Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SON ARAŞTIRMALAR D ün ya nı n e n d er in noktasında beklenmedik canlılık ca hastane dosyaları ve ölüm belgeleri, beden ağırlığı, tütün ve alkol tüketimi, beslenme alışkanlığı ve bedensel hareket gibi faktörleri de dikkate alındı. Sonuçlara göre içilen kahve ve yeşil çay miktarı ne kadar artarsa, inme riski de o kadar düşüyor. Günde en az bir fincan kahve içenlerde inme riski yüzde yirmi daha düşük. Günde iki ila üç fincan yeşil çay içenlerde ise bu oran %14. Kahve ve yeşil çay içerisindeki maddelerin kalpdolaşım sistemi üzerindeki olumlu etkisi daha ayrıntılı bir şekilde araştırılacak. Gerçi araştırmanın başlangıcında günde iki fincandan fazla kahve içenlerde daha fazla koroner kalp hastalıkları görülmüş. Fakat araştırmanın devamında bu etkinin fazla kahve içmekle değil, kahveyle birlikte içilen sigaradan kaynaklandığı ortaya çıkmış. kici bir hızda erimeye devam ediyor. Özellikle de buzul derelerindeki çevre koşulları hızla değişiyor. Daha gelişkin canlıların değişimlere reaksiyon gösterdikleri zaten biliniyordu, fakat Tom Battin ve ekibi, şimdi mikropların değişen yaşam koşullarıyla nasıl başa çıktıklarını inceledi. İlk kez buzullardaki mikrop çeşitliliği bu kadar ayrıntılı bir şekilde incelendi diyor Battin. Örneklerde ne tür mikro canlıların bulunduğu yüksek çözünürlüklü gen analiz yöntemleriyle saptanmış. Buzulların çekilmesi çeşitlilik motifini de değiştirmiş. Buna bağlı olarak da “mikrop gruplarının” birleşimi de değişmiş. Buradaki uç koşullar çok özel mikroorganizmalar için yaşam alanları sunuyorlar. Fakat buzulların çekilmesiyle bir anlamda yaşam alanları da yok oluyor ve türler birbirine benzemeye başlıyor. Özel yaşam alanları azaldığı için vadilerdeki biyoçeşitlilik de azalıyor. Bu da bölgesel bir biyoçeşitlilik kaybına yol açıyor. Bu etki şimdiye dek mesela böcek gibi daha gelişkin canlılarda gözlemlenmişti. Benzer süreçlerin mikroorganizmalarda da işlediği kanıtlandı. dikkate alınmaksızın) ölüm riskinin daha düşük olduğu da ortaya çıkmış. Ancak sağlıklı bir yaşam biçimi için önerilenleri yerine getirmedikleri halde aşırı kilolularda ölüm riski normal kilolulara kıyasla yine daha düşük. Bu paradoksu henüz açıklayamıyoruz ama hastaların yine de kilo almamalarını öneriyoruz diyor Hamer. Uzmanlar aşırı kilolu hastaların daha büyük risk altında bulunmaları nedeniyle doktorlar tarafından daha dikkatlice tedavi edildiklerini düşünüyor. “Mesela rehabilitasyon sırasında sporun kesinlikle işe yaradığını biliyoruz. Hasta kilo kaybetmese bile risk hızla düşüyor”. Diğer bir araştırma da aşırı kilolu hastaların belli bir kısmının sağlık durumlarının gayet normal olduğunu ve yüksek kalp riski de taşımadıklarını göstermiş. Dünyanın en derin noktası sanılandan çok daha canlı çıktı. Mariana Çukurluğu’ndaki 11.000m derinlikteki mikrobik etkinlik tahmin edilenden çok fazla diyor Güney Danimarka Üniversitesi bilim insanları. Son derece yüksek su basıncına bağlı uç yaşam koşullarına rağmen, dünyanın en derin noktasındaki mikroorganizmalar, daha sığ denizlerdekine kıyasla çok daha fazla etkinler. Bu bilgi iklim araştırmaları için de önem taşıyor. Rejisör James Cameron 2012 yılında üçüncü kişi olarak bir denizaltıyla Mariana Çukurluğu’na indiğinde “steril ve neredeyse çöl benzeri bir yer” diye tarif etmişti bölgeyi. Oysa son araştırma sonuçları bu benzetmeyi pek doğrulamıyor. Bilim insanları araştırmalarında Mariana Çukurluğu’nun en derin noktası olduğu sanılan Challenger çukurundan söz ediyorlar. 11.000 m derinliğe bir dalgıç robot indiren araştırmacılar, bu bölgedeki oksijen dağılımını 6000m’deki oksijen dağılımıyla karşılaştırmışlar. Ölçümler özel aletlerle mikroorganizmalara zarar gelmemesi için doğrudan doğruya deniz dibinde gerçekleştirilmiş. Sonuçlara göre Challenger çukurundaki oksijen sarfiyatı 6000m derinliktekinden iki misli fazla. Ayrıca örneklerde çok daha fazla bakteri saptanmış. Bilim insanları bu yüzden mikropların deniz dibine çöken ölü canlılar veya yosun kalıntılarıyla beslendiklerini sanıyorlar ki bu da sürpriz olmuş. Çünkü derinlik arttıkça denizdeki organik malzeme miktarı da azalıyor. Araştırmacılar bu maddelerin depremin etkisiyle sığ bölgelerden ayrılarak çukurluğa düştüğünü tahmin ediyor. Mariana Çukurluğu’ndaki mikroorganizmaların etkinliği dünyamızın karbon dolaşımı için de önemli. Alplerdeki buzulların geri çekilişi hayvanların ve bitkilerin yaşam koşullarını da etkiliyor. Viyana Üniversitesi bilimcileri mik Buzulların geri çekilmesi mikropları da etkiliyor roorganizmaların bu değişikliklere tepki gösterdiklerini saptadı. 26 buzuldan alınan örnekleri inceleyen araştırmacılar, her ne kadar çok fazla mikroorganizma buldularsa da, tür çeşitliliğinin azaldığını da fark etmişler. Dünya genelindeki dağ buzulları dikkat çe College London Üniversitesi’nde gerçekleştirilen bir araştırmaya göre şişman kalp hastalarında ölüm riski normal kilolulara kıyasla daha düşük. Mark Hamer ve ekibi, 4.400’ü aşkın hastanın verilerini incelemiş. Bunun bir açıklaması şişman hastaların daha dikkatlice tedavi edilmesi. İngiliz Kalp Vakfı’na göreyse yağların nerelerde biriktiği de önemli. Sonuçlar şişman veya fazla kilolu kalpdolaşım hastalarının yedi yıl içinde ölmelerinin çok düşük bir ihtimal olduğunu göstermiş. İncelenen hastaların yaklaşık üçte biri aşırı kiloluydu (Preventive Medicine). Yani beden kitle endeksleri otuz veya daha fazlaydı. Bu hastalar daha genç olmalarına rağmen daha sağlıksızdılar ve yüksek kolesterol ve yüksek tansiyon riski taşıyorlardı. Fakat hiçbiri sigara içmiyordu. Ayrıca haftada en az bir kez spor yapan ve sigara içmeyenlerde (kilo Uzayda yeni Şişman kalp hastala komşular Amerikalı bir araştırmacı iki kahverenrında ölüm riski gi cüceden oluşan dünyaya yakın bir yıldız sis temi keşfetti. Kahverengi cüceler, bir güneşi doğru dürüst “ateşleyecek” kadar büyük olmayan ve zayıf ışıyan dev gezegenlerdir. Bu yüzden bunlar gerçek yıldız değil, Jüpiter’in büyük bir versiyonu gibiler. Daha önce bulunmayışlarının sebebi zayıf ışıyor olmalarıyla ilgili. Fakat WISE J104915.57531906 olarak isimlendirilen yıldız sisteminin yine de gezegenleri olabilir. Sistem adını WISE uzay teleskopundan almış. “İki kahverengi cüce arasındaki mesafe sadece altı buçuk ışık yılı kadar” diyor Kevin Luhmann (Penn Eyalet Üniversitesi) Astrophysical Journal Letters CBT 1358/ 6 29 Mart 2013 Japonya’da gerçekleştirilen araştırmaya göre, düzenli kahve ve yeşil çay tüketmek inme riskini azaltabiliyor. Bu etki özelikle de iki içeceğin de düzenli olarak içilmesi halinde ortaya çıkıyor. 83.269 Japon’un kahve ve yeşil çay içme alışkanlığı 13 yıl izlendi. Ayrı İnmeye karşı kahve ve yeşil çay BOZ AYI MI KUTUP AYISINDAN, KUTUP AYISI MI BOZ AYIDAN TÜREDİ? Aslında bir süredir kutup ayısının boz ayıdan türediği biliniyordu. Fakat Alaska’daki izole bir bölgede yaşayan bir boz ayı grubunun gen analizi farklı bir sonuç verdi. Bu ayılar gerçi boz ayı gibi görünüyor ve davranıyor, ama genetik açıdan çok eski bir kutup ayı popülasyonuna benziyorlar. Admiralty, Baranof ve Chichagof (ABC adaları) adalarındaki boz ayılar, beklenilenden çok daha fazla kutup ayısı geni taşıyor. Beth Shapiro ve ekibi adalardaki boz ayılarının çok eski bir kutup ayısı kolonisinin yavruları olduğundan eminler. Ve sanıldığı gibi kutup ayılarından türememişler. Bu sürpriz akrabalık 10.000 yıl önceki iklim değişimine bağlanıyor. O zamanlar kutup ayıları daha güneyde yaşıyordu. Her ne kadar buzlar kuzeye doğru çekilmişse de, buz fakiri ABC adalarında ayılar daha uzun süre kalmış olabilir (PLOS Genetics). Buzların iyice çekilmesinden sonra ABC adaları ve civarı boz ayılara uygun bir yaşam alanı haline gelmiş. Ekip, adalardaki boz ayılarda özellikle de Xkromozomunu mercek altına almış. Alaska’daki erkek boz ayılarıyla çiftleştikleri için de yavaş yavaş boz ayı görünümüne kavuşmuşlar. Almanlara göre bu iki ayı türü birbirinden yaklaşık 600.000 yıl önce ayrıldı.