22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

zaten dikkate almaz. Şiirimin ana arterlerinden biri 'şehir' şiirleri ise, diğer ana arteri 'kaçkın' şiirleridir. Kaçkın şiirlerimi, sizin de Freud'dan yaptığınız alıntıda belirttiğiniz gibi çıldırmamak için yazdım. Bir anlamda şiir, Enis Batur'un deyimiyle cinneti örgütleyebilme meselesi. Edip Cansever aynı bağlamda şunları söylüyor: "Doğanın bana verdığı bu üdülden/ çıldırıp yitmemek için/ iki insan gıbikaldım birbıriyle konuşan iki insan. ' Sanıyorum, bu durum şairlerin büyük bir bölümü için de geçerli. Bu şiirlerimde zaman zaman psilcopatolojik sanatın yansımaları görülebilir. Ama şiirimin ana arteli de değildir. Rilke, hislerle ve gençlikte yazılan şiirlere iltifat etmese de şiir gençken yazılıyor. Bu bağlamda 'Safranbolu'da Tek Deniz FeneIstanbul Unutkan Yosma, Serçe rı Umudu, İstanbul'da Son Sedefkar' kitaplarım benim gençlik şiirlerimdir. lyi ki gençken o şiirleriyazmışım diyorum şimdi. Değil mi ki Turk şiirinin oaşyapıtlarından olan 'Çocuk ve Allah'ı genç bir şair yazmadı mı? Şiirimin önemli özelliklerinden biri de bir sezgi şiiri olması. Bazen Jung'un belirttiği 'kolektif bilinçaltına' trans halinde yolculuklar yaparım. Şaman kiiltüne (fetih) özgü ay, yıldız, şafak gökyüzü arşetipleri var bilinçaltımın derinliklerinde. Bir anlamda şiir, benim için 'gaipten gelen ses' sanki. Bu bağlamda bir anımı anlatmak isterim. Fazıl Hüsnü Dağlarca'yabirgün sordum, "üstat, CemalSüreya sizin bir kitabınm bir gece yazdığınızı söylüyor hangisi." Cevabı: "Evet, Mevlana da Olmak'ı birgecedeyazdım, zaten bir şiir kitabı üç dört gezcede yazılır" oldu. Bende, genellikle adeta trans diyebileceğimiz bir halde üç dört gecede bir kitabımı yazıyor, çatısını kuruyorum. Ama iki üç yıl onun üzerinde yoğun bir şiir işciliği yapıyorum. Yeni şiirlerimde 'Apolloncu' bir üslup belirgin. Necatigil'in deyimiyle, gurbethasret burçlarını aştım, hikmet Durcuna geldim sayıyorıım kendimi. Tekvin bir tasadan kaynaklanan varoluşumuzu derinliğine sorgulayan, ask, ölüm, yalnızlık gibi mutlak değerlerleiç içe mistik/majik şiirler va/ıyorum. 907/ yılların şiir değerlendirmelerinde ortaya çıkan ortalama bir düşünce var: Artık herkes kendı şiirini yaztyormuş; şiirde henüz bir yenilikyok gibi; gelecekte ne olur bilinmez. Bu bağlamda özgünlüğünüzü aşmayı, şiirde yeni bir tavtr belirlemeyi hiç dşündünüz mü? Bugün iyi şiirin az yazıldığı inancındayım. Yetmiş sonrası şiir biraz da dünyada gelişen toplumsal olaylara bâğh bir seyir izledi. Toplu intihar' olarak adlandırabileceğim sav sözlere ve ideolojik soyutlamalara dayanan bir şiirden sonra seksenli, doksanlı yıllarda özellikle genç şairler sayesinde, şahsiyet parçalanmasından kurtuldu ve yeniden haysiyet hırkasını giydi. Ayrıntılardaki kurgu bütünlüğü üstüne inşa edilen bu tür şiir, genç şairlerde hikmetli söz söylemeyi, zaman zaman da gerçeküstü bir şiirselliği de içeren boyut kazandı. Bu, egemen estetik dille de ters orantılı bir gelişme oldu aynı zamanda. Dun(aşağı) şiirin yaygınlığına karşı genç şiir çok nitelikli bir çıkış yaptı bana göre. Fakat, bazı 'megolamanik' klanlaşmalar şiirdeki bu gehşmeye zara verdi, veriyor. Vasat yetenekler 'suni tenefüsle' ünlendirilerek kötü şiire tedavülde büyük bir üstünlük sağlıyor. Kalp şiir has şiirden tedavülde dana avantajıı. Kötü şiir egemen estetik dile yaslandığı, alışkanlıklara bağlı olduğu için daha yaygın; neredeyse, kötü şiir iyi şiiri piyasadan kovar oldu. Bir de bunun karsı kutbunda yer alan 'bilmece' şiir yazanlar var tabi. Oktay Rıfat'ın dediği gibi: "Şiir, hem şiirolmalı, hem de okunabilmeli." Gerçek şairler, popülerlik kaygısından azade olC U M H U R İ Y E T K İ T A P Clnozoğlu, * $iire başlarken, buyük şair olma isteğlm vardı. Bu durumum, blrazda salrllul bllmemekten, $liri tanımamaktan kaynaklanıyordu Bugün böyle bir kaygı taşımıyorum" dlyor. Yeni bir tavır mayı bilmeli. tlhami Bekir Tez, yıllar önce bana: "Türk şiirinde henüz deha gelmedi" demişti. Haklıydı da. Ama Türk şiirinde, zaman zaman zorlamalarla, deha olmasa bile sairi azamlar cıktı. Eliot: "Bir büyük şairler vardır; bumar edebiyata ekol oluştururlar, devrim yaparlar. Bir de küçük şairler vardır. Buradaki 'küçüklük' bilindifo gibi bir küçüklük st/atı değildir. Küçük şairler de önemlidir. Çünkü onlarda bireyselruh durumlannı aışa vuran çok güzel şiirler yazarak edebiyat dünyasını zenginleştirirler" demekte hatırladığım kadarıyla. Sözgelimi, Fransız ihtilalinde, dilden dile dolaşarak ulusal marş haline gelen 'marsailies'i üçüncü sınır bir sair yazmıştır. Aşma meselesine gelince, benim özgünlüğümü aşabilmem bir yana, Türk şiiri, Batı'nın, Goethe, Shakespeare, Dante gibi filozof şairlerinin karsılığını buJup lcendini aştığında bizlerde kendimizi ancak o zaman aşabiliriz diye düşünüyorum. Yeni bir yüzytla adtm attık; sizce geçen yüzyılda, şıirın dünya kargaşasının ve sorunlarının ateşi karşıstnda serüveni nasılgeçti; gelecekyıllara ilişkin öngörünüz ne olabiür? Doğaya att Çocukluk Son yarım asırda, Türkiye'de kentleşme olgusu yaşadık. Azgelişmiş 'kır komünütesi' içinde geçti benim çocukluğum. Dünün içinde yaşadığım toplum daha statikti. Dinin ve geleneğin denetlediği bir toplumdu. Çocukluğumuz daha çok doğaya aitti. Çocukken, teknolojinin gelişmesi yönünde bir özlemim bir hayalim vardı. Ama bunun bir evrim de;il de, radikal burjuvazinin moral değereri de yıkan bir devrimi olacağını söyleselerdi bu yetersizliğine rağmen daha insani bir öğreti. Radikal burjuvazi isedaha çok, Nietzsche'nin yaşama felsefesinden hareket ediyor; Hıristiyanlığa ve sosyalizme karşı. Bugün gelinen noktada vahşi kapitafizm ve radikal burjuvazinin faşizmi söz konusu. Bir bütün olarak sevdiğim bu ülkeyi yitirilmiş bir cennet olarak görüyorum. Bu bağlamda geçmişteki kasaba aksamlarının ölçütü sevinçleriyle mutlandığım çocukluğumu yitirdiğimi görüyor ve üzülüyorum. Geldiğimiz nokta, bilgisayar devrimiyle sanal bir dünya yarattı. Dünya gittikçe bir imgelem haline geliyor. însanlar (ben) merkezli bir dünya yaşıyorlar. însanlar arasında birebir üetişim yok denecek derecede azaldı. lnsani bir çağ özlemimiz ne yazık ki bu gelişmeler karşısında bizleri yılgınlığa itiyor. Buna rağmen şiirin bazı şeyleri olumlu olarak değiştireceğine karşı inancımı ister istemez sorgulamaya başladım. Şiir, akıldan çok runa hitap eden bir sanat. Ilhan Berk, 'Atlas' adlı kitabında: "Dünyantn en güzel gözlü ço S cuklart lraklı çocuklardır" derken bir sabah ezanı sırasında lraklı güzel gözlü çocukların üstüne bombaların atılacağını kestirebilir miydi? Bireysel ve toplumsal felaketlerle dolu bir dünyada şiirin işlevi konusundaki görüşlerim gitgide sarsılıyor. Oysa, Cemal Siireya: 'Şiir dünyayt değiştirme araçlarından biriair. Şiir sayesinde yeri ve formülü bulacaktır. Şiir insanın bilincini daha ilerde bir yere atacak, ınsana yeni nitelikler kazandıracaktır. Var mıdır böyle bir hayat? Vardır böyle bir hayat. Oıacaktır; Nerval'in çıldırmadığı, Mayakovski'nin kendine kıymadığı, Lorca'nın kurşuna dizilmedig'ı bir hayat..." demişti. Sırfbu nedenle biz şairlerin gizliden gizliye acı çektiğini, kendi ücralarımızda yaşadığımızı söyleyebilirim. Dış dünyaya karşı surlar örerek, birer 'Zübdei alem' olarak yalnız kendimizi görüyoruz dünyayı yansıtan aynada, Modernizmin sunduğu pratiklerin çekiciliği geleneğe bağlı olanların üstünae de baslcı kurdu. Idoller yerine totemler ve fetişler ikameedildi. Biryerde şiire sadakat, hayata ihaneti gerektiriyor. Bu yüzden bir dizemde: "Belki bılgelıkte ve dervişlikle ihanet var hayata karşı" dedim. Şair Enis Batur, geçen günlerde, özel televizyonların birinde kendisiyle vapılan söyleşide, iğretilemeli bir vurguyfa: "Belki ktyametkoplu, bizlerkıyametten sonrasını yaştyoruz." dedi. 1980'li yıllarda yayınlanan "Şiir ve tdeoloji" adlı denemelerinde de: "Batı toplum aktöre(ahlaksal) bir çöküş içinde." görüşündeydi. Şiiri tanımlamak doğru değil belki ama, ben yıne de geldiğin aşamada, senin tarafından fragman sayabileceğimiz bir söze erişip erışmediğini merak eaiyorum? Aristo, şairin doğuştan coşkulu ve taşkın bir mizacının olması gerektiğini söyler. Ben de doğuştan şairliğe inanıyorum. Ama salt coşkulu t i r yapı yeterli değil. Şiiri, daha çok bir bilgi kültür işi olarak görüyorum. Mümkün olduğunca taşkınlığımı disipline etmeye çauşıyorum. Bir zamanlar hayatın içinde karşılığı olan şiirler yazdım. Şimdi dünyaya hayata karşı ördüğüm bir surun gerisindeyim. Değil mi ki şairin odası dünyadan büyüktür. Sunay Akın, bana "Firesiz şiir yoktur" demişti. Çok yazdığım için iyi olmayan şiirlerim hatta kitaplarım var. Bu yüzden daha az yazmak isteğinde olmuşumdur hep ama, kendimi frenleyememişimdir. Çok yazan her şair için böylesine bir açmaz vardır. Şiir hislerle (duygularla yazılmaz, düşüncelerle de yazılmaz. Şiir sözcüklerle yazılır ve bu sözcükler günlük dilin sözcükleridir. Günlük dildeki sözcüklerle öylesine bir yapı kurulur ki, şiir olduğunu anlarız; bu da hem duygulandınr hem de düşündürür. Şiir dili çağrışım zenginliği olan özel bir dildir; bir tür yabancı bir dil gibidir. Kendine özgü remizleri vardır bir tanıma gitmek istersek şiir, bir mecazlar sanatıdır. Şiir böyük ölçüde hayal ve hatıradan doğar. Rilke, "tnsanın hatıralannın olması da kâfi gelmez. Hatıraları çoksa onlart unutabilmelidir ve insan hattralar gelecek diye büyük bir sabrı olmaltdır. Hattralar ancak hücrelerimizde yerleştikleri ve artık bizden aytrt edilmedikleri zaman işte ancak o vakit, çok nadir bir saatte, bir mısratn ilk kelimesi, hatıralann ortasında ve hatıralardan tecelli eder." der. Ama bir hatıralarımızı, bugünden geriye doğru baktığımız için yaşandıkları andan değişik olarak natırlarız. Bazı anı parçaları ise çocukluğun derinliğindedir. Belki de hatıralar hâlâ devam eden bir yaşantıdır. Bazen hatıralarda yolculuğa çıktığırmzda, hayatın kara yıkıntıları çıkar karşımıza. Gözün değil, daha çok yüreğin gördükleriyle, hasreti ve acıyı duyarız; aynanın sırrında pişmanlıklarımızı görürüz. Unutuşun o tunç kapısını zorlayan pişmanlıklarımız değil midir? Sensüalist(duyumcu) düşünür John Locke: "Anüanmız zayıflamtş birduyumdan ibarettir" demekte. Bu bakımdan zaman ve mekân da bir yanılsama, yani bir illüzyondur. Gerçeküstü mantık aksamaları başka nasıf izah edilebilir ki... KBfldbıo 8lt bir Şiirlerinıze ve yaşamınıza baktığımızda, Kava/is için Iskenderiye neyse, sizin için de Safranbolu oymuş gibi bir benzetmeye kaptlıyor insan... Hatıraların birikmesi için şehirler görmeli insan. Ya da kapıların anahtarını elinde bulundurduğu bir şehir olmalıdır. O şehre emek vermeli, o şehre asla ihanet etmemelidir. Böylece insanın kendine ait bir şehri olunca, birçok şehri tanıması da gerekmez; 'Şiiristan'a giden bir köprüde biz geçit veren kitaplardır. Genellikle şiir kitaplardan öğrendilklerimizle yazılır, büyük ölçüde kitaplarla da venividivici diyebiliriz. O şenrin Iskenderiye, Istanbul, Safranbolu olması da farketmez. Son yazdığım şiirlerimden birinde "açtım kapısını zülkarney şehrinin/ onlar ejderhayı gördü ben hazineyi/ ne ejderha da ttlsım/ ne define oe/ mesele abdal gömleği giymekte" derken, bütün şehirlerde olduğu gibi kendi şehrimle de çağının yabancısı çağdaş bir derviş olduğumu ima ederim. Kavafis, o ünlü şiirde 'Yeniülkeler bulamayacaksın başka denizler bulamayacaksın/ bu kent peşini btrakmayacak/ aynı sokaklarda dolaşacaksın/ aynı mahallede yaşlanacaksın/ aynı cvlerde kır düşecek sağlarına" derken aslında 'benim şehrimi' anlatıyordu. Aynı zamanda, bu şehir Bizans surları, Osmanlı bedestenleri, hünkâr camileriyle söylediğim gibi "Amlarımla bir köprü kurdum tkiyalntz arasına." Istanbul gibi Safranbolu'da, bir medeniyet, bir kültür tasavvufuna ve izdüşümlerine tanıklık ettiğimi düşünüyorum. Şunu kesinlikle söyleyebilirim, şiirimin yerel bir tadı ve kokusu yok. Türk şiirinin, belki de Fuzulî'den sonra gelen belli başlı mazoşist şairlerindenim. Fuzuli'nin övdüğü Keroela toprağına ne kadar bağhysa, ben de o kadar Safranbolu'ya aidim. Istıraptan haz duyarak acının destanı yazılaDİlir mi bilmem ama, genlerimde bir ağıt toplumunun izleri var sanki; şiirlerinde acı bir 'kök tadı' seçenler birazda iyi şair oluyorlar gibi geliyor bana. Tıpkı Öscar Wilde'ın dediği gibi, "Hayat kaybettikçe şair kazanır." • Kalbimi Çalan Şehir / Hüseyin Avnt Cinozoğlu / îlkyaz Kitapltğı/ 47 s. Safranbolu'da Tek Deniz Feneri / Hüseyin Avnt Cinozoğlu / Safranbolu Hizmet Birliği Kültür Yayınları/ 112 s. Serçe Umudu / Hüseyin Avni Cinozoğlu / Suteni Yayınctlık/ 94 s. Albatroslar Yüksekten Uçar/ Hüseyin Avni Cinozoğlu /Karşı Yayınlar/ 94 s. SAYFA 11 Doğuştan şalrft SAYl 552
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle