Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
www.iku.edu.tr BİLİM KÜLTÜR VE EĞİTİM OKULDA EDEBİYAT VAR Romanları ile bizi yeni yaşamlarla tanıştıran ve çoğaltan, ruhunun derinliklerini özgürce bize sunarken kendimizle yüzleşmemizi sağlayan, her fırsatta bizlere insan olduğumuzu hatırlatan Orhan Pamuk’la “Sessiz Ev” ve romancılığı üzerine koyu bir edebiyat söyleşisi gerçekleştirdik. Öğrenci, öğretmen, yönetici ve velilerin katılım sağladığı edebiyat söyleşisinde Orhan Pamuk’un ressamlık hayalinden romancılığa uzanan hayat hikâyesine tanıklık ettik. Orhan Pamuk, Özel Kültür 2000 Koleji’nde Recep Kiraz Özel Kültür 2000 Koleji Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı çevrilen ve yüzden fazla ülkede okunan Orhan Pamuk’u sadece eserlerindeki karakterler vasıtasıyla değil, kendisinden dinleyerek daha da yakından tanıyalım; onun edebiyat tutkusuna, yazarlık serüveninin bilinen ve bilinmeyen yönlerine tanıklık edelim istedik. 24 Aralık Çarşamba günü Orhan Pamuk’u okulumuzda ağırladık ve öğrencilerimizle buluşturduk. Romanları ile bizi yeni yaşamlarla tanıştıran ve çoğaltan, ruhunun derinliklerini özgürce bize sunarken kendimizle yüzleşmemizi sağlayan, her fırsatta bizlere insan olduğumuzu hatırlatan Orhan Pamuk’la “Sessiz Ev” ve romancılığı üzerine koyu bir edebiyat söyleşisi gerçekleştirdik. Ona göre hayal kurmadan yazarlık olmaz çünkü her yazarın hayat tecrübesi sınırlıdır. Yazar; gördüğünü, anlatmak istediğini hayal gücüyle tamamlar. Orhan Pamuk, yazarlık biraz da gündüz düşleri görmektir, diyor. Bir odaya çekilip hayal kurmanın belirleyici özelliği olduğunu küçük yaşlarda fark ettiği için kendini şanslı hissediyor. ressam olacak, demiş. O da ileride ressam olacağına kendini inandırmış. 7 yaşından bu yaşa kadar bir odada tek başına hep kâğıtlarla bir şeyler yapmış. Sonunda yaptığı iş resim olmamış ama edebiyat olmuş. Bir odaya kapanıp tek başına bir hayat yaşayacağını daha 1617 yaşlarında anlamış. Söyleşisinde diyor ki: “ Bir zamanlar kuvvetle ressam olacağıma inandığım yıllarda Türkiye’de hiç kimse ressamlıktan ekmek parası kazanamazdı. Bari ben de mimar olayım, dedim çünkü dedem, babam ve amcam İTÜ’de inşaat mühendisliği okumuşlardı. Bana, madem senin resme eğilimin var; o zaman mimar ol, dediler. Ben de İTÜ Mimarlık Fakültesini kazandım. Tam ailemin dediği gibi mimar olmaya doğru giderken kafamda bir vida gevşedi.” İşte bu vidanın gevşemesiyle mimarlığı yarıda bırakır. Bir insanın kafasındaki bu vidanın nasıl gevşediğini, nasıl bir tuhaflık olduğunu son çıkan kitabı “Kafamda Bir Tuhaflık”ta kendisine benzemeyen bir kahraman üzerinden anlattığını söylüyor. 22 yaşında resim yaparak değil de yazarak bir odada yaşamaya karar verdiğini ekliyor. 30 yaşına kadar kitaplarını yayımlatamamış ama sonra bu konuda başarılı olmuş. Video sunumunda öğrencilerimizin “Sessiz Ev romanında hangi karakteri kendinize daha yakın buldunuz? Niçin?” sorusuna verdikleri cevaplar, onu çok etkilemiş. Konuşmasında diyor ki o kahramanda kendinizi bulmanız için o kahramanın iyi bir insan olması gerekiyorsa sizlerin de kendinizin çok iyi bir insan olduğunuza inanmanız gerekir. Ben bu kahramanı çok sevdim, kendimde onu buldum ne demek, ben de çok iyi insanım demek. Ben hepinizin bu kadar iyi insan olmanızdan, en azından buna inanmanızdan etkilendim. Edebiyatın temelinde aslında kendimizin nasıl biri olduğunu tam anlayamamak var. Konuşmasını şöyle sürdürüyor: “Bir insanı inandırıcı bir şekilde anlatmak, o insanın iyiliğini göstermek; bizde o insanı, o kahramanı okuma ve anlama dürtüsü uyandırır. Okurlarım kitaplarımı okusun, kahramanlarımı sevsin isterim. Kahramanla özdeşleşmek önemli bir konu. Romancının işi, dünyayı kahramanların gözünden görmektir.” Hemen ardından ekliyor, romanda G ünümüzün en önemli sorunlarından biri, okumayan bireylerden oluşan bir toplum oluşumuzdur. Bunun sonucu olarak düşünemeyen, fikir üretemeyen ve hazır kalıplarla yetinen bir topluma dönüşüyoruz. Bugünün çocukları ve gençleri, yarının yetişkinleri olacaktır. O halde çocuklarımıza ve gençlerimize kitap okuma alışkanlığı kazandırmalıyız ama nasıl? Kıskıvrak içine düştükleri teknoloji bağımlılığından onları uzaklaştırıp kitapların dünyasına nasıl çekebileceğiz? Duygu ve beğenilerimizi incelten, duyarlılığımızı geliştiren, bizlere başka dünyaları, yepyeni hayatları tanıma olanağı sağlayan edebiyatla onları nasıl tanıştıracağız? Onlara edebiyatın hazzını nasıl tattıracağız? Biz Türkçe ve edebiyat öğretmenlerinin bu noktada önemli bir sorumluluğu bulunmaktadır. Okumaya aç, yönlendirilmeye açık bu taptaze beyinleri nitelikli eserlerle, değerli yazarlarla ve daha da önemlisi yaşayan yazarlarla buluşturmamız gerekir. Nitelikli edebiyat yapıtları aracılığı ile öğrencilerimizin ana dilimizi kullanma becerilerini geliştirmeli, iç dünyalarını zenginleştirmeli, onları yeni hayatlarla tanıştırarak onlara farkındalık ve duyarlılık kazandırmalıyız. Özel Kültür2000 Koleji olarak bu yıl, yaşayan yazarlardan Nobel Ödüllü romancımız Orhan Pamuk’un “Sessiz Ev” adlı kitabını öğrencilerimize okuttuk. Romanları dünyada otuzdan fazla dile yazar, kendi görüşünü hemen ele vermez. Öğrencilerimizin severek okudukları Sessiz Ev’in ikinci kitabı olduğunu ve bu kitabı yazmaktan büyük keyif aldığını gülümseyerek anlatıyor. Kitabı 2831 yaşlarında yazdığını ve kitap 1983 yılında yayımlandığında 31 yaşında olduğunu belirtiyor. Asıl amacının Cevdet Bey ve Oğulları’nda olduğu gibi bir ailenin hikâyesini izleyerek Türkiye’yi anlatmakmış. Zenginlerle yoksullar, okumuşlarla okumamışlar, hastalanınca bir doktora gidemeyenlerle bir doktor, yoksul gençlerle üst sınıf insanlarının çatışması üzerinden ülkemizin genel bir manzarasını çizmek istemiş. Kitapta kendi hayatından da izler olduğuna değiniyor. Hayal kurarak, resim yaparak ya da roman yazarak bir odaya kapanıp yalnız yaşamak isteği onda 1820 yaşlarında iyice belirginleşiyor. Ne başkalarından emir almak istiyor ne de başkalarına emir vermek. Böyle bir yaşam tarzı için mutlaka romancı olması gerekmiyordu öyle ki ilk gençlik yıllarında ressam olmayı düşlemiş. “İstanbul” adlı romanında da bu konuyu uzun uzadıya anlattığını dile getiriyor. Ondaki resim merakı 67 yaşlarında başlamış. Herkes “Aaa ne güzel yapıyorsun dedikçe bir tane daha yapmış. Sonra da herkes bu çocuk YAZARLIĞA UZANAN HAYAT HİKÁYESİ Öğrencilerin sorusu üzerine Sessiz Ev’de beş farklı bakış açısı ve anlatıcı kullanılmasının gerekçesini de şöyle açıklıyor: “Farklı anlatıcılar kullanmayı ilk ben yapmadım. 20. yüzyılın başına kadar romanlar, 3. tekil kişiyle yazılırdı. 1920’lerde ortaya çıkan ve İngilizce yazan İrlandalı yazar James Joyce, kahramanın kafasından geçen her türlü düşünceyi bilinç akışı ya da iç monolog diyebileceğimiz bir yöntemle anlatmaya başladı. Daha sonra Amerikan modernist yazar William Faulkner, bir olayı 67 kişinin bakış açısıyla anlattı. Bu yöntemde her kahraman olayı kendine göre anlatır, biri yalan söyler ve arada bir tutarsızlık olur. Bu tutarsızlıkta hayatı, herkesin kendine göre yaşadığının altını çizen bir yön ortaya çıktı.” Bu yöntemi sevdiği için Sessiz Ev romanında farklı anlatıcılar kullandığını belirtiyor. Benim Adım Kırmızı ve son romanı Kafamda Bir Tuhaflık’ta da bu yönteme başvurduğunu ekliyor. Dolu dolu geçen 60 dakika… Her cümlesinde usta bir romancının ayak izlerini sürüyoruz. Zaman bir su gibi akıp gidiyor. Buram buram edebiyat kokan bir söyleşi… Ömrünü romancılığa adamış, Türk romanın yüz akı, dünyaya açılan penceresi Orhan Pamuk’u alkışlarla uğurluyoruz.Öğrenci ve tüm izleyicilerin aklına Orhan Pamuk’tan acaba şimdi hangi romanı okusam sorusu takılıyor. Bu düşünceler içinde mutlulukla ayrılıyoruz salondan. ANLATICILARI NİÇİN KULLANIYORUM? “ATLAR VE İDOLLER” SÜLEYMAN SAİM TEKCAN Resim Heykel Sergisi 14 Ocak 04 Şubat 2015 Sergi açılışı saat 17.00 Fazıl Say Resital İyi ki Doğdun Fazıl 14 Ocak 2015 Saat: 19.00 Ataköy Yerleşkesi, 34156 Bakırköyİstanbul 0212 498 41 03 Etiknlik biletleri Biletix tarafından satılmaktadır. Çağrı Merkezi: 0216 556 98 00 Oditoryum ve Sanat Merkezi AKINGÜÇ