Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Franco Ferrucci'den "Tann'nın Ağzınâan Evrenin Hikâyesi" Tanrı da pişman Italyan yazar Franco Ferrucci'nin olağanüstü bir düş gücüyle evrenin yaratılış ve gidiş serüvenini Tanrı'nın ağzından dile getirdiği "Tanrı'nın ağzından Evrenin Hikâyesi", aunyanın ve insanlığın milyarlarca yıllık geçmişine ilişfcin sorularımıza kimi kez bildik kimi kez de şaşırtıcı ve yanıldığımızı düşündürten düşsel yanıtlar vermeye çalışıyor. , GULAY TALASLI yanını dolaşır ve yağmur olup toprağa iner. Çıplak gördüğü yerküreyi örtecek bir nalı gibi bitkileri ve ağacı yaratır. Kendini kötü hissettiği bir anda da böcekler çıkar ortaya. Evren Tanrı için bitmez tükenmez bir varsayımlar kümesidir artık; onun karalama defteri; ya da sonsuza kadar uzayıp giden bir doğaçlama tiyatrosu. Kafasında oluşan her kavram yaratıya dönüşmektedir. Durumdan duruma, mevsimden mevsime, mekândan mekâna sürüklenmesi karmaşık mizacının ürünüdür ve bu olağanüstü çeşitlilik üzerinde düsünürken yaşamın ancak zıtların birliğiyle ayakta tutulabileceğini anlar. Böylece Tanrı'nın tutarsızlıkları anlam kazanmıstır ve bu düşünce buzullaşmanın karşılığı olur. Bu çarpıcı sezgiden bir kopya varlık yaratma fikri doğar. Bu varlık kendini yeniden üretmek üzere bir diğerinin içine girecek ve o da bölünüp kendisi ve yavrusu olacaktır. Dik bir kayalığın üzerinden kendini denize bıraktığı bir an balıklar oluşur. Su altında kalmaktan sıkdıp havayla yavaş yavaş temas ederek "ciğer"i geliştirir; karaya çıkıp sürünerek ilerlerken sürüngenler oluşur. Sonra hafıza denemeleri yapmaya başlar. Bu yolla dünyanın bugünkü halinden geleceğe bir şeyler bırakmak nivetindedir. Her tarafa el yazmaları ve iskeletler bırakmaya başlar. Yine de yalnızdır Tanrı. Bir gün gözlerini açar ve kuşlan görür. Kuşlar kayıp şiirler gibidir; onlan yaratanın kendi olduğuna inanamaz. "Sadece rüzgâr değil, bir hayyan olarak uçmak Tann'nın çok eski birözlemidir.T) Felsefi bir sezgi olarak doğumu düşünür. Bu sorumluluğu dişilere yükler. Acıyı keşfettiği anı hikâyesinin donüm noktası sayar; güzellik ve acının yapışık ikizler olduğuna karar verir. Sonralıirden her şey altüst olur. Yarattıklannın her birinin gazap dolu ve birbirine düşman olduğunu görür. Eserinde kusurlar olduğunu görmek cesaretini kırmıştır. Kılık değiştirerek yeryüzünde dolaşmaya karar verir; gizlenmelidir; çünkü utanç içindedir. Ozgürlüğün simgesi olarak "at 'ı yaratır; yolculuğuna onunla devam eder. Canice bir mekanizma yarattığını görüp artık onu durdurma gücünün olmadığına üzülür. Onlara yardım etmenin bir yolunu bulmaktan ümidinı keser ve anlaşılmaz eserinin bir köşesine oturarak: "Tann pişman!"(') diye haykırır. Uyuyup uyandığında, zarif ve duyarlı bir hayvan hayal eder. Yarattığı dünyayla dost olacak, vahşi ve mekanik dürtüîer taşımayacak bir hayvan. Ancak yeni bir şey yaratamamaktadır. Birdenbire Tann'nın varhğından kuşku duymaya başlar ve bu da gençliğinin sonu olur. Bütün nayvanlan eledikten sonra, kendini hatırladığını sandığı ve ellerini başanyla kullanan maymunu gelistirmeye karar verir. Gözlerine hüzün katar önce; " Bilinç ne kadar keskinleşirse kedere yatkınlık o kadar artacaktı...Gözleri daha çok görmeliydi. Ne kadar çok görürseniz, sevinmek için o kadar az nedeniniz olur." (*) düşüncesiyle gözbebeklerinin arkasında duran ve bütün görüntüleri kaybeden ambarı genişletir. Maymunun adını "Zita" koyar. Korkuyu ve cesareti verir ona ve birlıkte akla gelebilecek her şeye bir isim bulurlar. Bir gün vicdan azabı duyar. Geri donüp ardında bıraktığı uzak mülklerine göz atmaya karar verir. Zita'yla vedalaşır. Yarattığı ve içinde kaybolduğu evrenin kuralîannı çözmeye çalışarak acı ve gayretli bir yalruzlık içinde sürüklenir ve uzun bir aradan sonra yerküreyi özleyerek geri döner. l liç tanımadığı ve iki ayağının üzerinde kendine doğru yaklaşan bir hayvan görür. Çok değiştiği için güçlüîde tanınan Zita'dır bu. "Belki de beni tanımakla, Zita beni yaratmıştı.'T) diye düşünür. Tann'nın asıl sorunları bundan sonra başlayacaktır. Insanoğluna kendini anlatabilmek ve onlan yönlendirebilmek için vereceği savaşımdadır asıl zorluk. Israiloğullarının Tann'nın tabiatmı en iyi anlayabilecek kavim olabileceğini ve evrene çekidüzen vermekte Musa'nın ona yardım edebileceğini düşünür. Musa îsrailoğullarını dünyanın öbür ucuna kadar peşinden sürükleyebilecek bir etki yaratır; ancak zamanla şan ve şöhret pesinde koşmaya başlar; uydurduğu hikâyelerle Tann'nın sabnnı taşınr. Olup bitenlerden memnun olmayan Tanrı için yapılacak çok işdüzeltilecek çok şey vardır ama buna gücü yetmeyecektir. Çünkü Tann, kolay güvenen ve her zaman en iyisini ummaya nazır; aşırı duyarlı ve içe dönük, ama ona methiyeler düzenlerin sözlerini samimi sanacak kadar da saf bir tabiata sahiptir. Bu yönünü sevmez ama öksüz doğmuş olması, çocukluğunu yalnızlık içinde ve sevgiden yoksun geçirmiş olması onun suçu değildir. însanoğlu puuar yapmaya, kanlı adaklar adamaya ve ahlaksızlık batağına düşmeye başlar. Tanrı'nın gözüne dunya can çekişiyormuş gibi görünür. Kendi kusurfan içine sıkışıp kalmış; duvarlan çöktü çökecek, ama kapılan sıkı sıkıya kapalı bir hapishane gibi. Şarabı ve hintkenevirini bulur; kurnazlığa başvurup insanları örterek cinsel orgaruann hayalıni yüceltir ve cinselliği canlandınr. "Benim evrenim, bir bakıma, herkesin elinigizli tuttuğu sonu gelmez bir kâğıt oyunudur. Blöfle sahtekârhk aynı şey değildir. Birtakım hoşgörülebilir hilelere razı olmak oyunun bir parçasıdır; çünkü poker oyununda olduğu gibi, hayatta da biraz kurnazlık ve 6 numaracdık şarttır."( ) sözleriyle de kendini rahatlatır. Bildiklerimizin aksine karşımızdaki Tanrı da sevişebilmektedir ve bildiğimiz gibi bir erkektir. Üstelik sonradan Musa'nın kendi basına yasakladığı zina suçunu işleyerek evli ve çocuklu bir kadın olan Aksa ile aşkı keşfedecektir. Bu iliski Aksa'nın sonu olur. Kökleşmiş inançlar bir kale gibi önünü kesmekte ve kendini ihmal eaılmis gibi hissetmektedir. Insanlann sözettjkleri Tann hep başka biridir. îlahiyatçılann eline düstüğüne üzülür. Insanoğlunun hâlâ kendısine sert bir baba aramasına, bir kardeş, bir arkadaş olacak bir Tann istememelerine şaşırır. Tann ya A rtık yaşlandığı halde, zaman zaman unuttuğu Tannlığını her hatırlayışında, kendini çocuk gibi hisseden ve çocukluğunu düşünmenin ruhunu ısıttığını belirten "Tann'nın Ağzından Evrenin Hikâyesi"ni okumak benim için tanımsız bir keyif oldu. Italyan yazar Franco Ferrucci'nin olağanüstü bir düş gücüyle evrenin yaratılış ve gidiş serüvenini Tann'nın ağzından dile getirdiği bu kitap, dünyanın ve insanlığın milyarlarca yıllık geçmişine ilişkin sorularımıza kimi kez büdık, kimi kez de şaşırtıcı ve yanıldığımızı düşündürten düşsel yanıtlar vermeye çalışıyor. Elif Özsayar'ın Ingilizceden titizlikle çevirdiği anlaşılan kitapta, gökyüzünden inip aramıza kanşarak inanılmaz bir iç tutarlılık ve içtenlikle kendini, yapıp yarattıklarını ve duşüncelerini anlatan Tanrı, uzak, ulaşılmaz ve soyut olmaktan çıkıyor ve bizden biri oluveriyor. Kahramanı biziz asUnda hikâyesinin, onun hikâyesi bizim hikâyemiz çünkü. Zamanın kayıp bir noktasında, meçhul bir baba tarafından, evreni yaratması için uzayın boşluğuna terk edilen Tann, hiçlikle sarmalanmış olduğunu anladığında kendi bilincine varmış; o anda içinde doğan kalkıp bir arkadaş arama dürtüsü de evrenin başlangıcı olmuştur. "Sanatta, günün birinde dünyayı yaratma fikrine kapılan beyaz sakaÛı bir ihtiyar olarak tasvir ediliyorum. Oysa sadece bir bebektim ben, kaîbimde yalnızlığın ezikliğini taşıyordum ve ilk hareketlerimle yapmaya çalıştığım şey evimin yolunu bulmaktı....Gerçek şu ki dünya, yalnız olduğumu anladığım ve buna çare bulmaya çalıştığım zaman başladı.' (') diyen Tanrı, böylece evrenin yaratılış anıyla ilgili olarak üretilen diğer bütün varsayımları reddeder. Tann, zamanın karanlık gecesi içinde amaçsızca sürüklenip valnızhktan titreyerek ilerlerken bir an durmuş; haykıımış ve bu haykınş yıldızlara dönüserek parçalanmış; düştüğü yerde bir ışık topu olmuştur. Sonra derin bir hayal kınklığıyla ışığı söndürmek ister ve işte ilk o zaman bir şeyi yarattıktan sonra geri alamayacağını anlar. Yarattığı dünyayla oynayamayacak ve canının istediği gibi yapıp bozamayacaktır. Kaldı ki Tanrı'nın parçalan bir kez harekete geçirüdikten sonra engellenemez bir biçimde kendi kendilerine gelişmekte, dağılmakta ve çoğalmaktadır. Tann ilk iş olarak kendine bir ev edinmek ister. Güneşi merkeze alıp diğer gezegenleri oda sayar ve hepsini dolaştıktan sonra bütün odalann en güzeli olarak yerküreyi seçer. Bulut ve rüzgâr kılığında her içtoilzdekiTann" rattıklannın kendisiyle eşit olduğunu düşunmektedir. Peygamberlerin kendisini istediği gibi tanıtmadıklarını görerek filozoflardan medet umar. Ksenophanes, Parmanides, Heraklitos'un ağzından hakkındaki düşünceleri dinler, Buddha ile arkadaş olur. "Olümsüz olduğum doğru değil, öyle olsa dünyam da ölümsüz olurdu. Kadiri mutlak olduğum doğru değil, öyle olsam evrenim de öyle olurdu. Nasıl olur da vasıflanm olmadığını düşünür? Yarattığım her şey benim bir vashm! Yaratıcı öz ile vasıflar birbirinden ayrılamaz. Kelimenin tam anlamıyla yarattığım şeyim ben. Kendi yöntemiyle de olsa alul yürüten Ksenophanes'im, onu dinleyen kürk tüccarıyım, ölümünden sonra onun yerini almak isteyen hırslı Parmenides'im ve tabağımda bıraktığım öküz etiyim. Nasıl vasıfsız olabilirim? Yapraklar ve kökler bir bitkinin vasıfları değilse nedir? Köksüz ve yapraksız bir bitkı ne işe yarar? " ('); "Heraklitos, kuşkusuz abartarak, Tanrı'nın gözünde her şeyin iyi, güzel ve adil olduğunu; sadece insanın gözünde bazı şeylerin adil, bazılannın adaletsiz olduğunu söylüyordu. Beni gözünde fazla büyütüyordu, çünkü yarattığım bütün sorunlann farkındaydım ben. Buna karşılık Buddha insafsızca hakkımı yiyordu, uünyada kötülükten başka bir şey yoktu ona göre. Buddha'nın bana karşı tavnna aldırmazlık edemiyordum, hayatta inkardan daha güçlü bir şey yoktur çünkü."(") diyerek onlan eleştirir ve Buddna'run hayatı reddetme fikrine katılmaz. Sokrates ve Platon'un bazı göriislerini kendine yalun bulur. Isa ile karşılaşır; onun babası olup olmadığı konusunaa ikileme düşer. Mesih'in ölümüyle gençlik çağı sona erer. Hakkındaki doğru fikirieri Seneca ve Augustinus'ta arar. tnsanların ölüm ve şeytandan korktuklarını görür. Şeytanı bulup onunla hesaplaşmak ister. Kendisini Tanrf nın değil, insanlann yarattığım itiraf eden şeytanm kurnazlıklan karşısında şaşınr ama sonunda asıl yanhşın şeytanın varlığına inanmak olduğunu keşfeder. Onu yok etmenin yolu yok saymaktır. Tann daha sonra hiç görmediği bir kadına kavuşmak için yoılara düşecek, Haçlı Seferleri çılgınlığına tanıklık edecektir. Gözünü nereye çevirse acıyla karşılaşan Tann dünyanın anlaşılmaz ölçüde kaotik olduğunu görüp defirir. Tann o anlarını sonradan: "Iç meskenime girmiştim ve orada kapalı kaldım, iyilik dolu bir evreni sonsuz bir mutluluk içinde seyrederek. Dünyanın içinde cennetteymişim gibi dolaştım, sanki Aden bahçelerinde sakin ırmaklar ve konuksever çayırlar arasında yaşıyormuş gibi gülümsedim hayvanlara. Günese bir daha hiç batmayacakmış gibi baktım, sanki kız kardeşimi seyreder gibi ayı seyrettim. Su bir meyvenin kabuğu üzerinden nasıl kayıverirse, ben de acının üzerinden öyle kayıp geçtim.T) diyerek anlatır. Ve delilik aunyanın aynlmaz bir parçası olur. Bir yüzyıl sonra kendini Aristoteles hayranı bir Arap olarak Aquinolu Tommaso'nun karşısında bulur. Onunla varlığının nasıl kanıtlanabileceği konusunda tartışırvebutartışmada: "VarLğımı nasıl kanıtlayabilirdik? Etkileyici nedenden, devinimden, aşamalı varlık üzerinden diye zaferle bir ağızdan sıraladık. Bu üç kanıttan kim kuşku duyabilirdi? elbetteki hareket eden bir şey, itici bir güc tarafından harekete geçirilmis olmalıdır. Artan bir güvenle projemize aevam ettik. Dünyanın henüz bilinmeyen koşullara bağlı oluşundan. Ama işte tam bu noktada anlaşmazlığa düştük. Dünyanın henüz bilinmeyen koşullara bağlı oluşu şüphesiz varlıöımı kanıtlıyor, ama üstünlüğümü kanıtJamıyordu; aslına bakılırsa istikrarsızlığunın kanıtı olarak da görülebilirdi bu...Sıra sonuncu kanıta geldi. Ereksel nedenden. 'Hangi asli gaye?' diye sabırsızca çıkıştım... 'Sen neden söz ediyorCUMHURİYET KİTAP "Hayknş" J SAYFA 14 SAYI 557