29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Oğuz Adanır, ülkemizin tüm aydınlarını, entelektüellerini, sanatçılarını "kolektif bir illüzyon üretmeye" davet ediyor. Kendisinin bir kıvılcımla bu işe katıldığını ya da hepimizin tamamlayacağı bir resmin birkaç kalın çizgisini çizdiğini söylüyor. Kıvılcımı büyük bir ateşe çevirmek ya da resmi tamamlamak için herkesi kendisini okumaya, çılgınlar partisine katılmaya davet ediyor kitap. GÜLNAZ SARAÇOĞLU (( ~T\tran ıçın yaşama (toplumsal, por^litik, ekonomik ve kültürel) ve JLJ geçmişe (tarih) değin size öğretilmiş ve paylastığtmz hemen tüm doğrulartn yanlış ya da geçersiz olduğunu düsünün! Bir an için gerçek ve doğru olma olastlığt en düşük görünenin gerçek ve doğru olduğunu varsaytn! hte bu metin böyle bir varsaytmdan yofa çtkılarak gerçeklestirilmistir. Okuyucu en az yazar ya da araştırmaa kadar çtlgtn olmayı becerdiği takdirde bu metinden en az yazartn yazma eylemi strasında almıs olduğu kadar büyük bir haz alabilecektir. Bu metnibitirdiğtnizde, dünyaya baktstnızda küçük de olsa bir değişikîik olma olasüığı vardır. Bu şansınızt daha fazla gecikmeden kullamn." "Eski Dünyaya Yeni Bir Bakış" isimli "Kuramsal Deneme"nin arka kapağında yazıyordu bunlar. Gerçekten de toplumsal ilerleme ve gelişme için zihinsel değişime ve dönüşüme gereksinim olduğuna inananlara, Oğuz Adanır'ın bu kuramsal şiddet denemesinin kesinlikle bir şans olduğu söylenebilinir. Adanır'ı böylesi çılgın ve heyecan verici serüvene iten, aynı zamanda metnin çıkış noktası olan neden, "günümüz dünyasının artık eski perspektiflerle açıklanmasının olanaksız olduğu" gerçeğidir. "Bugün mevcut terminoloji ve doktrinler dünyayı açıklayabilme yeteneklerini yitirmiş ya da niçbir zaman, hiçbiri tek başına dünyayı açıklayabilme yeteneğine sahip olmamıştı. Bu durumda evrensel boyutlarda yönlendirici bir düşünceden yoksun kalmış bulunuyoruz demektir. Tarihin, sosyal bilimlerin yanı sıra fen bilim( lerinin dahi bilimsel dayanaklardan yoksun kaldıklan, derin sarsıntılar geçirmekte oldukları bir ortamda, her şeyden önce bir yöntem sorunuyla karşı karşıya kalmdığı açık bir gerçektir" diyen yazar, 1970"li yılların ortasında "kendi seyirrisinden yola çıkan evrensel niteliklere sahip, özgün, düzeyli bir sinema nasıl yapılır?" sorusu gibi sıradan, her gün nemen her alanda benzerlerine sıklıkla rastlayabileceğimiz türden bir soruyla çıkar ilk kez yola. Önceleri kendi uzmanlık alanlan olan sinema, TV, sanat, kültür kavramlarının sorgulanmasıyla başlayan çalışmalar, süreç içinde yazan kendi alanlarının dışına taşıyarak, sosyal bilimlerin hemen SAYFA 14 OğuzAdanır'dan "EskiDünyaya YeniBirBakıf Kuramsal bir siddet tüm alanlannı taramasına neden olacaktır. Göstergebilim, yapısalcı dilbilim gibi görsel ve yazınsaf her türlü kod çözücü yöntem ve tekniklere çok iyi vakıf olması yazarın bu araştırmadaki en büyük avantajı olacaktır hiç kuşkusuz. Buna rağmen araştırma derinleştikçe, sorulara yanıt bulmak bir yana, her şey daha da çözümsüz hale gelecek ve bu çözümsüzlük, bunahmın eşiğindeki yazan kendini aşan bir maceraya, makro düzeyde bir Osmanlı ve Batı tarihi sentezine dek sürükleyecektir. Yazar, sonunda bizi, ilki 1993 Mayıs'ında, ikincisi 1997 Haziran'ında basılan 706 sayfalık, onunla ne yapacağımızı, onu nasıl okuyacağımızı, onu nasıl benimseyeceğimizi bir türlü bilemediğimiz bu saşırtıcı, luşkırtıcı, marjinal ama kesinlilde "yaratıcı" böyle olduğu için de" ayartan metinle karşı karşıya bırakacaktır. duran dünyanın bildik dil yetilerinden vararlanmak suretiyle, farklı, özgün bir kombinasyonunu oluşturma girişiminden başka bir şey değıldir. Tabii bu süreçte ortaya çıkan sayısız sorun, yine yazar tarafından, titiz eleştirel bir bakışla değerlendirilmiş özgün yorumuyla yeniden yapılandırılmıştır. Örneğin, "Diyalektik Materyalizm"in, toplumsal gelişmeyi tanımladığı "sarmal gelişme" kurann, metnin henüz başında yazar tarafından yukarıda sözü edılen türden bir "yeniden yapılanma" girişimine tabi tutulmuştur. Adanır'a göre diyalektik materyalizmin eksik bırakmış olduğu, yanlış yorumladığı, ya da yanıldığı pek çok nokta bulunmalctadır. Bunlardan bir tanesi ve tabii ki en önemlisi de "sarmal gelişme" kurammın "savkarşı sav bireşim" aşamalanndan "karşı sav" aşamasının eksik ve yanlış yorumlanmış, tanımlanmış olduğu ve bunun da çok önemli tarihsel yorumlama ve perspektif hatalanna yol açmış olduğu varsayımı gelmektedir. Sarmal gelişme" kuramı toplumsal gelişmeyi "ekonomi" ve "altyapı" gibi unsurlar üzerine oturturken, Âdarur, Jean Baudrillard'ın "Simülasyon Kuramı"ndan yola çıkarak toplumsal gelişmede, zinihsel yapının, yani "üstyapı"nın da "altyapı" kadar etken olduğu simülasyon evrenini "karşı sav" aşamasına oturtarak, diyalektik yöntemde devrim yaratacak nitelikteki iddiasını kanıtlamaya çabşmaktadır. Toplumsal gehşmede simülasyon evreni klasik terminolojilerde "duraklama dönemi" diye adlandırılan dönemlere denk düşen bir evredir. Bu evre; gelişimini tamamlamış, gelişme ve büyümesi optimali çoktan aşmış toplumsal yapılarda, gelişmenin durduğu, kendi üstüne kapandığı, her şeyin gelişme döneminin aksine tersine döndüğü bir aşama olarak formüle edilebilinir. Her türlü içeriğin yok olduğu, sadece biçimlerin yani görünümlerin var olduğu bu aşamayı çözümleyebilmek için öncelikle simülasyon kuramının kavranması gerekmektedir ki yazar bu konuda metin boyunca uzun ve kapsamlı acıklamalarla kuramı tüm detaylarıyla okuyucuya anlatmaya çalışmaktadır. Yeni bir sentez Bu metin için yeni bir perspektif, yeni bir yorumlama, yepyeni oir Osmanlı ve Batı sentezidir dıyebıliriz. Daha doğrusu eleştirilmediği, metnin içindeki varsayımlann aksi ispat edüemediği sürece öyle olduğunu söyleyeceğiz. Diğer yandan metnin okunması ve algılanmasında bazı problemlerin yaşanması söz konusu olabilir. Bu da çok doğaldır. Çünkü yeni bir perspektif, yeni bir dil, yeni bir terminoloji demektir. Sabırlı ve meraldı bir okuyucunun bu tür dil ve terminoloji sorunlannı, sorun olmaktan çıkaracağını umduğumuz gibi, tam tersi bu okuma sürecini keyif verici bir bilinçlenme ve öğrenme sürecine dönüştürebileceğine de inanıyoruz. Yazar, metnin yazımmda sosyal bilimlere ait hemen tüm (antropoloji, semioloji, tarih, felsefe, teoloji, psikoloji, psikanaliz, etnoloji, sibernetik, edebiyat, şiir, plastik sanatlar, iletişim tabii ekonomi ve siyaset bilimine) terminoloiileri metnin oluşturulmasında bilimsel referanslar olarak kullanmıstır. Ama yazar kullandığı tüm referanslan, mudaka ve mutlaka önce kendi mantık süzgecinden geçirmeyi, onları dogmalardan, kalıplaşmış tutucu yaklaşım ve yorumlamalardan arındırmayı adeta bir ilke olarak benimsemiştir. Yazarm bu metindeki yaratıcı yaklaşımı, hepimizin bildiği hemen önümüzde l KıramMl fMdet denemesl DupaMaım dönemT' Bu çalışmanın üzerine oturtulduğu temel kavramlardan bir diğeri de 'potlaç"tır. Tek tanrılı dinler öncesinde evrensel bir kültür olduğu iddia edilen potlaç kültürünün, Osmanlı'nın sırrının açıklanmasında olağanüstü nitelikte verilere sahip olduğu, yazar tarafından ısrarla ve sayısız kanıtla iddia edilmektedir. Diğer yandan yazar "Osmanlı'nın sırrının çözülmesi, Batı'nın sırrının da çözülmesini sağlayacaktır" der. Çünkü "Mantıkta bir şey kendini açıklamaz, yalnızca dışa vurur ve anlatır. Bir şeyi açıklayabilmek için onu bir başka şeyle karılaştırmak zorunludur. O halde Osmanı'yı açıklayabilmek için onu Batı'yla karşılaştırmak ya da tam tersi Batı'yı anlayabilmek için Osmanh'yı anlamak ve açıklamak gerekmektedir." Baudrillard'ın dediğı gibi "gizlenmiş bir gecmis, asla gizlendığini sandığınız yerde değildir. ö , her zaman bir başkasının geçmisi içindedir ve onu keşfedeceğiniz an'a kadar size kendini asla doğrudan göstermez." Bu düşüncelerden yola çıkan Adanır, sürekli olarak Batı ve Osmanlı sistemlerini karşılaştırarak daha önce söz ettiğimiz gibi düşün dünyasma yepyeni, dinamik, çarpıcı bir perspektüten bir OsmanlıBatı sentezi armağan etmiştir. Yazarın "Osmanlı'nm Sırrı"nı taşıdığını iddia ettiği potlac kültürüne gelince: Potlaç, kan ve soy birliğine dayalı bir /aşam biçimi olup yasalann değil, kuralarla geleneklerin egemen olduğu bir yükümıülük düzeniair. tstisnasız olarak herkesin herkese yükümlü olduğu bu düzenin temel mantığı "vermekalmakfazlasıylaiadeetmek şeklindeişlemektedir. Alınanın daha çoğuyla iade edildiği, bir tür meydan okuma, bir tür rekabet düzeni olan podaç'ta, ekonomik olanın bir tek anlamı vardır. O da maddi değil, manevi niteliktedir. Yani mal ve paranın bu düzendeki anlamı prestij sağlamaktan, karşı tarafı kücük düşürmekten, ona meydan okumaktan öte bir şey değildir. Diğer yandan potlaç bir dayanışma düzenidir. Potlaç ta tüm topluluk bir anda yoksullaşacağı gibi, zenginleşmesi de söz konusudur. Çünkü potlaç genelde, ister barış yoluyla, ister savaş yoluyla olsun, kolektif bir değiştokuş düzenidir. İlk bakışta doğal olmayan, gizemli bir evren olarak algılansa da "doğa"nm potlaç için bir model oluşturduğu söylenebilir. Iİ Maus'a görepotlaç, yaşamın tüm alanlannı, politik, nukuk, inanç, ahlak, üretim, tüketim, yükümlülük, paylaşma vb. kapsayan "total" bir olgudur. Bütün bu alanların hepsine egemen olansa; zihinseldır. Adanır'ın, potlaçın bir zamanlar evrensel ve tüm insanlığın ortak kültürü olduğu yolundaki ısrarlı tutumu ve bu ortak mirası tarihin derinliklerinden günümüze taşıma çabasınm nedeni, insanlığın bu;ün de asgari müşterekerde birleşebileceği banşçıl ve adıl nitelikîi yeni bir dünya düzeni ya da kültürü kurabileceğineolan inancıdır. Diğer yandan Adanır, bugün toplumları "sınıf temelınde ele almanın ve bu kavramdan yola çıkarak yapılan yorumlamaların bir anlamı kalmamış olduğunu ve tarihteki istisnalar hariç sınıf diye bir şeyin bulunmauığını ya aa sınıflann evrensel olmadığını kanıtlamaya çalışmaktadır. Sınıf kavramı yerine tarihsel ve toplumsal evrim sürecini nesne/öz "itotaT'olgu Î CUMHURİYET KİTAP SAYI 528
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle