26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Tartışma BOR ÇALIŞTAYI SONUÇ BİLDİRGESİ: CBT 1451/9 Ocak 2015 19 Bor Madenleri Özelleştirilmemeli! “B “Bor Çalıştayı” 19 Aralık 2014 tarihinde Ankara’da 250 katılımcı ile gerçekleştirildi. Çalıştayda bor madenlerimizin dünü, bugünü ele alınarak, dünyadaki gelişmeler ışığında ülkemizde ne yapılması gerektiği konusu uzmanlarca değerlendirildi. Yönetim Kurulu’nun “Kamuoyuna Duyurusu” özetle şöyle: mü işletsin?” konusundaki kısır tartışmaların bize değil, yabancılara yaradığı herkes tarafından bir kez daha anlaşılmasıdır. Konunun borların özelleştirilip özelleştirilmemesi noktasında tıkatılması yerine, Türkiye de bor teknolojilerinin ve sanayinin gelişiminin nasıl sağlanacağı olmalıdır. or, stratejik bir madendir. Bor minerallerinin, son derece özel kimyasal yapıları nedeniyle, hammadde, rafine ürün ve nihai ürün şeklinde, büyük çoğunluğunda alternatifsiz olmak üzere, sayısız kullanım alanı mevcuttur. Bor mineralleri, ilave edildikleri malzemelerin katma değerlerini olağanüstü yükseltmekte, bu nedenle sanayinin tuzu olarak adlandırılmaktadırlar. Gelişen teknolojiler, bor kullanımını ve bor minerallerine olan bağımlılığı artırmaktadır. Hammadde, yarı mamul ve mamul madde olarak, cam, porselen, seramik, fiber glass, metalurji, elektronik, tıp, enerji, tarım, havacılık, savunma gibi çok farklı sektörlerde kullanılan bor mineralleri sanayinin vazgeçilmez hammaddelerindendir. Özellikle uçak ve uzay sanayilerinde, yapı elemanı ve yakıt olarak kullanımları söz konusudur. BOR REZERVİNİN % 70’İ ÜLKEMİZDE Türkiye dünya bor madeni rezervinin %72’sine sahiptir. Bu özelliği ile dünya ham bor madeni üretiminde birinci sırada yer almaktadır. Öte yandan, tek başına dünya bor talebini 500 yıl karşılayabilmesi söz konusudur. Dünya bor madeni rezervinin %7`sine sahip olduğu yazılıp çizilen ABD’de ise, yakın gelecekte bor rezervlerinin tükenmesi ile karşı karşıyadır. Dünyadaki en büyük bor rezervine sahip ülke olmamıza rağmen 1980 öncesine kadar dizginlerimiz hep yabancıların elinde kalmış, hep onların oynadıkları oyunlarda bize verilen rolleri üstlenmişiz. 21. yüzyılın başında gene aynı durumdayız değişen bir şey yok. Ümidimiz “Bor madenlerimizin özel sektör mü, devlet sektörü Bor minerallerinin çok yaygın kullanılan ileri teknoloji hammaddesi olması nedeniyle, ulusal sanayimizin geliştirilmesinde lokomotif olabilecek özellikte bir hammaddedir. Ulusal sanayimizle şeffaf işbirlikleri yapılarak, bor madenlerinin çekirdek sanayi olduğu uç ürünlerin üretilmesi ve dolayısıyla daha fazla katma değer yaratılması ülkemiz açısından yararlı görülmektedir. Borlara dayalı, yeni ürün ve teknolojilerin üretilmesi için daha fazla ARGE çalışmasının desteklenmesi ve borlar için özel bir TEKNOKENT`in kurulması ülkemize daha fazla katma değer yaratılması için acil ihtiyaç görülmektedir. İLERİ TEKNOLOJİ HAMMADDESİ •Gelişen teknolojiler, bugün sanayinin tuzu olarak adlandırılan borun kullanımını ve bağımlılığını artırmakta ve borun stratejik mineral olma özelliği giderek daha da belirginleşmektedir. •Ülkemizin gelişmesinde, doğal kaynaklarımızın ekonomik katkısını verimli şekilde sağlayacak ciddi, tutarlı bir sanayi, teknoloji, enerji ve bunlara bağlı olarak madencilik politikası`nın uygulanmasına ihtiyaç vardır. •Büyük rezervlere sahip olmak ÖZETLE.... kendi başına bir anlam ifade etmemektedir, asıl olan bu rezervlerden sağlanacak faydanın en üst seviyeye çıkartılabilmesinin şartlarını oluşturmaktır. Bu noktada, katma değerleri daha yüksek ürünlere yönelmek ve ülkemizde borlu sanayileri kurmak büyük önem taşımaktadır. •Gelişmek ve refah seviyesini yükseltmek için, Türkiye`nin ulusal inovasyon konusunda yetkinleşmesinden başka çözümü yoktur. •Hidrojen taşıyıcısı olmasının yanı sıra ve bir enerji hammaddesi olan bor madenleri, 1950 yılından bu yana üzerinde en yoğun çalışma yapılan madendir. Bu bağlamda, hidrojen taşıyıcısı, enerji hammaddesi ve füzyon reaktörlerinde yakıt olarak kullanımı hususlarında gelişmiş ülke laboratuvarlarında birçok çalışma yürütülen bor madeninin, 22. yüzyılda önemi daha da artacaktır. Bu konuda üniversitelerin çalışmasını hızlandırmak gerekmektedir. •Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca hazırlanan ve Bakanlar Kurulu tarafından imzalanarak 5 Mart 2012 tarihinde Başbakanlığa iletilen 2840 sayılı kanunda değişiklik yapılması Başbakan‘ın imzasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı‘na gönderilmiştir. 2840 sayılı yasada yapılmak istenen bu değişiklik ile bor, toryum ve uranyum madenlerinin üretiminin özel sektörce yapılmasının önünde hiçbir engel kalmayacaktır. Bu tasarı yasalaşırsa, madencilikte bir özelleştirme yöntemi olan “işletme hakkının devredilmesinin” bor madenimiz için yolu açılacak ve yıllardır yapılamayan “borların özelleştirilmesi” başarılacaktır. •Halen yürürlükte olan 2840 sayılı yasa ve Maden Kanunu’nun 49. maddesinde belirtilen koşullar çerçevesinde ruhsat hakkı kamu kuruluşumuz olan Eti Maden’e ait olan bor rezervleri üzerinde yıllardır oyun oynanmak istenmektedir. Ancak, sivil toplum örgütlerimizin ve kamuoyunun duyarlılığı sayesinde henüz istediklerine ulaşamayan belli kesimlerin vazgeçmedikleri bu talepleri ile ilgili olarak 2840 sayılı yasada yapılması istenilen değişikliklerin bir kanun teklifi olarak TBMM başkanlığında beklediği unutulmamalıdır. •2840 sayılı yasadaki “Bor Madenleri Devletçe işletilecektir” hükmü asla değiştirilmemelidir. Ruhsatlar, fiyatları belirleme ve pazar politikaları kamuda kalmakla birlikte yine de özel sektör ile işbirliği yapmaya çatlak aramak özelleştirmenin ve kaynakları aktarmanın bir diğer biçimi olacağından bu yollara müsaade edilmemelidir. Bin yıl kaybedilmeyen dil S Süleyman Çelik Karşıdevrimciler/ gericiler/ tutucular, Dil Devrimi’ni kötülemek için “bir gecede dilimizi kaybettik” derler. elçuklular İran’ı fethettiklerinde, 1500 yıllık imparatorluk geleneği olan Pers kültüründen etkilendiler, devlet katında üst makamlara İranlıları getirdiler. Ünlü Veziri Azam Nizamül Mülk İranlıdır. Doğal olarak resmi dil de Farsça oldu. Büyük Selçuklu İmparatorluğunun dağılmasından sonra Anadolu’da kısa bir süre ‘Beylikler Dönemi’ yaşandı. Bu dönemde Karaman Beyi Karamanoğlu Mehmet Bey, ünlü fermanını yayımlayarak resmi dili Türkçe yaptı. Fakat kısa sürede Selçuklular duruma hakim oldular, beylikleri kaldırdılar, Anadolu Selçuklu Devletini kurdular ve resmi dili gene Farsça yaptılar. Bu nedenle Karamanoğlu Mehmet Bey’in fermanı 4 ay kadar geçerli oldu. Selçuklular’dan sonra gelen Osmanlılar’da devşirmeler yönetime egemen oldular. Padişahların hem anneleri, hem de eşleri Türk olmadığı için anadilleri zaten Türkçe değildi. Farsça, Arapça ve Türkçe karışımı Osmanlıca denilen uyduruk bir dil oluşturuldu ve devletin resmi dili oldu. Bu şekilde 1000 (bin) yıl kadar süren uzun bir dönem Türkçe devlet katında dışlandı. Türk Dili ile ne eğitim yapıldı, ne de bilim. Tüm bunlara karşın Türk Halkı diline sahip çıktı. Türkçe eğitim ve bilim yapılmadığı için doğal olarak dilini geliştiremedi, sözcük dağarcığını büyütemedi. Osmanlı’ya karşı en son Türkler başkaldırdı ve ulusal kimlik arayışına girdiler. 19. yüzyılın ortalarında Türkçülük akımları ortaya çıktı ve Osmanlıcaya karşı Türk Dili savunulmaya başlandı. Cumhuriyet’ten sonra Dil ve Harf Devrimleriyle Türkçe devletin resmi dili oldu. Büyük Dahi Atatürk dilin gelişmesi için Türk Dil Kurumu’nu (TDK) kurdu. Kısa sürede Türkçemizin sözcük dağarcığı 100 bini aştı. Türkçe hem bilim, hem felsefe, hem de edebiyat dili oldu. Bugün Dil Devrimine karşı çıkanlar bile Osmanlıca değil, Türkçe konuşuyorlar, yazıyorlar. Ancak Atatürk karşıtı Amerikancı generaller 12 Eylül’den sonra Atatürk’e ihanet ederek TDK’nu karşıdevrimcilere teslim ettiler ve Türkçemiz yozlaştırılmaya başlandı. Sonuç olarak bir gecede dilini kaybeden Türk Ulusu değildir, olsa olsa devşirmeler olabilir. Türk Ulusu diline sahip çıkmış ve kendisine yönetenlerin buyruklarına karşın 1000 (bin) yıl dilini korumayı başarmıştır. Bugün bize düşen görev, biz de dilimize sahip çıkalım, güzel Türkçemizin yozlaştırılmasını önlemek için TDK’na karşı Atatürk’ün TDK’nun devamı olan Dil Derneği’nin çevresinde kenetlenelim. Pekünlü Aydınlanma Toplantılarının ilki TÜMÖD, ADD, Eğitimİş ve TGB İstanbul Şubeleri tarafından düzenlenen “Pekünlü Aydınlanma Konferansları”nın ilki Kozyatağı Kültür Merkezi’nde yapıldı. Prof. Dr. Rennan Pekünlü’nün cezaevine girerken verdiği mesajları da içeren bir kısa film gösterimi yapıldı. Özyeğin Üniversitesi Anayasa Hukuku öğretim üyesi Prof. Korkut Kanadoğlu “Pekünlü Davası ışığında laiklik ve din özgürlüğü” başlıklı bir konferans verdi. Anayasa Mahkemesi’nin Pekünlü davasında verdiği kararla daha önceki kararlarıyla ters düşerek reddi miras yaptığına dikkat çeken Kanadoğlu Avrupa ülkelerinden verdiği örneklerle din özgürlüğünün bireylerin kaçınamayacağı şekilde zorunlu olarak bir dinin veya mezhebin etkisi altında bırakılmasına yol açmaması gerektiğini vurguladı. İstanbul Barosu Genel Sekreteri Av. Hüseyin Özbek ise Pekünlü Davası’nda adil yargılama ilkesine uyulmadığını, topluma ve üniversitelere bir mesaj vermek ve mutlaka cezaevine gitmesini sağlamak için istenen cezanın üst seviyesinden mahkumiyetine karar verildiğini belirtti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle