25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Milli Eğitim Bakanlığı Klasikleri yeniden yayımlanıyor Özgürlük birikimi Dünya Klasikleri, Milli Eğitim Bakanlığı'nca yeniden yayımlanıyor. Bence, klasiklerin en önemli yanı, insanı kendi kafasında özgür kılma işlevidir. AHMET CEMAL ir süredir kitapçılarda bir hareket var; çok iyi, özenle basılmış, ama aynı kurumca yayınlandıkları belli birtakım kitaplar her hafta artan sayıda ortalığı kaplıyor. Hem de uzunca bir süredir. Kitapların üstünde, Batı'nın ve Doğu'nun en temel klasiklerinin adları yazılı. Gelgelelim bugüne kadar hemcn hiç sözü edilmedi bu olayın. Oysa hepsi de kalınlıklarına ve baskı niteliklerine göre gerçekten gülünç ucuzlukta fiyatlarla satılan bu kitaplar, 1940'larda, o zamanki Maarif Vekâleti'nce başlatılan dev bir girişimin şimdiki Milli Eğitim Bakanlığı'nca diriltilmesinden başka bir şey değil: Dünya klasikleri, artık kimsenin pahalılığından ötürü kitap satın alamadığını söyleyemeyeceği bedelierle yeniden Türk okurlarının hizmetinde. Shakcspearc, Mcvlana, Unamuno, Ibsen, Haftz, Hamsun, Daudet, Montaigne, Anatole France, Ömer Seyfettin... Bu hazineleri görmek için büyük kitapçılardan (kaç tane kaldıysa!) birine girmck yeterli. B Yeniden gündeme gelmişken, klasikler üzerınde durmakta yarar var. Ham o çok sözü edılen, ama gerçek anlamda pek o kadar bilinmeyen klasikler üzcrinde. Belki hemen başta sormak gerek: Iaust'suz, Mesnevısiz, Hamlet'siz, Kanlı Düğün'süz, Suç ve Ceza'sız ve Karamazof'suz... bir dünya, çok değişik, çok yoksul bir dünya mı olurdu? Belkı kımılerine göre, pek bir şey değişmezdi. Onlar, genellikle zaten yaşadıklannın bilincine bile varamaksızın geçip giden kimileridir. Onların dışındakiler için ise belkı Parma Manastırı'nda geçirilecek bir gece, nice aşklara bedel olabilir; Thackeray'in Rebecca'sı, okurda uyandırabileceği öfkeye karşın, eşsiz bir yaşama sınavı yerıne geçebilir; Akhılleus ve Hektor arasında seçinı yapma zorunluluğu, kimi yerde günlük yaşamın somut gerçeklerini de belirleyebilir; hiç yaşamamış olan Madante Bovary, kimi kısır özlemleri geİişen bireyselliğin potası içersinde bir verime dönüştürebilir. Bütün bunlar ve çok daha fazlası olabilir. Klasikleri okumayı, onlar üzerınde düşünmeyı, onları raflarda bırakmak yerine kafalanmızda, işe giderken, işten dönerken, sever ve sevgi beklerken, en büyük acıları da çekerken, mutlulukların da öznesi olurken hep, ama hep taşımavı becerirsek! Klasiklerin temel önemini kafamda hep sorgulamışımdır. İıısanın bunu kafasında kendine göre somutlaştırabılmesı, bence yaşamın en önemli dönüm noktalarındandır. Kendine göre dedim, çünkü prototıp bir insan olmadığı gibi, prototip etkiler de yoktur; gerçek anlamda değerli her kitap, her gerçek okurun kafasında yeniden yazılır. Bu, insan gelişmesının sonrasızlığının cn doğal sonuçlarından bıridir. Yani bir kuşak, yarım kuşak öncesine göre farkh yorumlara gıdebilmek, okunanlardan öteye yeni yollar düşürebilmek. Klasiklerin önemi üzerine söylenecekler çok uzatılabilir elbet. Ben, kendımce en önemli nokta üzerinde duracağım: Bence klasiklerin en önemli yanı, insanı kendi kafasında özgür kılma işlevleridir. Bu, çok geniş ve bilincine varılması çok uzun zaman alan bir özS A Y F A 6 Tek partı dönemınin Maarif Vekâleti'nce başlatılan Batı'nın ve Doğu'nun en temel klasiklerinin yayımlanması dev bir girışimdi Ooğrusu, Shakespeare, Proust (yukarıda). Mevlana, Hamsun, Oaudet, Montaigne'in yapıtlangın olmadığı bir dünya çok yoksul olurdu gürlüktür. En güç özgürlük, insanın kendi kendisine karşı kazandığı özgürlük olduğu için. Özgürlük savaşçıları olarak ortaya çıkanlar da dahıl, yeryüzünden pek çok kişi, kcndilefine karşı özgürlüklerini kazanamadan yine çekıp gıtmışlerdır. Peki belirtısi nedir bu özgürlüğe varıldığının? Bir gün gelir bir sabah, bir gece saatinde, ya da herhangi bir saat, herhangı bir acı ya da mutluluk ani; ınsanoğlu artık kendi karasım ilk "müracaat mercii" yapmış ulduğunu anlayıverir. Yaşam karşısında şu ya da bu tutumu almak zorundadır; bu tutum için yerleşik kalıpları, elden düşme görüşleri değil, ansızın kendını kılavuz tutmuş olduğunu görür. Sanki içinde, o güne değin varlığımn ayırdına varamadığı bir süzgeç çalışmaya başlamıştır. Bütün düşüncelere evet, herkesin yol göstericiliğine evet, yazılmış,, çizilmiş, okunmuj ne varsa, hepsine evet ama o özel, o çok kişisel süzgeçten geçirildikten sonra! Günümüzde bu süzgeç, geneldc birikim diye adlandırılıyor. I lem doğru hem de sakıncah bir adlandırma. Çünkü olay, gelişigüzel bir birıkme, su birikintisine cağrıştıran bir toplanma değildir; olay, süzülmüşün birikmesidir. Ve burada bütün sorun, süzgecin nasıl tellerden yapılmış olduğudur. Dünya klasikleri, bu tellerin en değerlileri, en yanıltmazları arasında yer alır. Hamlet'in "Olmak ya da olmamak, sorun bu"suyla yola koyulup, Kafka'nın böceğini anlamak için kısa bir mola vermek, sonra Anna Karenina'nın: "Artık siz, Vronski, yalnızca siz kaldınız"ına kulak vererek belki çok başka bir dünyaya, Mevlana'nın "Gel, ne olursan ol, yine gel" çağrısı üzerinde düşünmek; Savaş ve Ba rış'ta, savaş alanında j>ırtüstü yatan Prens Andrey'in gözleriyle bir gece yıldızlara bakmaya çalışmak, sonra belki Kavafis'in barbarlarının kımı ınsanlan neden onca rahatlattığı üzerinde düşünmek... Çağımızın ünlü düşünürlerinden birinin belirttiği gibi, klasiklerin onca kahramanından hiçbiri gerçekte yaşamadı; onların hepsi de olmuş değil, olası yaşamlardır. Ama bu olasılık da gerçekliktir, çünkü doğanın en büyük gerçekliklerinden olan insanoğlunun ımgelem boyutlarından filizlenmiştir. "Olanaksızın sınırsızlığı doğrultusunda olanaklılann sınırlarım genişletebilmek", diye özetlemişti bunu Ingeborg Bachmann. Klasiklerin nasıl bir hazine olduğunu belki hiçbir zaman eksiksiz tânımlayamayacağız; ama bu hazınenin satın alabilcceği en büyük değerlerden birine, iç özgürlüğüne kavuşmak, yalnızca ve yalntzca insanın elinde olan bir şey. Herkesin ancak kendi elinde olan bir şey. Şunu bilmeliyiz ki, kimse kimseyi özgür kılamaz. Bir insan, bir başkasına onun özgürlüğüne giden yolları ancak gösterebilir, ama onu o yollarda vürütemez, deneyim aktarılamaz. Bu nedenle, dünya klasiklerinin yeniden devlet eliyle kitapçılara yağdığı şu günlerde, biz de henüz tanımayanlara bu hazineyi tanıtmak için var gücümüzle çahşalım, yukarıda sözü edilen özgürlüğün önemini anlatmaya çahşalım. 1940 yılında, Hasan Âli Yücel'in önderliğinde Tercüme Bürosu'nun o paha biçilmez çabalarıyla başlatılan hareket, fikri hür, vicdanı hür nesiller isteyen bir Atatürkçülüğe çok yakışmıştı. Aradan geçen yıllar içersinde çok "yakışıksız" şeyler de oldu ülkemizde. Bunları, okuma grafiğinin yükseliş ve düşüşleriyle de orantılayabilir miyiz? Gösterelim bu özgürlüğün yolunu. D CUMHURİYET KİTAP SAYI 14
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle