Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Alev Alatlı, günümüz rp • • t * •>• " * J Türkiyesi'nin içinde bulunduğu sosyal, kültürel, siyasal ve psikolojik kaosu, 'insansızlaşmayı', toplumun tüm değerlerinin çeşitli saldırılarla yok edilip yerine 'yükselen değerler'in oturtulmaya çalışıldığı günümüz Türkiyesi'nin şizofrenik 'kayma'sını §u sloganla ifade ediyor. Viva la Muerte. Yaşasın OLÜM. HAYDAR ERSOZ iva la Muerte" "Yaşasın Olum", Alev Alatlı'nın ozgun kaleminden 1992 ba^ında çıkmış 4 ciltlik "Or'da Kimse Var mı?" adlı eserin ilk kitabı. Adından da anlaşılacağı üzere, "Yaşasın Ölüm", şizofrenik bir paradoksu ifade eden ölümü kutsayıp, yaşamı yadsıyan ve slogan mahiyetinde içini boşaltıp sadece 'kelime' ya d a ' söz' seviyesine indirgeyen, yaşayan değerlere ancak öldükleri zaman anlam biçen, böylece ölümü ölümsüzleştirip baş tacı eden Franco'cu tspanyol faşistlerin birsloganı. Alev Alatlı, günümüz Türkiyesi'nin içinde bulunduğu sosyal, kültürel, siyasal ve psikolojik kaosu, 'insansızlaşmayı', toplumun tüm değerlerinin çeşitli saldırılarla yok edilip yerine 'yükselen değerler'in oturtulmaya çalışıldığı günümüz Türkiyesi'nin şizofrenik 'kayma'sını bu sloganla ifade ediyor. Viva la Muerte. Yaşasın ÖLÜM. Kendini milliyetçi, muhafazakâr, Müslüman ve sosyalist olarak tanıtan Alev Alatlı, kimine göre Kemal Tahir, kimine göre Cemil Meriç; kimine göre Dr. Hikmet Kıvılcımlı geleneğini; kimine göre ise bunların hepsinin ortak bir paydada buluşan sentezini temsil ediyor. Türk olduğundan utanma raddesine gelmiş olan Batı hayranlarına, Kemalistlere ve solculara, Arap hayranı 'profesyonel' Müslümanlara karşı daha yerli olan bir kültürün korunup kollanması ve geliştirilmesi babında 'milliyetçi'; saygı, sevgi, misafirperverlik, dostluk, kardeşlık gibi meziyetlerin muhafaza edilmesi anlamında muhafazakâr, bu değerlere 'inanmak' temelinde müslüman; paylaşımcı, kollektif ve demokrat olmak bağlamında da sosyalist. "Or'da Kimse Var mı?" dörtlüsü 27 Mayıs'tan 1990'a uzanan bütün bir yaşanmışlığı tüm boyutlarıyla sergilerken, 12 Eylül'le birlikte toplumsal haS A Y F A 8 A l e V A l a Ü l Ve Korkuyu aralamak " O r > d a K i m s e Vdr m Û " yatımızın vazgeçılmez bir parçası olan işkence kavramını farklı Dİr boyutta ele alan "îşkenceci", dörtlüde yer almazken, asıl olarak dörtlünün doğal ilki olmasının endikasyonlarını vermektedir. Yazar "îşkenceci'de, Türkiye'de erozyona uğrayan değerlerin yerine sadomazoşist bir ruh halinin yerleşmeye başladığını ve bunun toplumu hızla bir bütün olarak işkence yapan ve işkenceye uğrayanlar konumuna getirdiğini anlatmaktadır. Bir küçük öğrenci; babası, ağabeyi ve öğretmeni tarafından maruz kaldığıişkence ile büyüyüp bir işkenceci olabilirken, aynı öğretmen siyasi düşüncelerinden ve faaliyetlerinden dolayı fiili işkenceye tâbi tutulabiliyor. Doyumsuz ve yetersiz kişilikler ellerinde bulundurdukları iktidar ve yetkilerle, kendilerini başkalarına her yoldan dayatırlarken, vatan ve millet ya da toplum namına başkalarına her çeşit muameleyı mubah gorerek hayatı LC kilmez kılabiliyorlar. Memurun halka, esnafın müşteriye, babanın çocuğa, polisin maktule muamelesi değişik biçim ve durumlarda işkence olarak ortaya çıkabilirken bu durum 12 Eylül gibi toplumsal altüstlüklerin yaşandığı, iktidarlann sarsılmaz otorite durumuna geldiği konumlarda, muamelenin dozu insan aklını zorlayan noktalara ulaşabiliyor. Işkencenin bu denli kurumsal nitelik kazanmış olmasını MÎT, siyasi polis ve karakol üçgeni boyutlannın üzerinde ele alıp psikolojik, iktisadi, sosyal ve kültürel boyutları ile de görülmesi gerektiğini vurgulayarak, çok sayıda küçük burjuvadan oluşan devlet kurumunun aslında bu halkın, bu toplumun kendi imalatı olduğu bağlamında tartışıyor. "Or'da Kimse Var mı?" bugüne kadar ülkemizin alışılagelmiş romancılık anlayışına da yeni bir çehre getiriyor. Romancılığa sadece edebiyat üretme nin üzerinde bir anlam yükleyerek, ona tarih, felsefe ve belgesellik boyutu da kazandmyor. Tarihi, yaşanmış duygulardan arındınlmış olarak ele almayı yetersiz bulan yazar tarihin, tarihçilerin dilinde kuru bir olaylar dizisi olmaktan çıkarılarak, değişik toplumsal çevrelerin ve bireylerin yaşanmış duygulanyla anlaşılır olabileceğini öne sürmekte; bu nedenle de Türk romancılığında ilk defa otantik kişilere ve dokümante olaylara yer vermektedir. Yazar son 30 yılda değişik pozısyonlarda topluma damgasını vurmuş ve bugün hâlâ her alanda iktidar olan 68 kuşağını, onların nezdinde bir bütün olarak aydınları, aydın olmanın kriterlerinı sorgulamaktadır, Cumhuriyet tarihinde, 27 Mayıs'a kadar Ittihat ve Terakki, 27 Mayıs sonrasında ise TİP anlayışının (kamuoyu oluşturma bazında) iktidar olduğunu belgeleyen yazar, aslında yaşanmış tarihi dokümante ederek tarih yazmıştır. Diğer bir boyutuyla da mitolojik Yunan'dan, eski Mısır'a Aztekler'den Cengızhan'a, Oğuz Destanı'ndan Çin Seddi'ne, Istanbul'un fethinden, Roma'nın yıkılışına; Ortaçağ engizisyonundan Pir Sultan'a, Kuvvai Milliye'den Deniz Gezmiş'e bilinen tüm medeniyet tarihini, 'yerli' bir duruşla elden geçirmekte, resmi ya da gayrıresmi oluşmuş bütün tarih bilinçlerini ideolojik örtülerınden sıyırarak hallaçlamaktadır. Alev Alatlı, Türk toplumuna kazandırdığı bu 'Dörtlü' ile insanımızın uzun zamandır acısını çektiği, sahipsizlik ve ıstikamet belirsızliği; duyarsızlık, umarsızlık, değersızleşme ve yabancılaşma karşısında köklü bir felsefe boyutu ile okuyucunun karşısına çıkmaktadır. Bir yandan eski Yunan sofizminden Tao'ya, AhuraMazda'dan Yahova'ya, Konfiçyüs'ten Hegel'e, Aristo'dan Bedrettin'e, Newton'dan Einstein'e, Karl Marx'dan Gramsci'ye, Hz . Muhammet'ten Gazali ve Mevlâna'ya medeniyet tarihinin felsefe birikimini günümüze taşımakta, nedensonuç ilişkisi içinde günümüzün Batı kökenli ve giderek yaygınlaşan rasyonalizmi karşısında Doğunun üç büyük kitabi dini nezdinde Islamiyetin mistisizmi kapışmasında, Şaman gelenekli Türk konumuna; yine 'yerli' bir konumlanmayla, hızla tek kutupluluğa giden dünyada 'ilkel bir komünizm üzerinde parlayan hilâl'den yana bir tavır alışla, 'yükselen değerler'i ve Batıcı rasyonalizmle insanın ve doğanın nasıl tüketildiğini oldukça anlaşılır bir dille harmanlayan yazar, diğer yandan ülke toprağında sağsol, islamcı, laisist, Türkçü, Kürtçü, Atatürkçüdevletçi, Marksistdevletçi, muhafazakârliberal gibi tartışmalara yaşanmışlıkların prizmasından farklı boyutıar getiriyor.Alatlı; Türkıye aydınının korkaklığı, ikiyüzlülüğü, çıkarcılığı, Makyavelist ve pragmatist sığkğı 3e bir yandan Kemalist CUMHURİYET KİTAP SAYI 207