04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

DOĞAN AKIN lmaz işlerc itiraz eden ıhlamur ağaçları yok sokaklarımızda artık. Kulağının arkasına sıkıştırdığı kurşun kalemi ve gözlerinin aftında torbalanmış yoksulluğuyla mahalle marangozları da, ardiyesinde saklambaç oynayan çocuklar için nicedir "vur emri" çıkarmıyor! Peki hcptcn mi geçmişte kaldı eskiler? Yoksulluk örneğin, sokakIarda "şap şap" yürüyen işçiler? Gecekondular... Yüreğimizdeki gelincikleri titreten Sıvaslı ölümler? Kaç durak silindi medya yazarlarının "business class'yolculukfarında yaşama dair? Hangi sokaklarda yaşamm yüreğine hâlâ su verildiği unutturulmak istendi? Ilaç kutularının kcnarlarına not edilmişhayatlar yok nıudur artık? Cumhurıyct yazarı Işık Kansu, bu soruların alçakgönüllü yanıtlarını da vcriyor ilk kitabı "Ayrmtıların îzdüşümü"ndc. llhan Selçuk, kitabın sunuşunda, gazetecilikyazarlık serüveninde Kansu'nun yazıyla olan ilişkisinin koordinatlarını şöyle veriyor: "Işık Kansu 'Ayrıntının Izdüşümü' dcyişinin alçakgönüllülüğünde, bütünü kavrayışının yetisini gizlemek istese de, yazılanndaki ufku daraltmak gücüne sanip değil... Kimi gazeteci, bir konuyu ele alırken, üstlendiği sorumluluğun bilincini yüreğinden hiç eksik etmez. Çağımızda evrcnscllikle uygarlaşmanın ikizliğinden kurtulmanın olanağı yok. Işık Kansu öyle bir kişidir ki, insanlığı gazeteciliğine ağır basar; yaşadığı olayı akttmadığı gözyaşının merceğinden gcçirir. Dünyanın neresine giderse gitsin, değişmeyen bir bakışın sahibidir Işık... ...Işık Kansu gcnç yaşında kıdemli gazetecilik mertebesine erişirkcn kalemini kullanmada ustalaştı. Elinizde tuttuğunuz kitap bir ustanın ürünüdür. Ne var ki yalnız kalem ustalığı da çağımızda bir gazeteciyi yazar yapmaya yetmiyor. Işık'ta bir yazarı yazar yapan insancıl kültür, baba yadigârıdır. Çok az kişide bulunan ince bir 'etik'lc kişiyc, topluma, doğruya yaklasım, Işık Kansu'da gazeteci vc yazar olmauan da vardı. Meslek bu odaklaşmanın çevresinde ete kemiğe bürününce saygınlaşıyor... Kansu nun kitabı ayrıntıları bütünlcştiriyor..." Yazar, babası Ceyhun Atuf Kansu'nun, "Gcce, uzak yıldızların ışıklarını görebiliyorsan, gün aydınlık ve güneşli olacak demektir' sözlerini aktardığı "Gerçeği Aramak" başlıklı kısa giriş bölümünde, çocukluk bilincinden gazeteciliğe uzanan yola değiniyor: "Çocukluk bilincimdeki gecegündüz ikilemi boyutlanmıştı. Gece, içinde ışığı taşıyorsa, sabahın tül pcrdesi güleç yüzüyle açılacaktı. Hep, yıldızları gözledim. Gerçeğin utangaç gözkırpışları. Doğanın dönüşümü, evrenin gizi; yaşam. 'Resimli Bilgi Ansiklopedisi', özenle saklanan yeşil cilt kapaklı 'Keşifler vc Buluşlar Ansiklopedisi.' Ateş, uygarlığın ilk alevi. insanlık, aklı ıle algılamış becerikli clleıini. Yakalamış doğadaki gcrçcği. Gerçeği bulmak, gazeteciliğin kutsal görevi." Kansu, yalın gerçekliğin ardında unutulan, öncmsenmeyen, gizlenen ayrıntıların altındaki öykülerin önemini vurgularken, "Bu kitap, yaşanmış gerçeklerin ayrıntılardaki izdüşümüdür" diyor. Kitap; Kansu'nun, 1984 yılından beri Cumhuriyet'te yayımlanan yazı ve söyleşilerindcn yaptığı seçmelerin toplandığı "SokakJar", "Ölümler", "Insanlar", "Uygarlık Üzerine", "Ülkcler", "Hayvanlar" ve "tşçiler "bölümlerinden oluşuyor ve "Oyuncakla Bitnıiş Sözümüz" yazısıyla noktalanıyor. Işık Kansu dan "yok" sayılan öykülere ışık 11 O Biz"i anımsatan vazılar Şef Seattle'ın doğduğu Tillucum Köyü'ne gemiyle yolculuk: "Bizi köye getiren gemide, bol yıldızlı Amerikan bayrağı dalgalanıyor. Kızılderililere, tek yıldızı bile çok gören bayrak..." "Işçiler"de fabrika var. Eylcm için yağmurlu Ankara'da yalınayak yollara düşen işçilerin "şap şap" yürüyüşündeki uykusuz, biteviye dil, rutubet de yapıyor! Kansu, "Çocukluk Özlemi' yazısında oyuncakla bitiriyor sözü: "Yılbaşı iyi ki gcldin... Ankara'da oyuncak fuarı açıldı. Üfür, camdan kristal balonları, utacık delikten. Çocugun nefesi, deli rüzgâr. Önce uzasınlar, berrak ve saydam, sonra uçsunlar havada. Patlayıp, mini bir su damlacıgı olarak yere düşene dek. Albenili yastıklar. Oyalı tarafı senin. Koy başını, uyu. Ah, çocukluk düşlerinin denize koşan atları. Sıcak bir el, saçlarımı karıştırana dek sizinleyim." Işık Kansu, toplaınış ülke.sinin halleri ni, ekmiş Türkçe'nin bereketli toprağına. Geçmişe olan uzaklığın, varsayılandan az olduğunu da göstermiş. Orhan Kemal'in "Bereketli Topraklar Üzerinde" romanındaki Köse Hasan'ın, aylarca çalıştığı Çukurova'dan köyüne dönerken, kızına sadece "saç tokası' alabilmcyi düşlemesi, yoksulluğun uçsuz bucaksız sahrasını da tarif eder. Iflahsızın Yusuf, köyündekilerin hiç bilmedikleri bir gaz ocağıyla köyüne dönmenin hayalini kurar! Çukurova'da "ırgatlık" yapan Köse Hasan ile Iflahsızın Yusuf, onyıllar sonra "işci" olarak Ankara'da "şap şap"yürümcktcdirlcr sanki! Yazıya dökülmesi istenmeyen bir Türkiye'ye kement atıyor Işık Kansu. Okudukça, kendimize doğru yol alıyoruz. Görünmek için çırpınan, ancak "business class" küresel yolculuklarda "yok" sayılmış işaretlerle uğraşıyor. Az buz şey değil anlatılanlar, hepsinin kocaman bir ortak karşılığı var; yaşam! Okurken yalnızlasırız. Yalnız "ben", "kendimize" yaklaşırken, "biz" duygusunu ülkesiyle yaratabilen yazılar Kansu'nunki. Saklanmak istenen ülkenin patikaları, öykülerle ustaca bütünleşen söylem içinde beliriyor. Kcnarında akasya, doruğunda kartal var, kuytularda da mutlaka insanlar! Asgari ücretının dayattığı yaşamında "sonsuz çarcsiz" insanların gazeteci dostu, yazı dünyasında ıssız yerlerde bırakılanların pek de "ketum' olmadıklarını anlatıyor! însarjı, ülkeyi, uygarlığı boğma planına "intihar süsü" verilmesine karşı çıkıyor yani! Cep telefonlarında "alo"laşanlara değil, ama sokaklarda "konuşan Türkiye'ye de fener tutuyor! Medyada gelenekselleşmeye başlayan "gerçeği aramak ve aktarmak" yerine "ne yapıp edip kcndini sunmak" alışkanlığından korunup, yazar olarak "Mutsuzluğa da varım" diyor! Biliyor ki, içindeki yağmurdan su alacak teknesi. Olsun, daha andız fidanları da sulanacak! Işık Kansu, gazeteciliğin yalın gözlemciliğiyle sayfalara çarptığı ülkesinin hallerini, bir dılekçe gibi beyinlerimize, yüreklerimizc asıyor. Yazının, gizli duruşlu edepli adamı, bizi kendimize buyur ediyor aslında. Yaşama bir "düşünce" gibi dkarak. Ve her satırında Türkçe'nin "öz evladı" olduğunu kanıtlayarak! • Ayrıntının Izdüşümü / \$ık Kansu / Çağda} Yayınlan / 96 iayfa Yazıya dökülmesi istenmeyen bir Türkiye'ye kement atıyor Işık Kansu. Okudukça, kendimize doğru yol alıyoruz. Görünmek için çırpınan, ancak "business class" küresel yolculuklarda "yok" sayılmış işaretlerle uğraşıyor. Az buz şey değil anlatılanlar, hepsinin kocaman bir ortak karşılığı var; yaşam! Biliyor ki, içindeki yağmurdan su alacak teknesi. Olsun, daha andız fidanıarı da sulanacak! Yazının, eizli duruşlu edepli adamı, bizi kendimize buyur ediyor aslında. Yaşama bir "düşünce" gibi akarak. Ve her satırında Türkçe'nin "öz evladı" olduğunu kanıtlayarak! Kansu. üykü, biz tanık olalım ya da olmayalım, yasamın sıradan akışında zaten var. Kansu da bunun ayırdında; salt öykünün yetmediğini, yetmeyeceğini biliyor. Ve yazarlıfia ilişkın yaratımın, biraz da "öykü'yü aktaracak "söylem'de yattığını kanıtlıyor. îşte, "Sokaklar"bölümünde, Mamak Çöplü^ü üzerinde kurulan Mutlu Mahallesi'nin öyküsünün Kansu tarafından fener tutulan bir kcsiti: "...Yan komşu, evine araba parkı deşmiştir. Topra^ı kazıyınca, çöpler çıkmıştır apaçık meydana. Katman katnıan. Arkeologlar çalışsa, görürler içgöçün neolitik çagını. 1950. Buluntu, Marshall yardımı süt tozu kutusu. 1960. Toplum ne çok okuyormuş, bir sürü dergi kırpıntısı. 1970. Yakılmış kitaplar. 1980. Bol sayıda delik postala rastfandı. 1990. Yabancı uyruklu çöp çeşidinde artış. Mahalîeye 'Mutlu' diyenler sağolsun. Kırık şişelerin, paslı yağ tenekelerinin üzerindeki yaşam, mutlandırıyor. Azgelişmiş değil, gelişmekte olan hiç değil, çağ atlayan üİKemiz. Kıl kuyruk köpck encigi havlıyor peşimizden. Musluğun altında başı ile birlikte tüm fanilasını da ıslatmış, başparmağı ayakkabısından fırlamış çocuk, meraklı. Adı 'Mutlu' olmasın?" maz çıkardılar yer altından. Düştü nüiustan, Satılınış oglu, Nuriye'dcn olma, Merziron, 1951 dogumlu Muammer Kavlak... .Geride kalan madenciler kuyuda uınarsız. Cılız ışıklarla ölümü arıyorlar. Çimento duvar örüldü. Cehcnnemin kapagı kapandı 58 işçinin üzerine. Yangın var, yerın 350 mctrc altında." Yerin altında yangın var ve Kansu'nun işlcdigi öyküyle anlıyoruz ki, grizu, yürekte de patlar! "Insanlar" bölümünde, "Drina'nın, gözlcrine ırmak mavisi ile uçuk yeşil" vurduğu Bosnalı çocukların Türkiye'deki öyküleri, Kuzey Irak'tan dağları aşarak Zap Suyu'na kadar kaçan Kürtler in toprak döşek, gökyüzü yorgan yolculukları da var. "Uygarlıklar Üzerine" bölümündeyiz. Eğitim Müzesi'nde gezcn Kansu, "öykü"ye kattığı "söylem" ile yine karşımızda: "Egitim Müzesi'nden çıkıyoruz. Gün ışığı gözümüze vuruyor. Caddenin karsısına geçiyoruz, parkta soluklanmaya. Anmed Aril Parkı'na. Sigara yakıyoruz. Karanfil kokuyor, sokak.' "Ulkcler" bölümünde gezi yazıları var. Mogolistan, Kazakistan, ABD... Söylem yine yürürlükte. Kansu, adını Kızılderili Şef Sealth ya da Seattle'dan alan kentte: "Beyaz adam kurduf u kente şefin adını verdi. Amerika'nın kuzeybatısında, Kanada sınırına yakın; Pasifik Okyanusu'na kanaviçe inceliğindc adalar ve koylarla açılan bu kente 'Seattle' dediler. Ancak Şef Seattle ve halkı, beyaz adamın Kızılderililer için ayırdığı Madison yöresindeki bölgeye yerleşme zorunluluğundan kurtulamadı. Göçebeligin, avcılığın simgesi koskoca Şef Seattle, oldu sana 'Oturan Boğa.'" Yalınayak işçiler şap şap! Çukurova'dan Başkenfa însana, hayvana, yaşama, uygarlığa ilişkin küçük öykülerin peşine düşüyor UMHURİYET KİTAP SAYI 320 Salt öykü yetmez "Ölümler" bölümünde "Sıvas Kırımı ve Sonrası" başlıklı dört söyleşi de var. "Töremizde Insan Sevgisi Olmasa" ilki: "Agaçlarla gölgeli salonda baglama asılı, gencecik çocukların gülücügü ile birlikte. Duvarda, 2 Temmuz 1993'ten bakı yorlar. Soluk resim filan değiller, hepsi dipdiri. Bir yıl önce, iki genç kız şu zile basarlardı. Şıpıdık terlikleri giyip, Şu mutfağa girerlerdi. Çay demler; bulaşık yıkayan annelerine naz yaparlardı. Scvinçleri, tasaları, yan odada saklı." tki kızını da Sıvas katliamında yitiren Özkarı ailesinin öyküsü bu. Baba Hikmet (3zkan, "Efsane gibi gitti çocuklar diyor; Pir Sultan şenliklerinin Sıvas'ta öldürülen sevincini devletin yüzüne kırgın çarparken, yine dc tutuyor kenaini: "Töremizde insan sevgisi olmasa..." Ozan Bchçet Aysan, karikatürist Asaf Koçak da var söyleşilerde. Sıvas'a dört kişi gidip, iki cksikle dönen halk ozanı tsmail Kaya'nın ailesi de. Bu dünyadan "ayak izleri" silinmeye çalışılan nicc güzel insan işte.:. "Tersakan Deresi'nin hemen üstündcki koca dolunay, ocak girişinin kör karanlığını aydınlatıyor. Bu görünümü ile 70'e yakın inhanı yutmuş canavar a^zına benziyor. Cılız ışıkta, 'Evvela tedbır, sonra tevekkül' yazısı okunuyor." Böyle başlıyor "Grizu Yürekte Fatlar" yazısı. Kancacı Muammcr Kavlak'ın, düzeni bir kez daha buruşturan öyküsü; ı$ık Kansu "Bu kitap, yaşanmış gerçeklerin ayrıntılardakl "Kancacıyı nercdeysc tanın İzdüşümüdür'' diyor. 8ıv88'ta katledilen sevinç ıntihar süsü'ne itiraz SAYFA 7
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle