02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

tirmesi, küreselleşmeyle gelen yabancı dil salgını, eğitimdeki çarpıklıklar Türkçeyi yeniden Cumhuriyet öncesi duruma döndürmeye başlamıştır; tek kişilik ArapçaFarsca'nın yerini Ingilizce nin almış olmasıuır. Işin asıl üzücü yanı Dil Derneği çevresinde toplanan bir avuç dilci, Cumhuriyet gazetesi okurları ve kimi sivil toplum kuruluşlarındaki aydınlar dışında, toplumda Türkçe duyarlığı da kalmamıştır. Işte tam bu umutsuzluğun ortasında yıllannı özellikle Türkçenin sesbilim ve sesbilgisi sorunlannın incelenmesi, yabancı dille öğretim tartışmalarına vermiş bir dilbilimcinin, Prof. Dr. Ömer Demircan'ın İletişim ve Dil Devrimi kitabının çıkagelmesi aydın kamuoyu ve dilciler adına gerçekten sevindirici bir olaydır. Ömer Demircan dil devrimini özellikle iletişim açısından irdelemektedir. Kitap beşbölümden oluşmuştur. 1. bölümde iletişimgöstergedil ilişkileri, dil ile bilişsel gelişme arasındaki ilişkiler, dilyayın konulan ana tartışma eksenini oluşturmaktadır. Bu bölümün en önemli sonuçlarından birisi dil öğretiminin salt dilbilgisi öğretimi olmadığı saptamasıdır; bu saptama Türkçe eğitimindeki temel yanılgımızı da ortaya koymaktadır. 'Cumhuriyet öncesinde Türkçe' başlığını taşıyan ikinci bölümde, Türk diline ilişkin kısa tarihsel bilgiler yine iletişim, devlethalk dili, eğitimöğretim, kültür, din ve dil arasındaki uçurum ve sözgelimi hanedan kadınlarının neden Türkçe konusunda etkili olamadıkları belgelerle açıldanmaktadır. Bu bölümde yabancı okullardaki dil öğretimi, çeviri dil ilişkileri, yazın ve bilim dilindeki durum özgün kaynaklardan alıntılarla irdelenmektedir. 'Cumhuriyet döneminde Türkçe' ile ilgili bölümde ise, Atatürk'ün devrimleri içinde dil devriminin yeri, öğretim birliği, laiklik, aydınlanma atılımları, dil devriminin jjlevi, dil devriminin yaygınlaşmasında Türk Dil Kurumu ile üniversitelerin, Köy Enstitüleri'nin ve Tercüme dergisi çevresinin katkıları ayrıntılarıyla ele alınmakta, toplum ve dil devriminin bütünleşmesine giden yolda yapılanlar belgeleriyle açıklanmaktadır. Kitabın dördüncü bölümü 'Özleştirme ve Gelistirme' başlığını taşıyor ve öncelikle sadeleştirme ve özleştirme arasındaki bağıntı ve bu ikisi arasındaki ayrımlar ele alınıyor. Kitabın 182 ve 183. sayfalarında ayrıntıları verilen bu ayrımın en temel özelliği, sadeleştirmenin Osmanlıcayı temel alması, özleştirmenin ise Türkçeyi temel alarak daha geniş bir kitleye hizmet götürme amacı taşımasıdır. Bu bölümde daha sonra türetme ve sözcük yapım yolları açıklanarak Dil Devrimi'nin salt sözcük türetme etkinliği olarak anlaşdmaması gerektiğinin altı çiziliyor. Ömer Demircan, 'XXI. Yüzyılda Türkçe' başlığını verdiği 5. bölümde özellikle 1980 sonrası dönemde TDK'deki yeni yapılanmayı, yabancı dille öğretimi (ya da öğretimsizliği, AK) temel tartışma konusu yapıp Türkçenin geleceğine ilişkin görüşlerini sunuyor. Küreselleşmenin yabancı dille eğitim ve kitle iletişim kanalları yoluyla Türkçeyi de gerileteceği düşüncesini vurgulayarak dil duyarlığının arttırılması uyarısında bulunuyor. Kitabın sonuna eklenen dizin ve zengin kaynakça kitabın değerini daha da arttırıyor. Birkaç kitapta ele alınabilecek bilginin bir kitaba sığdırılmasından kaynaklanan kimi anlatım zorlamalarına karşın Prot. Dr. Ömer Demircan'ın kitabı Türk dil devriminin günümüzdeki ve geçmişteki durumıı konusunda, Türkçe öğretimi, yabancı dille öğretim, küreselleşme ve dil konularında derinliğine düşünmek isteyenlerin vazgeçemeyecekleri bir CUMHURİYET KİTAP SAYI 5 5 3 kaynak niteliğinde. • tletişim ve Dil Devrimi/ ÖmerDemircan/ Yaylım Yaytnaltk/ Utanbul 2000. Yararlanılan Kaynak: Imer, Kamile. Türkiye'de Dil Planlaması: Türk Dil Devrimi. T.C. Kültür Bakanhğı, Ankara, 1998. (*) Prof. Dr, Doğu Akdenız Ünıversitesi, Eğitim Fakültesi. GazimağusaKKTC Medyayı dügtinmek OZNUR HAZNEDAR apitalist toplumlarda alt sınıflardan gelip de eğitim vb. yoluyla "seçkin"leşip sisteme entegre olan statü gruplan, bir yandan liberaî özgürlük ve demokrasi kavramlarını yüceltirken bir yandan da, J. Stuart Mill'in "Özgürlük Üzerine" adlı eserinde yaptığı gibi, kitlelerin bir "kolektif sıradanlık" oluşturduğu görüşünü savunurlar. Oysa daha Antik Yunan'dan beri demokrasi ve özgürlük gibi kavramlar, egemen çevrelerin "kendi gerçeklerini herkesin gerçeği gibi gösterebilme" yanılsamasına yof açarak, kolayca demagojiye dönüşen siyasal birer araç olagelmiştir. Egemen sınıflar ve seçkin yardakçıları, kitle iletişim araçları yoluyla geniş yığınları, kolayca illüzyona tabi tutulabilmektedir. Egemen sınıflar, kendi ideolojik ilkelerini piyasa sistemi, birey özgürlüğü vb. evrenseUeştirerek, "çağın duşüncesi" imiş gibi sunmaktadır. Kapitalizmin çağdas miti "piyasa" günümüzde ekonomik alanla sınırlı kalmayıp toplumun tüm faaliyet alanlarına doğru genişlemiştir. Sanat, bilim, edebiyat; kısaca kültürün kendisi de piyasaların denetimine girmiştir. Insanların ne giyeceği, nasıl eğleneceği kadar, nasıl düşüneceği ve hatta duyguları (Prenses Diana ve Barış Manço örnekleri bu alandaki en masum ömeklerdir!) piyasalarca kararlaştınlmaktadır. Oysa piyasanın, ütopik liberalizmin düşlediği anlamda "serbest" işlemediği gerçeği, bizzat samimi liberal iktisatçılarca çoktan saptanmış bulunmaktadır: Piyasalar güdümlüdür! K DHDevrlmrnlnyerl lüğü, yoğunlaşmış mülkiyeti, kâr amaçlı olıışıı ve sahiplerinin serveti. 2 Reklamcılığın medyanın en önemli gelir kaynağı olması. 3. Medyanın, iki temel kaynak ve iktidar odağı olan hükümet ve iş cevrelerinden ve bunların mali destek sağlayıp onayladığı 'uzmanlar'dan sağladığı bilgileri temel alması. 4. Medyayı hizaya sokmak amacıyla kullanılan bir yöntem olan 'medyaya yönelik tepki üretimi'. 5 Ulusal bir din ve bir denetleme mekanizması olan 'antikomünizm'. Kitapta bu öğeler ayrıntılı biçimde ve son derece inandırıcı kanıtlarla inceleniyor. Dünyadan ve Türkiye'den (evet, Türkiye'den de; yazarların ülkemizi büyük bir ilgiyle izledikleri anlaşıliyor) verilen çarpıcı örnekler medyanın nasıl büvük is çevrelerinin ve devletin halkla ilişkiler bültenine dönüştüğünü gösteriyor. Yaptıkları analiz sonunda yazarlar, temel medya reformunun muhalif parti, hareket ve inisiyatiflerin siyasal programlarına alınmasının önemine dikkat çekerek, "özgür ve bağımsız medyaya erişme umudunu" dile getiriyor. Kitap, önemli sorulann da başlangıcı oluyor. Medyanın iktidarla ilişkilendirilmesi onun etki gücünün altını çizse de, kitlelerin, birevlerin, kendisine mesaj sunulan insanın bağlı olduğu muhalif ya da karşıt kültür gruplan, onların sosyalleştirme işlevleri ve bu işlevlerini yerine getiremiyorlarsa nedenleri hakkında düşünme gereği bir kez daha ortaya çıkıyor. Bugün sosyal psikolojinin en temel konularından birini oluşturan tutumların oluşmasında, sistemli bir propaganda aracı olan medyanın dışında bireyin çeşitli düzeylerde etkileşime girdiği sosyal grupların (aile, siyasi parti, dinsel cemaat, iş ve arkadaşlık gruplan gibi) payı son derece büyüktür. Elbette ki her siyasal sistem kendini meşru kılacak düşünsel ve teknik araçları kullanır ve sistemi oluşturan temel kurumlar (eğitimsiyasetekonomi vb.) arasındaki koordinasyonu sağlar. Yine de medyadan tek yönlü bir bilgi akışına kar şı belli sosyal gruplar, bir direnme gösterir. Mesele bu direnme veya direnme biçimlerinin ne denli uyumu dışlayıcı olduğunu ve mevcut sisteme alternatif oluşturabilecek güçte bulunup bulunmadığının saptanmasıdır. Ancak kapitalizm koşullarında ekonomik iktidarların düşünsel iktidar olıışturmak ve bunu yaygın hale getirmekteki öncelikli şansı göz önüne alındığında; çözümün, liberal sivil toplum anlayışı çerçevesinde siyasal iktidara direnen sivil iktidarlar oluşturmakla sağlanabileceği düşünün pek gerçekçi olmayacağı aşikârdır. Bu olguyu, sistem karşıtı gibi görünen pek çok "sivil toplumcu" aydının, kâr amaçlı işletmelerce büyük paralar karşılığı istihdam edildiği gerçeği bile yeterince açıklamaktadır. Yine çözüm salt medyann yapısını değiştirmekten çok (ki çağdaş toplumlar3a başlıbaşına bir kültür kurumu haline gelmiş olan medyanın yapısında gerçekleştirilecek herhangi bir değişiklik, sistemin onunla eşgüdüm halinde bulunan diğer kurumlarında da yapısal bir değişikliği gerçekleştirmeden, nispi bir rerormdan öteye gitmeyecektir), onu vrırulanan nitelikleriyle ortaya çıkaran gloal sistemin yapısını köklü bir biçimde değiştirmekten geçmektedir. Ancak çözüm, kitabın yazarfanndan (felsefe ve bilimde antideneyci, rasyonalist; siyasette ise antikapitalist olan) Chomsky'nin, klasik (saf) liberalizme dönüş; onu, özgürlükçü sosyalizm ile kaynaştıran bir çeşit "anarşist sosyalizm" ülküsü olabifir mi? [Magee, Yeni Düşün Adamları, MEB Yay. 1979, s. 341342]. Oysa kapitalizm tam da ilginç bir paradoksla, düzenden yoksun liberal özgürlüğü, rasyonalist mantıkla kendi düzenine bağlamıştır. [Schumpeter, Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi, Varlık Yayınları, 1981, Bölümll: Kapitalist Uygarlık] Belki de radikal çözüm, bin yıllardır, vaygın düşünme ve yaşama gelenekleriyle hayatı ve zihni koşullandırılmış insanın, yeniden üretilmesiyle; gerek bedeni gerekse zihni üzerinde iktidar kurulmasını istemeyen ve "başkası" olma yerine "kendi" olmakta direnen yeni bir insan tipinin yaratılmasında yatmaktadır. Yeni insanın oluşturulması sürecinde kullanılacak araçlann da yenilenmesi gerekir; çünkü araçlann kolayca amaca dönüşme riski, nenüz eski sistem içinde işgörenler için daima mevcuttur. Bir yanda sivil toplumcu zihniyede harmanlanmış postmodern yapay cemaatlere sığınan ayaınların, öte yanda geçinmek veya daha fazla tüketmek için daha çok kazanma telaşı içinde dıişünmeyi bile unutan geniş kitlelerin sistem karşısında iyice güçsüz düştüğü günümüzde sistemin kilit bir aîanına ışık tutan bu önemli eserin mutlaka okunması ve tartışılması gerekiyor. Medya Halka Nasıl Evet Dedirtir, zihinlerimizin vesayet altında tutulmasına karşı direnişin bir halkasını oluşturuyor. Son olarak şunu belirteyim ki, medya eleştirisinin temel klasiği sayılan bu eseri doğru çeviri, özenli baskı ve hatasız dizgiyle sunan yayıncılar kııtlanmayı gerçekten hak ediyor. • Medya Halka Nasıl Evet Dedirtir/ Edıvard S. Herman ve Noam Chomsky / Çevırenlcr. Ber/u Akyoldas, Tanıara Han, Mctin Çetııın, îsmaıl Kaplan / Mtnerva Yayınları/ 140 s. SAYFA 17 Gtobal sistemi değlştlpmek f Herman ve Chomsky, Medya Halka Nasıl Evet Dedirtir adlı yapıtlarında, medya olgusunu köklü bir analize tabi tutarken işte bu "güdümlü piyasa sistemi" kavramını anahtar olarak kullanıyor. Yazarlar, tek tek birçoğumuzun medyaya şurasından burasından yönelttiği eleştiri ve tepkileri sağlam bir çerçeve içinde sistemli hale getiriyor. Herman ve Chomsky'nin kurduğu "Propaganda Modeli, servet ve iktidar eşitsizliği ile bu liğin medyanın çıkar ve seçimlerine çeşitli tlüzeylerdeki etkisi üzerinde odaklanır. Paranın ve iktidarın ne gibi yollaıla haberleri eleyip basılmaya uygun olanları seçtiğini, muhalif düşünceleri nasıl kenar sütunlara itip önemsizleştirdiğini, hükümete veya egemen özel çıkar çevrelerine ise nasıl mesajlarını halka kolayca verme imkânı sağladığını ayrıntılı olarak inceler." (s. 2122) Propaganda Modeli her biri haber eleme süzgeci niteliğini taşıyan beş öğeden oluşuyor: 1 Egemen medya şirkederinin büyük "Güdümlü piyasa sistsmT Noam Chomsky
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle