Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Zaman'ın öncesine sonrasına uzanan sözlerinizin açtığı bilinç ışığını görür gibiyim. O sözcükleri seçen gözlerin, damıtan belleğin yolculuğunu düşünüyorum. Pencereden ağan ışık oyunlan aratnızda bu saydam günün titreşim noktasını oluşturuyor. 'Milat'ı oluşturan sözcüklerinizin esrimesindeyim gene. Baktıkça gören, anlamlandıran, sezgilerle yeni anlamlar yükleyerek insanın yeryüzü serüvenini dile getiren bir bakış..Bizi gezdirdiğiniz iklırnleri nasıl anlatmalı şimdLSiz Jci; asiydiniz, ataktınız, her bir sözünüzle yeni bir ufuk açardınız...Bunları kotarmış olmanın mutlu gülümseyişini yakalıyorum gözlerinizde. Sözlerimle yeni bir ırmağa yöneliyoruz. Gözlerim duvara vuran gün ışığının yansımalarına takılıyor. Rasin'in çizdiği portrenizinin tam üzerinde alazlanan bir top ışık... Çakmak çakmak gözleriniz..sarı saçlarınız isyan bayrağı gibi dalgalanıyor. Âtak, delicoş yürek, ışıltılı bakış..Akıp giden hayatın simgesi o bakışlarınıza uzanıvorum. Yüzünüzde, iki yüzyıla tanıklık eden izlen.Bir kitabeyi okurcasına iki yüze bakıyorum.. susuyorsunuz. Yüzyılın yorgunluğu var omuzlarınızda, belki! Çöküşün, kuruluşun, iki savaşın, ve binlerce olayın tanığı; aydınlanmanın ışığı^iz, yeni bir yüzyılı karşılamanın erincıyle bakıyorsunuz hayata. Yazdıklarınızın ulaştığı sesler çoğalıyor gün gün..Bunun gönül rahatlığını seziyorum duruşunuzda! Susuyorsunuz.. Akan Zaman Duran Zamanda bu tanıklığın önemli dönemeçlerini anlattınız. Bir yerde şöyle diyordunuz: "...yıllardan beri tanıdığım kişilerden, tanık olduğum olaylardan söz ederken bir dönemin, görebildiğimce, genel görünümünü tasarlamak amacını güdüyorum, ama bundan yeni kuşaklar için kesenkes yararlı sonuçlar çıkacağı umudunda değilim pek de. Gerçi nereden nereye geldigimiz konusunda kirni izlenimler verebılir yaşam öyküleri, kimi yanlış kanıların düzeltilmesini sağlayabilir, ancak 'geçmiş'in bilinmesine gerekseme duymaya, ya da 'gecmiş'e belli bir anlam vermeye bağlıcHr bu. Böyle bir gerekseme ise, özelukle kültür açısından bir sürekliliğin varlığına inanmayı içermelidir. Düşünme ve eyleme bilincinin oluşturucusudur çünkü bu sürekJilik, bireysel olaylar ve tanıklık, olsa olsa, bir 'bitiştirme' göreviniyerinegetirir." Bu kahtın önemli bir dönemecini oluşturduğunuzu, o süreklüiği sağlayıcı misyonunuzu göz ardı etmemiz mümkün mü? Içimden, 'keşke bunlan daha çok yazsaydınız, daha çoğunu anlatsayuinız taıyö nıklıklarınızın' dıyordum ki...Rasin'in ıkl: portresinin yanı başında yer alan takvime ilişiyor gözlerim. Komet'in bir resminin üzerine ahntılanan dizelerinizi okuyorum: "Yirminci yüzyılı yaşadım Dingin karşıthkların adını bulmalı Sel gibi kuruyor yaşhlık, gençlik Sanki melekleri gördük uzun şaçlan Tanrının unutkan kuzgunu idik." ("Yağmurun Altında") O uzun şiiriniz iki yüzyıla, insanlığa armağan. Çağı duyuşunuzun, görüşünüzün, tanıklığınızın ve yaşamanızın izleri nasıl da ağmış her bir dızeye.. Düşünüyorum da; "Garip"ten çıkıp geldiğiniz şiir dönemeçleriniz şiirimizin belleğini oluşturuyor. O tayfın üç önemli dönemecini anımsıyorum şimdi: Ilki; "Garip"in çıkışıyla başlayan süreç: Rahatı Kacan Ağaç (1946), Telgrafhane (1952), Yanyana (1956). "Temizlik şiiri" olarak nitelendirdiğiniz "Garip Şiıri"ni; eskilerin tasannu dedikleri şeyCUMHURİYET KİTAP SAYI 552 Yüzyılın yorgunluğu var omuzlarınızda, belkl! Cöküsün, kurulusun, Ikl savaşın, ve binlerce olayın tanıfli; aydınlanmanın ı$ıuı slz, yeni bir yüzyılı kar$ılamamn erlnclyle bakıyorsunuz hayata. Yazdıklarınızın ulaştığı sesler çoğalıyor gun gun Bunun gönul rahatlığını seziyorum durusunuzda! den kurtulmadır. Düz söze getirmek, siiri orada aramaktır" olarak değerlendiriyordunuz. Bunu izleyen süreç, şiirinizde yeni bir açılımı şetiriyordu. Gerçeğe farklı bir bakış.. Usçu söylem, yeni izıekler, konular şiirinizi önemli bir dönemece getiriyordu.Kolları Bağlı Odysseus (1963), Göçebe Denizin Ustünde (1970), Teknenin Ölümü (1973), Ölümsüzlük Ardında Gılgamış (1982) şiirinizin düşünce boyutunu, 'gelecekten geçmişe' bakışınızm izlerini, esin kaynağınızın buluşma noktalarını bir bir sergiliyordu. Hitit, îyonya, Likya...Döndüğünüz bu izlerde insanlığın serüvenin araştırıyordunuz adeta. O günden bugüne uzanan çizginin değişen/değişmeyen yüzünü gösteriyordunuz. Tanıdık Dünya (1984), Güneşte (1989), Yağmurun Altında (1995) o bilgece duruşunuzun, şiirde eriştiğiniz yerin kitabesini oluşturuyor, bence. Her bir sözünüz, her bir imgeniz çağa, insanlığa ne çok şey anlatıyor. Her biri birer yaşama, duygu, düşünce kitabı» "însanın imgelemi umutlara kapılırsa, Özgür olan güç, doğanın damarlanndan geçer, Yakın olan uzak birleşir, ölüm ve ölümsüzlük, Us'la usdışı birdir, öngörü ve çılgınlık bir," Ölümsüzlük Ardtnda G:lgamtj / "Ölüm ile Ölümsüzlük" Sözcükleri seçen gözlerinize, bunlan damıtan bilincinizin ışığına bakıyorum. Pencereden ağan ışık oyunlan yüzünüzü daha da aydınlatıyor. Koltuğunuzda bir ömrün serencamına dalmışsınız. ' Artık söz sizde, siz konuşun da dinleyeyim,' der gibi bakıyorsunuz. Yormak istemiyorum sizi. Sözcüklerin bilincinizi zorladığını biliyorum! Bu görüşmenin/buluşmanın, benim için kaçınılmazhğından söz ediyorum. Duygulu, anlamlı bir an benim için. Bunu uzun uzun dile getiriyorum. Gülümsüyorsunuz. 'Milat'ın kentini soruyorsunuz. 'Evet, o; tutkunun, aşkın, bağlanışın şiirlerinigetirir,' dergibisiniz. Aşlkın 'göçebe' yanını düşünüyorum, bense.. Yeryüzündeki gerçek mutluluğun 'âşık olmak' olduğunu söylemiştiniz bir zamanlar. Bu tutkunun iz iz yansımaları mıdır şiirinizin asıl ivme kaynağı; her dem yeni bir biçeme erişmesLEn çok da bunu düşünüyorum. Bir de ölümle ölümsüzlüğü. Bana bunlan çağnştırdığınız için mi? Yok, hayır! Bir ara siz içeri gidince bunu Suna Hanım'la konuştuğumuz doğrudur. Yazdıklannızla bizi en çok siz o duygudan uzaklaştırmadınız mı? Yakını ve uzağı, ölümü ve ölümsüzlüğü göstermediniz mi? Suna Hanım, bunu nep merak ettiğinizi söylemişti. Bir yerde de şöyle diyordunuz: "Ölümü merak ediyorum. Hiç korkmuyorum ondan. Zaten yaşamayı başka bir yaşamayla karşılaştıramadığımız için de değerlendiremiyorum. Biraz daha âşık olmak, biraz daha şiir yazmak için, biraz daha yaşamak istiyorum." vray g "îyi günlere inanıyorsan ÜsteBk hava da güzelse Yasamak güzel şey k güzel şey doğrusu." grafhane/'Çok Güzel Şey" vny f Yüzünüzü gölşeye dönüyorsunuz. Bir esinti bekler gibısiniz. 'Günü baska bir şeyle akşam etmeli,' der gibi bir haliniz var! Şiirinizin diliyle konuşur gibi bakıyorsunuz. Imgeleminizi, usçu yanınızı yansıtan sözlerinizin anlamının hem çaja, hem de çağın ötesine uzanan boyutarının olduğunu düşünüyorum. 1936'da yayımlanan ilk şiiriniz "Ukde"nin ilk aörtlüğünü anımsıyorum, birden: "Bir gün ıssızlığa döner yaprak, Üzümler kızarır kütükte; Elbette diner bu sağanak, Kaybolur içimdeki ukde." Sonra, şiir üzerine söyledikleriniz geliyor bir bir usuma: "Şiir bir tavırdır, sözcüklerle kurulan biçimlerde kendini gösterir.! "Şiir düşüncenin yoğunlaştınlması değil, düşüncedir." "Şiirin konusu, mantık dilini kurcalamak, eleştirmek ve yeniden yaratmaktır." "Şiir benim aklımdıt* "Zamana dayanan bir şeydir şiir." "Benzer ve benzeşen sözcüklerden ne denli kaçsanız yeridır. Sıfateylemler ise doğrudan düşmanınızdır. Atasözüne ya da şarkı sözüne benzemeyin! Ne çok acı olun, ne çok tatlı. Düşünerek başlamayın. Bir şey yapılırken, başka şey düşünülür. Bu kuralı unutma! Aklı oyalamak içiri en iyi çaredir. Çünkü kemik, etten sonradır." Sık sık yinelediğim; 'şiir, toplumun duygu haritasını, düzyazı ise düşünsel düzeyini yansıtır' düşüncemi bir yazıda açmaya yönelirken; "Gerçekte siir yozlaştıkça duygusallaşır" sözünüz bir çıkış noktasıydı benim için. Şu düşünceleriniz de yol açıcıydı benim için: "Şiirin duygu ile de, düşünce ile de sıkı bir ilintisi yoktur. Başka bir dildir o. (...) Şiir bir yapıdır, bu yapının bir işçiliği vardır, ama sonra onun içine girilip oturuluyormuş, ona bakanlar duygulanıyorlarmış.. Bunlar sonraki işlerdır. Ozan o yapıyı, içinde oturmak, bakıp duygulanmak için de kurmamıştır..(...) ozan da ( en iyilerini söylemek istiyorum) sözcüklerle oynayarak duygulandırmayı beceren kişidir. Oysa ona duygularla dolup taşan bir kişi olarak bakılmaktadır. Bana gelince, Kİmi şiirlerimde birtakım düşünceleri kullandığım doğrudur, sözgelişi 'Troya Önünde Atlar' şiirimde 'zamanın olmadığı' temasını işlemek istedim. Ne var ki, bir şiirde düşünce, şiirin değerlendirilmesi için işe yaramaz, şiirin yazılmasına yarayan bir etki gücüdür o, o kadar. Ama gene söyleyeyim, bir düşünce işi olarak bakarım siire." Bunlan sizinle tartışmak da isterdim. Susuyorsunuz. Aradığınız sözcüğü bulamamanın kaygısı var gözlerinizde. Suna Hanım: "Daha serin bir köşe," diyerek, salonun ötesine geçmemizi öneriyor. "Gerçeğimde düş Düşümde gerçek Inancım benim dikili ağacım Senin üzerine" Yanyana/ "Ant" Gün rakı burcuna girdi. Yüzünüzde biristekseyirmesi! "Artık içmeli..." imlemenizle arzu dolu bakışlarmız yetiyor Suna Hanım'ın sizi anlamasına.. Pek istekli olmasam da, "'kerahet vakti'ne daha var" desem dc.Sizin: "Vakit vakittir, içmez miydiniz?" sözünüzü kıramıyorum. "Nâzım Hikmet'e özgürlük için Orhan Veli ve Oktay Rifat la açlık grevindeydik. Orhan, o sıra rakıyı tümden unutmuştu..." diye anlatmaya başladınız, "Orhan, orucu rakıyla, biz, Oktay'la ben, çorbayla bozduk.." SAYFA 5