02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

'Her aşk intiharın biraz daha ertelenmesidir" METİN FINDIKÇI u yazıyı yazmamın en büyük nedenlerinden birisi, bu yazıya başlık olarak seçtiğim, bu dize, bu sözdür. Çiinkü, yıllar önce yaşadığım, yaşadıklarımdan türeyen üretilen ve beni etkıleyip, sevindiren hiç unutmadığım "intiharımı geciktiren kadınlardır' dizesi. Geçenlerde kadim bir dostumla telefon sohbetimizde; îbrahim Baştuğ'un "Köz" kitabını oku seveceksin dediğinde, doğrusunu söylemek gerekirse güzel şiir okumak için sabırsızlandım ve nemen de dediğini yaptım. Çünkü, bu kadim dostun şiir beğenisini takdir ediyorum. îbranim Baştuğ'un Köz(*) kitabı 63 sayfa ve 48 şiirden oluşuyor. Daha da doğrusu 48 dörtlükten. Hayyam'ın kınlan şarap testisinden oluşan 48 dörtlük. ÜsteIik sevgiüye aşka Dilek'e adanan bir şiir kitabı. Bence okumak için yeterli neden. Okumak için yeterli neden var. Güzel. Güzel de, kitabı okuyup bitirdikten sonra beni sevindiren, kitabın bana, beni bir daha okumalısın en azından bir daha göz atmalısın demesi idi güzel olan. Gerçekten bu kitap, bu kitaptaki şiirler sadece şiir okumak isteyenler için yazılmamıştır. Şiir okumak ve bir daha okumak isteyenler için yazılmıştır. "Sen ve ben. tki e§ im. Yan yana iki boşluk. tki beden/ Sen bir ben dokuyorsun benliğinde geceler günler boyu/ Ben bir sana tutunuyorum bende benden umudum kesilince/ Bana değiyor içimdeki sen sevgilim. Bir hafiflik. Değme" kitabuı bu ilk şiirini okuyan; bana ne îbrahim Baştuğ'un yaşadığı aşktan diyebilir, ama diyemez çünkü okunan bir şiirdir. Okuyanda güzel bir tat bırakır hemen hemen herkesin bildiği bir tat, ama herkesin söyleyemediği birözlükle. Hep sevgili değil midir? "Ince bir gülüş geçer yüziinden, kalır usumda damgası/..V Gelmesem şarap öksüz kalır, gelsen yırtılacak gecenin mavi atlası" dedirten. Baştuğ'un şiiri genelinde bensen ve bir mekândan oluşan, bir an, bir eylem kısa ama özü okuyanı bir yerlere götüren düşündüren dolgun bir oluştur; içinde (bazı şiirlerde) etkitepki içeren bir söylem biçimi. "Kırmızıyı mı karanfile veriyorum, karanfili mi sana? Beyaz da/ olmuştur oysa, pembe de sarı da sen de karanfıl de. Alıyorum/ karanfili. Satın alma duygusu satıyorum satıcıya. Karanfili/ mi kırmızıya veriyorum? Yüzümü mü yüzündeki yangına" veya "Ah bu coşku sesindeki sevgili. Yüzündeki bu/ ışık! Ya gözlerimdeki keder mi niye/ Eski yazmalar gördüm tozlu çekmecesinde/ zamanın. Ahırlı kâğıtta silik suretler" ayrıca da görüldüğü gibi: Şiırin içinde, cuzeler arasında ve dizeleri kırıp bir alt dizeye geçilirken kullanılan (nokta ve virgüller) şiirin bitiminde nokta konmamış kapı her zaman açık bırakılmıştır. 48 ijiirde en çok göze batan imgeler (teni, .tini, cennet, cinnet sevgilidir.) Böyle güzel bir dille yazılmışken şiirler, arada kitapta !ıiç de hoş durmayan sırıtan (müsekkini, imtihan, tevekkül, ibadet ve dahası out) gıbi, köz kitabındaki şiirlerin doğasına avkırı düşen imgeler. Dahası; "Toprak/ daha ne kadar üzüm verecek? Olüm, sevgilim hükmünü sürdürecck" ya da "Kırık/ bir 45'lik döndürür durur başını, aptal bir çiziğe takılmış iğne" gibı güzel tlizeler arasında. Türkiye'deki B birçok şeyin belirsizlik ilkesini yakasına taşımaktan mıdır? Yoksa ülkenin karamsar gidişatından mıdır bilinmez? ölüm imgesini bu kadar sık ve acı bir anlatımla şiirinde barındırmak düşündürücü. Bunun da ötesine geçip, doğum tarihini yazıp; Geldik şiirinde "gidiyonız. Anısı taşı olan bir ad ve iki tarih arasına sıkıştırılmış kısa çizgide/.Ahmet oğlu îbrahim Baştuğ (D. 1964Ö?) mermerci yanlış yazmazsa" Olüm tabii ki, insanın hepimizin bir parçası, birçok şair gibi Baştuğ da ölüm hakkında bir şeyler yazmah ama düşünmemeli, hele mezar taşını hiç. Bu ülkede sevilerek şiir okunmuyor, biliyorum. Ama toplu ve toplum olarak îbrahim Baştuğ gibi şairlere kıymadan, görüp okumalıyız. • Köz/ îbrahim Baştuğ/ Can Yayınlart/ Şiir 2000 enkazın açıklamasını salt düş nedenlere mi bağlayacaktık? Yazıldığı dönemlerde her bir kesimden olumsuz tepkiler alan, deyim yerindeyse mürit aydın güruhu hop oturup hop kaldıran kımi savlara bakıtırsa, Dhan'ın dikkat çektiği noktalann yeterince tartışılmamış olduğu görülür. Burada bir parantez açıp, Ühan'ın sağda ve solda sobelediği tarıhsel yanılgılann birikiminden dersler çıkaran yeni bir düşünce bileşimine doğru yol aldığını özeDikle imleyelim. Eğer Hangi Sol'u, Hangi Sağ'ı, Hangi Batı yı, Hangi Edebiyat'ı vs. okumussanız, sağı solu sobeleyen yazıları irdelerken de aynı eksenden kopmanız söz konusu olamaz. Ne denli dık durmaya çalışırsak çalışahm, sözün ve yazının hırpalayıcı şiddetinden daha fazla uzakta kalamayız. Söylenenler düşmanm ekmeğine yağ sürse de, ateş olmayan yerden duman çıkmayacağı da bir gerçek. 'Bir çivi bir nal, bir nal bir at, bir at bir insan' gibi genişleyen yaraların sağaltımrnı inatıa ertelemişsek; bizim yerimize hep başkaları düşünmüş, kendi bildiğini okumuşsa; sağın sık sık gündeme getirdiği 'vatan hainliği' suçlamasına eşdeğerde iflah olmaz 'sol düşmanhğı' yaratmışsak, yol ayrımlarının yapaylığı sıntmaz mı hıncahınç eylemlerin sonrasında? Yapıttaki onlarca yazı içinde göze çarpanları ayıklamaya çalışırken dalıveraim o tozlu dumanlı günlerin gürültüsünde. Örneğin, o günlerin devrimci sıcaklığmda talditçi sol akımlara karsı bir şey söylemek tabulann yıkılması anlamına gelirdi. Sol kahramanlar, bize belletilen şekilde ele alınmalıydı. Aynntılan bilip toplumsal çürümeye değin susmak sonuçta parti disipliniydi. Yaşam pratiğiyle örtüşmeyen kımi tezlere kapıkulu olsak bile duvarlar yıkılıncaya değin susmalıydık. Evrensel şairimizin Komintern'den arkadaşı Joseph Berger'Ie 1957'de Varşova'da buluşmalarında konuşmalarının özü, sosyalizmin giderek büyüsünü yitirdiği üzerinedir. Sovyetizmin sosyalizm gibi algılanması diğer yanılgılan da körüklemiştir. Devrimin beyin takımı dahil, Nâzım'ın kimi dosdannın da politika sahnesinden sürgün edilmesi içten içe üzmüştür koca çınan. "Ivan tvanoviç Var mıycu, Yok muydu?" adlı tiyatro yapıtının gösterimden ahnması, bardağı taşıran son damla olmuştu. Ilhan, Nâzım daki bu kırılganlığı bir dizesiyle açıklamaya çahşırken, yakın arkadaşlarını da bildıklerini söylemeye davet eder. Evet "Kocalmaya Çalışıyorum" şürindeki "Anlamaya çalışıyorum inanmayı yitirmenin pahasına" dizesi, inanç yontusu bir şairin ortasından geçen derin bir çatlağı mı oluşturmaktadır? Yoksa, devrimle özdeş bir ömrün kederli bir çizgisi midir? Öğrencilik yıllarımdan anımsanm: Nâzım'ın bağırgan şiirlerinin yanı sıra "Son Şiirleri"ndeki yumuşak dokusunu açığa çıkarmak, Nâzım'ı küçültmek sayıLraı. Bugün de, toplumcugerçekçi şiirimizin bu omurga şiriini estetik boyutlarıyla ele almak, onu yok saymaya indirgeniyor. Bir yerdeokumus olmalıyım: "Şimdikı aklım olsaydı, Memleketimden İnsan Manzaraları'nı başka türlü yazardım." dediğini. Oysaki Nâzım sevgisini kılcal köklerine değin ulaştırmak zorundayız. Poetikasını ve şiir kaidesini zedelemeden!.. Sosyalizmin paylaşımcı, özgürlükçü, eşitlikçi yanmı güçlendirmek konusunda kararlı bir tutum sergiler Ilhan. Hele bugünkü ABD Emperyalizmi hegemonyasına bakıldığında, 23 yıl önce söylenmiş "Günümüzde, sosyalizmin asıl amacrnın, toplum içersindeki 'özgür'insanı mutlu etmek olııdğu anlaşılmıştır." (s. 48) sözü daha bir anlam kazanır. Salt ithal malı bir sosyalizm olmayacaktır bu. Ulusal Kurtuluş Savaşımızı adamadan, kan can pahasına kazandığımız bağımsızhğın üzerine üretken demokrasiyi, eşitliği, özgürlük anlayışını koyarak genişletmeEydik ütopyamızı. Ona göre, hangi pakta dahil olursa ola TbzJu dumank günler Yıllar sonra sağı solu sobelemek AHMET GÜNBAŞ ttilâ Ilhan Defteri'nin beşinci bölümüolan"SağımSolum Sobe", 15 yıl aradan sonra ikinci baskısıyla okurlann karşısında. İlk baskısının 1985'degerçekleştiğini düşünüp de, yazıların 1980 sonrasında kaleme alındığını sanmayınız. Aksine, Türkiye'deki üç çalkantılı yılın, yani 1977, 1978 ve 1979'Iarın dönemsel sıcaklığını dile getirilmiş kuşkuların, açmazların, görüp de söyleyemediğimiz canımızı acıtan, ufkumuzu karartannice yanılgılann altını çizer îlhan. Konuşulanlann temelinde belki de Türkiyeli aydının tragedyası yatar. Hani o Tanzimat kolaycılığı, yaşamın her evresinde üstümüze sinen kibirli bir alışkanlık olarak günümüze değin varlığını sürdürmüş, ekonomiden politikaya bir dizi başarısızlığın öyküsünde kendini göstermiştir. A hm, bencil politikalara teslim edemeyeceğimiz ulusal değerlerimiz vardır. "Bir ulus bir uluslararası savunma sistemine katılınca, o sistemin maşası durumuna gelmeli midir? E3er ulus diye, ulusal çıkar diye bir şey varsa. bu sonı son derece önemli." (s. 164) der Ilhan. Söz dönüp dolasıp aydınlara geldiğinde; 16. yüzyıl Avrupa sında diyalektik duşüncenin kapılarını açan ve akıl almaz işkenceler sonucu kilisenin karan ile diri diri yakılan Giordano Bruno'yu anmadan geçemez. Sıvas cankırımından 400 yıl önce Örtaçağ karanlığında şimşekler çaktıran Bruno, düşüncelerinden dönmediği için her çağda aydın tipinin cesaretini sembolize eden önemli bir kisiliktir. Ve Ilhan'a göre aydın geçinen öümlülere hâlâ canlı bir örnektir Bruno: "... Bir aydının kendi kendisiyle 'mutabık kalabilmek' için ölümü göze alabilmesi ne demektir, düşünün hele! sonra da :evremizde aydınım, sanatçıyım diye doaşanların davranışlarına bir göz atın." (s. 156) Sağı ve solu aynı anda sobeleyişinin temel nedeni ise; her iki politik kanada yapışan Tanzimat aydını ruhunun, yeniükçiliğe, başkalığa imzasını atabilmeK pahasına ne hıkmetse Atatürk'ü ve Kurtuluş Savaşı'nı bilerek adama gayrederidir. Sağ ve sol, böyle yapay kalıplarla yığınlan umutsuzluğun batağına sapladıkça, düşünce sığlığının, bileşimsizliğin zayıflığı Türkiye'ye sürekli kan kaybettirecektir. Ülke poütikasını özbenliğinden uzaklaştıran belirgin eller, yapay sağsol ayrımcılığını terorizm çıkmazına sürüklemekte geç kalmayacak, yıllarca kavgasız gürültüsüz yaşayan azınlıkları kışkırtacak, Osmanlı'yı köşeye sıkıştıran yayılmacı özlemlerini gündeme taşıyacaktır. Kan gölüne dönüşen günlerin ortasında tarihsel bir uyarı gibi Kaleme alınan "Bu Bela SağSol Çatışması Değildir" yazısı şu satırlarla biter: "Ben hükümet olsam, ben muhalefet olsam, ben basın olsam, Türkiye'ye musallat olan belanın sağcılık solculuk belası olmadığını düşünür, bu perdenin ardında o çok eski, o çok aşağıkk zayıf düşürme ve parçalama oyununun sahneye konduğunu kestiririm. Kestirince de mesele kalmaz, neyin nereden geldiğini, neyin üzerine gideceğini bilirsin. Bilmiyorsan, o mütniş 1919 yılında Mustafa Kemal Paşa ne yapmış ona bakarsın, bu kadar kolay. Ha, tabii çapın da ona göre olmalı." (s. 204) Î Daha çok askeri bir mantık çerçevesinde yorumlanan 'kol kırılır yen içinde kalır' anlayışı, bilimsel düşünce akışında dogmatik bir tutum değıl miydi? Diyalektik düşunceyi Aristo mantığına incîirgeyen 'mürit aydın' tipi, bir türlü ülke koşullarını kucaklayamayan hazır kuruluş reçeteleriyle kayalara bindirip durmuyor muydu? Eleştiriyi ve özeleştiriyi aynı oranda savsaklamak, içten içe biriken hoşnutsuzluğun, kötü kokuların yansımasını nereye değin örtecek; gizlemenin, toplumsal bastırmanın ayıbını devrimci anlakla nasıl bağdaştıracaktı? Içimizde uzanan duvarların kaygan taşlarına bakmadan zamanla inançfarımızın üstüne kürelenen Müritaydntmi Eli kanh çetelerden 'ulusal kahramanlar' yaratıp, dinsel terörün bağnazlığında koyun gibi insan boğazlayan milliyetçi, mukaddesatçı akımları (!) gözden geçirince, günü gününe söylenenler daha bir önem kazanır. Attilâ tlhan tüm bu olumsuzlukları sıralarken, görünmez ellerce etkin kılınan sağsol ayrısmalarını hedefler. Bu yapay dalgalanma karşısında, "Türkiye'de sosyalist solun hemen tamamı, bu önemli gerçeğin farkındadır, bireysel terorizme karşıdır, verdiği kayıplara rağmen, duygusallığa kapıhp sokağa dökülmez, oyuna gelmez." (s. 222) inancıyla iyimserlıği ve geleceğe güveni sarsılmaz. Sağım Solum Sobe'deki değerlendirmeler, dünyadaki konjonkturel gelişmelere, politik dalgalanmalara, gizliaçık çıkar hesaplasmalarına dayalı olarak verilir. Zaten 'sobelemek' fiiü, pratikte bir önceliği, bir uyanıklığı anlatır. Yapboz oyunundaki çocuksu kıvraklığa bile sahip olamayan 'mürit aydın'ların bakarkörlükleri, yeteneksizlikleri inceden haddeden geçilir. Ilhan'ın eleştirdikleri ile önerdikleri arasında katılmadığınız düşünceler olabilir. O zaman siz de yaklaşımınızı ve çözüm yollarınızı ortaya koyma ve bir sisteme bağlama alışkanhğı edinirsiniz. Bir kalemde, ondaki eleştirel tavrı, aydın kavramına yeni boyudar ekleyen haklı saptamalan görmezlikten gelemezsiniz. 2000'li yılları yaşadığımız şu sıralarda, köprülerin altından geçen sulara bakıp, CUMHURİYET KİTAP SAYI S40 Çıkar hesaplaşmaları SAYFA 16
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle