Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Osmanlı bilimden ne aldı? ^ Başhoca tshak Efendi (Türkiye'de Modern Bilimin Öncüsü) / Kültür Bakanlığı Yayınlan / 146 s. / 3.800. TL. MEHMET ALİ KIUÇBAY Bir 19. yüzyıl Osmanlı hocasının biyografisi: 'Başhoca İshak Efendi' Osmanlı'da Batılılaşma çabalarının bır evresi de Gülhane Hattt Hümayunu'dur. Osmanlı Devletı'nin 18. yüzyılda başlattığı Batılaşma çabaları, aslında kelimenin öyle bir anlamı akla getiriyor olmasına rağmen, Bacı'nın toplumsal, kültürel dünyasına katılmak, açıkçası Batı uygarlık küresine dahil olmak amacını taşımamıştır. Osmanlı Batılaşma çabalarının asıl amacı ve anlamı, Batı toplumlannın ürettiği maddi unsurları alarak kendi geleneksel düzenini ihya etmek olmuştur. Bu alışverişte madde vardır, ama onun tabanı olan mana akla bile getirilmemektedir. Amacın bu olması, Osmanlı'nın Batı'yla olan kültürel alışverişinin yüzeysel kalmasına yol açmıstır. Tıpkı bir sanat ürününü bunu bir gün para eder diye alması gibi, bunun üretildiği ortama mensup olmaması gibi, Osmanlı da Batı'nın oluşturduğu uygarlığın derinlerini kavramadan, yalnızca su üstündeki ürünlerinin aktarımı yoluyla, onu yakalayabileceği veya ona meydan okuyabileceği yanılgısına düşmüştür. Ortaçağdan itibaren ayrı bir kimlik üreten ve rönesans ile aydınlanma hareketleriyle bunu entelektüel düzlemde de vurgulayan Batı âlemi, aynı zamanda "bilim"in de kurucusudur. Bazen Batı bilimi, bazen de modern bilim adlarıyla anlatılmaya çalışılan bu çok kapsamlı ve devrimci oluşumu böylesine nitelemek, sanki başka türlü bilimler de olabilirmiş gibi bir çağrışım yarattığından ötürü, son derece yanlıştır. Bilim ve bilgi, karıştırılmaması mutlaka zorunlu olan kavramlardır. Bilgi insanlık kadar eskidir, ama mutlaka bilimsel olması gerekmez. Bilim ise tektir ve rönesans oluşumları i^inde belırmeye başlayan bir Batı icadıdır. Sorunu böyle koyunca, Osmanlı Batılaşma hareketinin Batı bilıminin ürünlerine gösterdiği iıibarın çok küçük bir kısmını bile, bizatihı bu bilimin kendinc göstermemiş olması, çoğu zaman sanıldığı gibi bilinçli bir ret değildir. Tersine, Osmanlı bilimsel zihniyete hayat hakkı veren entelektüel bir iklım içinde değildir. Bu bağlamda, Batı'nın mad di ürünleri ile bilimi arasındaki bağlantı görülememiştir. Böylesine bir zihinsel ve entelektüel iklimde bilim (veya yanlış, ama yaygın ifadesiyle modern bilim) yeşerebilir miydi? Ekmeleddin İhsanoğlu'nun çahşması, bir bakıma bu soruya da cevap vermektedir. Yazarın bir 19. yüzyıl Osmanlı hocasının biyografisini oluşturduğu bu kitap, dolaylı olarak, Osmanlının bilimselliğe ne kadar yatkın olduğunun da ipuçlarını veriyor. Bır kere, yazar tarafından Türkiye'de modern bilimin öncüsü olarak kabul edilen Başhoca İshak Efendi, Musevilikten i.htida etmiş bir Osmanlıdır ve bu olgunun önemi vardır. İshak Efendi herhalde 1774 yılı civarında doğmuştur; bu yıllarda Osmanlı sistemi içinde yükselmek isteyen birinin yöneleceği alan ya din ya askerlik ya da bürokrasidir. Bu yolların üçünün de kendilerine kapalı olduğu Museviler, tıcaret veya serbest mesleklere yönelmektedirler. Demek ki İshak Efcndi'nin mühendishaneye yönelmesi, Osmanlı "bilimsel" ikliminin teşvik ediciliğinden değil, başka çıkış yolu bulamamaşındandır. İhsanoğlu'nun kitabı, İshak Efendi'nin zamanında, yani 19. yüzyılın ortalarındaki Osmanlı teknik eğitiminin niteliği hakkında da yeterli ipuçları sağlamaktadır. Yazarın J. de Kay'den aldığı alıntıladığı üzere, İshak Efendi'nin 4 ciltlik Mccmuai Ulumi Riyaziye adlı eseri, "kendisi bize İstanbul'dakı matbaadan yeni gelmiş dört ciltlik kendi yazdığı (abç) bir eserini gösterdi. Sonradan anladığıma göre, bu Fransızcadan kurnazca derlenmiş ve iptidai mahiyette ilmi girizgâhları ihtiva eden bir cins Türk ansiklopedisi idi ki, öğrencilere ders kitabı vazifesı görüyordu." Ekmeleddin İhsanoğlu'nun verdiği bilgilerden ögrendiğimize göre, Başhoca İshak Efendi'nin diğer "eserlerinin" de Batılı asılları bulunmaktadır ve bunlar çoğu zaman özet halinde çeviriaktarmalardır. Başhoca'nın ders vermesi de ilginçtir, gene bir alıntı: "Türk yüksek okulunu ziyarete gittim. Müdürü sorduğumuzda, bizi yüksekçe bir kundura yığının üzerınden atlayarak geçtiğimiz kapıdan, geniş halı ile döşeli ve bizim kolejlerimizdeki konferans salonuna benzeyen bir salona buyur ettiler. Muhterem İshak Efendi bir aivan üzcrinde kurulmuş, bir taraftan... çubuğunu fasılalarla tüttürürken, önünde bulunan büyük boyda elyazması bir kitabı hafif sesle cümle cümle okumakta idı... (öğrenciler) hocanın takririni dinliyorlar, önlerinde bulunan kâğıtlara söylenilenleri yazıyorlardı." Diğer yandan, devletin resmi gazetesi olan Takvimi Vekayi'de yayımlanacak kadar "önemli" bir olay olmak üzere, Başhoca İshak Efendi, "sınıfın ortasını da dersin şekillerini çizmek ve hesap yapmak için büyük kara tahta ve talebelerin ellerine ders yazabilecckleri birer yazı tahtası" sağlamıştır. Bu işler olduğunda, 19. yüzyılın ortası iyice yaklaşmıştır. Küçük bir hatırlatma oisun diye söylüyorum, Batı laboratuvarlarında harıl harıl çalışan bilim adamlarıyla doludur, Osmanlıda ise kara tahta bile büyük bir yenilik olmaktadır. Ve nihayet, Osmanlı zihinsel ikliminin bilim olgusuyla ne derece bağdaştığına dair sonuncu bır örnek: ishak Ftendi Mühendishane Başhocalığı'na atandıktan sonra, yetersız hocaların işine son verir, bu arada "hesap muallimi Hasan Efendi'yi de azlettirip, onun derslerini de kendi vermeye başiayınca, diğer hocalar 'Efendim, Hasan kulunuzu azlcttirerek onun rızkına mani oldunuz' derler." Rızk hiç de bilimsel olmayan, geleneksel bir Doğu kavramıdır. Mühendishane gibi Batı'yı yakalamak üzere kurulmuş bir yüksek okulun hocalarının bile böyle düşünmeleri, Osmanlı "bilinV'inin hali pürmelâlini gosternıekıedir, Özellikle Osmanlıyı her ne olursa olsun, gözü kapalı niethetmeye alışık olanlarla, ona toz kondurmamayı ideoloji haline getirmış olanlar başta olmak üzere, Türk toplumunun oluşumunun sancılı sürecinin ilginç bir kesimıni görmek isteyen herkes, bu kitaba bakmalıdır. D S A Y F A 2 1 ece ayhan • turgay oıen ahmet soysal • mustafa ırgal maurice blanchot • maurice merleau ponty • mithat şen yves bonnefoy yasar cabuklu sami baydar defne sandalcı sımruy tuzun turgut unal alayça tokgoz emcl sahinkaya gunsur perıhan mağden ufuk usterman yavuz tanyeli C U M H U R İ Y E T K İ T A P : SAYI 19