19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

0 K U R L A RA AHBalkız, 1945 yılında Sıvas'ın Eğricek köyünde doğdu. îlkokulu köyünde bitirdi. 1960 yılında ailesiyle birlikte Malatya'ya göç etti. 1966 yılında Malatya TicaretLisesi'ni, 1970 yılında Ankara Ticaret ve Turizm Yüksek Ögretmen Okulu'nu bitirdi. Çeşitli liselerde meslek dersleri öğretmenliği yaptı. 12 Eylül askeri darbesine karşı çıktığı için, sıkıyönetim mahkemelerince beş yıla mahkum edilerek cezaevine konuldu. Edebiyat çalışmalarına 1986 yılında başladı. tlk öyküsü aynı yıl Varlık dergisinde yayımlandı. 1987 yılında Akademi Kitabevi Öykü Yanşmast'nda mansiyon, 1988 yılında TAYAD Öykü Yarışması nda mansiyon, 1991 yıltnda Ömer Seyfettin Öykü Yarışması'nda, 'Yaşam Bir An'lar Toplamıdır' adlı öyküsüyte birincilik, 1995 yılında PEN Yazarlar Derneği Orhan Kemal Öykü Yarışması'nda, "lhlara, Yeniden Mamak ve Hakan" adlı öyküleriyle birincilik ödüîlerini aldı. îlk kitabı 'Karadeniz Dağ Kartalı' 1991 yılında yayımlandı. 1993 yılında 'Kartn Altı Kardelen'; 1994 yılında 'Sivas'tan Sydney'e Pir Sultan'; 1995 yılında 'Yaşam Bir An'lar Toplamıdır'; 1997 yıltnda 'Bütün Ülke YeşilVadi';1998 yılında 'Güller Kitaplara' ve 'Dolmuşta Bir Kadtn'; 1999 yılında da 'Dil Bağı' adlı kitapları yayımlandı. Ali Balkız't tanıtmaya çalıştık sizlere. Bolkitaplı günler!... İ/f/yyy ETHINACI Bay Karakoyunlu'nun dedikleri I / Nisan 2000 tarihli Milliyet'in Gazete JL O Pazar ekinde Bay Ydmaz Karakoyunlu ile yapdmış bir konuşma var. Konuşmayı yapan Şahide Yazıcıoğlu: "Sizin romancdığınız Salkım Hanımın Taneleri filmiyle ortaya çıktı..." Bay Karakoyunlu'nun cevabı: "Türkiye'de roman sanatını değerlendiren 810 tane broker var da ondan. Onlar iyidir derse roman iyi, kötüdür derse roman kötü oluyor. Ama ben çok iyi bir romancıyım. Şahide Yazıcıoğlu'nun sorusu: "Niye sizi görmezden geldder?" Bay Karakoyunlu'nun cevabı: "Beni sevmediler belki; Adalet Hanım (Ağaoğlu) ve Feridun Andaç hariç. Türk toplumunda haklar teslim eddrniyor. Yanlış anlamaya neden olması açısından söylemiyorum, Yeni Hayat romanı 250 bin satmış, ama 250 kişi sonuna kadar okuduysa bileğimi keserim. Değişik bir roman türüm var benim. İyi bir romancı olduğumu söyleyenlerden bir tanesi de Berna Moran'dır. îlk romanımı okuduktan sonra bana telefon açmış, kardeşim 30 senedir neredesin demişti. Tzmir suıkastını bir Kemal Tahir anlatmış, bir de sen. Kemal bunu okusaydı kendi romanını kaldınrdı," demişti. Evet, bunu demişti bana." Bay Karakoyunlu'ya hatırlatmak gerek: Ölüler tanık gösterilemez! Berna Moran'la, 1981'de Türkiye'de Roman ve Toplumsal Değisme adlı incelememin yayımlanaığı günlerde tanışmıştık; Bema'nın çocukluk ve gençlik arkadaşı Kâzım Türegün'ü de alarak Arnavutköy'de, Kaptan'ın Yeri'nde kafaları çekmiştik. Berna ile dostluğumuz Berna'nın ölümüne kadar sürdü. Berna'nın telefonu açıp da Bay Karakoyunlu'ya o sözleri söyleyebileceğini sanmıyorum; üç cilt Türk Romamna Elestirel Bir Bakts ortada; o kitabı yazan birinin Ydmaz Karakoyunlu'yu övmesi bence olanaksız! Tekrar eaiyorum: Ölüler tanık gösterilemez! Bay Karakoyunlu'nun adını kimselerin anmadığı ydlarda (1992) ben GüzSancısı adlı romanı için bir eleştiri yazmıştım. Doğrusu o romanı okuduktan sonra bir daha Bay Karakoyunlu'nun bir romanını okumak isteğini duymadım. Okurların Bay Karakoyunlu'nun hiç olmazsa bir romanını tanımalan için Güz Sanasi nm eleştirisini yeniden yayımlamak gereğini duydum. "Hazân"da"CüzSanci8J" Yılmaz Karakoyunlu'nun romanının adı GüzSancıst (Simavi Yayınlan, 1992); ama romanın 166. sayfasında, birbirini izleyen iki cümlede şöyle diyor Karakoyunlu: "Hazan Ada'ya geç gelirdi. Bu yıl, Ankara'nın güz sancısı erken gelmiş ve bu asude bahçeye çökmüştü." Evet, Türkçe ile Farsça ya da Arapça kol kola... ("Farsça ya da Arapça" diyorum; çünkü gerçek Türk Dil Kurumu'nca 1983'teyayımlanan Türkçe Sözlük'te [Genişletilmiş7. baskı] "hazan" için "Arapş " d i iyor; Ferit Devellipğlu'nun 1990 ' F i D l l i l ' [Ay Kitabevi nceyayımlanan 9. baskı] OsmanlıcaTürkçe Ansikıopedik L«ga/'ında ise "Farsça"... Yahva Kemal'i anmanın sırasıdır: "Ulemâmız da bilmiyor...") Bir romancının romanını yazarken kullandığı malzeme nedir, biliyoruz; Söz, yani bütün toplumun kullandıgı dilden seçtiği sözcükler. GüzSanası'mn iflc 15 sayfasından seçtiğim sözcüklerden sadece birkaçı: Talebe, aHmet, müsamaha, refakat, müşterek, hülâsa, tekerrür, teneffüs etmek... Böyle gidiyor... Bu sözciikler roman kişilerinin konuşmalannda geçmiyor; yaşlan, eğitimleri, kısaca durumlan böyle konuşmalannı gerektiriyorsa o kişilerin böyle sözoikler kullanmalanna bir şey denemez ya da dense dense" romancı ustalığı" denir, oysa Güz Sanasi'nda bu sözcükleri lcullanan romanın yazan. Dilbilinciolmayan bir yazar, Karakoyunlu. Bu, bir. Ydmaz Karakoyunlu nasıl cümleler kuruyor bu sözcüklerle? Sayısız örnekten sadece birkaçı: "Akşam, bir mürşide tam teslimiyet içinde Nişanca sokaklanna çöktü." "... tek bir evin ışığı yanıyordu.... babaanne bu ölgün ışığın gırtlağını sıkacak..." "Saçlannı beş parmağırun tarağından geçirdi." TURHAN GÜNAY Imtlyaz Sahlbl: Cafl Pazarlama Gazete Dergl Kitap Basın ve Yayın A.ş. Adına Berln NadloYayın Danışmani: Turhan Günayosorumlu Müdür Flkret llklz < Cörsel Yönetmen: Dllek llkoruro Baski: Caâdas Matbaacılık Ltd. Stl ldare Merkezl: Türkocağı Cad. No: 3941 Cağaloğlu, 34 334 Istanbul Tel: (212) 512 05 05 > Reklam. Medya C CUMHURİYET KİTAP SAYI 532 "Sesinde saadetli bir öğle güneşi yükseliyordu." "Sesinde soğuk bir dehşet harelendi." Ve süslü yazma saplantısının kaçınılmaz sonucu: Türkçe yanlışlan: "... büyük arzular içindeisteaiği..." "... akşamı özleyen bir hasret..." "... altmışiki taş ve mermer sütunlar... "... gözünüzde büyütmeyiniz." Ydmaz Karakoyunlu, edebiyat ddi de edebiyat yapmayı birbirine kanştırmış; o süslü püslü cümleler, edebiyat yapmanın kötü örnekleri. Yılmaz Karakoyunlu, roman dilini bılmeyen bir yazar. Bu, iki. Neler anlatıyor Güz Sanası'nda Karako yunlu? Toplumsal ve bireysel gerçekldde hiç mi hiç ilişkisiolmayan insanlar anlatıyor, bir de 67 Eylül 1955 e yaklaşan, sonunda 67 Eylül'ü yaşayan Istanbul'dan görünümler... (Bu görünümlerin çoğunun romanın organik yapısıyla bir dişkisi olmadığını belirtmek gerek!) Roman kişderinden sadece dcisi: Konya eşrafından zahireci Hacı Kâmd Efendi'nin oğlu Behçet. Dergâhlarda, tasavvuf ehlinin elınde yetişen, Galatasaray'ı bitirip Tıbbiye'de okuyan Behçet, sokak fahişesi Ester'e âşdc olur; babasına, "Orospu olabilir. Ama ben buna nikâh kıyacağım." der. Behçet'in babası Hacı Kâmd Efendi, meyhanelerde kafa çeken dul madam Rhea'yı Konya'ya götürüp evinin kadını yapmaya kalkışır; "Bir oğul da sen verirsin bana..." der! Ülkesinin insanlartnt tanımayan bir yazar, Karakoyunlu. Bu, üç. Uyduruk kişder, uyduruk dişkiler... ama roman derleddcçe, büyük bir iyi niyetle, "Romanda iş yok, ama Karakoyunlu, uyduruk kişderle, uyduruk dişkderle de olsa, yeni insan ilişkderi' öneriyor, eh, bu iyi." diye düşünüyorsunuz. Karakoyunlu, bu düşüncenizi de yok ediyor: Romanın sonuna bir sondeyiş ekleyerek, 190 sayfada kurmak istergibi göründüğü dünyayı 1 sayfada ydayor! Hani eskiden yerli fdmlerin senaryolan Ankara'ya, sansüre 'önderdir, sansür kurulu da genellikle "Şuraan, şuralan çıkann, düzeltip gönderin." derdi ya, Karakoyunlu da kendi romanına tıpkı o sansür kurulu gibi davranıyor, eklediği Dİr sayfayla romanını "düzeltiyor": Asmalımescit fanişesi Ester'i îsrad'e yolluyor, ondan kurtardığı Behçet'i Konyalı bir eşraf kızıyla evlendiriyor: Dengi dengine! Madam Rhea'yı da Selânik'e göndererek zahireci Hacı Kâmd Efendi'yi Konya'ya rezd olmaktan kurtanyor: Ytkmaya çaltşır gözüktüğü yerleşik değer yargtlartna boyun eğen bir yazar, Karakoyunlu. Bu, dört. Romanında toplumsalekonomik sorunlara da değiniyor Karakoyunlu; ama roman yazar gibi değd, makale yazar gibi: "çokpartdi rejimde dinci fikirler siyasi hayatın dizginlerine asdmış; devrim ve ladt düşünce Türkiye'sinin yeni bir tahlde ihtiyacı olduğunu deri sürecek güce kavuşmuştu." Bir örnek daha: "Önemli olan sermayenin sınıf degiştirmesiydi. Dctisadın kantan ancak bu yoldan kanırtdabdirdi." Karakoyunlu'nun roman dilini bdmediğini belirtmiştim; süslü püslü yazarak roman ddine ulaşdamayacağı gibi "kullanmakk" ddle de roman yazılamaz. Romanda, yerli yersiz, pek çok gercek kişi var. Sadece adlan gerçek olan kişder bunlar, romanda birer süsleme öğesi olarak kalıyorlar. Güz Sancısı'nda 67 Eylül'ün ayak sesleri var, 6 Eylül gecesi var. Rumlar'a Türkler'in reva gördüğü vahşeti uzun uzun anlatıyor Karakoyunlu; Bayar'ın olayı önceden bildiğini; Menderes'in sorumluluğunu belirtiyor:" Adnan Bey, kontrolün elden çdcüğı bu hadisede daha fazla görünmek istemiyordu. Vali, karşısında üzgün ve caresizdi. Küçük bir gözdağı vermenin ölçüleri kaçmış; kısa sürede bir savaş alanı yaratmıştı. (...)..., devlet adamlanna hâkim olan bu çdgınlığı anlamak mümkündeğddi." 67 Eylül olayının aynlmaz bir parçası var ki bundan hiç söz etmiyor Karakoyunlu; Türkler'in Türlder'e ettiklerini "sükutla geçistirmesini anlamak benim için mümkün aeğil: 67 Eylül olayının sorumluluğunu "komünistler in üzerine yıkmak isteyen siyasal iktidar, bir gecede, 7080 (belki de daha fazla!) solcu Türk yazannı, aydınını (Kemal Tahir'den Asım Bezirci'ye kadar) tutuklatmıştı; çok iyi anımsıyorum, çoktan ölmüş "komünistler"i bde aramışlardı tutuklamak için! Bir süre sonra salıvermek zorunda kaldıklan o suçsuz insanlar çektdderiyle kalddar. Romanını "malumat" kınntdanyla tıka basa dolduran Karakoyunlu'nun bu gerçekleri bdmemesi olanaksız. Niçin yazmamış öyleyse? Yazar sorumlulugundan yoksun bir yazar, Karakoyunlu. Bu da bej. Güz Sanasi, neresinden bakarsanız bakın, kötü romana güzel bir örnek. Başka bir şey değd." Î SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle