlamak her yazar için gereklidir. me gir, ama sigaraAma öykü, roman, deneme ve anı yazantu söndürme", lar için daha da önemlidir. Anlatılanların "Kırk yılda bir gibisin", "Saçlarının karinandıncı olması için insanı tanımak, dııdeş kokıısu" ve "Yok karşılıgı yüzünün" rumlara göre psikolojisini bilmek önde udları, içerikleri ne olursa olsun, bana dagelen bir koşuıdur. Cezmi insanı ve psiima şiirfer çağrıştırmıştır. (jendaş Yayınkolojisini iyi biliyor. Özellikle durumlar ları'ndan çıkan son kitabının adı da aynı karşısında değişen psikolojisini bir psitadı taşryor: "Bana Türkçe Bir Ekmek rum. Ama söylemek istediğim şu: Bu kent, hiç kuşkusuz önemli birkent. Ve bu kentin yeterince araştırılmış, yeterince yazılmış olduğunu kimse söyleyemez. Son yıllarda, konuyla ilgili çalışmaların sayısında belli bir artış gözleniyor. Arha yine de İzmir ile ilgili, okunması ve yazılması gereken daha çok kitap var. "Izmir Kitap. lığı", tamamlanmış olmaktan henüz çok uzak. Onun için, Fransız Kültür Merkezi'nin kütüphanesinde bulduğum bu kitabı dilimize aktarmaya, deyimin tam anlamıyla, yıldınm hızıyla karar verdim. Bu çalışma, bir süre Izmir'de bulunmuş, bu kentte Fransızca öğretmenliği yapmış olan Olaf Yaranga'nın, Paris'te, YeniSorbonne Üniversitesi'nde gerçekleştirdiği bir yüksek lisans tezi. Fransız Kültür Merkezi aracılığıyla, kendisine bir mektup yazıp, çalışmasını Türkçeye çevirmek için izin istedık. Çok mutlu oldu, seve seve izin verdi ve alçakgönüllü davranarak, kitabın o kadar da önemli olmadığını söyledi. Oysa, bu tez hayli iiginç, Izmir'in, bugün her şeyiyle Türkiye'nin bir parçası olan, bir zamanlann "Gâvur lzmir"inin birtakım niteliklerini, özelliklerini ortaya koyuyor, tartışıyor. Kentin ve imparatorluğun bir proıilini çiziyor. Kitap, "Giriş", "Düş Kınklığına Uğratan Bir Geçmiş", "İzmir Bir Avrupa Kenti mi?", "Izmir, Bir Doğu Kenti mi?", " Yeniden Bulunan Birlik" ve "Sonuç" olmak üzere, 6 ana bölümden oluşuyor. Her bölüm ayrıca, "Izmir'in Kuruluşu", "Yunan Dönemi lzmir'i", "Roma Dönemi lzmir'i", "Homeros'un lzlerinde", "Kente Ilk Bakış", "Kozmopolit Bir Kent", "Doğu'nun Küçük Paris i", "Kafeler", "Kervanlar Köprüsü"."Vebalar", "Depremler", "FrenkMahallesi", "Güller Sokağı" gibi, çok sayıda alt bölüme ayrılıyor. "İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Kitaplığı" dizisi içinde yayımlanan bu kitabın, az önce de belirttiğim gibi, son yıllarda yapılan yayınlarla zenginleşmeye başlayan, ancak henüz yeterince dolu olmayan "İzmir Kitaplığı"'na, önemli bir katkı sağlayacağına inanıyorum. • Ver". Bu tadı içindeki 29 yazıda da bulduğum için, bir solukta okuyup bitirdim kitabı. Sonra düşündüm; bu metinlere kitabın üstünde yazılı olduğu gibi "Oykü" mü demeliyiz, yoksa zaman zaman öykü tadı da duyumsandığı için başka bir sözcük mü bulmalıyız, diye. Neden başka bir sözcük? Çünkü hepsinde hem öykü tadı, hem deneme tadı, nem anı tadı hem de şiir tadı var. Bu nedenle yalnızca 'öykü' demek, yanlış olur diye düşünüyorum. Gerçi yazı türleri arasında kesin ayıncı, tanımlayıcı, sınırlandıncı çizgiler olduğunu söylemek olası değil. Sözgelimi şiir nerede niter, öykü nerede başlar? Bunun kesin yanıtı verilebilir mi? Ya da tersi, öykü nerede biter, şiir nerede başlar? Karanlıkla aydınlığın başlayıp bittiği noktalan, anları; saniyelerle, dakikalarla belirleyebüir miyiz? Bir bakanz aydınlıktayız, bir bakanz karanlıkta. Türler arasındaki sınırlar için de böyle düşünüyorum. Bir öyküyü okurken birdenbire, içinizde şiir kuşlannın uçuşmaya başladığını duyumsayıverirsiniz. Ya da tersi, bir şiiri okurken, çağnşımlar sizi alıp götürür içinizdeki bir öyküye. Bu değişik etkilenimleri "Bana Türkçe Bir Ekmek Ver"i okurken de sık sık yaşadım. Ağirlıklı olarak da zengin, renkli anı ırmaklarına daldım. Kitap Cezmi'nin yaşam haritası gibi; bu haritada çocukluğunu, gençlik yıllarım, okul serüvenlerini, aile yapısını, gençlik heyecanlarını, aşklarım ve solculuk (sol ıriilitan) günlerini, yaşam savaşlannı, yazarlığının, şairliğinin ilk günlerini, ünlendikten sonra yaşadıklannı, tanıklıklarını, ülke sorunlarıyla ilgili düşüncelerini, valnızlıklarını, çalıştığı dergi ve gazeteleri, yoksul yaşadığı zamanlan, çok çok sonra ev sahibi oluşunu, dostluklarını, ölümler, öldürmeler, idamlar karşısındaki iç çalkantılarını, sevgilerini, sözün kısası, öznesi kendisi olan aynada, yaşamının anı tadındaki tüm yansımalannı kolayca yakalayabilirsiniz. kolog ııstalığıyla anlatabiliyor. Onlann iç dünyalarındaki iniş çıkışlan, padamaları, nrtınalan, sevgileri, nınçlan, yıkımlan güzel sergiliyor. Cezmi'nin dili pürtüklü.katır kutur ve savruk değil. Merak uyandıran, bir sonraki sayfayı çağıran bir dil. Bu deneme tadındaki anıların bir başka güzel yani da Cezmi'nin kendini, eksiği ve artısıyla, düşü ve gerçeğiyle sergilemekten çekinmemesi. Ne var ki 'artı'sını anlaürkcn bazcn, kantarın topuzunu kaçınyor ve işi övüngenliğe vardırıyor. 13. sayfadaki "Ve kendimi bildim bileli hayatımdaki en büyük tutku, sayısı her geçen gün artan hayranlanm tarafından koşulsuzca ve hep daha çok sevilmekti" tümcesi, öteki savfalardaki alçakgönüllülüğü zedeleyen bir tümce. Ayrıca "Ecevit'in kıçını kaşıyıp kaşımadığını, Bahçeli'nin ayda kaç kez mastürbasyon yaptığını" merak ettiği ve "iktidarda olan DÜtün siyasi parti liderlerinin kıçını parmaklamak istediğini" anlattığı 56. sayfanm son paragran, eskilerin deyişiyle kitabın "nezahet 'ini bozuyor, şiirsel tada gölge düşürüyor. Son olarak şunu söylemek istiyorum: "Bana Türkçe Bir Ekmek Ver" Cezmi Ersöz'ün, "en yakınlanyla bile paylaşamadığı şeyleri; yüzünü hiç görmediği, ama kendısini anlayacağını hissettiği, çok uzaklardaki biriyle paylaşmak" için yazdığı deneme tadındaki anılar toplamı olan bir yapıt. Her yerinde şiirin iç sesini duyacağınız, bazen öykü tadı da alacağımz, keyıfle okunan metinler.B "Bana Türkçe Bir Ekmek Ver"/ Cezmt Ersöz/ Gendaş Kültür Yay./ 4. Baskt/ 160 s. Ay Aşktan Yapılmıgtır FİKRET DEMİRAĞ ıbrıs Türk şiirinin en önemli şairlerinden biri olan Neşe Yaşm'ın "Ay Aşktan Yapılmıştır" adlı dördüncü şiir kitabı, Gendaş Şiir Dizisinden yayımlandı. "Ay Aşktan Ya • pdmıştır' dan önce "Sümbül İle Nergis" (1979, Cem Yayınları), "Savaşlann Gözyaşları" (1980, Yeni Türkü Yayınlan) ve "Kapılar" (1992, Cem Yayınlan) adlı şiir kitaplan yayımlanan Neşe Yaşın, tematik olanla poetik olanı, son derece içtenlikli lirik bir dil içinde eritme başansıyla, baştan beri şiir çevrelerinin dikkatini çekmiş bir şair. " Ay Aşktan Yapılmıştır" şiirleri, Neşe Yaşın'ın bilinen şiir çizgisinin bir devamı ve daha yetkin örnekleri. "Kapılar'da, mutsuz, ezilmiş, gizli isyanlar içindeki kadın imgesini, 'anne' kimliği çerçevesinde erkek egemen anlayış karsısında savunur ve bu anlayışı sorgularicen," Ay Aşktan Yapılmıştır da aynı şe' aşk ve cinsellik bağlamında yapıyor. unu yaparken de şiirinin başat özelliği olan her tür sorgulamayı (siyasal, toplumsal, bireysel etflc...) şiirine yedirmeyi başarıyor. Kitabın arka kapağındaki değerlendirmenin bir bölümü, söz konusu tematik haritayı açar nitelikte: "Onun yoğun, içe işleyen, süssüz şiiri, tenscl erotizm, tereddüdün acısı, karşı çıkışın çığlığı ve politik ayrıksılığın gücünii, toplumlararası çatışmaların ve adanın şiddetle bölünmesinin travmatik kapsamı içinde stilizeedip.Kıbrıs'taikitoplumubölünmüş tutan tahammülsüzlük ve fanatizmin çatişmacı mantığının sistematik olarak altını oyuyor." An tadnda yansımaiar K Türkçe bir ekmek S CUMHURİYET KİTAP SAYI S80
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle