23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Görebiliyorum fotoğraf makinasının ardındaki gözunü, şeylere verdiğin biçinıi, ıskemleve doladığın en sevdiğın kazağını senin. Çanlarını duyuyorum Recanati'nin, hatta ağzımda neredeyse neşe tadı, uzonun, ahtapotun dadı. Peki, iyi de, kim bu oğlan? (North Street'ten) ]onathan Galassi/ Şürler / Çevirenler: Levent YılmazYatih Özgüven Öfke Kuvvet Olaydı Dünya öylesine tıklım tıkış ki, hâlâ yer var mı/ acaba bir zamanlar geçmiş dediâimiz seve? 1949 yılında Seattle'da doğan Galassi, eençliğini Massachussetts'de geçirdi. Harvard ve Cambridge Üniversiteleri'nde edebiyat öğrenimi gören Galassi 19781988 yılları arasında ünlü Paris Review'un şiir editörlüğünü üstlendi, aynı dönemde Random House'da editörlük yapmaya başlayan şair, 1986 yılında Farrar Straus & Giroux yayınevine geçti. Halen aynı yayınevinin genel yayın yönetmenliğini yapan Galassi, îtalyan şair Montale'nin düzyazılarından yaptığı çevirileri The Second Life of Art (Ecco Press, 1982) adlı kitapta, şiirleri ise 1998 yılında Collected Poems 1920 1954 (FSG) başlığı altında topladı. Kendi şiirlerini ise iki kitap halinde yayımladı: Morning Run (Paris Review Edİtions, 1988) ile North Street (HarperCollins, 2000). înanmadığı cennet ile yine inanmadığı dünya arasında bir yerlerde yazılmış bu şürler, James Merill, Tohn Koethe gibi eleştirmenlere göre uzun yülar befleklerden çıkmayacak güzellikteydiler. Jonathan Galassi aynı zamanda Academy or American Poets'in başkanıdır. Benden daha güçlü olan adamın eline tutunmak istiyorum, onun canıla beslenmek. Bakamam gözlerinin içine. Bakarsam mavi bıllur görürüm, tehlikeli kum tanecikleri. Benden daha zayıf olan adamın ağırlığından kurtulmak istiyorum, neredeyse boğuluyor suda ve beni de çekıyor asağılara, nefes aldığımda kasılıyor ve debeleniyor onu bastırdığımda. Öfke kuvvet olaydı, ama değil maalesefbir boş kapta dönüp duran alet, bir kuvvet hayaleti zayıf kişi bir zırh giyer ve güçlü olanla güçlülük bakımından eş olurdu. öfke kuvvet olaydı, ya hepimiz ölmüştük ya da birbirimize asma kilit: nayal dahi edilemeyecek bir sükunet içinde, aşka mecbur küçük hayatlarımızı heder ederdik hareket edip. (Morning Run'dan) Şimdicilik Dünya öylesine tıklım tıkış ki, hâlâ yer var mı acaba bir zamanlar geçmiş dediğimiz şeye? Şimdi tüm mezarları işgal etti ve mağaraları ve yıkık mabedini bizim şu geniş kazı alanımızda elektrikli darbelerle, sildi süpürdü eski tozları, ucuz kâğıtlarıyla kapladı herşeyin üstünü ve bir ev yaptı, beyaz duvarlı, aydınhk, kutu gibi, yalaşap ve hızlı. Patlama oldu da farketti yaşıyor olduğunu, bir anını bile boşa harcayamaz artık, meğer ki neonunun o soğuk ışığı silip götürmesin havalandırılmamış koridorlardan o noş loşluğu, uzun boylu çocuklann gölgesi düşer oraya, orada aynalar vardır, dev aynaları, çabuk eskimeyen şeylerin zarif biçimini büyüten. (Morning Run'dan) Çocukluğun Kuzeyi llerlerde bir yerdesin görüyorum seni pencerenden bir şeylere bakıyorsun ne, bilmiyorum. Boyun uzun oysa parmakuçlarında değilsin, yeşilsin bir zamandır san değilsin, ufaklık, arak hiç dc ufak değilsin, değişmeden değışen mevsirnler yanıbaşımızdalar oysa hâlâ. Yaz geri geldi, öylesine güzel, hep sona ermek kokuyor ve şimdi esintisi geziniyor bahçeye bakan odanda, seni uyandırmaya çalışıyor, gün ziyan oluyor demek için, oysa sen kuzeyindesin şimdi çocukluğun, burada değilsin, bense güneye gittim. (North Street'ten) bir deniz öfkesisin o çeşme duruşunda Ve sonra ince bir çiy düşüyor su üstüne saklıyor seni neredeyse, Susannah, sabunlu, pınl pırü fakat doğuştan farkında ihtiyarlann ona öğrettiğinin, dil taştan da olsa, ruh, harekedi ve sıcak, çılgınca arzuluyorlar seninle birlikte sonsuzlukta yüzmeyio küveti doldurduğunu duyduğum akşamlardaki g İ b İ Ölü Doğa Nereden bakarsak bak hâlâ otuz dördündesin ve uzanmıssın kumlara öyle sıcak ki hareket etmeden önce öyle kıpırtısız durmak lazım. Erken daha ama şımdiden tunca dönmüş tenin, saçlann savruluyor sapsan. Imkânlan fazla bir vücut bu her vücut gibi: kalem gibiydi parmaklann fal ta§ı gözlerine bir şey çarptı mı eline almadan hissedemezdın. Yan akıa, yan kavranır, Neredeyse hakiki bile olabüirdi. Yalnız senin bildiğin küçük gölde çıt çıkarmıyorduk ki kan kırmızısı güneş kapısını çaldı manzaranın: beyaz çardaklar ve böceklerin uçuştuğu suda bir ağaç, kimbilir belki iki. Bir taş atıp kırabilirdik suyun sırlı aynasını, bir dal çamura bulanmis her şeyi gölün yüzüne çekebilirai. Önun yerine, öylesine durduk ve güneş, defalarca battı. (Morning Run'dan) CUMHURİYET KİTAP SAYI 553 saçını bir topuz yapıyorsun, bir ıç geçınyorsun ve gömülüyorsun ikinci yuvana sonra öbür odadan beni çağınyorsun. (North Street'ten) ' u u• • •• Bir Fotoğraf Kim bu Ephesos'un eşiğindeki sıska, kürek kemikleri başvermiş sırtında ve polo tişörtünü sarmış tepesine Türk güneşinin zehri geçmesin diye başına? Kim bu Blok Adası'nda kum tepelerinin orada duran, Giovanna ile, Diana ile, sarsak, solgun ve cenin gibi, gözlerini kısmış, saçları gözlerinin içinde? Denizkızı Olympia'sın sen düşünce havuzunda, gevşemişsin boylu boyunca ve tenin ve iki kırmızı gül köpükler arasında açan; ya da mutsuzsun, donmuş kalmış SAYFA 18
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle