02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

*" reel yerinde, tarihin içerisinde değerlendirmek mümkün ve gereklidir ve bu değerlendirme de yine Dİr felsefe, tarihşelcilik içerisinden yapılabilir." (s. 202) Özlem'e göre, metafiziğin temel sorusu, "Varlık nedir" sorusuna Aristoteles'ten N. Hartmann'a kadar verilmiş olan cevaplar çokluğu, (...) felsefenin tarihselliğine kanıt teşkil eder. Bu, varlığın upuygun bilgisi, varlığın "öz"ünün bilgisi aniamında "hakikat"in de tarihselliğini beraberinde getirir. Buna göre varlığın anlamı, yani hakikat, ancak ve sadece insan eliyle oluşturulmuş dünyaya, tarihsel dünyaya ait ve tarihsel dünya içerisinde elde edilebilen bir anlamdır, tarihsel kalan bir hakikattir. Çünkü zaman bovutundan ve tarihsellikten bağımsız bir hakikat yoktur. (s. 203) Özlem'e göre "bilgi sorunu ancak genellikle felsefeyi ve özellikle bilgiyi tarihin içine almalda çözebilir. Bu yapıldığında, bilginin bir öznenesne ilişkisinin ürünü olmazdan önce bir öznelerarasılığın, tarihsel ortamın ürünü olduğu görulür. (...) Özne olarak insan., ancak tarihsellik içinde soru sorabilir. Öznelerarasılığın ürünü olarak özneinsan, tam da bundan dolayı bir yönelimsellik içindedir. Onun bilinci, iradesi, bilme edimi, her zaman, içinde bulunduğu tarihsel koşullann güdümü altında olduğu gibi, bu koşullan değiştirmek için yaptığı ner şey de, bizzat bir niyet, arzu ve tasarım ürünüdür." (204205) Hermeneutik felsefenin başlıca temsilcilerinden biri olan Dilthey şöyle demektedir: "Salt nesne halinde, yani benim için etki veya kayırma, amaç veya iradeye bağlı olma, önemseme, saygınîık talebi ve içsel sempati veya antipati, uzak durma ve yabancuık içermeyen bir salt nesne halinde, hiçbir insan ve hiçbir şey yoktur. Yaşam bağı, bu insan ve nesneîeri ister belli yönleriyle sınırlamış ister sürekli olsun, benim varoluş sevincimi, beklenti ufkumu, gücümü arttıracak şeylerdir. Veya tersine bu insanlar ve nesneler, yaşam bağı için, varoluş mekânımı sınırlarlar, beni etkilerler, gücümü azaltırlar." (Akt. D. Özlem, s. 207) Özlem'e göre, insanın bilme çabası, arzulama ve istemeden bağımsız olmadığı için, öznenin içinde yaşadığı tarihsel ve kültürel kavramlar içinde düşündüğü düşünce yapılan da, birer insan ürünü olmalan bakunından, arzulama ve iradeden bağımsız olarak ortaya konulmuş olamazlar. Bu ise, bilginin, tarihin her döneminde bağlambağımlı, kültürbağımlı, kısacası rölatif olması anlamına gelir." (208) Ancak, "insan tarihselliğinin farkında olmayabilir veya onu unutabilir. (...) Yine de o, farkında olmasa da, kendi oluşturduğu tarihselliğin koşullan içindedir. Zaten onun tarihselliğini unuttuğu veya tarihselliğini bir evrenselci/akılsalcı felsefe altında dışlamak istediği durumlar da, esasen tarinsel dönemler olarak yaşanmış olur." (205) Tarihselciliğin bir bilgi felsefesi olduğu kadar, bir özgürlük felsefesi ve bir siyaset felsefesini de içerdiğini belirten Özlem'e göre, "ahlaksal ve siyasal açıdan saptanması gereken en önemli husus şudur: Evrensdcilik, tarihsellik bilincinden yoksun insanın bir bilişsel tavn olmakla kalmaz; hatta o, daha çok, özellikle siyasette, güçlülerin güçsüzleri ikna ve bağlı olarak aynı güçsüzlerin bireysel olarak ahlaken ve toplumsal olarak siyaseten hegemonya altına alma konularında yararlandıkları en güçlü araç da olur. Tarihsellik bilincinden yoksun insanı ve insan topluluklannı ise, evrensellik fikrine inanmaya ikna etmek zor değildir. "(211) Tarihselcihermeneutik bir yaklaşımla Cumhuriyet dönemini ve Cumhuriyet kavramını da keskin bir eleştiri ve sorgulamadan geçiren Özlem, "bizim insanımızın ve ülkemizin tarihsellik bilinci yönünden hangi kategoride yer aldığının CUMHURİYET KİTAP SAYI S40 tartışmalı" olduğunu belirtir. Ancak, "bunun açığa çıkaruması, geleceğimiz bakımından nayati önem taşımaktadır. "(213) Bu konuda felsefenin önemli işlevlerinden biri de, toplumsal belleğimize "tarih bilincini sokmaktır. Yine aynı tarihsel bilinç yoluyla, Anglosakson felsefenin ülkemizde yakın zamana kadar uzun süren yaygınlığının, felsefi gelişimimizi engellemesini ve felsefecilerimizin toplumumuz ve tarihimizle bağ kurmasını engellediğini de görebiliriz. (273274) Tarihselci/tekilci/vorumşamacı siyaset anlayışının temel taıebini, Özlem, şu şekilde ifade etmektedir: "Bugünümüzü nasıl yaşayacağımızı veyannımızı nasıl tasarlayacağımızı, farklı duygudaslıklarımızın, farklı ilgi, çıkar ve değerlerimizin, farklı zihniyet ve normlarımızın, farklı aidiyetlerimizin çatışma süreci içinde, bu arada başka topfumların zihniyet ve normlarına da kendimiz adına yararlan mak üzere sırtımızı çevirmeyerek, kendimiz belirlemeliyiz. Bdirlemelerimiz ve bu belirlemeler doğrultusunda uygulamalanmız da, tam bu nedenle, bize ait, özgül ve tekil kalırlar." (s. 18) Çünkü insanın varoluşu, tarih adını verdiğimiz deneyim alanında söz konusudur. Doğan Özlem'in felsefi tutumuna /düşünce çizgisine, birkaç saptama ve değerlendirmeyle değinerek yazımı bitirmek istiyorum. Özlem, bilim anlayışında tarihselci, kültür ve tarih felsefesinde insancı ve bütün konulannı ve problemlerini ele alma yöntemi bakunından ise hermeneutik (yorumsamacı, anlamacı) bir perspektiı ve gelenek içinde yer alır. Kültür bilimleri felsefesi tarzına bağlıdır. Hem bir ifade şekli hem de bir değerlendirme ölçütü olarak hermeneutik Dİr söyleme sahiptir. Özlem'in tarihselciliği, insancılığı ve Doğan feteniin düfünce çlzglsl yorumsamacılığı; onun, bilim felsefesinde pozitivizmi ve neopozitivizmi, kültür ve tarih felsefesinde doğalcılığı ve belirlenimciliği (bunun çeşitli biçimlerini) açıklamacı yasacı yaklaşımları eleştirmesine, bunlara karşı amansız bir mücadeleye girişmesine yol açmıştır. Özlem'in bir felsefeci olarak ayırt edici özelliklerinden biri de, felsefe yaparken, bu etkinliğiyle Türk felsefesini oluşturma ve Türkçe felsefe literatürünü gelistirme amacını hep göz önünde tutmuş olmasıdır. Onun yülardır hermeneutik felsefe geleneği içinde sürdürdüğü çalışmalar, yalnızca bu geleneğin ülkemizde de kök salmasına yol açmamış, aynı zamanda genel olarak felsefi düşüncenin yol almasına da katkıda bulunmuştur. • Siyaset, Bilim ve Tarih Bilinci/ Inkılâp Küabevt /341 s. yapar. ST, yazdığı 40 yapıtında da bu ilk yapıtından yararlanır. 4. KOM.ŞIIAR Kitabı "Deli" önemlidir. ST, kültür ataşesi olur. "Ben Bir Diplomatken" kitabını yazar, halkın gözü kulağı olduğunu savıınur. I Anlatıcı, ST'yi bu yönüyle inceler. Yayıncısı anlatıcıyı ST ile buluşturur sonunda. ST, her soruyu "güzel bir soru" olarak karşılar. Yanıtlannda da ilk kitabından izler vardır. ST, Deli öyküsünü sevmediğini açıklar. O öyküyü hiç yazmamaması gerektiğini belirtir, eğreti bulur. Kitabın son öyküsü Oğuzlama'dır. Kurban Ağa koşuk söyler. (Oğuzlama da denir.) lülütiııYüıcl Tahsin Yücel'den nefis öyküler HASAN AKARSU T ahsin Yücel, çok üretken bir yazanmız. Komşular adlı yapıtıyla DünyaKitap Ödülü'nü aldı. Diğer yapıtlarından kımileri şunlar: Aykırı Öyküler, Haney Yaşamalı, Peygamberin Son Beş Günü, Vatandaş... Komşular'da beş öykü yer alıyor: Komşular, Mektuplar, Aramak, Yapıt ve Oğuzlama. Komşular adlı öykü için Fethi Naci şöyle dıyor: "... 16 sayfalık hikâyeyi okurken, yılların alışkanlığıyla, sevdığim, ilginç bulduğum, usta işi cümlelerin altını çiziyordum. Hikâyeyi bitirip baştan sona yeniden bir gözden geçirince şaşınverdim: 16 sayfanın bütün satırlarının altını çizmişim..." Komşular öyküsünün başkişisi Albay Atmaca'dır. Temmuz ayında ilk kez gittiği bir kıyı köyünde, çatı katı kiralar. Aşağıdaki balkonlardan birinde yemek yiyen bir aile ügisini çeker. Kankoca, bir kız, bir oğlan dört kişidirler. Onlara imrenir, ama az sonra kavga edişlerini yadırgar. Kavganın nedenini öğrenmeye çalışır. Albay, askerlik vaşamında kimseyi dövmemelcle övünür, evlenmemiştir. Ertesi gün de eve erkenden döner, balkondaki kavgayı izler. 12 yaşlanndaki oğlanla göz göze gelir, kendine kızar: "Ben buraya kavga izlemeye mi geldim, tatile mi? (s. 20) Kavgalan dinlemekten kurtulamaz. Kadın, kocasına kendisini sevmediğini söyler, ağlar. Kavga sürer, sonunda adam, kadını kucaklayıp yatak odasına götürür. Albay'ın içinden kadına yardım etmek geçer. Boğuşma seslerinin yerini düzenli sesler abr. Sabahleyin aynı kadını türkü söylerken duyar. Onlan denize giderken izler, daha çok kalamaz orada ve köyden aynlır. Yazann bu öyküde anlatüğı orta sınıftan bir ailedir. Mektuplar adlı öykü hapishane ortamını yansıtır. Medet, ölüm cezası almış, idam edileceği günü beklemektedir. Hapishanede gösterilen ilgiden idam emrinin geldiğini düşünür. Odasının temizlenmesi, iyi yemekler verilmesi, temiz çarşaf getirilmesi vb. Medet, anasından gelen mektuplan toplanuştır, okuma bilmediği için onlan başkalanna okutur. Hapishane hizmetçisi Abuzer'e okutmak ister, o da okuma bilmez. Gece zor uyur. Uyandığında odasında 34 kişi görür, Abuzer de odadadır. Emrin geldiği söylenir, giyinmesi istenir. Giyinir ve bir kamyonetle götürülür. Şafak sökerken darağacırun kurulduğu yere getirilir. Dazlak kafalı adam karan okur, kolsuz uzun Komşular Mbay Atmaca Tarlh bHlnclnhı gereklHğl gömleği giydirilir. Son isteği sorulduğunda Medet, anasının mektuplanndan birisinin okunmasıru ister. (Tüm mektuplar koynundadır.) Aramak ad}ı öyküde bir postaa ve çevresi tanıtılır. Ötegeçe'nin postacısı getirdiği mektuplan okur aynı zamanda. Postaa Münür, sözcükleri atlamadan okurken, Halil ise yaşlı olduğundan selam bölümlerini atlayıp okur. Münür yakışıklı olup herkesçe sevilir. Birkaç yıl sonra da Ötegeçe'ye yerleşir, Urup Fadime'nin evini kiralar. Bir oğlu vardır. Bir hanım daha almak ister. Kansı Gülbeyaz da bu isteğine karşı çıkmaz. Ev sahibi Urup Fadime, Münür'e kız arar, ev ev dolaşır. Münür kızlan beğenmez. Andınnlı Cemal, Münür'e göre bir kız olduğunu söyler, kız görmeye gidilir, beğenilip alınır. Evin üst kadına da o yerİeştirilir. Görkemli bir düğün yapılır. Ikinci kansı Gülbahar, Gülbeyaz'a çok benzemektedir. Yapıt'ta, 45 yıllık yaratım dönemi anlatılır. ST'nin yapıtlan yüceltilir. İK, ST'yi sevmez. MA'nın kitaplan 20 basım yapmıştır. Yazar, ST'nin tüm yapıtlannı okumaya karar verir. ST'nin "O Aksak Kış Güneşleri" adlı yapıtı ilgi görmez. 2. basımına iki öykü eklenir öyle basılır. Eklenen öykülerden biri sıkıyönetime takılınca yazar ünlenir. Kitabı da yeni basımlar Çocukluğunda ozanlığa yatkınbğı yoktur. Babasının terzi dükkânına gider, Ötegeçe'de kimse önemsemez onu. Askerde bahçıvan olur. Asker dönüşü de babasından bir bahçe ister. Ismail Ağa'nın evine bakmaya gittiklerinde gördüğü Meryem'e tutulur. Meryem, Kurban Ağa yı istemez. Recep Hoca'nın Yahya'ya varır. Kurban Ağa ilk kez o zaman koşuk söyler. Yaşlı ozanla tanışonlır. Okul müdürünün isteğiyle 'çakışırlar..' (Karşdıklı doğaclama koşuk şöylerler.) Ölen iki geline yakılan ağıt birbirine benzer, ama aynı değildir. lmam, iki geline de aynı duayı okur. lmam, ozanın tersidir." Kurban Ağa, özgün bir ozan olmuştur. Eşi Adile Bacı öldukten sonra kimseyle konuşmaz. Cahan'a bakar durur. Adile Baa'nın ardından ağıt yakmamışür. Kurban Ağa'ya yeni bir eş getirmek isterler. Ötegeçe'de Urup Fadıme, kadın arar. Meryem Bacı'nın kocası Yahya da ölmüştür. Kurban Ağa'ya bu ilk göz ağrısı Meryem önerilir. Meryem Bacı, önceleri söz etmezken isteklere karşı koyamaz ve Kurban Ağa'yla bulusmayı benimser. Meryem, ömrünün sıkıntılı geçtiğine ağlar. Kurban Ağa'ya varmamaktan pişmanlık duyar. Komşular, Kurban Ağa ya yemek verirler, oysa o, yemeklerin de en güzelini yapar . "Bir Oğuzlama'dır o. Yaşlı ozan, Kurban Ağa nın ozan ve koşuk olduğunu bir kez daha yineler. Tahsin Yücel, akıcı anlatımıyla usta bir yazar olduğunu kanıtlıyor. Kitabın her yönüyle albenisi olduğunu da belirtmeliyiz. • Komşular/ Tahsin Yücel/ Öyküler/ Catı Yayınlanl 1999, 127 s. Sonöykü SAYFA 15
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle