Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
A. CENGİZ YILDIRIM "istanbut hatırası." S'leri ters okuyun! S ararmış, kcnarlan yer yer yırtık siyah bcyaz fotoğraflar o Doğıılu nüznü gctirir scrcr önümüze. KarclcTİ dolduranlar bazcn Enveriye, bazen llitler bıyıklı... Çoğunda ncfcsler tutulmuş, eller dizlcr üzcrinde; ciddi duruş; bize değil de bazen sağa sola bazcn yukarıya bakan accmi pozlar... Onlar fotoğraf makinesine yabancılığın da belgeleriydilcr. Hatıra Fotoğrafları'ndan Yürek Sanaöı'na yim/ kaybolmalıyım satır aralarında/ sevdiğim bir romanın/ gülümsediğim bir akşam/ sitemsiz ölmeliyim/ (4) Şiirlerde, yerine göre somutun somut ile kimi zaman somutun soyut, bazen de soyutun somut ile tarif edilişini kapsayan bir imge örgüsü var. Yağmur Yürekli Mektuplar için "lirik metinler" denilmiş. 16 "mektup 'tanoluşan kitaba fotoğraflar ve Nuri Can desenleri görsel zenginlik katiyor. Metinler arasına şiirler, şiir parçaları serpiştirilmiş. Bu metinler yer yer düzyazı ile şiir arasında devam ediyor, şiire yaklaşıyor, bazen de şiir oluveriyor: "kumsalda bir ateştir artık sazlar, çıtırtıları ve aleviyle. alevin kumsaldaki silik gövdcsidir. tütüp durur. ardısıra rüzgâr buruşturur kumdaki resmi (...)" (5) Bu tümceler (ya da dizeler) alt alta da yazılabilir. Öztürk, Mektuplar'da objektifini sık sık insanın iç dünyasına çeviriyor: "başkalarının ağzından kaçsa, dudağınızı ısıracağınız düşlerinizin resmi geçidi başlıyor. en kuralsız olanı bile cömertçe kabulleniyorsunuz. "ayıp" dedikleri türden sanneler var... yüreğiniz tıklamıyor bile. mutlusunuz...' (f>) Şiirde, şiirle; düzyazıda düzyazı ile ye tinmiyor Aydın Öztürk. Yazının çcşitli türleri arasında olduğu gibi sanatın de ğişik alanları arasında da gidip gelerek, estetik tatlar topluyor. Şiire ya da yazıya konuedilenoluularınzenginliğiveçeşitliliğine uygun bir dil geliştirme çabası elle tutulurcasına belirginleşirken, zaman zaman da şiirin düzyazıya kayma tehlikesi kendini gosteriyor. Damıtılmıs dizeler ve tümceler arasında "sufle", 'kahretsin", "akıllım" gibi sözcük ve deyimler yabancı ve iğreti duruyor. *** Günceli sanat diliyle ifade etme, sanatçıya bir yandan oldukça zengin malzeme sunarken, bir yandan da seçme ve ayıklama; özel olanda geneli; geçici olanda kalıciyı; yerel olanda evrenseli dile getirme zorkıklarını ve sorunlarını beraberinde taşır. Aydın Öztürk bu zorluklardan kaçmıyor. Belki de kısa sürede önemli "gctirisi" olabilecek çok şeyi bilinçle ve cesaretle fcda ederek toprakta vc yaşamda arıyor şiiri ve şiirin köklerini. Yürünmesi zahmetli, geniş soluk isteyen ama güvenli ve sağlam bir yolu benimsiyor. Şiir doğası gereği öteki edebiyat türlerine göre, yaşamdan uzaklaşma ve soyutlaşma eğilimi en fazla olan türdür. Estetik bakınıdan en üst soyutlama düzeni olan "imge", öteki türlerdekinden farklı olarak, şiirde bir unsur olmaktan çıkar, şiirin bütününe dönüşür. Bu durumda, şiir dili yaratabilmek ve bunun somutu kapsayan bir dil olmasını sağlamak gerçekten şairin bitmez tükenmez çabasını gerektirir. A. Öztürk bazen çağrıya, bazen çığlığa dönüşen estetik bir çabayı yüreğini ve beynini kanatırcasına sürdürüyor.. Içeriğe uygun bir dil serüveni sürüp gidiyor iki lcitapta da. Bu serüvenin nerelere kadar uzanacağı insanda merak uyandırıypr. Aydın Öztürk, bunların yanısıra tstanbul ve çevresinc yayın yapan 94.3 Radyo Umut'ta hazırlayıp sunduğu Yürck Sapağı programının notlarını aynı adla yayımladı (7). Öztürk, kitaplaştırma gerekçesini,"... iki yıl boyunca dinleyicilerle paylaştığım bu sohbetin sıcaklığını kalıcı kılmarıın doğru olduğunu düşündüm. Hepimiz biliyoruz ki sözler çaouk buharlaşıyor, yazılanlar kalıyor" diye açıklıyor, önsözde. Programa (dolayısıyla kitaba) konu olarak seçilen; "Savrulup giden yaşamlar"dan "üretken olmamanın yansımala n"na; "kentlerin varoşlarındaki yürek fotoğrafları"ndan Karacaoğlan'ın "Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm"üne, "sözcüklerin ve eylemlerin arkasına insarıı koymak"tan "kıskançlık" ve "öfke"ye ka dar kırk iki ilginç başlık, her biri üç dört sayfa içerisinde, deneme ile makale arası bir türde inceleniyor. Denemenin sıcaklığı ve içtenliği, makalenin iddiacılığı ve Kanıtlama çabası birlikte, birbirini bütünleyerek yürüyor. (Öztürk, kitabın önsözünde bu yazılara deneme ya da ma kale demeyi uygun bulmadığını belirtiyor ve "lirik metinler" diyor.) Özel radyo ve televizyon programları bir yandan içerik, sunum vc basın ahlakı açısından çcşitli eleştirilere ve tartışlan olduğu bilinir. Kitlenin anlık dııygıı larla, aşağılanmasını beklediği birini ya da bir kesimi çamura batırmaktan, her kesin ya da geniş kesimlerin çeşitli nedenlerle kızdığı birine mikrofondan bağırıp çağırma, hatta sövüp saymaya, şu veya bu nedenle gülünç duruma düşmüş birini alaya almaya, soytarılık ve şaklabanlık etmeye, nabza göre şcrbet vermekten, duygu sömürüsü yapmaya ka dar... Diğer yandan, bu toplumu az çok tanıyan herkes bilir ki, sürekli olarak hüzün ve keder pompalamak epeyce "para" eder. Irkçııığın kabardığı zamanlarda şovenizm, dinciliğin geçer akçe olduğu zamanlarda doğrudan ya da dolaylı biçimde şeriat pazarlamacılığı "kârlı" bir iş olur çıkar. Kültürel, düşünsel, cinsel her bakımdan fazlasıyla bastırılan, öte yandan yoksulluk ve itilmişliğin cendcresine kıstınlan bir topluma "damardan" bunalım şırınga yaparak da dinleyici avlayabilirsiniz. Işte daha da çoğaltılabilecek "reyting" yolları... önemli olan çok sayıda "alıcıya" ulaşmak değil mi? Kitle iletişim araçlarının insanın özgürce düşünebilmesinin olanaklarını zenginleştircn, bir bakıma onları gerçek anlamıyla kitle iletişim araçları yapma yolundaki çabaların vazgeçilmez önemi vc değeri olduğu yadsınamaz. Aydın Öztürk'ün Yürek Sanağı'nda kitle iletişim araçlarına bu açıdan baktığı anlaşılıyor. İki yıl boyunca seslendiği mikrofondan hep sorular soruyor, dinleyiciyi düşünmeye ve tartışmaya çağırıyor. Neyi mir' Üzerinde düşünülmcye gerek duyulma dan doğruluğu kabullenilmiş, öneminin ayırdına varılmamış, gundclik yaşam içerisinde gözden kaçmış bircok şeyi. Da ha somut söyleyelim, "Zevkler ve renkler tartışılmaz"ı örneğin; "kcndimizi ne kadar ifade ediyoruz"u, "akıp giden zaman"ı örnçfiin... Peki, (Jztürk çağrısını nasıl yapıyor? tşte asıl önemli olan nokta bu... Bir kere anlatım açısından ağırlıklı ola rak birinci çoğul kişi ağzı tercih ediliyor: "Şöyle bir yanlışımız yok mu? Bütün insanların bcnzerliğinden, aynılığından yola çıkıyoruz. Giderek ayırımların, farklıhkların silindiği, düz, birbirinin aynısı insan tiplemeleri çıkarıyoruz. Bütün fotoğraflar aynı kişinin portresini koyuyor önümüze. Nct bir yüz göremiyoruz. Birini diğerinden ayıramıyoruz. ()nlarla ilişkilerimizin karışmasının bir nedeni de bu." (8) Dinleyici (tabii artık okuyucu) kesin biçimde eşit zeminc çckiliyor. Kişi kendine tepeden buyuran, ona öğreten değil, kendisiyle bir masada karşılıklı oturan anlatıcıyı dinliyor, onunla konuşu yor, tartışıyor, sonuçta anlaşıyor ya da anlaşamıyor... CJztürk, programcı olarak kendini hep gcri planda tutmuş. Onünde mikrofon aörenlerin "nutuk atma" ya da "komp lekslerini tatmin etme" yerine, kendini geriye çekerek konuyu, konuğıı ya da düşünceyi öne çıkarmasınm ne kadar zor t)lduğunu, ancak radyo ve televizyon ya yıncılığı içinde bulunanlar bilir. Iştc Aydın Öztürk bunu başarıyor. Ve bu başa rı içtenliği, içtenlik ınandırıcılığı gctiriyor. Ele alınan konuyu nct biçimde an lamak ve anlatmak için yazarla birlikte çaba harcıyorsunuz, yazarla bütünleşi yor, unun sorularına, onunla birlikte yanıt arıyorsunuz. Ülkemizdc çeşitli toplumsal dinamik lerden her birinin kendini bağımsız olarak örgütleme ve ifade etme süreci, bu SAYFA 5 "Askerlik hatırası." S'Icr doğru yazdmış olsa da o hüzün, o acemilik, o eziklik sürer giderdi. Bayrak, amblem, yurt haritası, elde tüfek sınır bekleyen nöbetçi figürlcri ve o haritanın ortasına amatörce yerleştirilmiş bıyıksız, üç numara tıraşlı genç yüzler... Fotoğrafın arkasında hasrct dörtlüğü... "Sütler kaymak tutar tuzmaz ordayım." Sayılı gün cabuk geçer, demişler... Büyiiklerin cllcrinden, küçüklerin gözlerinden öpen mektupların zarfıyla memleketc gönderilen fotoğraflardı onlar. *** Üçüncü "hatıra fotoğrafı" ölülerle çektirildi. Bir clde tüfek, bir elde kesikbaş... Kıkçla uçurduğu kelleyi umursamazlıkla ölünün "koltuk altına" yerleştirdikten sonra ağır adımlarla uzaklaşan üsmanlı cellatları gcçit resmi yapıyordu... "Her sey vatan için!" Genç ölülerin başında karmakarışık genç yüzler: Gururlu, öfkeli, korkulu, şaşkın... Çabuk mu unutuyoruz? "demek mintanını sıyırmışlar, çocuk memelerin ortada kehribar saçlannı ellerine dolamışlar dudağında kurumuş sloganlar poz vermişler cesediııle. ölülerle bir hatıra fotoğrafı" (1) Şiir unutmaz; unutmuyor! Aydın Öztürk'ün geçtiğimiz ay iki kitabı yayımlandı (2): (ilülerle Hatıra Fotoğrafı (Şiir) ve Yağmur Yürekli Mektuplar (lirik metinler). Öztürk böylece onuncu kitabına ulaştı. Ölülerle Hatıra Fotoğrafı üç bölümden oluşııyor: Olimpos un Tanrıları da Tozlanmıştı, Minerva Gözlerimin Saklı Kenti, Esintiler. Kitabın ilk bölümü hemen hemen bütünündc, hatta ikınci kitapta da görülen ilginç niteleme, benzetme ve tamlamalı bir anlatımla başlıyor. Bu anlatım çoğu zaman fotoğrafya da resim etkisi yaratıyor: "gece parlak bir ayla dökülüyordu kente. haliç bir ışık mezarlığı, titrcşen sorıılardı. odalarda ampuller karardıkça yalnızlığı çoğalıyordu süleymaniyenin. (...) kapısına kilitler vurulan cibali sigara, duvarlarının ışıkla yıkanan sarı ben zini veremli işçi kızlardan ödünç almıştı. cibali sigara yaşlı yaşlı öksürdu. (...)" (3) Yalnızca fotoğraf mı? Aydın Öztürk, hazır dünyayla yetinmcycn ve bütün dünyayı kucaklamak, onu avuçlarına almak, donüştürmek ve okşamak isteyen bir ktışağın temsilcisi olarak; ödünç değil, soluk soluğa sürdü rülmüş ve denenmiş bir yaşamın acısı ve sevinci, hü/.nü ve coşkusu, uyunıu ve çe lişkisi, sorusu ve yanıtı, gönül rahathğı ve iç hesaplaşmaları, eleştirileri ve özcleştirileri ile bir büyiik dürîyanın kapılarını aralıyor bize. Yenilen bir kuşağın direnmeye devam edcn bir temsilcisi olarak "inadını inat" diyor: "zalimlerin şarkısım söylemektcnse/ dilimi koparmalıyım, parmaklarımı kesmeli/ çığlığımı taş duvarlara gömmeliCUMHURİYET KİTAP SAYI 479 Estetlktatlar Öztürk'ün çağmsı AydınÖztürk,AfsarTlmuclnla Bergama,Akdenlzll Ozanlar Toplantısında Resim etkisl malara konu olurken, bir yandan da program kaynaklı yapıtlarortaya çıkıyor. Veni bir ürün değilse bile yeni bir yöntemin gittikçe çoğalan örnekleriyle karşı karşıyayız. Yürek Sapağı, bu alanın neresinde durııvor? Bu soruya nesnel bir yanıt vere bilmek için bazı genelleme ve saptamalar yapmak gerekiyor. Daha doğrusu belli açılardan, genelden özele inerek Yürek Sapağı'nın ycrini belirlcmeye çalışacağız. Çağımız iletişim çağı olarak da adlandırılıyor. Kitle iletişim araçlarının son yıllarda baş döndürücü hızla gelişerek ufaştığı büyiik gücü vc ctkiyi ifadeetmesi bakımından doğruluk payı bulunan bu nitelendirme, insanlık açısından varılan hazinbirsonucunperdesideolabilmektedir. Başka deyişle, iletişim tekniğindeki gelişmeye bağlı olaralc ulaşılan hızlı bilgilenme süreci aynı zamanda gerçekliğin amansızca çarpıtılmasını ve insanın en ayııdedici özelliği olan düşünme yeteneğini törpülcmcnin yollarını da çoğalttı ve genişletti. Basınyayının yerini artık "medya" aldı. Ve basın yayın için dördüncü kuvvet denirdi; "medya"nın birinci kuvvet olduğu ileri sürülüyor. Kitleler yarın neyi nasıl düşünecck ve tartışacak, kime nasıl kızacak, kimi niçin destekleyecek, bütün btınları sevimsiz "medya" sözcüğü ile ifade edilen basınyayın ya da kitle iletişim araçları belirliyor. Kitle ile iletişim kurmanın çeşitli yol