22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CAPAN ve beni kızıl halattan geçir, Özel Tören işaretinden, saat başı, gelin ve damatların yerlerini aldığı ve yüzlerinin kızardığı, ve sanki ilk an hep korunurmuşcasına, yazın şimşek çaktıran fotoğrafçılî ar Sık elimi her kim isen' Philip Gross, 1952 yılında Dalebole Cornwall'da doğdu ve Plymouth'da büyüdü. 1984 yılında Bristol'a taşındığından bu yana yazarlık yapmakta ve okullan dolaşarak kompozisyon ve yazı dersleri vermektedir. Aynca Bath Spa Üniversitesi'nde Çreative Studies programı kapsamında öğretmenlik yapmaktadır. 1981 yılında Gregory Ödülü'nü kazanan şair, 1982 ydındaki UlusalŞiir Yarışması'nda birinci oldu. O günden bu yana yetişkinler için şiirler yazdı. Familiars (1983), The Ice Factory (1984), Cat's Whisker (1987), The Air Mines of Mistila (1988), The Son of the Duke of Nowhere (1994) ve The Wasting Time (1998) yetişkinler için yazdığı şiir kitaplarıdır. Genç okurlara yönelikşiir kitapları ise şunlardır: Manifold Manor (1989), The All Nite Cafe (1993) ve Scratch City (1995). Philip Gross tüm bunların yanında, dördü gençlere yönelik beş roman yazmıştır ve opera, radyo oyunları gibi yapıtlan da bulunmaktadır. Gross'un aşağıda okuyacağınız şiirleri The Wasting Time adlı şiir kitabından alınmıştır. PERSEPHONE'U ZÎYARET ETMEK Canlandırabiliyor musun onu gözünde, onu görmek için aşağı inerken, sığmaya çalışarak dar ziyaret saatlerine? Babasıydı onun ne de olsa. Fakat girmek o karanlığa, o kiife ve küflenişe, eriyen bir ampulun acı inlemesi gibi, sonlandırmakla korkutan gücü ve görkemi, dayancını aşardı, kendisinden daha iyi bir tanrının. Sarımsı bir solgunluk içinde bu hafta, tükenmiş bir bakışla, pembclik yerine, taze yara izleri kolunda, kurumuş eriklere döndü diğerleri. GüçlükJe ilerledi, ya da süründü adırn adım, giderek daralan çamur ve kil kanallarında. Bazı günler selam bile vermez ona. Beklediği, fakat çağrılmadığı, bir bekleme odasıour sessizıiği. Olduğundan daha genç hisseder kendini, görmeyi öğrenir hüznündeki biçimleri. Kasvete boğuyor onu, zorla verdiği armağanlar ve yürüyüşü sona eriyor süriinerek kararmış konser salonunda, kayarken bir çocuk kemanı zor gamlarda, bakarsın o yöne, ve yoktur orada kimse. Gitmek için kalkar, gitmek, ama nereye? Nasıl duşleyebilirdi bir tür tann olduğunu? Tüm bunları nasd duşleyebilirdi? IMAGO Pupasında geçirdi, kışını ve bahannı, yanlış dikilmiş bir yara gibi, dar ve büzüşmüş bir dünya. îçinde kınklan vardı nesnelerin gerçek bir bataklığın damlası gibi. Bu, konuşmamanın bir yoludur DİKKAT HASTA GEÇİŞİ tabelalarına tutsak olmuş kapalı pencereleri. Hızı kesilen yolua, kodlanmış işaret YARALIDEPARTMANIDEĞİL burası onca yaralının içinde; temizlenmiş kokular ve koridordan gelen bacakların üzerindeki hıçkınk sesleri, . ve kitli havuzun damlayan fazlası, yeşil bir deniz topunun tunaf yörüngelerdc yavasça aktığı, boruların çevresinde ve bir ileri geri. Sokağımızdaki ıhlamur ağaçlarından düşen çaylak güve tırtıllar, biriktirdiği amaçsız bir kudret helvası eski günlerdeki iyi kız gibi nemfi toprakta bir reçel kavanozunda. Kapalı şışeciklere girdi hepsi alışılmış büyük deney için. Kanverengimsi bir kan damlası bulduk yok olunuşun kabında; Bir tane daha, büzüşmüş, sıkıca sanlmış kendine, patlayamamış özgürlüğe. Şimdi görürken onu Metro istasyonundan kalkarken, eve işaretli çantalarla, ve kalabalığın dudağında duraksarken, ne bir cocuk o artık, ne de düşleyebileceğim bir imge. Söyleyemiyorum adını, sözcük bulamıyorum ona, cesaret edemiyorum. ASMA BAHÇE Eğer yeniden yaparsam onu, orada olmalı Devon bahcelerinde, Calgary'nin argaç ve paJamarlarında. Işe yaramıyor yol haritalan. Yeryüzünde yok gerçekten hiçbir yerde şu yeşil kare. Oraya git, gökyüzünü gösteriyor işaret. Gelirdin, değil mı, beyazlar içinde yanımda, lekesiz yükselişinde, akıp giderken yukarı cam boruda, rahat vc sıcacık hipodcrmikteki pomba gibi? Üç, dört kat yukanda gökyüzünde birbirine giren, aynalı gölgeleri olan pencereler. Deniz tutmuş bir salınma, yerçekimi azalırken, adım atardık sonra, sen ve oen, yağmur ormanının içine. Böcek lülcri. Fıskiyeler esnek dondurmalar gibi. Dönüstürülmüş ye uyuşmuş nesneler. Teknolojinin beşiğinde, salınan bahçe, asılı duruyor kendine ait korunaldı potrel kafesinde, ortada tüm kazılı alanlan, kandırmaca vok: çalmak acemice çöp bidonu kalınlığında kanallan, iç geciriyor sıra sıra dizilmiş vantilatörler, havalanmak üzere olan jet motorlan gibi, uçakmışçasına öylesine dönen pervane kanatlan. Şimdi her an. Yön değiştirme yayılma, tutulan nefes. Sık climi ner kim isen, Philip Gross/Şiirler / Çeviren: Gökçen Ezber ve yüzler çalıların arasından bakıldığında; bazıları yalnızca geçiyor, bazıları da günboyu dönüyor başakların, eğreltiotlannın ve asmalann arasında, belki de bize ulaşmak için. Bilinemez geleceğim, neye yemin edemeyiz, tüm bu saflık içinde? Evet, derdik, evet. Orada olurdu kesinlikle. GARGANGEL Bir gıcırtıyla başladı, bir ağrı taşlık sinirlerimde. Senin için bir sözcük var burada, çünkü yalnızca sözcükler kaldı geriye, kaçırdığım yüzyıllardan: dedikodu, laflama ve dua. Asit yağmuru ve organ hırıltısı yıprattı beni, kemiklerimi, kanadımı. Boynumda bir kasılma ve kanadımda bir hareket lunk bir şemsiye gibi. Oysa bir gelecek gibiydi hala, taşta başlamak. Kımin zekice hırıltısı beni titreten? Peki didik didik ettin mi sen saçını, ya da bakışlann yukarda, üzgün göründü mü? Hayır, yalnızca geçmekte olan küçuk bir buluttu belki de, sana dokunan gölgem. Sonra sona erdi, kararınca hava, kanadımdaki ilk sancı, çözülen bir sinir ucu. Hayır, dedim, hayır, onu gördüm; çarpışma, ertesi sabah, parçalanmış taş ve sargısı düşen yara. Ben değil, sağol. Yaşım gereği fışkırma ve hırııtılar beklenir fakat böylesi değil, kaburgalanmda pat diyc başlayan bu hırıltı değil. Herseyin bittiğini sanmıştım yüzyıllar önce, o kadar gülünç işte Sen olabilirdin... Boş göklerden: şu vitrayda bir melek kanadı en son ne zaman tıkladı? Kargaları taşla, sen neden yapıldın? Diyebilir miydim ki, Hayır, Beni böyle yerde bırak ve terket yavaş ölümüme? Hayır! Kalkmaya çalıştım, bir hınltıyla, havalandım bir toz ve taş yağmuruyla, ve bir an salındım, sendeledım mideme bir yumruk inmişçesine, sonra bir kanat açıp başladım, senden başka nereye? Şaşkın, havalanmış, yalnız, sen olduğun kadar ben. Kötü bir dalış Pultenye Sokaöı üstünde, yok artık geri dönüş, hareket ettirdim bir kanadımı, katı, yavaş, hırıltılı bir ıslıkla güvercinlerin kargaşası gibi. Başını kaldınp bakan olmadı giderken senin pencere pervazına, dar pencerene, taş taşı gümletiyor ve yapışıyor, içeri bakıyonımve seni görüyorum, okuma gözlüklerine kısık gözlerle bakarken. Şimdi! Fakat hayır, hınldıyor fakat yapamıyorum, bu kanadı Klmıldatamıyorum. ALT Aydınlanmış alttan likenin solgun griyeşili, uzaklarda gözlerimiz ve uzakta benliklerimiz, tıpkı damlataş küpeler takmış, şu alcak kemerin altında, uzaklaşan sandalımız gibi. Aniden yayına geçmiş bir stüdyodaki sessizlik gibi, halkacıklarını vayıyor bir damla yüzlerimizin altınaa vc bu alçak mahzen ve palalan sandalımızdaki ıslak küreklerin ışık yayıyor oyunumuz birbirimizin yüzüne korku ya da aşk perdedeki bir deliğin arasından sokakta görüldeyen arabanın ışıltısı... Evet, fakat oldukça farkh. Engel olamıyorum kendime, düsüsten çok sonra bile haflcaların gelmeye devam ettiğİ o noktayı anyorum. Işıktan çıkan karanlıktan çıkan ışık, oysa sanırdın ki, hiçbirşey yok orada. CUMHURİYET KİTAP SAYI 531 SAYFA 19
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle