23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

/ aynı şarkıyı mırıldanarak". (s. 47), "Bir lacünle gidiyorum nehirde / ağaçtan küreu ğimle incitmeden sulan" (s. 56), bo§ salıncağıbahçenin" (s. 60) "Birağaçbakıyor omzumuzdan / ev cansız, peraeler kımıldamıyor yağmurda" (76) "duru bir ırmak akıp gidiyor / otların içinden " (s. 86). Yapıtı oluşturan şiirfer her ne kadar bir izlek DÜtünlüğü gösterse de yine de kendi aralarında bölumlemeyi gerektiren ayrımlar içeriyor. Bu nedenle yapıt dört bölüme ayrılmış. Birinci bölümü oluşturan kırk şiir "Sayaam Çelenk" adı altında toplanmış. Buradaki şiirlerin öne çıkan ortak özelliği yalınlık ve görsellik. Şair bakışının saptadığı görüntülerle örülüvor şiir. Ikini bölüm "Kumsalın Kanı"nda bakış, çevreden içe yöneliyor. Nesnenin görünen yüzüyle yetinmeyip, görünmeyen yanlarını görmeye çalışaralc, şiire derinlik kazandırıyor. Üçüncü bölüm "yeşil karanfil"de beş sevi şiiri var. Bu bölümün belirgin özelliğini açıklık olarak niteleyebiliriz. Son bölüm "Bir Külçc Tuz" adını taşıyor. Bu bölümde bakış topluma yönelmiştir. "her gün bir şeyler oluyor (dur dışarda) / hicbir şey gibi bir şeyler / ya bir toplu öldürme va umulmaz bir sarsıntı / ...bir dal ucu sallanıyor o söğütte / yalnızca bu, bir başkaldırıydı gizli / ve kimseye duyurulmayan bir anı, bir soru, bir belge / Nobel'in ya da Kalaşnikof'un hayatı." (s. 95) "Kapılara ADİL İZCİ Kim gördü örüşünü istiriayenin, incisini; bilincin mihenktasından başka. çıkmıştı kadınlar, ev önlerine, eşiklere / acılarını alarak yüklüklerden ve girerek sokaklara / çıkarak sokaklardan, bekleyerek deniz kenarlarında / bir taş gibi çökerek kendilerine, dişleyerek / çevrelerinin oyalarını. Oğullarını bekliyorlardı." (s. 96 Dışarda bir şeyler oluyordur; dışarda savaş, dışarda ölüm vardır. Bu bir çatışmadır. Kayıtsız kalamaz şair; katılır kavgaya. Çağdaş şiir giderek sesten uzaklaşıyor. Bu nedenle sesli okumalar yakın deöil. Mustafa Köz, yeni yapıtında sessizliği, dınginliği, ıssızlığı şiirine izlek edinmekle, sese karşı tavrını öncelikle belirlemiş oluyor. Burada şiirin sesten uzaklaşmasıyla, düz yazıya yaklaşması arasında sanıyorum bir bağlantı var. Son dönemlerde düz yazı şiirlerde görülen artış, bu ilişkinin bir göstergesi. Mustafa Köz'de şimdilik biçimlenmiş bir düz vazı şiir örneğİ yok. Ancak pek çok şiirini, biçimsel olarak düz yazıya dönüştürerek okuyabiliriz; şiirselliğini yitirmeden. Bu etkinin kaynağı ise Köz'ün şiir dilinde, imgesel söyleminde yatıyor. Yazınsal sanatların yapı gereci olan ana dilin önemini bclirtmeye gerek yok. Bir yazar, bir şair kullandığı dille vardır. Yeterli dil bilgisi ve ulusal dıl bilinci olmayan sanat yapamaz. Türkçe gibi, uzun yıllar Arapça, Farsça; ve yazarlar için ulusal dil bilinci daha bir önem kazanıyor. Çünkü yazınsal üretimin ana gereci olan dilin korunması, öncelikle o culi kullanarak yazınsal üretimde bulunan şair ve yazarlara düsen bir görevdir. Mustafa Köz'ün şiirinde karşımıza çıkan tertemiz an bir Türkçe, her dil tutkununun sevinç kaynağı olacak Ana dil şiir ctlll Mustafa Köz altı kltaba ulaşan blrlklmlyle. kendl söylemlnl kurmuş bir salr. bir nitelikte. Şiirinde sessel zorunlulukla ya da Türkçe karşılığı olmadığı için kullanılmış ilam, vitrin, yeis benzeri çok az sayıda yabancı sözcük var. Bu arada, dip notla anlamını açıklama gereği duyduğu, Macar dilinde büyük cadde, bulvar karşılığı olan "utsa" sözcüğünü kullanma nedenini anlamakta güçlük çektiğimi belirtmeliyim. Yine "Zoryak" ve "Nıl ve Delta" şiirleri altındaki açıklayıcı notların gerekliliğine de katılamıyorum. Şiirin bu tür açıklamalarla incindığini düşünüyorum. Aynca, "Akşamın eli kulağında (s. 46) gibi anonim, "Türk ve Yunan işçileri birleşin!" (s. 97) örneği savsöz, "Bir ülke daha Balkanlar'da / Dİlinmiyor ölü sayısı" (s. 95) benzeri sıradan kavramsal söylemler, Mustafa Köz şiirinin özgün imgesel söylemi içinde, gözden kaçmış, ayıkıanıp atılması gereken safralar olarak görünüyor. Mustafa Köz altı kitaba ulaşan birikimiyle, kendi söylemini kurmuş bir şair. Farklı biçimi, yeni izlek arayışları ve nesnelere değişik bakışlarla, şiirini yinelemeden yoğunlaştırmayı başarıyor. Şiirde ne yaptığını, ne yapmak istediöini bilen, şiir üzerine düşünen; konusunda kültürel birikimi olan bir arkadaş. Şiir onda, çoğu gençte gördüğümüz gibi, bir heves değil; vazgeçilrnez bir tutku, bir yaşam biçimi. "Sonsuzluk Taşta" ile bunu bir kez daha kanıtlıyoç bize. • denizkabuklan, yosunlar, çançiçekleri kediler, atlann boyunlan, tskarmozlar mimoza kokuyor, unutma bu kokuyu." Kalktılar bir yaprağın içinden geçergibi. Yine doğa derlemeleriyle, doğa çizimlemeleriyle oluşan şiirler. M. Köz, lusa sürede adaya kök salmış; ada yaşamını, ada varlıklarını, onların ruh ve tözlerini anlatıyor. Yaşam içinde, imgeye ve düşlere ne çok dönük! Belki de ner şeyimiz, en somut gerçeklerimiz bile imgeyedüşe dönüşüyor sonunda. Ve tuhaf bir sonuç; imge ve düşlerde devindiğimizde rçek oluyoruz belki, kendimizi gerçek ıyoruz: Ruh da bir gözdür. görür körlerin gördüğünü. Dinlenmiş bir jaraptır sabab, onlarla gelip gider. Denize yazdtm bu sözü, çırptntttı denize, ki komsumuz oldu bir zaman. Şimdi şunu söyleyebilirim size: Şiir dizdim, toprağı işledim bir ağrı saplandt suractğtma, kabartan bahçemin humusunu. SU bastan ediyorum her seyi. M. Köz, yukardaki Aralık şiiri ve kimi örneklerle Melih Cevdet Anday'da gördüğümüz bilgece edaya ulaşıyor. Sonsuzluk Taşta'dan özellikle Martının Ölümü, Mor Meyve ("... yazmak diyor, büyütmektir o denizi/ o eski atlasta."), Saydam Çelenk, RüzgârBekliyoruz, HeÜx, Kireç Kuyusu, Bugün Acıdır Evet, Üzüntüsüz Bir Gün, lyi Balıkçının Şarkısı (Hiç balık tutmadtm, iyi bir baltkçıyım/ seslerin kardesliği, kuslartn ızi için...) Nil ve Delta, Sesin Adada, Yaz Gecikti'yi çok sevdim. Ve bu arada şunu ayrımsadım yeniden: îyi kitap(lar) üzerine sözün sonu yok! En iyisi bahan ya da denizi alıp karşıma sayfalar arasında dönüp durmak: Dünya dönüyor, ben üzerinaeyim, duyargalanm sonsuzca açık! Ve büiyorum: Kim bilir, nerde, ne zaman nice kişiler bu kitaplarla benim yaşadıklarımı, yaşadıklarımdan daha daha ötesini yaşayıp duracak. lşte şiirin somut bir işievi daha: Yaşatıyor! Nitelikli kılıyor! • SAYFA 7 Saklısu du beni/ kaybolup yok olmaktan." Henüz iki kitabı evirip çeviriyorum. Bunlara da değinmeliyim dediğim ne çok im var sayfalarda! Söylemiştim, doğa dili de anndınyor: "îki bahçe kapıstydı gözlerin/ biri açtItrdt içeri, dışarı öteki/yan yana, aynı anda." Haiku türünü lise yıllarımda mı tanımıştım? Ta o zamanlardan beri haikular bana şiirin evrensel kucaklaşma olduğunu vurgular. M. Köz, bu tarzı da denemiş: "Htfirtılı bir/ rüzgânn yantnda/ sabah akşam." "Döne yıktla geliyor kış/ kalbi bir kelebek ölüsü şimai/ kendi ölüsünü arayan, ovada." Yengeç Sepeti ve Salıdan Önceki Pazartesi gölgelerle (en çok yeşil!) raflardaki yerierine döndüler. Bir gün, bir gece B. Necatigil'in "Benden uzaklarda Saklayanlar sorarlar: Neyaptın? Ardında karanlığtn aydtnîık aradtm. Neyapttn?" dizelerini anımsatan anlar olacaktır. lşte o anlara kaynak gibi: Bunlar da var ve yanıbaşımda! Sonsuzluk taşta! Dünyada ruhu olup da sonsuz yaşayan ne var ki! Taşlar sonsuz, ama ruhları yok! Ya bir şair onları şiirleriyle bengütaş kılacak ya o taşlara ruhumuz ve zamanın çınlamalarıyla eğilip bakacağız, dinleyeceğiz: Sonsuzluk taşta (da!)! Her şiir kitabı, şairin içsel bir görünümünü de çiziyor elbet. Dikkat çekmekten hoşlanmayan (belki sıkılan), yahn, doğal görünürnlü biri (anlayanlar, şair olduğunu çok geçmeden saptarlar) günlük yaşam içinde; sabah gezintisinde, ağaçların altında, denize bakıyor, denizde... Varhklan, nesneleri... nitelik ve iç değerleriyle (ruhlanyla) tanıyor, kavrıyor ve sayısız aynntının dizgesel bileşiminden oluşan şiirler yazıyor: "Ada", dedi adam "evet, ada..." dedi kadın "mimoza kokuyor bu ada Ş air, Şiir Oku dergisi yayıncısı Mustafa Köz, yakınlarda altıncı kitabı Sonsuzluk Taşta'yı çıkardı. Önceki kitaplarından Yengeç Sepeti ve Salıdan Önceki Pazartesi'yi okumuş ve sevmiştim. Sonsuzluk Taşta'yı oluşturan şiirlerin bazüarını da dergilerde zevkle okuyor ve doğrusu bir kitapta toplanmalarını bekliyordum. (Bilaiğim kadarıyla Mustafa Köz, bir sağlık sorununu gidermek üzere uzunca bir süre Adalar'da kaldı; bu kitaptaki şiirlerin çoğu, o ada yaşamının ürünleri.) "Yaşamı belirleyen bilincimiz değil, bilincimizi belirleyen yaşamtn kendisidir." diyor Yengeç Sepeti'nde Mustafa Köz. Onun "doğru" diye onayladığını ben de onaylıyorum. Nasıl bir yaşam sürdük, sürüyoruz? Yaşamımız nerelerde geçti, nelere dönüktük, nerelerle iç içe olduk? Gözlerimize, ona ilişkin olanlan seçiyoru2 öncelikle. Sonra o seçtiklerimizin billnçaltını ve giderek bilinci oluşturduklarını seziyoruz. M. Köz'ün şiirlerinde sevdiğim yönlerin ilki bu. Doğaya dönük, doğayı içeren, doğayla sardıp sarmalanan şiirler çoğu kez şiirleri. Hepimiz zaman zaman Dİraz arınma, durufanma ve kendimiz olma gereği duyuyoruzdur. Bu gereği duyduğumuzda nerbirimiz farklı yöntemlere, kaynaklara başvuruyoruz. Sulara bakarız, zamana döneriz, uzak düştüğümüz ne, kim varsa onlan düşleriz ve doğaya çıkarız. (En azından benim için böyle DU! ) Doğrusu ben, bu olanakları sunan, sergileyen şiirleri öncelikle seviyorum. M. Köz'ün şiirlerinde de bu annmayı, durulanmayı ve kendim olmayı yaşadım, yaşıyorum. Bundan başka, M. Köz'ün şiirleri etkin, üretken şiirler. Okur, metinleri çıkış sayabilir; çıkış sayıp "kendi olanı" da oluşturabilir. Âhmet Oktay; kim bilir ne zaman, hangi yazısında okuru, "metni yeniden üreten" diye nitelemişti. lşte şiirlerin epeyi bu konuma çekiyor okuru. Bir sanat eserinin gücü de burada: Anlattıklarına sizi de katıyor mu? Sanatçının anlattığı olgu, zaman, yer ve kişilikte siz de deviniyor musu nuz? Bilincinizi ve kalbinizi durağanlıktan devingenliğe doğru çeviriyor mu? Yengeç Sepeti, Salıdan Önceki Pazartesi ve son olarak Sonsuzluk Taşta'da bu güç ve etkinliği gördüm. Bir başka saptamaya; M. Köz'ün şiir oluşturmada düşünceye enikonu yaslandığı. Düşünce şiirin çıkış noktası mıdır? Bence hayır! Ama düşünce de şairin tözlerindendir. Şiire konu, değer olarak yerleşeceklerin mihenktaşıdır. Kalbini ve gözlerini şair, düşünceyle de eğitir, olgunlaştırır ve şiirine yansmr. Ancak didaktik düzeyi aşarak olmah bu. Bol düşünce gördüm, görüyorum M. Köz'ün şiirlerinde; didalctiğin kuruluğu, sıradanlığı yoktu hiçbirinde. "Bütün/ nehirler/ bir büyük suda/ boğulur sonunda ve bütün denizler/ geniş zamanlıdır Orada/ iğde, patika, zeytin/ ve serin/ sedirlerin orada/ ağda, ağaçta tuz ve yaz/ zaman ve kendin.' "Hep aynı gülü dokur/ yeryüzünün gergefine/ o babçe/ çözerek ipek çilesini/gümşığıntn/ âşinâ bir göğün sarnıcında." "Bir sa/irin düşü, gömü üzerine/ dalın meyveye verdiği giz/yalnızltğt üzerinedir ağaan/ gizlice dağıltrken sözJ zamanın koruluğu üzerinden." Doğaya, doğadan imgelere yaslanan bu şiirlerde bir şey daha var: Dilin yalınlığı. Doğru mu sezdim bilmiyorum; doğa dili de doğal kılıyor. Sözü; duygu, düşünce ve imgeyi yalınlaştınyor ve geriye su akıcılığı kalıyor: "Ey sevgtli, beni/ öp de seni düşüneyim yeniden/ ktt kanaat yaşadtk o aayt/ ne oldu!" "Hem durmayaltm burada hepimiz/ yalın ve yalnız/ gülden de kokudan da ölebilir/ insan pekâlâ." M. Köz, şiir üzerine poetikalar da üreten bir şair. Bu poetikaları bazen de birer ayrıntı gibi şiirlerine sinmiş olarak buluyoruz: "...Yaşiir, neyideğiştirir, bilincin/andact olmazsa bize. Bilince dönmezse/ eşyanın özündeki giz ve töz." "Bilmek, sorumlu kılmayacak mı sizi/ o da tulsaklık değil midir bir bakıma?" "Haklı mıydı sence bu acun/yorgunum her şeyt anlamaktan/ sen değil, şiir koru S CUMHURİYET KİTAP SAYI 531
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle