Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 0 N I I A Z 0 0 0 • Fethi Naci, bu haftaki 'Eleştiri Günlüğü'nde "Mahur Beste" ile ilgili eleştirisini sürdürüyor 3.sayfada • özgen Acar, Hata sanatı ile ilgili kitaplantanıtıyorbizlere 8. sayfada ü S. Sezer, Ann Chamberlin'in 'Safiye Sultan'ınıdeğertendiriyor. lO.sayfada • Gültekin Emre, Gülten Akınşiirineyaklaşmayı deniyoryazısında 12. sayfada Cumhuriyet ı z E K Mustaf Köz OĞUZ OZDEM Hep, şiir için atan biryurek... KÎT/M» Mustafa Köz 1959 yılında Niğde'de doğdu. Aynı yıl îstanbul'a taşındılar. Bir süre işletme, gazetecilik, hukuk okudu. Yasalara inancını yitirdi, hukuk öğrenimini bıraktı. Yankı ve Yeni Gündem dergilerinde gazetecilik yaptı. Cumhuriyet ve Aydınlık gazetelerinde yazıları çıktı. Edebiyat dergileri yönetti, çeşitli edebiyat dergileri, antolojiler ve şiir yıllıklarında şiirleri yayımlandı. Halen "Şiir Oku" dergisini yöneten Mustafa Köz'le şiiri üzerine konuştuk. f*l öyleşiyt son kitabtnda (Sonsuzluk Tasta) yopın V laşttrmak istiyorum. Kitabtn daha ilk sayfastn~LJ da siıre sınen, "sesstzlik çektrgeler gibıyer degUstırtyor adada " Sessizhk, suskunluk bütün kitaba yaytlmts, giderek bir üsluba dönüşmüs. "Sessiz Çtngtrak takt sesiyok etme gıbt, ölüm amna bıle yerleşmiş: "susuyor adam / korku, sarsarak geçtyor ahsap eşığt." Nıçtn sesstzlik ve susku? Çaresızhğin dtlt mt? "Uçuşu hatırla, kuş ölümlüdür" diyor Furuğ. Biz, bütün kuşların ölümlü olduğunu biliyoruz. Anka bir düş sadece. Işte şiir, bu imgeden çıkıyor, gerçeğin kendisinden değil. Bize ait tek şey, seslerimizdir. Yalnızca ses kahcıdır." Her şey geçer. Bir tek o sonsuzdur Tannlar bile ölür. Ama yüce dizeler kalır. Tunçlardan daha güçlü." (F. Gautier, Sanat, Mineler ve Oyma Akikler) O dizeleri sonsuz kılabilmek için, şairin doğaya kattığı bir ses olmalıdır. Yine şair, şiiriyle yapar bunu. Sessizlik de bir ses değil midir ki... Yaşama "çare" olabilmek için, bazı siirler şairlerini beklerler. O şiir doğada vardır aslında. Şair, yazarak "kalmak" ister. Ölümü yok etmek için, ordan oraya çarpan sesleri dinlemelidir şairler. Ölümü bir imge olmaktan kurtanp bir üsluba dönüştürebümek için gereklidir bu. "Sonsuzluk Taşta"yı bir ön kitap "Yengeç Sepeti"nin sürdürücüsü olarak görüyorum. Orada sözünü ettiğimiz sözü yok etme isteği,birçokdizeyleortadaydı. "Birtaşdaçoğuldursessizlikte" dizesi o kitaptan "Sonsuzluk 1aşta"ya "Seslerden anlıyorum, otların büyüdüöunu" dizesine bir prolog dizeydi. Bunu kurdum. Ya da yine "Yengeç Sepeti"ndeki "Diyaloglar"da "Susarken de konuşabilir insan, susmayı ve konusmayı biliyorsa" dizeleri, bir korkunun ilk töreni değildi elbet. Çaresizlik denebilir mi buna? Hayır. Sesin de özü vardır, bir incir çekirdeğidir o. Hiç ummadığınız yerde bitiverir. Yıkık Dİr kilisede, kayada, sekide, örende, eski bir gömütlükte, her yerde... Ses de öyle değil mi? Rüzgârın uğultusu, kilitte dönen anahCUMHURİYET KİTAP SAYI 531 tar, bir böceğin içten içe kemirmesi kuru bir kökü... "Topladım bütün sesleri / hazırım artık yolculuğa" demiştim bir yerde ses üzerine düşünürken. Sonra da "î. Berk'ten okudum: Yol ki biliyordu varacağı yeri / Belki böyle yolculuk eder sesler ae / Bilinmeyene." Bu yolculuk bütün yaşamlardan sonra da sürer. "Bir telgraf memuru"dur çünkü şair. Sesler alır sürekli, sesler verir. Belki de sadece kulaktan ve gözden yapdmış bir insandır. Bakmaktan ve duvmaktan yapılmıs bir insan... Öyleyse bir örs, örs değildir yalnızca şiirde ardında insan vardır. Milozs'un "Bir Saat" şiirinden iki dize: "ve bir balyozun gümbürtüsü kıvanç verdi bana / beş duyu açumadan önce / tüm başlangıçlardan önce..." Bütün yaşamlardan önce. Bizden önce de vardı ses, bizden sonra da olacak. "Sonsuzluk Taşta"ki çoğu şiirde bu izi sürmeye çahştım. Sesin ardındaki insanın siiri... "Kör Demirci"yle başladı bu serüven, kitabın ilk şiiriyle... Yolculuk sürüyor. Şıırlere yaşamtn herhangt bir durumunu, ayrtnttsmt betımleyerek gırmtşsın Imgeselpatlamalar sonradan gelıyor Bu durum Mallarme'mn "$ttrtn ilk dızest estn, sonrası tnatematık " yargtstyla çelt$tyor mu ?Yada jtır sende nasıl olujuyor Şttrtnae anlattmahk, açtklık, kapalı hk, ımge gıbı kavramlar nasılyer buluyor? Gide gele aşınmış hiçbir yol, şairin yolu olamaz, olmamalıdır. Sözcük için de böyle bu, imge için de, yapı için de... Her kitabımda böyle çalıştım. Birbirlerine benzemez görünseler de alttan alta bağlanan bir daman yakalamaya çahştım. Bir dil damarını... Narrative (açık) şiirde de hermetik (kapalı) şiirde de şiirin malzemesi dıldir. O, düşüncenin hem evi hem avlusudur. Şiirı açık ya da kapalı kılan odur. Açık şiir, dilin avlusuysa kapalı şiir de evidir. Avludan eve, evden avluya da her zaman geçebilir. Bunun tersi de olasıdır ve gereklidir. Ev de avlu da şairin içindedir çünkü. Önemli olan, diliyle bir yapı oluşturabilmesidir şairin. Sonra da o yapıyı koruyabilmesi. Bu yapıyı kurduğumu düşünüyorum, koruduğumu da... Doğal ki bu yapı icinde okur da vardır. Onun şiire nasıl baktığı da önemlidir. Okul da şairin dille kurduğu odadaki derinliğe inmeye çalışmalıdır. Daha çok "dikey şiir" için düşünülür bu durum. Oysa öyle değildir. Yatay okunanyazılan şiirde bile, örneğin bir aşk şiirinde, o aşkın felsefesine yönelmelidir şair de okur da. Şairin odası gözleridir, gözlerini çalışma odası gibi kullanmahdır şair. Bazen çok uysal bazen de darmadağın... Pencerelerinden çok, kapdarı Devamı 4. sayfada.