05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

'Bu Oyuna Gelmeyin' Cezaevlerindeki açlık grevleri tiyatroya konu oldu Gazeteci Ahmet Abakay ve Gülfem Emir'in "Bu Oyuna Gelmeyin" adlı oyunları, yakın tarihte belleklerimizden silinmeyen bir olaya değiniyor. Abakay ve Emir, geçen yılın 29 haziranında 259 tutuklu ve hükümlünün başlattığı açlık grevlerini ve basının tutumunu sergiliyorlar. Kitapla ilgili sorularımızı yanıtlayan Ahmet Abakay, "Aslında" diyor, "bu açlık grevlerinin boyutunu ve derinliğini anlatmaktan çok, açhk grevlerine kayıtsız kalan basına ve biz gazetecilere bir özeleştiri." Abakay ve Emir yayımladıklan kitabın adını, açlık grevleri sırasında bir gazetenin attığı manşetten almışlar. Abakay, "Bu Oyuna Gelmeyin nasıl bir dünüşceden doğdu" şeklindeki sorurnuza şöyle yanıt verdi: "Gazeteci, çağının tanıldığını yapmak zorunda. Geçen yıf haziran ayında Eskişehir Cezaevi'nden Aydın Cezaevi'ne bir nakil olayı yaşandı. Bu sırada çok acı olaylara tanık olduk. Tutuklu ve hükümlüler açlık grevine başladılar. Basına önemli görevler düştüğünü düşünüyorduk, ama ciddiyc alınmadığını gördük. Oyunun ismini bir gazetenin mansetinden seçtiginizi söylüyorsunuz.. * " " * ' A b a k 8 y Evet. Açlık grevini izlerken kahrolduk. Gazeteciliğimizden utandik. Daha sonra iki ölüm olayı olunca basın bu Kez olayı manşete çıkardı. Sanki ölüm bekleniyordu. Bazt gazeteler de "Bu Oyuna Gelmeyin" ya da benzeri bajlıklar attılar. "Bunlar anarşist, terörist" dediler, oysa birçoğu henüz mahkeme karşısına çıkmamışlardı. Suçlu olup olmadıkiarı belli değildi. Açlık grevleri, sonunda sizin oyununuzun konusu oldu. Evet. Keske bu tür olaylar olmasaydı, bu kitap da yazılmasaydı. Bu insanların taleplerine yamı verilebilirdi. Çünkü talepleri çok da politik nedenlere dayanmıyordu. Ne istiyorlardı? Cezaevlerine yayınların girmesi, açık görüş yapılması, koşulların düzeİtiimesi vb. Yazık ki her darbeden sonra böyle kötü durumlar yaşanıyor. İsterdik ki darbeler olmasın, böyle bir edebiyat da olmasın. Bu Oyuna Gelmeyin / Ahmet AbakayGülfem Emir / Amaç Yayınları / 56 s. / 3.000 TL. Ayşa Sayın •Fakat bilhassaf bir kfiçük hikâye' 'Ne Bir Ses, Ne Bir Nefes' Suat Derviş'in 'Kara Kitap'tan sonra yazdığı ikinci romanı. 1923 yılında yayımlandığına göre yazar o sıralarda 18 yaşında olmalı. Suat Derviş kitabında yaşlı kocasıyla genç üvey. oğlu arasında kalan bir kadının aşkını konu alıyor. REFİKDURIAf "Son günlerde intişar eden bir çok hikâye kitapları arasında, tesadüfün bana okuttuğu şayanı dikkat bir eserden bahsetmek istiyorum: Suat Derviş Hanım'ın " N e Bir Ses, N e Bir Nefes" isimli küçük hikâyesi." Ahmet Haşim 22 Şubat 1923 t«rihli, 1588 numaralı "Akşam" gazetesinde yayımlanan "Bir Genç Kızın Eseri" başlıkh yazısına bu satırlarla başlamış. Haşim'in "tesadüfen" okuduğu bu kitabın elime ne zaman geçtiğini ben de anımsayamıyorum. Sayfalarımn uçları zamanla parçalanmış, solmuş bu kitap oldukça uzun bir zamandır kitaplığımın raflarında. Bir kaldırım kitapçısından mı aldım onu, bir arkadaş mı armağan etti, meçhul! Yalnız şunu biliyorum, çoğu zaman o kendisini okutmak için kiıapların önüne atıldı, çoğu zaman elime alıp okumak istedim de okuyamadım... Kitap aslında 1923 yılında yayımlanmış. Haşim de bu baskısı üzerine yukarıda adı geçen yazıyı yazmış. Benim elimdeki 1946 yılında yayımlananı. Önce kapağına bir göz atalım: "Ne Bir Ses, N e Bir Nefe..., Yazan: Suat Derviş, 50 Krş. tnkılâp Kitabevi" Bir kadınla iki erkeğin göründüğü kapak resmini Ferit yapmış. Kapağın içi daha anlamlı. İç kapağın üzerinde "Inkılap Kitabevi Ucuz Romanlar Serisi N o : 6 " yazıyor. Kitabın adının altında ise "Milli Roman" "Ne Bir Ses... N e Bir Nefes" Suat Derviş'in "Kara Kitap"tan sonra yazdığı ikinci romanı. 1923 yılında yayımlandığına göre Suat Derviş o sıralar 18 yaşında olmalı. Kitapların başındaki ya da sonundaki yazıları genellikle kitabın aslını okuduktan sonra okumayı yeğlememe karşın, bu kitapta öncelikle Ahmet Haşim'ın önsözüne bakmaktan kendimi alamadım. Romanın konusu aslında oldukça basit. İkinci evliliğini yapan yaşlı bir baba, genç bir kadın ve kadının üvey oğlu genç bir adam. Yaşlı kocasıyla genç üvey oğlu arasında kalan kadının aşkı... Ama yine de romanı Ahmet Haşim'in özetlemesi daha doğru: "Eserinmevzuu basittir. Ruhların ebediyette bedenden bedene seyahatine, meçhulden gelen haberlere, rüyalara, seslere ve gürültülere inanan çok okumuş, fa Suat Derviş Hanım'ın şayanı dikkat bir eseri: 'Ne Bir Ses, Ne Bir Nefes' kat nîm mecnun bir zevç. Osman ikinci teehhülde aldığı, kendisinden çok genç zevcesini, beyaz, ince, sessiz ve tatlı Zelihayı seviyor, fakat sevilmediğini biliyor. Rakibi birinci zevceden oğlu, Kemaldir. Bu gencin bir gün ona hıyanet edeceğini, senelerce evvel, bir gece, korkunç bir rüyada görmüştür. O geceden beri meş'um felâketin tahakkukunu dakika dakika bekliyor. Filhakika genç adam, üvey annesini seviyor ve taşkın aşkını ondan saklamıyor. Genç, ince ve beyaz Zeliha etrafında, baba ve oğlu arasında manidar söz teatisi, titreme ve sararma, sükut ve bakışma şeklinde devam eden kıskançhk faciası, nihayet bir gece, babanın, hançerle, oğlunu boğazlamasiyle hitam buluyor. Hikâyeyi bize nakleden Zelihadır. Lisanı baştan başa hazin, yakıcı, renkli, munis bir şarkıyı andırıyor." " N e Bir Ses, N e Bir Nefes" kuşkusuz bir basyapıt değil, Suat Derviş'in önemli romanları arasında bile sayılmayabilir. Onun sonradan, daha doğrusu 1930'lardan sonra önemli adımlar atacağı "toplumcu gerçekçi" edebiyatının en ufak bir izi bile yok bu romanda. Benim dikkatimi çeken yalnızca şu oldu: 18 yaşında bir genç kızın kadın duyarlığını yakalaması, Zeliha'yı anlatırken onun iç karmaşasını vermedeki ustalığı. Aslında bir roman bile denemez yazdığına. Haşim de bu yüzden hep bir "küçük hikâye" olarak söz ediyor ondan... Sözü yine Ahmet Haşim'e bırakarak tamamlamak istiyorum: "Bu satırları yazmak icin, kitabı kaparken, bir afyon kâbusundan uyanan Çinli gibi, asabım garip, anlatılmaz bir korkunun ürpermeleri içindedir ve gözlerim, parlak sırmalı karanhk kumaşlara uzun uzun bakmış gibi tatlı ve derin kamasmalarla doludur. Suat Derviş Hanım haşyetengiz bir mevzuun siyahlığı üzerinde uslubunun altınlarile nakışlar işleyerek Türkçenin müheyyiç eserlerinden birini vücuda getirmiştir." Bence Suat Derviş'in romanından çok, Ahmet Haşim'in önsözü daha ilginç. Korkarım Haşim'in bu yazısı ya bu kitabın önsözünde ya da 22 Şubat 1923 tarihli "Akşam" gazetesinin tozlu sayfaları arasında kalmış olsun... Kim arayıp bulup da gün ışığına çıkara böylesi yazıları... Hikâyeleri, romanları, şiirleri... D Berlirfde okudu Suat Derviş 1905 yılında Istanbul'da doğdu. Özel öğrenim gördükten sonra Berlin Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde okudu. 1932'de İstanbul'da gazeteciliğe başladı. Son Posta, Vatan, Cumhuriyet, Geoe Postası gibi gazetelerde yayımlanan röportajları ve romanlarıyla tanındı. Eşi Reşat Fuat Baraner'le birlikte, toplumcu gerçekçi akımın ilk organlanndan biri sayılan Yeni Edebiyat gazetesini on beş gunlük olarak 5 Ekim 1940 15 Kasım 1941 tarihleri arasında 26 sayı çıkardı. Bu gazetede küçük öyküler, fıkra ve eleştiriler yazdı. 195363 yıllarını baştâ Fransa olmak üzere dış ülkelerde geçirdi. 24 Temmuz 1972 tarihınde yaşamını noktaladı. Başhca Yapıtları: Kara Kitap (1920), Ne Bir Ses, Ne Bir Nefes (1923), Hiçbiri (1923), Ahmet Ferdi (1923), Behice'nin Talipleri (1923), Fatma'nın Günahı (1924), Ben mi? (1924), Buhran Geoesi (1924), Gönül Gibi (1928), Emine (1931), Hiç (1939), Çılgm Gibi (1945), Fosforlu Cevriye (1968), Ankara Mahpusu (1968). F^ı CUMHURİYET KİTAP SAYI 34 S A Y F A 11
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle