Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Yazar Vedat Günyol yayıncılığını anlattı Çeyrek yüzyıl çalan Çan Vedat Günyol, Çan Yavınları'nı Sabahattin Eyuboğlu ile birlikte 50'li yılların başında kurmuş. Çan Yayınları "Her Okur" ve "Öz Okur" diye iki seride yayına başlamış. Bin TL. sermayeyle işe başlayan Günyol'un yayınevinin ismi babası ise Ferit Eagü olmuş. NECATİ BÛNBÖR 938'de Hasan ^Âli Yücel, Milli Eğitim Bakanı olur. Hasan Âli Yücel'in bir kayeısı vardır: İktisadi kalkınma çabalannın paralelinde bir başka kalkınma çizgisi çekmek: Kültürel kalkınma. Bu amaçla, önce Köy Enstitüleri kurulur; köylü çocuklarına, uygarlığın anahtarı eğitim yoluyla verilmek istenmektedir. Bunun hemen yanı başında bir de Tercüme Bürosu açılır. Burada yapılacak çevirilerle ülkenin kültür yaşamı zenginleştirilecektir... Gelgelelim, dönemin tek partisi jçinde yuvalanan "uyanık" ve "zinde" güçler; Hasan Âli Yücel'in, "müesses nizarrnn" temellerine dinamit koymakta olduğunun farkına çabuk varırlar! Yücel'in yerine Reşat Şemsettin getirilir ve onun eliyle enstitü gâvurluğuna son verilir. Dünya klasiklerini kültürümüze kazandıran Tercüme Bürosu'nun da ümüğü sıkılır ağır ağır... Milli Eğitim Klasikleri adıyla tanınan o ünlu dizinin beyaz yüzü, yavaş yavaş kararmaya başlar. İşte, Çan Yayınları yöneticisi Vedat Günyol'un yayıncılık serüveni de bu noktadan başhyor. Vedat Günyol'un yayıncılığını söz konusu ederken Türkiye'nin toplumsal tarihindeki bir dönemin altını çizmeden geçmek olanaksız. Günyol, Tercüme Bürosu'nda çalıştığı sırada, kültür ve edebiyat yaşamımızda yeri olan birçok dostlar edindi. Bu dostlarının başında Orhan Burian ve Sabahattin Eyuboğlu geliyordu. Özellikle Eyuboğlu ile ortaklaşa çeviri çalışmaları yürütmenin keyfini yaşamıştı Günyol... "Reşat Şemsettın çalıştığımız büroyu kapatınca, Klasikler Dizisi'nin de ipini çekmiş oldu! Hem büroyu kapattı Reşat Şemsettin hem de öğretmen kıyımını başIattı... Ortaya bir boşluk çıkmıştı! Tercüme Bürosu'nun ürünlerinden yoksun kalmıştık... Buna gönlümüz razı değildi. Sabajıattin'le oturup, bazı kitapları yayımlaya karar verdik. 'Her Okur' ve 'Öz Okur' diye iki seri kitaba başladık... "Bundan önce de Ferit Edgü'nün bir kitabını yayımlamıştım ben. Parasını kendisi koymuş, kapak çizmiş, bir de Çan Yayınları diye bir ad eklemişti. Ferit'in, Kaçkınlar adlı kitabı bu dediğim... 1 "Böylece, Çan Yayınları adı da Ferit'in bize armağanı oldu. 'Öz Okur' serisine Shakespeare'in yapıtlarıyla başladık. Otello, Hamlet, Kral Lear... Çağımızın ünlü denemecilerini yayımladık sonra: Işte Sartre, Camus, Russel'ın kitapları... 'Her Okur' serisinin ilk kitabıysa, Cemal Nadir'in karikatürleriydi: Akla Kara." Ellili yılların başlarında kurulan Çan Yayınlan'nın anaparası ne kadardı acaba? "Ha, başlarda bir paramız yoktu elbet. Varlıklı bazı dostlar a başvurmuştuk. Kimileri pek yüz vermemişti bize. Kimileri biraz katkıda bulunmuştu. Sanırım işe başlarken bin lira kadar paramız vardı, o kadar... 1953'ün bin lirası işte... Biz zaten eönül işi yapıyorduk bunu. Kazanç amacımız yoktu, olamazdı. Sonra kâğıt ve basımevi piyasası şimdiki gibi değildi. Parasız insanların da kredısi vardı bu piyasada eskiden... İlk yayınlarımız da ilgi gördü, para dönmeye başladı. Borçlarımızı rahathkla ödüyorduk." Günümüzde bir yayıncının en önemli sorunlarından biri dağıtım işidir. Ellili yılların koşullarında, Çan Yayınları, dağıtım sorunu nasıl çözümlüyordu? "Dağıtım sorunu diye bir şey yoktu ki o zaman... Anadolu'dan sürekli siparişler geliyordu. Biz de o siparişleri postalıyorduk. Posta giderleri çok ucuzdu o zamanlar. İstanbul'a da kendimiz dağıtıyorduk elden.... Sonra, Ahmet Küflü her çıkan kitaptan yüz tane alıyordu ki bu da bizim için önemli bir destekti... "Yirmi dört yıl sürdü tüm yayın yaşamımız, Çan Yayınları olarak. Yirmi dört yılda altmış iki kitap yayımladık. Bizim başladığımız yıllarda, deneme kitabı basacak hiçbir yayınevi yoktu. Bizim ötekilerden farkımız bu olmuştur. Deneme ağırlıklı yayınlar yaptık. Bir yandan da Yenı Ufuklar dergisini sürdürüyorduk. Kitap çıkmadan önce, bazı denemeler dergide yer alıyordu. "Yirmi dört yıllık yayın yaşamının büyük bölümü coşku içinde geçmiştir. Severek yapıyorduk bu işi. Bazı işlerimde, öğrencilerim yardımcı oluyorlardı bana. Gelip büroda çalışıyorlardı çocuklar. Yayıncıhğım, okul yaşamının bir uzantışı gibiydi. Derslere, yayınevınde devam ediyorduk bir anlamda.... Ders havası içinde, imece havası içinde geçti yıllar..." Yayınevinin çalışmaları birdenbire kesilmediğine göre bunun bir tıkanma süreci olmalı. Bu tıkanma nerede başlamış nerede sona ulaşmıştı? Yirmi dört yıl boyunca yaşanan yayın coşkusu, hangi yıllarda umutsuzluğu beraberinde sürüklemeyc başlamtştı? "Yayına başladığımız DP iktidarı döneminde kitaba iyi gözle bakılmıyordu, ama bu kadar değildi... Samet Ağaoğlu'nun bakanlığı sırasında bir kâğıt karaborsası yaşamıştık. Ağaoğlu, nümanist akımı komünistlikle eş anlamlı görüyordu. Sonra Tevfik İleri, o hep Nâzım'ın şiirlerini okuyan sınıf arkadaşım, DP'ye katılınca dönmüş, kültür düşmanı olmuşlardı... Yayımcılara da kitaba da iyi gözle bakmryorlardı... Yine de bir insaflı yanj vardı piyasanın. Küçük yayın birimlerine yaşama nakkı tanınırdı o yıllarda. Kendi yağımızla kavrulurduk... Ta ki 12 Mart'a gelınceye kadar. Kitabın suç unsuru diye kabul edilmesi bu döneme rastlar, biliyorsunuz. Kitapların yakılması, toplatılması, yasaklanması... Anadolu kitapçılarını ve okurlarını kitaptan uzaklaştırdı. Bu kötülüğün üzerine posta giderlerinin yükselmesi eklendi. Kâğıt karaborsası aldı yürüdü, meşru hale geldi. Basımevi sahipleri insafı elden bıraktı... Büro kiraları arttı. İşte bu süreçte, bizim gibi küçük yayıncılar maddi sıkıntı içine düştüler. Anadolu kaynağı kurumuştu. İstanbul da doyurmuyordu..." Çan Yayınlan'nın yaşamöyküsünü böylece özetleyen Vedat Günyol, şunları ekliyordu sözlerine: "Bizim kitapların içi özenli, titiz bir çalışmanın ürünüydü. Dışı ıse gösterışsizdi. Ucuz kitaplardı. Memur, öğretmen ve öğrenci kesiminin bütçesine uygundu." H S A YF A 11 Vedat Günyol "Yayına başladıflımız DP ıktıdarı dönemınde kitaba lyı gözle bakılmıyordu Mart'a kadar " (Fotoflraf Kaan Çaydamlı) Kendı yağımızla kavruluyorduk Ta kı 12 C U M H U H İ Y E T K İ T A P : SA Yl 26