02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

VAT CAPAN "... eski bip alışkanlık ve sonsuz bir sevecenlikle..." 1933'te Belgrad'ın yaklaşık yüz altmış kilometre güneyinde büyükçe bir şehir olan Cacak'ta doğan Aleksandar Ristovic 1994'te öldüğünde, geride yirrni şiir kitabı ve çok sayıda deneme yazısı bıraktığı halde, sağlığında değeri yeterince bilinmeyen bir Sırp şairi. Belgrad Üniversitesi'nde edebiyat okumuş, uzun süre doğduğu şehrin orta öğretim okullarında edebiyat öğretmenliği, daha sonra da Belgrad'da büyük bir yayınevinde çocuk kitapları editörlüğü yapmış, önemli ödüller kazanmış. Yugoslavya'nın kırsal dünyasıyla ilgili şiirleri onun ilginç kişiüğini yaşamöyküsünden daha iyi açıklıyor. Toplu şiirlerini okuduğunuz zaman, onun yirminci yüzyilda mı, yoksa şeytanın cirit attığı ortaçağda mı yaşadığını merak ediyorsunuz. Kendisi de bir yerde, "Ben farelerle oynayan bir şeytanım" diyor. Ben bu şiirleri 1938'de Yugoslavya'da doğan, 1953'ten beri de Amerıka'da yaşayan Charles Simic'in Ingilizce çevirilerinden çevirdim. Eski bir alışkanlıkla... Tutarsız Bir Bellek Savas öncesi lokantaların birinde, annem birtakım ünlü dostlarını ağırlayan Alice B. Toklas'la ilgili bir makale okuyor. Güz rüzgârı çay salonuyla malikanenin avlusu arasındaki ahşap merdivenden dağınık düzen tnip çıkan hanımların eteklerinı kırıştırıyor. Lisenin bahçesiyle kütüphane arasında bisikletli bir adam bir sinemadan öbürüne beş buçuk seansı için film kutulanıu taşıyor. Annem pudrasıyla yüzünün kırışlannı gizliyor ve göz göze geldiği garsonu çağınp yediğı dondurmanın parasını ödüyor ve gazeteyi masaya bırakıyor. O anda birkaç solcu öğrenci Voyyoda Stepi ve Ovcarska Caddelerinin birleştiği köşede açkktan, cinsel perhizden ve bilek kesmeden söz ederlerken Alice B. Toklas binicilik giysileri içinde, parmağındaki sevişme kokusunu kokluyor ve birden cinsiyet değiştirmenin ve elinde tuttuğu oyuncağın şaşlunlığıyla Gertrude'u yardıma çağınyor. Homeros'u Okurken îlk kar yağdı ve ben Homeros'u okuyorum. Dışarda, koyu rek giysiler içinde, tanımadığım bir kadın karın üstünden parlak bir sey almak için yere eğiliyor. Altın bir sikke bu. Ve elbette sokaktaki karşı camlarda kahramanlar, genç kızlar ve tannlar belıriyor. Kar mutlu etmiş onlan ve ona benzer daha başka çocuksu heyecanlar da. Birileri giriyor meyhancye, öbürleri çıkıyor Birileri giriyor meyhaneye öbürleri cıkıyor. Bir tabak menekşeyle yanan bir lamba var masada, masanın altında da birinin ince çorap giymiş iki bacağı. • • ' Karylaştınna . Kitabı elinde tutan yere düşürdü onu. Mavi bir alev var kitabın düştüğü yerde. içinde atlamaya hazır kurbağalar olan küçük tabaklar getiriyor genç garson. Yüksek bir merdivenden iniyor annem. Parmaklan donmuş, yanaklarıyla ağzı da neredeyse bembeyaz. îki kişinın konuştuklarını duyuyorsunuz onlan görmeden. Kırmızı bir lambanın aydınlattığı bir odada îngilizce çalışan küçük bir çocuğum ben. Memeleri yumurtaya benzeyen ufak tefek bir kadın yardım ediyor bana. Aaı Dylan Thomas olan biri de katılıyor öğrencilik öğretmenlik oyunumuza. Kısık sesle birbirimize sesleniyoruz. îkimiz de aynı ölümle öleceğiz yakında, ama başka başka yerlerde. Ben, raflannda kitapları dağınık küçük bir kitaplıkta, sense, yüzlerini birbirlerinden gizleyen ayrı cinsten insanlar olan bir odada. GelecekGeçmis, Yolculuğu Ninemle ben bir manastıra gidiyoruz beyaz bir atın çektiği bir köy arabasıyla. Ninem daha küçük Dİr kız, ben de 59 yaşındayım. Ninemin kucağında bir sepet indçiçeği, benim cebimdeyse Isa'nın işkencecüerinden birine rüşvet diye verilmiş bir sikke. (Ben yakında öleceğim, ama şiirin konusu bu değil.) Meyhaneden meyhaneye götürüyor bizi yolculuk, çok geçmeden kafayı öyle buluyoruz ki, nerdeyse birbırimizi görmüyoruz. Bizi gözetleyen arabacı haç çıkanyor gizlice. Gideceğimiz yere giderken, geri zekâlı bir dilenci alıyoruz arabaya. Ağız mızıkası çalıyor para mara istemeden. Ninemle bir manastıra gidiyoruz yeşil ağaçlar arasında, havada inciçiçeklerinin kokusu ve yağmur çarpıyor yüzümüze. Aleksandar Ristovic / Şiirler / Çeviren: Cevat Çapan Durmadan kürekleri bırakıp yelken acan, sonra gene küreklere asüan, o hikâyedeki özenle secilmiş imgelerden hiçbirine Denzemeyen kumarbaz gibi: O domuzum ben. Bahçedeki o çileğim. ;.. v ' m, . O tüttürülen pipoyum. ' ' " ' Ağızdaki o köpük, . , . •' * O tekerleğim. • , Çakıllann üzerinden bir başka tekerleğe paralel geçip giden tekerleğin altında kalan o elim. Şair Mezarları Büyük şairlerle ilgili bir kitap okuyor kanm. îkimiz de yorganı çekip aynı lamba altında yatarken değişik yerlerdeki mezarlarını düşunüyorum onların. Walt Wnitman'm mezarının çevresi dallar, çiçekler, yapraklar, Amerikan bayrağı ve birtakım gençlerin attıkları boş bira kutularıyla dolu. Puşkin'in mezarında, okuduğum kitaplardan Imgeler çağrıştınyor melankolim, bu yüzden, elbette huş ağaçları ve kalın bir Kir tabakasıyla kaplı mezar taşına kadar her yer. T.S. Eliot'un kesme taş ve mermerden özenle yapılmış mezannın başında oradan hiç ayrumayan genç bir kadın var hafif kaçık ve hiçbir şey anlamayan. Sevgili şairlerin yattığı başka mezarlar da görüyorum karımın bazen heyecanh, bazen de düz bir sesle okuduğu şiirleri dinlerken, tam o sırada biri eve girmeye çalışıyor, karım da bir yandan anahtarı arıyor, bir yandan öteki kimliğine ağır kürürler savuruyor üç sayfa şiir rüzgâra karışırken. Köy Pazarı Masanm üzerinde bir bardak su, Eğitim Dergisi ve kırmızı bir elma var. Odanın köşesindeki yatağın üzerinde öğretmen Drinka ölmekte, ölürken de gülmekte. Kendisini o anda köy pazarmda hayal ediyor, çevresinde çıplak köyfüler alay ederek patates atıyorlar birbirlerine. Birinin avucunda külar çıkmış, bir başkası gözlerini öyle şaşılaştırmış ki, eski yerlerine getiremiyor gözlerini. Drinka onların ortasında, pek az şey var üstünde, ama ne zaman biri yanından geçse ve ona selam verse, herkes ciddileşiyor. Ağzı iyice kulaklanna varmış beyaz göbeği sarsılıyor, Işte böyle öldü Drinka, gülerek doğrusu, öldüğünden haoeri bile olmadı. Bunu sonra söylediler kendisine. Yüzünde Sanki Bir Başkasının Soluğu Kaç kez masadan kalkıp tabaklan toplayacak, bulaşığı yıkayacaksın? Mendilini ararken cebinden düşen bir şeyi almak için kaç kez yere eğileceksin? Bir gülü belli bir yere yerleştirerek kaç Kez çocukluğuna dönecek, kaç kez düğmelerini çözüp ilikleyerek bileğinde bir ateşböceğinden büvuk olmayan saatine eski bir alışkanlık ve sonsuz bir sevecenlikle soluğunu tutarak senin omuzunun üzerinden bakan o kadının yanına gidip uzanacaksın? Zamanın geçtiğinin ya da ne kadar zamanın kaldığının ayrımında olmadan bütün bunları daha kaç kez yapacaksın? CUMHURİYET KİTAP SAYI 540 • • Bir kadın yüzünü yüzüme doğru eğiyor. Kuzu da meyhanede, ama kuzu demiyoruz ona. Yalnız kendi masamızdakileri değil, yan masadaki çiçekleri bile koklayabiliyoruz şimdi. SAYFA 18 Söylediklerine göre, denizi sevmezmiş Ülis, bu yüzden tutsak olmuş denizin rüzgarlarına, fırtınalara ve dantellerle süslü yatak örtülerine benzeyen dalgalara. Bu benim için de geçerli. Ben de sevmeden boyun eğdiğim için şiire, tutsağı oldum onun, bu yüzden kendimden başka bir şey sunamıyorum okura.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle