01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

dinamiklerin istemleri ve özlemlerindeki ortak temeli önemli ölçüde dağıttı ya da bu temelin belirsiz bir görünüm almasına kadar uzandı. Bu durum, toplumun belli bir kesimine seslenme ve onu etkileme yollarını genişletip kolaylaştırırken, her bir dinamiğin uiğerlerinden uzaklaşması ve her birinin diğerlerine yabancılaşması sonucunu da doğurdu. LJzerinde pek de düşünülmeyen bu gerçekliğin uzun erimde olumsuz gelişmefere kaynakük edeceğini kesin olarak söylemek gerekir. Böyle bir olumsuzluğu önlemenin yolu evrensel bir bakış açısına sahip olnıaktır. Öztürk'ün her şeyden önce böyle bir kavrayışı var. Doğaya, insana ve yaşama sevgiyle ve umutla bakıyor. Ele aldığı konuya bağlı olarak, özdemir Asaf'ın" Yalnızlık Paylaşılmaz"ından, Kulaksız Mezarlığı'nda Körükçü Süleyman'ın mezar taşındaki dörtlüğe, Che Guevara'nın "Cesur karar verebilmek" sözünden, Karl Marks'ın pratikte doğrulanmayan " Avrupa'da kitasal devrim" tezine, Gustave Flaubert'in Madam Bovary'sinden, Franz Kafka'nın Dönüşüm'üne, ABD'nin "Vietnam sendromu"ndan Dreyfus olayına kadar, önemli bir kültürel birikimin gücüyle dgi çekici bağlantdar kuryor. Belli kültürel unsurları basit ve popüler biçimde kullanarak bir ya da birkaç kesimden dinleyici (okuyucu) elde etmek yerine, zor olanı seçiyor; ilkeli ve sistemli bir yaklaşımdan ödün vermiyor. Radyo ve televizyon programcdığında sorumsuzluğu ve basitliği savunmak için "Halk böyle istiyor" diyenlere, Oztürk bir bakıma, "Hayır" diyor, "halk öyle değd, böyle istiyor." Özel radyo ve televizyon yayıncdığında Türkçe'ye büyük darbe vuruldu. Moda terimler ve ifade biçimleri, argo ve uydurma sözcükler, Amerikan ağzıyla ya da şiveli konuşma tarzı Türkçe gini genç, canlı ve hareketli bir dilin nefes borularını tıkadı. Bu gidişten kaygılanan yurttaşların ve demokratik kitle örgütlerinin yakınmalan olumlu bir değişikliği henüz sağlayabilmiş değil. Gazetelerde bazı köşe yazarları yazılarına artık radyolarda ve televizyonlarda duydukları dd yanlışlarını dipnot olarak koyuyorlar. Programcı ismi ve yayın saati vererek... Doğrusu ddi nedeniyle eleş.tirilen birçok programcının fırsat bulduğunda, "Ben istediğim gibi konuşurum, abi yaa..." dediğine de tandc olunmuyor değil. Kişinin Konuşması yalnızca kendisini dgilendirse bırakınız istediği gibi konuşsun, "abi yaa". Ama yuz binlerce, milyonlarca insana seslenen birinin herhalde dil bilgisi ve dil bilincine sahip olması gerekir. Marangoz rendesini, çiftçi pulluğunu, berber makasını iyi tanımak ve onu en yetkin biçimde kullanmak zorunda. Yürek Sapağı'nda ortalama bir Türkçe tutturulmuş. Günlük konuşma diline yakın bir anlatım. Ne yazı dilinin çoğu yerde rastlanan soğukluğu ne de konuşma dilinin dağınıkuğı. Ufak tefek pürüz vekusurları bir yana bırakırsak yalın, anlaşılır ve özenli bir Türkçe. Yürek Sapağı'nda yaşama sevinci, in san sıcaklığı vc uınut var. • (1) Ölülerle Hatıra Fotografı, Aydın Oztürk, s 32. (2) Ölülerle Hatıra Fotog'rafı, Berfırı Yayınevı, Mart 1998, 8H say/a Yağmur Yüreklı Mektuplar, aynı yayınevı ve aynı tarth, 104 s. (1) Ölülerle Hatıra Fotnğra/ı, v 9 (4)Agy., f 4İ (4) Yag'mur Yürekli Mektuplar, s i 1 (6)A.f>.y.,.s.,42 (7) Aydın Özturk, Yürek Sapağı, Iierfın Yayın lart, birıncı basım, Kasım 1998. (5) A gy, s 101, (Herinsant kendiöykmüyle anlamaya çalışmak) SAYFA 6 ÖNER YAGCI 1 Evrensel Mr bakif açm 955 Tunceli doğumlu Aydın Öztürk'ün ilk ürünü bir şiir kitabıydı: Yanardağ Sıcağında (*) (1988). . Bu kitabında yer alan şiirlerinden Öztürk'ün 12 Eylül sonrası cezaevlerinde yüksclen bir şiirin sürdürücüsü olduğu anlaşdıyordu. Kullandığı temalardan ve sözcüklerden fişkıran ipuçlan, hsdtıyı çığlığa dönüştüren bir yeni şairle karşı karşıya bırakmıştı bizi. Ö, "Kditlerin arkasında / yanardağ sıcağındaki" beklemeleri anlatıyordu şiirlerinde. "Elvan elvan savrulan yürekler"i, "bir kardelenin tohumuna gizlenen sevgili umudu"nu şiirle sunuyordu. Oztürk, şiir serüvenine başladığı bu kitabının 75. sayfasında yer alan, "bdirim dayanır / dayanır bu karlı vahşete yürek" dizeleriyle başlayan "Dayanır Yürek" adlı şiirini, ikinei kitabı olan romanına ad yaptı; Bilirim Dayanır Yürek (1990). Bir şair kimliği kazanmak için dk adımını atan Oztürk, sürpriz bir çıkışla yine 12 Eylül döneminden yaşam parçalarıyla dolu bir romanla sürdürdü edebiyata attığı adımları. "Yüreğimize sıcaklıklar taşıyan bir derin nehir" olarak algdadığı aşkta yoğunlasan bu 12 Eylül romanıyla Öztürk, şairlikle romancdık arasında bir seçim yapmadığını ve birikimini çeşitli yöntemlerle sunmayı sürdüreceğini söylüyordu sanki. Cezaevi ürünü olan bu romanında yaşadddarını sorguluyor, içtenlikli anlatımıyla güzellddere olan umudunu yitirmediğinin çığlığını atıyordu. Aydın Oztürk bir sürpriz daha yapıp bir deneme kitabı sundu okuruna: Derin Nehirler Gibi (1991). Aydın Öztürk'ün bu kitabında ağırhklı olarak şiirsel bir ddin egemen olduğu denemeler yer aldı. Bu yazınsal metinlerde kendisiyle yaşamın acımasız gerçekleriyle, bizi bir yerlere götürmek isteyen egemen ideolojüerle hesaplaştı. Son ydlarda yaygınlaşan bu yazma biçimi şairlerin şiirsel bir hava de yaşama müdanale etmek isteklerinden kaynaklandıbence. Şiirin çığlığının yetişemediği, şiir sözcükferinin bellci de yetmediği koşulların dayattığı bu yazma biçiminin ortaya çıkardığı yöntemi uygulayanlardan biri de Aydın Oztürk oldu ve deneme ve eleştirilerini bir araya getirdiği bu kitabında şairliğini düz vazılarında sürdürdü. Körfez Savaşı'ndan tarih anlayışına hüzün dolu duygularla yaşayan insanların gerçekliğinden Cengiz Aytmatov'un "toprak Ana sı aracdığıyla savaş karşıtlığına, askın ve savaşın işlcvinden" Yunus Emre Sevgi Yıh"na uzandı. "Gerçeklerin Üstüne Düşen Göl gc" başlığıyla Zülfü Livaneli'nin "Şis" filmini eleştirip Attenboroug'un "Özgürlük Çığlığı" fılmiyle dgdi gözlemlerini aktardı; edebiyatımızda "tazebirsoluk" ola Aydın Oztürk ve kitapları rak yorumladığı "Yeni Sesler" dizisi ve bu dizideki yayınlann eleştiricilerini sorgulayıp "edebiyatsiyaset" ilişkisi hakkındaki düşüncelerini sıraladı. Tüm bunların toplamından da Aydın Öztürk'ün şair yüreğiyle yaşama ve kültür dünyamıza yaklaşımını öğrendik. Bu yaklaşımın insani ve toplumsal duyarlıklarla yüklü bir sorumlu sanatçı yaklaşımı olduğunu duyumsadık. Şiirsellikle yüklü ve savunduğu tezlere insani duyarlılığını alabildiğine kattığı bu deneme ve eje^tirileriyle de şaşırtmaya devam eden Oztürk, dört ydda edebiyatın üç ayn dahnda üç ayrı kitap sunarak "zor"lbir görev almıştı sırtına. Bu zorluğun üstesinden gelmesi için şiir, roman, denemeeleştiri olcuyucusuyla kucaklaşması zorunluydu. Oysa ülkemiz kosullarında yeni bir şairin ya da yazann "ilk kitabı"yla kabul görmesi zaten "zor" bir işti. Aydın Oztürk ise inatla sunduğu üç kitabını da ayn ayrı alanlarda üreterek kendisini bir açmaza sokmuştu. Bu açmazdır ki Aydın Öztürk'ü hep "ilk" ve "yeni" şairyazar yaptı. Bu nedenle onun dördüncü kitabı olan Bir Sevgi Kınlmasıydı (1993) adlı ikinei şiir kitabını belki de artık seçimini yapmış bir edebiyatçının şair olarak sunduğu bir ürün olarak görmüştüm. İlk kitabındaki şiirleri oturmuş değildi. Öztürk'ün; konu ve sözcükdize düzeni bakımından savruktu; kendi söylemini ve sesini arayışla doluydu; toplumsal bir haykırışla belirlenen şiirlerdcn oluşuyordu. Bu ikinei şiir kitabında ise Aydın Oztürk, yaşamın gündemini izleyerek oluşturduğu şiirleriyle kimliğini uzatıyordu sanki. Temmuz Ince Bir Sızıdır bölümünde yer alan 27 kısa şiirinde ve Bir Sevgi Kırılmasıydı adlı bölümdeki uzun şiirinde Öztürk'ün şair sesi çağlayan gibi dökülmeye başlıyordu. Çağlayanlardan Dökülür Sebim şiirindeki" Varsın / ümidin saldısında / yaralı bir nehir / yollar arasın kendine / elbet çağlayanlardan dökülür sesim" dizeleri bile başlı başına bu yargıya vardırıyordu okuyanı. Bu yargı, öztürk'ün kendi sesini bulma arayışını ve denemelerındeki sıcak tadın şiirleştiğini de içeriyordu bence. İlk bölümdeki lcısa şiirlerin nemen tümünde onun coşkulu ve duyarlı scsi çıkıyordu karşımıza: "ciderken / gözlerin / iki paslı çiviydi / çakıldı yüreime" 1 dizelerinden oluşan ardından şiiri u coşkunun ve duyarlılığın bir örneği yalnızca. 400'c yalun dizeyle kurulan uzun şiir ise Öztürk'ün siire yatkınlığını ve şiir serüveninde önemli adımlar atacağını gösteriyordu. Bunun gerçekleşmesi de uzun sürmedi zaten. Üçüncü şiir lcitabı Ağıtlara Yazıldı Zaman (1994) damıtılmış şiirlerle yayımlandı. Ölüm ve acı izleğinden yaratdan şiirler di bunlar. Örneğin "en kötüsü de / ahşmak bu ölümlere / her şeyi unutan / bir ülkede / kalbinize siyah Dulutlan örtüp / susmak." Ya da "ölümü tanımlayabitirdim belki / gel ki çocuklar öldürüldü" ve "ölüm ağlamaklıdır şimdi" dizelerinde oluşan ölüm gerçckliği bir trajedi olarak: "haydi sıkıysa susun / yargısız ölümler saklayan / koskoca bir mezarhk oldu vicdanlannız" ve "susun / yer yardsın da / yüzünüzü saklayın" dizelerinde ölüm teması ortaya çıkıyordu. Aynı biçimde, "ölüm kıpırtısız Dİr gecede / kıydara vuran dalgaların / sessizliğince yaşandı çocuklar"; acı olmasaydı eğer / belki ölüm / hazırlıksız yakalardı insani"; ve "ölüm bile / daha çok acıtmıyor artık / alevin rengi sararırken" dizelerinde de karşımıza çdtan tema, onun şiirinin temel temalarından birinin "ölüm" olduğunu gösterdi. İkinei tema ise "acı" temasıydı. "Acının sessiz harfleriyle" "ve çığldt sürgünü acısı" dizelerindeki yoğunlukla "acı", şiirin kaburgasını olusturdu. Kitabın dcinci bölümü olan "Ağıtlara Yazıldı Zaman" bölümündeki aşkın, bireyin, sevginin öne çdctığı ve kavga de sevdanın iyice iç içe girerek bütünleştiği şiirleriyle Aydın Oztürk, "işte şiirim bu" dedi sanki. "yalnızlık / nasıl paylaşdır / dayanacak / bir büyük acı / yoksa eğer"; "gözlerin bahar seîi / katıp önüne / sürükler / vüreğimi"; "tarih / nasıl yargdar insani / kimin yazdığına / bağlıysa eğer" diyerek haykırdı. Aynca "bahar gibi çiçekleneh / sokağa çdc dık esintinle / bana gel / daha kapıdan girerkcn / gözlerinden cözülüp / nilin yeşüiyle kucakla beni" uizelerindeki yoğunlukta, "Daha Sıcaksın Buzullardan". adlı şiiri oluşturan şu dizeler de Aydın Öztürk'ün şair kimliğini ortaya koydu: "volkanik kayalardan oyarak sözlerini / buzullar altında akan / nehirlere döndüm diyorsun / iyi ya / daha sıcaksın buzllardan / daha yakın mevsimlere." Aydın Özturk Yıkık Duvarlar Gibi Kaldı Gözlerim (1995) adlı şiir kitabında ise ustalaştığını iyice gösterdi. "ydandağında efsaneler tersine dönmez / bozydanın yakanşıyla taşkesdmez zalimIer / gömleğinc sannıp kıvranır gün ağarıncaya başsız gövdesi / tem yolunun ışıklı medya plazalarında dönek yazıcılar / tarihi intiyar bir bunağın belleğine kilitlediler" dedi. "tarihiniz suçludur/ tarihiniz sabıkalı" dedi Madımak'ı yakanlara; "derinden mırıldandığınız dualar cürümünüz" dedi ve ekledi: "yanddınız! /Ölumünü bden bir ozan ateşe düşüncc körüğe asılanlardır asıl ölerı: / Ama siz nereden bileceksıniz! / Bilinciniz boş bir karatahta, kanlı tebeşirle çizümeyi bekleyen." Guernıca'va geçti; "Ah Guemica! / Yanmış barikatların arkasında yenilmc miş zaman / Ah Gııemica! / Direnmiş bütün kentlerin en onurlu sayfası" dedi Duyarlılık yüklü bir şair olduğunu bir kez daha duyumsattı. Bu duyumsada haklı olduğumıızun kanıtı olarak da Cumartesi Anneleri (1996) çıktı. (Cumartesi Anneleri vıcdanımızdır. Yüzydların anneleridironlar. Yüreklerinde vicdanımızı büyütüyorlar, kaybettiğimiz vicdanımızı. Onlarbüyüdükçe, onlar CUMHURİYET KİTAP SAYI 47% Kmnf sesM arayış Bh* donemo kitabi msan sıcakhğı usıaRBaoognı I Aydın Oztürk. şükran Kurdakul'la blrlikte.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle