03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kapak konusunun devamı. Vc "yanlış duyum yoktur" Cioran'u göre: Bir yaşantının, bir du yumun yanlış olabileceğini ilcri siirmek için, hayatın ya da hakikatin dayandığı hangi "rcal" temeli gösterebilirsiniz? "Duyumların yanlış" dcmck, "sen bu düşü yanlış gördiin" demekle aynı şey değil midir? } Jayat vc dünya karşısında "nesnel" bir tavır, hayatı yaşayamamaktır, başkasını da "bir eşya, bir ceset gibi ele almaktır vc kendine de ölü gömücü gözüyle bakmaktır". Oysa hayat, bizi ölü gömücü olarak değil, gömülen ölüler olarak taşımaktadır! Cioran'ı anlamıyorum! Onu anlamatn ne müınkün, ne dc gerekli... Düşümdc gördüğüm bcnekli bir yılanı nasıl okşadığımı, ya da kar ortasında kızarmış bir nar ağacını nasıl gördüğümü anlayamı yorsam! Anlamak, kavramlarla ya da kavrama varmakla mümkün mü? Tüm yaptığımız, sürüngeııler gibi toprağa (hayata) yapışmak ve onu koklamaktan ibarct olmasın! Aşk, evet aşk! Schoppenhauer'in dcdiği gibi doğanın bize bir "oyun"u isc, bizlcr dc bu ölümcül oyunda Hayyam'ın piyonları gibi karanlık bir sandığa atılnıaya mahkum isek, ne kalır geriye bizden ? Kalır; sözlerimiz, şiirlcrimiz, yapıtlarımız, yani "koltuk değneklerimiz" kalır. Yaşadıklarımız dcğil dc yaşamak istediklerimiz, yaşayamadıklarımız kalır gcriye. Paradoks bu, değil mi? Olsun, hem hakikat hem paradoks olan yaşamdan geriye kalanlar, "yaşamış olduğumuz"un izleri, hatta kanıtları olabilirler, ama "yaşam"ın rek gercksinmediği şcy de "gerekçe"ler, kanıtlar değil mi dir? Bir söz vardır halk arasında: "Kâıt parçası kadar hükmünüz yok!". 'oğrudur, çünkü o kâğıt parçasinı üreten, yaratan hayatın kcndisi, üreticiliğini dc, yaratıcılığını da "ölümcül" olusuna borclu değil mi? Yaratıcı, çünkü ölümcül! Yaşamdan geriye kalanlar var fakat geriye yaşam kalmıyor! Cioran'ın Tann'sı, "mutlak" bir varlık değildir, ama yine de büyük harfle yazılır: Olmadığı haldc varolan bir Tann'dıro! Böylesine imkansız birgcrilimin varoluşudurTann...Ins>ançaresizliğidir, sürüp giden mursuzlıığuna başka anlamlar, farklı nitelikler yükleyerek yaşattığı, yücelttiği acılarının toplamıdır. Morg vc Piramitler arasında bir fark yoktur. Dahası bu "farksızlık" Varlık ve Yokluk için de söz konusudur. Can çekişen birinin ya da bir ayyaşın kulağına fısıldayabilecek küçük bir "hakikatimiz" olabilseydi, başka hiçbir kitap yazmaya değmezdi... Hakikat ya da hayat, bir peygamberin kıvılcım ve gizem saçan sözlerinden daha çok, yorgun bir savaşçının gözlerinden okunur! * "Yapıtlarını anadilinin dişında, başka bir dille üreten yazarlar çoktur. Ve kuşkusuz her birinin türlü nedenlcri vardır kendilerincc. Pcki Cioran, anadili Rumence'yi terkedip Fransızca'ya niçin "sığınmış"tır? Sadece Fransızca'ya değil, tüm modern "münzcvi'İerin "çöl"ünc, Paris'e de? Daha çok okunmak, tanınmak isteği mi? Sanmıyorum. Onun kaygısı "social" olmaktan öte "existential" bir kaygıydı. Onun sorunsalı şu ya da bu hayat, şu ülke değil hayatın, dünyanın kendisiydi. Saçmalık ve yabancılaşma idi. Işte bu saçmalık ve yabancılık da cn "anlamlı" biçimde ancak bir yabancı dilde kurgulanabilirdi! Anadilde "yalnızım ve yabancıyım!" derken bilc insan, kendi soluğu ilc ısındığını bilir, hiç dcğilse anadili ona "yabancı davranmaz. Sanırım Cioran yabancı dili, yaSAYFA 4 •" "Paris Çölu'nde bir münzevi Cioran Burukluk/ E M Cioran /Çcvircn. 1 \aluk Bayrt/ Metis Yayınhm/ <)4s Doğmuş Olmanın Sakıncası / E M Cıuran / Opus Yayınlan / 221 s. 1 lük, insanın doğmadan önceki yaşamın dadır, doğarken her şeyi ile birlikte özgürlüğü de yitmiştir onun. Ne suç ne günah ilgilcndirmez onu. lşte bunun için, "Tanrı ya da insanlardan gelecek hiçbir sitem Cioran'ı yaralayamaz, onun vicdanı hiç doğmamış gibi rahattır!" Evet, böyle der Cioran... Ama kardcşi Aurel, 1948'de Romanya'da antikomünist bir komplo iddiasıyla tutuklanıp yedi yıl hapsc mahkum olurken, o kendini sorumlu tutacaktır: Ona yazdığı mektuplardan dolayı... "Herşey"i "hiçbir şey" olarak algılayan çağımızın bu "uykusuz" adamı, "ölümün, içinde geviş getirip hayatı sindirdiğini" nissederek yaşadı. Hayatı da uınursadı, ölünıü de... En iyisinin, hiç kimsenin elinde olmayan "hiç doğmamak" olduğunu düşünüyor ve aptal bir gülümsemeye takılıp kalacağını da bile bile varoluşuna bir anlam arıyordıı. Uzun gezilerinin birinde, Normandiya kırlannda rastladığı bir cenaze törenindc ayaküstü sohbet ettiği bir köylü, ona hayatın da, her şeyin de anlamını iki sözcükle anlatıvermişti: "Evet bayım, bu kadar... hepsi bu..."" bancılığı için, "yersiz yurtiuzluğu" için seçmiştir. Trajedininbilebirmantığı vardır, ama hayatın yoktur, çünkü saçmadır Cioran için. Böyle bir saçmalıkta acının anlanıı olmadığı gibi, avunma olanağı Insandan kacma sanatı O. Aydrnlanma döneminde Madam Du Deffand (3) tarafından sık sık ziyaret edilen bir "uykusuzluk okulu"na bağlanıyordu. Markiz, Voltaire'e yazdığı mektuplarda "gözümii kapamıyorum" diye yakınıyordu. 1 layatını bu şekilde "uzatmak" biçiminden tiksindığini de ekliyordu. Ama yine de, olayların en çoğunu öğrendiği bu kısa soluk saatlerdi. Cioran, kişilerin diplomatik bağlantılarını onların kendi varolusuyla bağdaştırmıyordu. O sadece BoulogneBillancourt sakinlerinin değil, tüm insan türünün cesaretini kırıyordu. Karpatlar'da oturanlar kadar, NeuillysurSeine, LevalloisPerret ve Montauban sakinlerini de söz konusıı ediyordu. Onlar, "tarihin mutlak bir yanlışlar defilesinden, birtakım uyduruklarla ilgili yiice tapınaklar silsilesinden başka bir şey olmadığını" bilmelileı. Cioran'daki DU karamsarlık ve umutsuzluk aynı zamanda gizemli bir şekilde etkili bir güce sahipti. Bu, kuşkusuzstildi (biçimdi, tarzdı). Bustil, umutsuzluğu en sert biçimde dilegetirerek tümüyle önlüyordu. Stil, büyü gibi her şeyi bağışlattınyor, geri kalana saygınlığını iade ediyor ve onu mcşru kılıyordu, hatta hayatın karanlığını da... Otuz yıl sonra, bir kıs akşamı, Soufflot Sokağı'nda bir kafede Cioran'la buluşacaktım. Yakınlarda bir yerde oturuyordu. Bükreş'ten geldiğinden beri manallcsini hiç değiştirmemişti. Savaştan da, gereği de yoktur. Çünkü özgürlük de yoktur. Eğer özgürlük, en yalın anlamıyIa "kendine bağlılık" ise, bu saçnıa dün yada, insanın kendine bağlıhğının olanağı da, anlamı da kalmaz. Gerçek özgür "tnsan türünc karşı sert olduğu oranda bireylere karşı hoşgörülü... Cioran, gezegenimizin cn uygar yabanisidir (insandankaçan insandır)." FRANÇOIS BOTTE V incent Auriol'un Cumhurbaşkanı olduğu yıllar... Malraux, Sartre ve Camus, edebiyat dünyasının egemenleri. Soğuk savaşkcndini güçlü bir şekilde hissettiriyor. Rita Hayworth evleniyor, Fausto Coppi (1) Fransa Bisiklet Turunu kazanıyordu. Marcel Cerdan (2) ölümü ParisNew York uçağında yakalarken, insanlar Azor adalarının yerini öğrenmek için Atlantik haritalarına göz atıyorlar, coörafyayı duygulardan yeniden öğreniyorlardı. Fransa 1949 ydlarında dokunsan ağlayacak gibiydi, zira hayat ona özgürlük umutlarından ve eğlcncelerden sonra çok sıradan gibi geliyordıı. l'ransızların ağzı "çamur' gibiydi. Haylidüşgörmüşlerdi. Tarih'in migrenlerini hangi aspirinin yok edeceğini düşünüyorlardı. O yılda, Cüoran "Bozulmanın Kitabı"nı yayımladı. Bu, onun Voltaire'in dilinde ilk yapıtıydı. Metafizik bir ateş gemisi... Karpatlar'dan gelen bu insandankaçan (yabani, ürkürük) adam, kötü sözlü notlarından öcünü, yazılı olarak alıyordu. Kötü telaHuz ettiği ama değer verdiği Iransızca'yı; bizim sözdiziminin çcrçevesinc Rumence'nin taşkınlıklarını sığdı rarak, en kusursuz bir biçimde yazıyordu. "Cansıkıntısı; diyordu Cioran, bize zamanın ötesine geçişi değil, ama onun yıkıntısı olan bir sonsuzluğu ifşa eder." sonra Racine Sokağı'nın haleti ruhiyesini Odeon Sokağı na taşımıştı. Bu kötümserlik şampiyonunu tanımak düşüncesiyle teuirgindim. Pascal, Schoppennauer, Kierkegaard, Dostoyevski, Nietzsche, Kaflca, Beckett, Cioran, Hamlet'in hayaleti ve Alceste'in (4) gölgesiyle müthiş fırtınalı bir toplantı hayal ediyordum. Orada varoluşun anlamına kimse değer vermiyordu. Hatta bu anlam, modası çok hızlı değişen giysiJer gibi ucuza satılmıştı. O zaman; şakalarıyla, taşkınlığıyla ve her zaman kalkık duran kırbacıyla böyle ateşli bir insanla tanışmak ne sürpriz olmustu! insan türüne karşı sert olduğu oranda bireylere karşı hoşgörülü bu adam, gezegenimizin en uygar yabanisiydi (insanuan kaçan insanıydı). O, düşkırıklıklarının ifadesiyle, kalp atışlarının ya da coşkunluklarının çağrışımını mizahla birbirine karıştırıyordu. Zira bu garip kötümserin tutkuları çoktu: Bisiklct, pcrhiz merakı, Paris gezintileri. • 'iürkçesı. Kenan Sarıalıoğlu (*) Magazine Litteraire, No. 327, Decembre 1994 sayısından alındı... (1) Fausto Coppi: ltalyan Bisiklet yarışçısı, 1942'de saatte45,7 km ilc dünya rekoru kırmıştı. (Çev.) (2) Marcel Mcrdan: Orta Siklet Dünya Boks !jampiyonu (1948) (Çev.) (3) Madam Du Deffand: Fransızkadın yazar. (ö. 1780) Dönemin ünlü yazarlarının uğrağı olan bir salonun da sahibiydi. (Çev.) (4) Alceste: Moliere'in ünlü oyıınu "Le Misanthropc" (İnsandankaçan) adlı yapıtındaki başkahraman (Çev.)' CUMHURİYET KİTAP SAYI 438
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle