23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kapak konusunun devamı. •" gi türlerinin elde ediliş koşullarına, öndayanaklarına ilişkin olduğu kadar, her anlamdaki sonuçları yönünden, genellikle bilginin sınanışına, denetlenişine ilişkindir aynı zamanda. Felsefi bilgi yirmili yıllardan beri o zamanki adıyla Darülfünun dışında da kendine yer edinmeye çalışıyor. Birinci ve ikinci kuşak fılozoflar "Felsefe Cemiyeti" kurmayı amaçhyorlar; ancak Arslan Kaynardağ'dan öğrendiğimize göre, her iki çaba da uzun erimli olmuyor, olamıyor. Birçok kişinin felsefeyi üniversitenin dışına da taşıma konusundaki çabalartna tanık oluyoruz; yaşadıkları zorlukları yakından görebiliyoruz. Her şeyin ötesinde bu yolla nasıl bir £ düşünme ikliminden geldiğimizi görebiliyoruz. Kitap, "kimler, neyi gerçekleştirmeye çalıştı? Felsefe alanında üniversite dışı ex muroskurumsallaşma nasıl oluştu? Kişilerin bu çabadaki pay Felsefenin kurumsallaşmasına adanmış bir yaşam Arslan Kavnardan ları neydi? Neden daha öncc girışımler ycterince uzun solukluolamadı" sorularını dile getirme konusunda bizi cesaretlendiriyor. Kişisel, toplumsal, kurumsaf olanın bir tür dengelenmesiyle, bunların her birinin varlığının, diğerine bağlı olduğunun farkına vardmasıyla, "kalıcı oluş arasındaki koşutluğu tam da burada görebiliyoruz Böyle bir görmeyi sağlamada Arslan Kaynardağ ın kuşkusuz payı büyük. Çünkü tüm çalışmalarında Arslan Kaynardağ, odak noktasında olanı tüm bağlantılarıyla, ilişkileriyle bilmenin konusu yapmayı başarıyor. Konu; ister kişiler arasında bir kişinin konumlandırılması olsun, ister bir kurum olsun; o kişi ya da kurumu, Arslan Kaynardağ "kendisi" kılacak tüm bilcşenleriyle ortaya koymaya çalışıyor. Gündeme alınan genelde felsefenin kurumlaşması olduğunda da bu böyle; özel olarak Türkiye Felsefe Kurumu'nun tarihi olduğunda da değişen bir şey yok: Aynı titiz tutum varlığını sürdürüyor; iç içe geçer halkaların birliktelığinde her şey kendi yerini buluyor. Karşılıklı etkinin, etkilenmenin bağlantıları çerçevesinde belli bir oluşumun bilinç alanına çekip çıkarılmasının bir anlamabiçimi olarak kendini gösterdiği bu yaklaşımda, Türkiye Felsefe Kurumu şimdilik en son kalıcı halkayı oluştu ruyor. Türkiye Felsefe Kurumu ne zaman kuruldu? Kurum şimdiye değin neleri gerçekleştirdi? Kitap, Türkiye Felsefe Kurumu'nun, Türkiye'ye ve dünyaya ne türden katkılar sağladığını göstermeyi amaçlıyor ve bizi bu lconular üzerinde düsündürerck bilinçli bir tutumla felsefenin kurumsallaşmasına ilişkin bakışımızı kcskinleştiriyor. Felsefe Kurumu'nun çalışmalanna etkin olarak da katılan Arslan Kaynardağ, kişikurum bağını, onların birbirlerini karşılıkL olarak var edişlerini Türkiye Felsefe Kurumu örneğinde somutlaştırıyor. Yazar; tekil olanla rümel olanın geriliminden doğan feLsefi bilginin, üretildiği ve yaygın olarak da öğretildiği bir yer olarak Türkiye Felsefe Kurumu nun, yerel ve evrensel olana karşılıklı ilişkiler içinde ne denli duyarlı olduğunu 19741994 arasında gerçekleştirdiği etkinlikleriyle açıkça gösteriyor. Kuruluşunun 24. yılından (1998) bu yana XXI. Dünya Felsefe Kongresi'ni örgütlemeye hazırlanan Kurum, Türkiye'nin felsefe alanında söyleyecek sözü olduğunu kanıtlıyor. loanna Kuçuradi'nin de dediği gibi, "Türkiye Felsefe Kurumu'yla felsefemiz dört duvarın dışına çıkmıştır. Çalışmalarımız, felsete ile neferin yapılabileceğine ilişkin bazı örnekler vermiştir, 'felsefı bakış'a ömekler vermiştir. Ama daha yapacağımız çok işler var." (Arslan Kaynardağ, "Türkiye Felsefe Kurumu Başkanı loanna Kuçuradi ile Söyleşi", Bızde Felsefenin Kurumsallastnası ve Türkiye Fehefe Kurumu'nun Tarihi, Türkiye Felsefe Kurumu, Ankara, 1994, s. 69) Türkiye Kurum aracılığıyla 2003 yılında gerçekleşecek olan kongreye; dünya sorunlarına "felsefe gözüyle" bakmaya hazırlanıyor; Sürüp giden felsefeye katkıda bulunmaya çalışıyor; Arslan Kaynardağ'ın kitabının başlığında olduğu gibi "kurumlaşıyor" ya da kurumsallaşıyor. • Düsünce tarihi MUSTAFA GUNAY I.DüşünceTaplhçlsi Olarak Kaynardağ /.""'' macım, Arslan Kaynardağ'ın Türkiye'de felsefî düşüncenin tarihine yönelik bazı çalışmalanna değinmek ve bir düşünce tarinçisi olarak önem taşıyan bazı yönlerine işaret etmektir. Kaynardağ'ın çalışmalan bize, felsefî düşüncenin Cumnuriyet öncesinden günümüze kadar hangi aşamalardan, hangi yollardan geçerek geldiğini görme olanağını sunmaktadır. Felsefe alanındakı olayları ve sorunları ele alırken; bunları etkileyen ortamı (kültürelsiyasal açıdan) daima göz önünde bulundurması, bir bakıma Kaynardağ'ın felsefî düşüncenin sosyolojisini yaptığını da gösterir. Kendi deyimiyle, "felsefe için, felsefe yapmak için, ner şeyden önemfisi, düşünce özgürlüğüdür, bunu saglayan ortamdır." (Kaynaraağ bu sözleri, "Felsefe dergisi"nin düzenlediği bir açık oturumda, Haziran 1986'da söylemektedir. Tarihsel açıdan baktığımızda da, toplumumuzda felsefenin yaklaşık yüz elli yıldan bu yana gelişmeye çalıştığını, ama özlenen özgürlük ortamını bir türlü bulamadığını görüyoruz.) A Yılların ötesinden bir merhaba YUSUFÇOTUKSÖKEN ıl 196^. Aynı liseyi bitiren ve lstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü lcazanan iki genç, Sahaflar Çarşısını ara yıp bulurlar. Bu kadar çok kitapçının bir arada olması onları pek şaşırtır. fotapsever oldukları için şaşkınlıklan bir süre sonra sevince dönüşür. Bir kitap denizinde kaybolmak gibi güzel bir düşleri vardı ve bu gerçek olma yolundaydı. O yıllarda bir daha hiç unutamayacakları bir kitapçı ve onun sahıbinin adını öğrendiler: Elir Kitabevi, Arslan Kaynardağ. Ük izlenim pek de olumlu değildi. Arslan Bey bu iki öğrenciye yeterli ilgiyi göstermez. Arslan Kaynardağ, daha sık gelip gidenlere, kitaplarla hasır neşir olanlara ilgi gösteriyordu. Arada oir uğrayıp kitap alanlar onun pek de ilgi alanı içine giremezlerdi. Osmanbca öğreniyorduk. Eski kitaplar almak düşünccsiyle arada bir, dahası yolumuz oradan geçtiği için her gün Sahaflar Çarşısına yönelirdık ve tabii doğruca Elif Kitabevi'nin önüne. Ah şu Arslan Bey, bir kez olsun bizim de varlığımızın farkına varsa ya! Ama olsun bir gün mutlaka onun ilgisini çekecektik. Karar verdik, o gün Arslan Beyle bu kez konuşacaktık. Dükkana girdik. Isteğimizi dillendirdik. Hayret! O güne kadar başı ya da eliyle kitap rafkrını Y gösteren Arslan Bey yoktu dükkanda sanki. Arslan Bey, yerinden kalktı, raflardan başlangıç düzeyindeki öğrencilerin işine yarayacak eski harfli kitapfarı birer birer tezganın önüne koydu, bize bir öğretmen edasıyla, kısa cümlelerle kitaplan tanıtmaya başladı. Sonra ayrı ayrı kim olduğumuzu, nerede okuduğumuzu sordu. Biz de büyük bir memnuniyetle anlattık. Arslan Bey, bizimle ilgilenmişti. Bize yüz vermişti. Işimize yaracak kitaplar için kılavuzluk etmişti. Bu ne güzel bir sevinçti... 1%5'te başlayan ve kitap alışverişleriyle gelisen bu doştîuk, bize neler kazanaırmıştı. Yıllarca Elif Kitabevi bizim için bir sinıge oldu. Paramız yetişip alamasak bile pek çok kitabı orada görüraük. Kitabevi her zaman kalabahktı. Edebiyat Fakültesinin pek çok hocası oraya giderdi. Ben ansiklopedide (MeydanLarousse) çalışmaya başladığımda, benden istencn kimi kitaplar için doğruca Arslan Beye gider, listeyi bırakır, birkaç gün ya da hafta sonra kitaplar hazır olurdu. Bilemiyorum o yıllardan.bizim ne kadar farkımızdaydı kendileri? Öğretmenlik yaşamımda da yolum ne zaiahaflar Çarşısına düşse, her zaman uğman. rayamasam bile Elif Kitabevinin vitrinine bakmadan geçmedim diyebilirim. Böyle birinin yanında lcitapla dolu bir mekanda çakşmak ne keyifti doğrusu. lçimde hep bir yerine getirilememiş istek olarak kaldı adam gibi bir sahaf dükkanında, iyi bir sahafın yanında çalışmak... Arskn Beyle dostluğumuz, özcllikle felsefeci Betül Çotuksöken'leevlendikten sonra daha da gelişti. Arslan Bey, sahaf, kitapçı, şair, araştırmacı kimliğinin yanı sıra her zaman felsefeciydi. Bir diive edebiyat öğretmeni ile bir felsefecinin evliliğinden büyük mutluluk duyduğunu söylemiştir hep. Sahi kimdir Arslan Kaynardağ? 35 yıllık tanısıklığın verdiği rahatlıkla söyleycbilırim: Arsfan Bey, bir kitap dostuydu; kitapbilgi aracılığıyla insanlarla ilişki kuran bir insan, yaşamını ülkesini bilgiyledüşünceyle aydınlatmaya adamış bir aydın. Kitapçılık yaptı, yalnızca para kazanmakla yetinmedi; kitaba gereksinmesi olanlara zamanını ve emeğini cömertçe sundu. Piirler yazdı; duyarhğının sanatla nasıl buluşabilaiğüıe dikkatimizi çekmeye çalıştı. Asıl mesleğini, felsefeciliğini hiçbir zaman ihmal etmedi; Türkiyedeki felsefe çalışnıalarının gönüllü yazıcılığını yaptı. Kıtaplarını şöyle bir karıştırıverin göreceksiniz... Sahi kimdir Aslan Kaynardağ? Sevccen bir dost, çalışmalannızı yakından izleyen, dişe dokunur bir çalışmamzı okuduysa sizi kutlamayı bir görev sayan, yeni çalışmalarınız için özendirilmeye olan gereksinmenizi karşılayan bir dost... Aramızda hayli yaş farkı olmasına karşın, 1965 "ten beri tanıdığım Arslan Bey, kitapseverliği, yardımseverliği, dostluğu ile bende de engin bir güven duygusu oluşturmuştur. Arslan Beyi tanıdığım için kendimi şanslı buluyorum. Size teşekkürler, selamlar, saygılar sevgili Arslan Kaynardağ... • Kaynardağ'ın deyimiyle, "Tanzimat'a kadar Türkiye de düşünce hayatı tamamıyla dinsel düşüncenin etkisi altındadır. Medresede hukuk, mantık ve felsefe ile ilgili çalışmalar, Aristoteles'in biçimci düşünme yöntemi uygulanarak yapiîmaktadır." Felsefe yapmanın başlıca koşulunu, özerk bireylerin varolmasında gören Kaynardağ'a göre, "Osmanlılardan Tanzimattan önce özerk birey meydana çıkamamıştı. Felsefe dinsizlikle eşanlamlı sayılıyordu. Bu nedenle düşün altında filizlenmeler olmadı. Birkaç fılizlenmegörüldü; fakat onlar da ürün veremedi." Tanzimat'tan sonra medresenin yerini Darülfünun'un (üniversite) alması düşünsel hayatı da canlandırmıştır: "Tanzimat yazar ve düşünürlerin ilgisi hemen hep Büyük Fransız Devrimi'ni hazırlayan aydınlanma fılozoflarına yönelmiş, onlardan çeviriler yapılmaya çalışılmıştır. Çünkü Tanzimat döneminde Avrupa'da yaygın olan akımlar, Fransız Pozitivizmi, Aİman Idealizmi ve Aydınlanma felsefesidir. Cumhuriyet döneminin başlangıçlarında, özellikle pragmacı felsefe, Bergsoncu felsefe ve diyalektik maddeciliğe ilgi duyulmuştur. Kaynardağ'a göre, "geri kalmışlığın nedenlerini Doğu'nun soyut kavramlarıyla gizemci ve metafizik etkilerinde bulan Tük aydınlarının Pragmacılığı benimsemesi doğaldı." Kaynardağ'ın deyimiyle, "Atatürk de, arkadaşları da Dunun çok etkisinde kalmıslar, bütün eylemlerini pozivitizmin ve akılcılığın ışığında yapmışlar, ikisini birbirinden ayırmadan yapmışlardır. Atatürk'ün çok ünlü sözü "Hayatta en hakiki mürşit üimdir", bu düşünceden kaynaklanıyor." (Bu açıdan, Cumhuriyetin düşünsel temelleri arasında aydınlanma felseresinden çok, pozitivizmin ve pragmatizrnin yer alıp almadığının değerlendırilmesi gerekir.) Kaynardağ, 1928'deLatin yazısının kabulü ile Türk eğitiminde olduğu kadar düşünce ve yayın hayatında da yepyeni bir döneme girildiğini Selirtir. Cumhuriyet'le birlikte yapılan devrimler ve değişmeler, Batıya yönelik bir dünya görüşünün ışığında gerçekleşmektedir. Ancak Cumhuriyet döneminde de kimi zaman özgürlüklerin kısıtlandığını, düşüncenin suç olarak görüldüğünü, yazar ve düşünürlerin baskılara maruz bırakıldığını da görüyoruz. (Düşünsel temelleri aydınlanma felsefesine uzanan bir devletin, bazı dönemlerde aydınlara ve aydınlanmaya düşman kesilmesi, üzerinde düşünülmesi gereken bir olgudur.) Kaynardağ, "1991 YJında Türkiye'de Felsefede Neler Oldu?" başlıklı konuşmasında, 1940'ların 1960'ların Türkiyesindeki kitap scvgisinin, felsefe ilgisinin baltalandığına dikkati çckcrck, "1970'li ve 80'li yıllarda kültür ve düşünce yaşamının üstüne karanlık çöktüğünü, ama son bir iki yılda aydınlığa doğru gidişin başladığını" söylemektedir. " 1993 'te Felsefede Neler Old u ?" başlıklı konuşmasında da şunlan dile getirmekCUMHURİYET KİTAP SAYI 528 2. KayMNlıfn Tırtöyi'tft Felsefenin Evrimine Bakifı SAYFA 4
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle