Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Etienne Balibar'ın kitabı: Proletarya Diktatörlüğü Üzerine Hangi sosyalist düşünmedi ki? Proletarya Diktatörlüğü Uzerine / Etienne Balibar / Çeviren: M.A.Akay / Pencere Yayınları / 9000 TL / CKK Kod No: 177.005 MELİHCEVDETANDAY Hangı sosyalist ömrünün birkaç (belki de birçok) yılını bu konuya harcamamıştır ki! Burjuva devlet aygıtının yıkılması ilk ortaya çıkacak olan bu devrımci yönetim, sınıfların ortadan silinmesı ile son bulacak ve böylece amaca ulaşılmış olacaktı." Bizım kuşak bu kurumu 5 yalnız okuyup öğrenmekle kalmadı, gördü de. Evet, 1917 devrimi ile ortaya çıkan Sovyet Devleti, bir Proletarya Diktatörlüğü idi. Fransız Komünist Partisi'nin, 1976 yılında yapılan 22. Kongresi'nde, Proletarya Diktatörlüğü amacının bırakılması kararı üzerine Avrupa'da ve dünyada büyük tartışmalar çıktı. Proletarya Diktatörlüğü Marksizm'in ayrılmaz bir parçası değil miydi? Yoksa yeni bir komünizm anlayışı mı ortaya çıkıyordu? Söz konusu kongrenin hazırlık belgesinde bu konu açıkça yer almamıştı, fakat parti Genel Sekreteri George Marchais söz alıp, Proletarya Diktatörlüğü kavramının parti tüzüğünden çıkarılmasım ısteyınce ortalık biraz karıştı, ama sonunda şu karara varıldı: Komünist lerin Fransa için istedikleri ile çelişen ve tarihsel bakımdan aşılmış olan Proletarya Diktatörlüğü hedefinden vazgeçilmiştir. İşte Pencere Yayınları arasında basılan Etienne Balibar'in Proletarya Diktatörlüğü Üzerine adlı kitabı (Çev: M.A.Akay) bu konuyu enine boyuna işlemektedir. Bildiğim bir konu demedim, demem zaten, çünkü bildiğim konuları ele alan kitaplardan daha çok öğrenirim. Etienne Balibar, Ecole Normale Superieure'de öğrenim görmüş, Louis Althusser'le çahşmış, Fransız Komünist Partisi üyesi bir düşünür. Şöyle diyor incelemesine başlarken: "Bir tartışmanın, şeylerin temeline inebilmesi için, ancak tanımlara dayanması gerekir. Proletarya Diktatörlüğü'nü Marksist bir biçimde, doğru olarak tanımlamak teorik alanda bu temellerden ilkidir Ama bu yeterli değildir. Siyasal sorunlar tanımlamalarla çözülmez. Tanımlardan vaz da geçilemez. Eğer açık tanım getirilmezse, Proletarya Diktatörlüğü'nün Marksist tanımı yerine egemen burjuva ideolojisinin aralıksız baskısının zorla kabul ettirmek istediği tanımı kabul etmek tehlikeleri ile karşı karşıya kalınır." Kongrede de ortaya çıktığı gibi, sorunu ortaya atar atmaz iki seçenekle karşılaşıyorsunuz: "Proletarya Diktatörlüğü" ve "sosyalizme giden demokratik". Başka bir deyişle, demek "diktatörce" savaşım yolları vardır ya da "demokratik" savaşım yolları. Demokra tik savaşım yolunda şiddete gerek yoktu, devlete karşı silahlı ayaklanmaya gidilmez. Çünkü emekçilerin devrimi, özgürlükleri kısıtlamaya değil, yaygınlaştırmaya yöneliktir. Proletarya diktatörlüğünde, siyasal iktidar, kendisi de hâlâ bir azınlık olan işçi sınıfı tarafından uygulanır sadece. Yeni tarihsel koşullarda, sosyalist devlet çoğunluğun iktidarını temsil ettiğinde, durum bütünüyle bunun karşıtı olacaktır. Demek, iki seçenek var: Banş ya da iç savaş. İmdi, Balibar burada ilk tanımı ortaya atıyor: "Proletarya Diktatörlüğü, sosyalizme geçişi barışçı olmayan bir yoldan sağlayan, azınlık durumundaki bir işçi sınıfının şiddete başvuran siyasal iktidarıdır." Bunun karşı durulmaz sonucu tek parti yönetıminin zorunlu olarak ortaya çıkmasıdır. Peki, karşımızdaki iktidar demokratik değilse, işçi sınıfı gene de barışçı yolu mu seçecektir? Balibar'ın yanıtı açık ve kesin: "Kapitalist bir ülke demokratik olmayan bir devlete sahipse (Çariık Rusyası'nda olduğu gibi) bu ülke ancak demokratik olmayan bir biçimde, ölüm pahasına sosyalizme geçebilir. Fakat kapitalist bir ülke aynı zamanda (Fransa'da olduğu gibi) demokratik geleneği eski bir ülke ise, sosyalizme kendisi de demokratik olan bir yoldan geçebilir." Elbet burada şu kaçınılmaz soru ile karşılaşıyoruz: Dünyada sosyalizmi kuran ilk ülke olarak Sovyetler Birliği de Proletarya Diktatörlüğü yolunu tutmadı mı? Bu, bir örnek olarak alınmayacak mıdır? Şu yanıtı veriyor Balibar: "Ekonomik bakımdan temel olarak sosyalizm her yanda aynıdır, yasaları evrenseldir; fakat siyasal bakımdan çok değişik olabilir ve olmahdır. Çünkü Marksizm üstyapıların göreceliğini, ekonomik temele oranla devletin ve siyasal üst yapıların görece bağımsızlığını öğretir. Sovyetler Birİiği'nde proletarya diktatörlüğü siyasal düzen bakımından felaket sonuçlar doğurdu; sosyalizme ters düşen, sosyalizm olmayan bir siyasal düzenin kurulması sonucu getirdi, çünkü sosyalizm siyasal bakımdan özgürlüğü ve en geniş demokrasiyi içerir." İşte burada bir tanım daha çıkıyor ortaya: "Proletarya Diktatörlüğü'nün yalnızca sosyalizme bir geçiş yolu olduğu, bu yolun iyi ya da kötü olduğu, mümkün olan yollar arasından özel bir siyasal yol olduğu düşüncesinden söz ediyorum." Elimizoeki kitabın ilginç yanlarından biri de tartışmanın kimi yerinde şaşırtıcı kimi duraklara gelivermesidir. Balibar, bunlardan birini şöyle kullanıyor: "Burada genç komünistlerin çoğunun bilmediği ya da bugünkü tartışma karşısındaki önemini bütün açıklığı ile kavrayamadıkları bir olguvu hatırlatmak gerekıyor. Proletarya Diktatörlüğü kavramını, bütünüyle, açık ve kanıtlarla desteklenmiş bir biçimde tarihsel olarak ilk terk edenler, Stalin başkanhğında, Sovyet komünistlerinin kendileridir. Bunu 1936'da yeni Sovyet Anayasası'nın hazırlanması sırasında yaptılar. 1936 Anayasası, Ekim Devrimi'nin üstünden daha yirmi yıl bile geçmemişken, Sovyetler Birliği'nde sınıf mücadelesinın sonunu gösterişle açıklıyordu." Evet, çünkü Sovyetler Birliği'nde gerçi hâlâ sınıflar vardı ama köylüler, ışçıler, aydınlar, devlet ve üretim kadroları diye anılacak bu sınıflar antagonist sınıflar değillerdi. Sovyet Devletinin eskiden olduğu gibi sınıflarla değil, fakat ayrılıklarının ötesinde hepsi yurttaş, hepsi emekçi olan bireylerle işi vardı. Ve bilindiği gibi, bunun arkasından büyük Moskova davaları başladı. "Bu olay" diye sürdürüyor sözünü yazar; "Proletarya Diktatörlüğü kavramını terk etmenin hiçbir şekilde tarihteki şiddet uygulamalarına karşı bir güvence sağlamadığı konusunda bizi uyarmaya yetecektir."D S A Y F A 5 Etlenne Balibar. "Kapıtalist bir ülke, demokratik olmayan bir devlete sahipse (Çariık Rusyası'nda olduğu gibı) bu ülke ancak demokratik olmayan bir bıçımde ölum pahasına sosyalizme geçebılir" diyor C U M H U R İ Y E T K İ T A P : SAYI M