Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
John Berger "Picasso'nun Başarısı ve Başansızlığı"nda, yüzyılımızı etkilemiş bir dâhiyi anlatıyor Bip surgunun buyulu yuzu: H •• • • •• •• •• John Berger, "Picasso'nun Başarısı ve Başarısızlığı"nda , günümüzde resim sanatının geldiği noktada ÇOK önemli pay sahibi olan, henüz bitirdiğimiz yüzyılda sanatın seyrini değiştirmiş, en varlıklı ve ünlü sanatçı olarak ismi yapıtlarından daha çok tanınan, henüz hayattayken bile efsaneleşmiş, bir resim dehasına farklı bir çerçeveden bakıyor. yol açmıştır.(s.27) Ancak bu ruh, Fransız Devrimi'ndeki libcrte ile ilişkisi olmayan, ilkel ve kendiliğinden oluşmuş, küçük bir topluluk içindeki bireyin özgürlüğü ve onurudur. Daha sonra, Iç Savaş'ta, parayı olduğu gibi ortadan kaldırmak isteyen köylüdür bu birey. Komünist Parti üyesi olmasına ve hatta bazı yapıtlarında (bunlann en önemlisi kuşkusuz Guernica'dır) faşizme acıkça savaş açmasına rağmen, genel olarak 'iyi bir komünist olmamakîa' suçlanması, onun bireysel başkaldırısında aranmalıdır.(Siz bireysel başkaldın olarak, hele hele Picasso gibi etkide, başka bir ideolojik silah düşünebiliyor musunuz?..) Picasso'yu Picasso kılan da bu yön olsa gerek. Yani sanatçının sonuna dek bireysel saldınsı!.. Bir parti ya da ideoloji bağlamında 'slogansı' işler üretmektense, yapıdarıyla doğrudan saldiırmayı seçmesi. Tıpkı, vatandaşı Cervantes'in 'Don Kişot'u gibi... Düşman veldeğirmenleri bile olsa, bir birey olarak tüm dünyavı değiştirebilecek, kurtarabilecek bir kahraman olmak!.. Mudakiyetçi devlette, güçsüz orta sınıfın ve feodalizmle yoksullaşan bireyin tek çıkışı vardı: Anarşizm!.. Ispanya'da en tipik modern siyasal hareket anarşizmdir. Barcelona'daki gençlik yıllannda Picasso bu harekete kıyısından bulaşmıştı. Ispanya'da kök salan anarşizm Bakunin tarzı bir anarşizmdi. Şöyle diyordu Bakunin: "Güvenimizi, tüm yaşamın yakalanamaz ve ebedi ruhuna vöneltelim. Yıkma dürtüsü aynı zamanua yaratıcı bir dürtüdür." Bakunin'in bu sözleri, Picasso'nun kendi sanatı üzerine söylediği en ünlü yorumlarından biriyle karşılaştırılmaya değer. "Bir resim demiştir Picasso, "yıkmalardan oluşan bir toplamdır." Picasso gerek Kübizm'de olduğu gibi nesneleri parçalayarak, gerek figürlerine ilkel budunlann büyüsel ve ürkütücü gücünü katarak ve gerekse sıradan nesneleri dahi heykele, resme dönüştürerek, yani salt biçimlerle oynayarak sanatın kalıplannı da yıkmış ve seyrini değiştirmiştir. Mudak bir diktatörlük ister o; 'Ressamlann diktatörlüğii!..' Tek bir ressamın diktatörlüğü; ihanet edenleri bastırmak için, üslupculukları bastırmak için, gözboyayıcılığı bastırmak için, tarihi bastırmak için, bir alay başka şeyi bastırmak için... Nesnelerin fotoğrafik görünüşünün ressamlan sınırladığı ve kısırlaştırdığını düşünür: " Ispanya'da der,"daha iyi ötsün diye saka kuşlannın gözlerini oyarlar, biz ressam tayfasının da daha iyi resim yapsın diye gözlerini oymalı!.." Picasso aklın gücünü yadsır. Aramakla bulmak arasındaki nedensel bağıntıyı Picasso RIFAT ŞAHİNER D ikmiş koca esmer gözlerini beyaz bir boşluğa, karalıyor içinden geçenleri... Biteviye bir sabırsızlıkla çalışan ellerinden dökulen biçimlerle yaşamı dönüştürüyor yeniden. Yaşamdan sıynhp yeniden yaşama, başka bir gerçekliğe dönüşen biçimler... Kendi geçmişinden artan bir aralıkta, tüm renklerini değiştiriyor yeryüzünün. Yıkmak için gelmiş görünüşleri, geçmisi yağmalamaya ve geleceği şakacı bir dille anlatmaya. Ama bir öykücü değil, bir anarşist!.. Fırçasıyla saldırıyor bedenlere, kırıp döküyor nesneleri... Bd^ıbozuk, uslanmaz bir adam. Tüm nesnelere dokunuyor, bir çocuk gibi oynuyor tenlerle. Nesnelerin tenleriyle, insan tenleriyle ve yalnızlığıyla yüzünün... Hani özgürlüğün bedeli ağır bir zincir gibi dolanır ayaklarına, yeryüzüne tutunmak içın sürüklersin kendini ve düşünceli başını taşırsın ötelere. Yalıtılmışsındır ve köklerinden uzakta, sabırsızca çırpınan yüreğine sözgeçirmelisindir. Gönüllü bir sürgünsündür uzakta... Uzaklar, düşlerini alıp getirir: Bir denizin kımıltısı, bir rüzgârın sesi...bir de sıcak bir Akdeniz sürünürsün yüzüne. Gece ölür ve yıldızlar çekilir ebedi mabetlerine. Şimdi artık kırmızı bir gül gibi solumak gerek ateşi, kırmızı bir tahammülsüzlükte düşler savurmak yeryüzüne ve ölümsüz bir mavide soluklanmak... Bir Ispanyal'un ateşli sabnna dairdi bu dizeler, Picasso'nun panltılı sanatını ve yaşama bakışını içerimleyen. Ama onu anlatmak yine de zor. Hakkında yazılan binlerce kitaba rağmen... I lep konuşulan ve konuşulacak olan sanatı, akıllara durgunluk veren üretkenliği ve ilginç kişiliğini kelimelere sığdırmak güç i§ gerçekten: Işte bu güçlüğü ancak büyük bir yazann, usta ve kıvrak anlatımından ve saptamalanndan yola çıkarak değerlendirmek daha kolay, daha keyifli... John Berger'den sözediyorum... Onun cesur yapıtından: "Picasso'nun Başarısı ve Başansızhğı"... Günümüzde resim sanatının geldiği noktada çok önemli pay sahibi olan, nenüz bitirdiğimiz yüzyılda sanatın seyrini değiştirmiş, en varlıklı ve ünlü sanatçı olarak ismi yapıdanndan daha çok tanınan, henüz hayattayken bile efsane leşmiş, bir resim dehasına farklı bir çerçeveden bakmış Berger. Onun başdöndürücü yükselişini izlerken, herkesin tersine, yalnız bir dehanın karmaşık iç dünyasına, eşsiz bir yaratıcı ve sürgün olarak onun saplantılanna el atmıştır. Sadece bu bile Berger'ın yapıtını binlercesinden farkJı kılmaya yetmektedir. Günümüzde resim sanatının, ressamın, daha doğrusu yaratarak varolabilen kişinin içinde bulunduğu çıkmazdır Berger'ın ilgisini çeken. Bu yüzden en uç noktadan bir figür seçmiştir kendine: Bir lspanyol, bir sürgün, yalnız ve yahtılmış bir insan olarak Picasso. Dehasının pınltılannı saçtığı çocukluk ve gençlik döneminde Ispanya'da geçen sınırlı ve kuşatılmış hayat Picasso'nun ileride oluşturacağı aynksı yönelimlerın kaynağını oluşturacaktır. Berger, ünlü sanat çının biçemini ve şaşırtıcı yaşamını sorgularken, onun bilinçaltına kazınan ve kışiliğini ele veren unsurların izini surerek, Picasso fenomenini yaratan Ispanya'nın, sosyoekonomik ve sosyokültürel koşullannı da irdeleyerek çarpıcı sonuçlara ulasıyor. Berger'e göre; "Picasso'nun ülkesi Ispanya'nın gerek coğrafi konumu gerekse Hıristiyanlığın bir parçası oluşu bizi yanıltır. Ispanya'nın Haçlı seferlerinden bu yana, hiçbir ülkenin ait olmadığı bir I Iıristiyanlığı temsil ettiğini söylemek daha doğru olacaktır. Avrupa kültürüne katkısı yalnızca edebiyat ve resimle sınırlıdır. Bu durum, toplumsal gelişmenin karşılaştırmaya daha açık biçimlerine doğrudan dayanan sanatlan ya da bilimleri içermez. Ispanya, Avrupa mimarisi, müziği, felsefesi, tıbbı,fiziğiya da mühendisliğine çok az katkıda bulunmuştur ve hatta lspanyol resmi ve edebıyatı, Ispanya'nın içinde, dışındakinden daha az etki yaratmışur."(s.24) Ispanya ayndır; çünkü Ispanya hâlâ feodal bir ülkedir. lspanyol köylüsü kesin örgütlenme biçimi, bölgeden bölgeye değişiklikler gösteren komünalyaşam biçimini belleğinde taşır. Bu yüzden on yaşına dek Malaga'da, ülkesinin bu acı veren yoksulluğunu gözlemleyen Picasso'nun çocuk gözlerinde, bu yaşantılar büyük izfer bırakmıştır. Berger'e göre bu izler, onun özel mülkiyetten nefret etmesine ve özgürlük ruhuna sıkı sıkıya tutunmasına yadsır. Sanatta gelişme diye bir şey olduğuna inanmaz. Tum kurallardan ve açıklamalardan nefret eder. Ona göre; nesneler ve şeyler ilk kez karşılaşıldığında bıraktığı izle resmedilirler. Resmi sürükleyen bu ilk görü'dür. "Sanatta ilginç olan ne varsa hep ta başta olur. Başlangıcı geçtiniz mi, sona varmış sayıhrsınız' demiştir bu yüzden de... Picasso'nun sanat yaşamında tematik bir tutarlılık aramak boşunadır. Çünkü katı bir kuralcılıkla, belli bir sanat üslubunda ürünler vermek yerine, o, her şeyi deneyerek, doyumsuz bir arayışla, bitip tükenmez içsel enerjisini çevresindeki unsurlara yayar. Bu yüzden hemen hemen birçok sanatçıda izleyebileceğimiz, tutar ~ lı bir gelişim evresıne Picasso'da rastlayamayız. Ondaki olsa olsa sürekli bir dönüşümdür. Berger bu durumu şöyle ifadelendiriyor; "Picasso'nun ressam olarak tutarlı bir gelişme gosterdiği tek dönem, 19071914 arasındaki Kübizm dönemiydi. Bu, Picasso'nun yaşammdakı tek büyıik istisnadır. Bunun dışında Picasso bir gelişme göstermemiştir. Koordınatlan nasıl yerleştirirsekyerleştirelim. Picasso'nun mesleğine uygulanabilecek sürekli yükselen bir eğrinın grafiğinı bulmak mümkün olmayacaktır. Oysa Michelangelo'dan Braque'a büyük ressamlann hemen hepsi için böyle bir grafik çizilebilir.Picasso için geçerli değildir bu. Oyleyse Picasso benzersizdir. Başka hiçbir ressamın yaşamında bir yapıdar topluluğu, kendisinden önce gelen ressamlardan bu denli bağımsız ya da kendisinden sonra gelenlerinkiyle bu denli bağıntısız olmamıştır."(s.44) Bu yüzden Picasso nep genc kalmıştır. Genç kalmıştır çünkü tutarlı bir gelişme göstermemiştir. Genç kalmıştır çünkü Picasso sonsuz bir şimdi içinde dehasının iradesine boyun eğmiştir. Picasso, basansız olan ilk girişiminden sonra, ikinci kez Paris'in yolunu tuttuğunda, bu sefer başarmak için gerekli direnci de içinde götürmüştür. İlk günler zor geçmektedir. Her şey yabancıdır: Insanların yüzü, kentin yüzü... ve üstüne üstüne gelen yalnızlık... Ama sadece yabancı olmaktan kaynaklanan bir yalnızhk da değildir bu. Temelde, modern kentte toplum dışına itilenlere özgü bir yoksunluktur. Bu yoksunluk 'kurban'ın çevresini saran nesnel ve mutlak acımasızlığa tamı tamına denk düşen öznel bir duygudur. Bohem bir yaşamla sıkıca tutunur bir başınalığına ve tırnaklarını geçirir Paris'in yüzüne!.. Başarmalıdır, ne olursa olsun t>ir utku için çıkmıştır yola. Picasso'nun Paris'teki ilk çalışmalannda ve özellikle " Mavi Dönem " resimlerinde, hep acı çeken, yoksullaşmış, zayıflık ve açlık sınınna gelmiş, modern kente ayak uyduramayan varos insanlarını resmetmesi bundandır. Aslında o içsel rahatsızlığı anıtlaştınr bu figürlerde. Örneğ.in, 1904'te gerçekleştirdiği "Kısıdl Oğün" çalışmasında, açlık sınınna gelmiş, yoksulluğun izlerini beden dillerinden anlayabileceğimiz, hiçbir umut ya da yardım beklemeksizin bu durumu kabullenmiş insanların dramını yansıtır. Resimdeki çift, insanlık bile talep etmemektedi r sanki. Uzatılmış sıska bedenleriyle, bir deri bir kemik, varlıkla vokluk arasında gidip gelen bir hayal gibidirler. Resmin sağ tarafından figürlere yansıtılan ışık, sanki onların 'açhğına' tanıklık etmemizi ister:"Yalnızca ourjuvazi tarafından ayağa düşürülmüş, tekele alınmış sağlıklılığı utandıracak bir hastalık talep ederler. Korkunç bir adımdır bu. Elbette Avrupa kentinin mantığı bu değildir. Picasso'nun görüşü tek yanlıdır, bu tek yanlılık da o zaman yapıtlarında bulunan duygusalbğin açıklanmasını saölar. Böylesine abartılmış bir umutsuzluk, kendine acımanın • CUMHURİYET KİTAP SAYI 556 ParttfteMZorGünler SAYFA 10