01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Demokratik bir meclisin anatomisi Cemil Koçak ın editörlügünü yaptığı, Sabancı Ünivcrsitesi'nin Cumhuriyet'in 75. Yıh vesilesiyle yayımlamış olduğu Birinci Meclis adlı çalışma; bugün de birçok siyasct bilimcisinin en demokratik meclis olarak niteledigi Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni bütün ayrıntılanyla incelerken, farklı görüşleri de içeren yorumların yanı sıra fazla değinilmeyen bazı konuları dile getirmesiyle dikkati çekiyor. Kitap, yaklaşık üç ouçuk yıl Milli Mücadele'nin kızgın ateşi içinde geçen günleri, bugün bile karanlıkta kalan bazı siyasi olayların arkaplanlarını, siyasi gruplaşmaları, Birinci ve Tkinci Grup arasındaki tartışmaların ncdcnlcrini ve o yilların Ankara'sındaki günlük hayatı, yaşananların atmosferiyle yansıtan yazılan da içeriyor. FAHRİ ARAL Vıll bllllllıll 11,1110 g l K ' H Sabancı Üniversitesi Yayınlan ndan nefis bir çalışma: Birinci Meclis G eçen yıl oldukça yoğun biı biçim de kııtlanan Cumhuriyet'in 75. Yılı, bu yıl da yerini Osmatılı Devleti'nin 700. kıırulıış kutlamalarına bıraktı. Su anda araya giren seçimler, si yasi olayların hergün farklı görünümİerle gündemi mcşgul ctmcsi ve belki de konunun kendisinde mündemiç ba/.ı "çckıncelcr" kııtlaınalann, Oımhuriyet kadar kapsamlı olrnayacağmı gösteriyor. I ler neyse, bir yıl içinde ortaya nelerin çıkacağını, saıkacın itrat ile telrit arasın da nasıl gidip geleccğini, abartılar vegerçeklerle birlikte yanlış değerlendirmele rin nelcrevaracağını hep birliktegöreceğiz. Süphesız ki, bu tur kutlamalar son tahlilcle iktidarların kitleler karsısında güç lerini, egemenlik araçları halinde sunulan ideolojilerini bir kez daha kanıtlama çabasından, böylesi bir "güç gösterisi"ylc kendilerinin nasıl örgütlcnmiş ol duklarını tekrarlamaktan ötc fazla bir anlam taşımamaktadır. Aıada geliştirilen farklı düşünceler, eleştirel yaklaşımlar, muhalif söylemlerbir DÜyük potanın icindc eritildiği için sonuçta iktidarın; Elias Canetti'nin bcnzetmesiyle orkestra şef inin, arkasını dönüp, değneğini kaldırmasıyla bütün sesler kesilir, dinleyiciler (kitleler) kıpırdanıayarak öylece du rur. Sonunda nasıl olursa olsun, alkışlamak zorundadırlar... Bu Eransız Devrimi'nin dcğişik kutlamalarında, artık gerilerde kalmış Ekim Devrimi'nin görkemli şenliklerinde de hep böylc olagcldi. Bu değerlendırmeyı yaparken, kolay bir cöziim yolu tutturup "işte rcsmi tarih bu" diye kestirıp atamayız. Bugün her kcsim, her sosyal sınılın, tarihi vakıaları kendi ideolojik saiklerine göre bi çimlendirmck, topluma kendilerinee yöıı vernıek isteyen heıkcsin bir resmi tarihi vardır. Bunlar çizmiş oldukları sos yorumları kabul ederken, dışarda kalanları ve elbctte ki benimsemediklerini "resmi ta rih"ebağlı düşünceler olarak suçlarlar. AnomtNt cak, toplumsal süreç içinde kendi çizdikle ri sınırlar ölçüsündc, kendi hareketlerine hatta bir anlamda varlıklarına atfctmiş oldukları özgürlük, aslında kendi resmi tarihleri olarak biçimlenir, fakat bu hiçbir zaman onları rahatsız etmez. Burada karşımıza çıkan egemenlik/tabiyet gibi ikilemler de kendi içlerinde bir "resmiyet"i ifade eder ki, ülkemizde Kemalist'inden lslamcısına, liberalinden sosyalistine, Alevi'sinden Sünni'sine kadar her kesimdc bcnzer tezahürleri görebiliriz. O zaman geriye ne kalmaktadır? Tarihin öznesi olan olgulan ele alıp, farklı dönemlerdc, farklı konjoktürlerde dile getiren tarihçi; gerçeğin yeni biçimleri ni dcğişik dönemlerdc yeni verilerle tekrar tekrar yorumlarken hangi konumu seçecektir.' Cündüz VassaPın "tarihin tarihinde yeni bir dönem" diye nitelediği, milyonlarca dolarla ifade cdilcn bir "kıymetlenme"ye maruz kalan tarihin al dığı yeni biçimler arasında tarihci kendine nasıl bir yer seçecektir? Şirket tarihlerini, kurum tarinlerini yazanları birer vakanuvis olarak mı adlandıracağızr' Mesela her tırsatta bağımsız bir sivil top lum örgütü olduğunu tekrar eden bir kıırulıışım "kurum tarihi" diye hazırla dıklarını nereyc koyacagız? Mesela Taris, Tarihinde 12 Iiylül öncesinin, hâlâ bircok insanın hafızasından silinmeyen Taris, Olaylan diye bilinen iijçi olayların dan sadece bırkaç cıimleylc sozedilmesini nasıl değerlendireceğiz? Aynı şeyleri oldukca yetkin bir çalışma olarak gördüğüm Seka Tarihi vr>. için dc söyleyeCieçen yıl scferber edılcn bütün imkânlara, sarledilen onca kaynağa rağmen Cumhuriyet'in 7^i. Yıl kutlamaları yukarda tanımlamaya çalıs,tıgımı/. sıradaıv lığı aşamadı ve ortaya çıkan ürünlcr kimi zaman sarkaeın irrat noktasının sınır larını da aşan bir ortamın şekillenmesine yol açtı. Kongrelerden sempozyum lara, sergilerden gösterilere kadar her şey "tck ses, tck yürek" şiarının hâkinı olduğu bir tabloya dönüştü. Düzenlenen sempozyumlardan kongrelere, açılan sergilerden konserlere vb. kadar, bazısı hariç çoğu içcrikten yoksun bir "özlem gösterisi" halinde sunuldu. Gcrçi kendi payıma, bir yıl boyunca korkunç bir göısel malzeme yağmuruna tutıılduğum için oldukca mutluydum; benim gibi düşünen bircok kimse de mııtlaka bu hazzı tatmıştır. Ama geriye ne kaldı diye sorarsanız, ccvabım pek parlak olmayacak, çünkü kişı olarak bir tarihsel olgunun tüm veçhclerinin "teşrih masası"na yatınlmasını beklcrdim. Sözgelimi, (^umhuriyct'te aile konulu bir sergi düzenlerken Anadolu'da sıradan, yoksııl, (,umhuriyet'in ilk yıllarında, Cumhuriyet'in ne oldıığunun bile farkına varnıadan hayat muca K u r b a n Bavran1l Cumhupiyetin 75. Yılı delesi veren köylü ailelerinin, kasabalarda oınür tüketenlerin ki bu konularda özellikle görsel malzeme bul manın çok zor olduğunu biliyorum yaşaııı ıı ı ı s biçımlerinin, her yanıyla sergilenmesi ner şeyin sunulduğu gibi toz pembe olmaaığının dile getırilnıesi gerekmez miydi? Kısaca hcr türlü iyi niyetli çabaya rağIIMI olaya yaklaşım belirli sınırlar için dc olduğu için, geçen yıl gerçckleştirilen etkinlikleriıı sonunda Cumhuriyet'in çeşitli ölccklerdc ve yeni verilerle donanmış çok boyutlu haritaları çizilemedi. Ne var kı, burada sorumlulugu tck başına devlette ve onun imkânlarını kulla nan kurumlarda aramak da doğru değildir. Bu konuda kendilerini sivil toplum kuruluşları diye adlandıran kurumlar da etkili olamadı, kendi söylemlcrini bağımsız olarak oluştuTamadı. Mesela hangi işçi kuruluşu, sendika ya da konfederasyon Cumhuriyet'le birlikte işçi sınıfının kazandıklarını, kaybettiklcrini Meşrutiyet ve Cumhuriyet'te yapılan yasal düzenlemclerin içeriğini yorumladı... Tatili Eşgâi'den Talcriri Sükun'a Cumhu riyet'in tş Yasalarına, ('emiyetler Kanunu'na uzanan süreci, yasaklamaları, baskılan vb. gcniş bir çcrçcvcdc "kutlama" kansamında irdelcui... l iangi işveren ku rıılıışu Mcşrutiyet'tcn tcvârüs eden milli burjuva yaratnıa kavramını, Cumhuri yet'c taşıyarak devlctçi politikaları, hazırlanan sanayileşme progıamlarını, planlaıı, bunlar içinde işvercnlerin ycrini, yabancı sermaye ilişkilerini, Tck Parti Dönemi'nden günümüze uzanan sürcçte işvcrcnlerin gelişim veörgütlenmesini genis, çapta ortaya dökecek çalışmalar yaptı... Aynı şeyleri csnaf kuruluşları ve diğer mesleki kuruluşlar için de söy leyebiliriz, sanırım. Sonuç olarak, olguların üstünün örtülmesi; silinip, parlatılarak yeni veçheler kazandırılması, fazla rağbet görmeye başlayan meşrulaştırma âmiyane tabiri ile yıkama işlemleri giderek tarih bilin cimizi yanlış mecralara akıtmaya başlamıs bulunmaktadır. Bu ise tehlikeli bir gıdışın habercisidir. tlerde, "tarihin tarininin" yeni dönemdeki anlayışı başkö^e yeoturtulup, bu toprakların bütün renkIcri birbirine karıştırılarak, hafızalanmız alt üst edilirse hiç şaşmayın... Ancak yine de karamsar olmamak gerekir. Her şeyc ragmen bugun Türkiye'de birço^unu yakından tanıma fırsatını bulduğum, birlikte çalıştığım genç, araştırmayı hakkını vererek yapan, yaptığı işin heyecanını yürekten duyan, klasik yöntcmlcrle çalışmayı aşmış, dipaınik bir tarüıçi kuşağı yetişmektedir. Ünem li olan, bunların önüne konulacak çalışma alanlarının özgürleştirici ve bağımsız düşünmeyi teşvik edici özellikler taşımasıdır. tşte bu açıdan bakıldıgında Cemil Koçak'ın editörlüğünü yaptığı, Sabancı Üniversitesi'nin Cumhuriyet'in 75. Yılı vesilesiyle yayımlamış olduğu Birinci Meclis adlı çalışma; bugün de birçok siyaset bilimcisinin en demokratik meclis olarak nitelediği Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni bütün ayrıntılanyla in celerken, farklı görüşleri de içeren yorumların yanı sıra fazla değinilmeyen ba zı konuları dile getirmesiyle dikkati çekiyor. Kitap, yaklaşık üç buçuk yıl Milli Mücadele'nin kızgın ateşi içinde geçen günleri, bugün bile karanlıkta kalan bazı siyasi olayların arkaplanlarını, siyasi gruplaşmaları, Birinci ve Ikiııci Grup arasınaaki tartışmaların nedenlerini ve o yilların Ankara'sındaki günlük hayatı, yaşananların atmosferiyle yansıtan yazı ları da içeriyor. Cumhuriyet'in ilanından bir süre önce görcvini yerine gctirdiğini açıklayarak, kendi karanyla çalışmalarına son veren Birinci Meclis'i her türlü düşüncenin temsil edildiği bir yapı olarak kabul eder ken, daha sonraki cumhuriyet meclislerinde gürülmeyen demokratik teamülle rin nasıl oluştuğuna bakmak gerekir. Işgal ve en ağır savaş koşulları altında bir araya gelmiş farklı göriişjere sahip bu insanlar, değişik siyasal gruplaşmalar için de oldukları zamanlarda ve scrt tartışmalar içinde bile birbirleıini nakzeden bir çaba içinde görünmez. Ozellıkle Meclis Egemenliği, lcra Vekilleri Heyeti ve Riyaset Divanı ile en sert tartışmaların geçtiği lstiklâl Mahkemeleri ve Başkumandanlık Kanunlarına ilişkın oturumlar, bugünlerde yeni seçimden çıkmış mil letvkillerimiz için örnek alınması gere ken demokratik üslup dersleriyle doludur. Kimilerine görc bir ihtilâl meclisi olarak nitelendirilen Birinci Meclis'e hâkim olan demokratik işleyiş ve millet egemenliği gibi temel kavramların, 1908 Meşrutiyeti'nin hemen ertesindeki o ncredeyse "tam demokrasi" diye tanınıla yabileceğimiz ortamda, fttihat ve Terakki'nin henüz aba altından sopayı göster mediği, ünlü "sopalı seçimler"den önceki Meclisi Mebusan'da da yer yer tartışıldığını görmek mümkündür. Bu konuda kitapta yer alan Aykut Kansu'nun yazısı oldukça önemli ipuçları taşımaktadır. Ne var ki, bizce sorulması gereken soru şudur: Niçin, Birinci Meclis'te yerlcş tirilmeye çalışılan demokratik işleyiş, daha sonra rcjinıin de oturmasıyla Cumhu riyet meclislerinin temel özelliği haline gelemenıiş; bugün bile payandalarla ayakta tutulmaya, şekillendırilmeye çalışılan bir unsur halindedir? Koçak'ın tanımıyla "yurtscverlik gibi ortak bir paydaya sahip, ilan etmediler sedefiilen birCumhuriyetkuran" Birinci Meclis üyeleri kan ve ateş içinde oluş turdukları mecliste niçin demokrasiyi tercih etti? Burada sorun çok tartışılan cumhuriyet ve demokrasi kavramlarını birbirine karıştırmaktan ötc bu tercihin üzerinde yükseldiği temeldir. Birinci Meclis'i oluştııran mebusların sosyal kökerılerini, eğitimlerini, demok ratik üsluplarını bugünkülerle karşılaştırdığımızda gerçekten ibret verici bir tabloyla karşılaşırız. Sözgelimi, korkunç bir cinayete kurban giden Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey'in uygar üslubuyla, belki de Ali Şükrü Bey'in adını duyma' CUMHURİYET KİTAP SAYI 479 BiPHiciMecNs'inyapısı Resmi tarih ne? 1920 aolavısıyla Meclis önünde yapılan dua Temmuz. SAYFA 10
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle