Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
• KÜLTÜR • DOĞAN KUBAN Demokrasi, Açlık ve Özgürlük Demokrasi neredeyse sırlı ve kuramsal olarak dokunulmaz bir kavram oldu. Ama sadece bir kavram. Gerçekte demokrasi yok. Çünkü, insanlar birkaç yılda bir oy sandığına gidip bilmem ne partisinin adını hiç duymadığı bir adayına oy veriyorsa o bir seçim değil, ilkel ve bilgiye dayanmayan olumlu ya da olumsuz bir empati gösterisidir. Kendisiyle birlikte ne tokluk ne iş, de de özgürlük getirir. A dı demokrasi olan rejimlerde seçimlerin felsefi ve insancıl içeriğini yitirip karmaşık bir propaganda oyununa indirgendiğini bütün dünya biliyor. Yozlaşmanın birinci faktörü para. Paranız yoksa ne adaylığınızı koyabilirsiniz, ne dolaşıp propaganda yapabilirsiniz, ne de haber ajansları parasız propagandanızı yaparlar. En demokratik olduğu varsayılan ABD’ye bakın. Partiler seçim için nasıl para harcadılar. Zenginler adaylarına nasıl milyarlar yatırdılar. Bu paraları karne ile yemek yiyen 50 milyon Amerikalı vermedi. Bu oyunda liderlerin rolü kuşkusuz var. Ne var ki liderlik albenisi gazete, televizyon, reklam ve daha başka yollardan beslenmese bu sempatiyi toplamak ya da karizma denen ne olduğu belirsiz statüyü elde etmek olanaksız. Kendimizi aldatmayalım. Seçimlerde, herkesin bildiği ve medyanın da anlattığı gibi, adaylar yarışmaya aynı çizgide başlamıyor. Halkın idareyi saptaması en genelde doğru ve gerçekleşiyor gibi gözüküyor. Ama ondan önceki aşamada hiç bir şey eşit değil. Türkiye Cumhuriyetinde gerçekleşen en kökten olgu ülkeyi idare etme iradesinin Sultan’ın elinden halk’ın yani ‘Demos’un eline geçmiş olmasıdır. Onun için adı halk idaresi. Bu sistem, Demos’tan başladığı için adı etimolojik olarak demokrasidir. Ama bir soru var: Tanrının adaletli bir hükümdar için öngörüsü vardır. Halkın öngörüsü nasıl oluşuyor? Bu sistem, 1900’den bu yana çalışıyor mu gerçekten? Mussolini, Hitler, Stalin, Franco, Salazar, Pi. Kaddafi’yi, Putin’i, Mursi’yi nochet ve sayısız başka ad. ve Ahmedinecat’ı demokratik sistem işbaşına getiriyorsa, bu hangi özgürlüğün işaretidir? CBT 1358/ 5 29 Mart 2013 Fakat dünyanın her yanında bu süreç dolaysız olarak halkın eline verilmiş değil. Bu yazı demokratik sistemi anlatmak amacı taşımıyor. Fakat sistemin insanlar tarafından nasıl bozulduğunu anımsatıyor. Demokrasi, çiftliğin idaresi, sahibi gidince hırsız kahya’nın elinde kalan hikâyeleriyle, Amerikan filmlerine benziyor. Çünkü arada para diye bir araç var. İdare edenleri halk seçmeli.’ Tarihin ulaştığı doğru ‘İ bir karar. Burada Jefferson’un ara sıra yinelediğim sözünü yine vurgulayayım: ‘Cehaletle demokrasi yürümez’. Halk cahil ise bu sistem çalışmıyor. Çünkü onu yöneltmek kolay. Çünkü seçeni saptamışız ama, seçilenin nasıl aday olacağını saptamamışız. Adaylar akıllı, yetenekli, bilgili ya da cahil, başarılı ya da başarısız, dürüst ya da ahlaksız, olabiliyor. Ama kimse bunları tanımıyor. Onları seçenler, parti başkanları ve birkaç idareci. İnsanlar sempati duydukları ya da sevdikleri bir parti başkanına devleti sen idare et diyorlar. Bu Sarkozy, Merkel, Berlusconi, Obama, Erdoğan, Mursi ya da Putin oluyor. Kimi oy veriyor, kimi de vermiyor. Demokratik seçim, bu. Muhtar, belediye başkanı da böyle seçiliyor. Fakat iş burada bitmiyor. Bakanlar, Rektörler, genel müdürler böyle seçilmiyor. 1000 kişilik köy muhtarı seçimle, 5000 kişilik kaza belediye başkanı seçimle, 30.000 öğrencilik üniversite rektörü ya da 500.000 kişilik ordu komutanı tayinle. Bu, Demokrasinin altı. 500 köylü, 500 öğretim üyesinden ve 30.000 öğrenciden daha önemli. Demokrasi buymuş. Peki, başlangıçtaki hay huydan sonra, bunun monarşi ya da oligarşiden ne farkı var? Eskiden kral gücünü tanrısal bir empati’den alıyordu. Şimdi de başkan gücünü Halktan alıyor. CEHALETLE DEMOKRASİ YÜRÜMEZ Çünkü ad başından yanlış. Sürecin başına, insanın güncel koşullarda hiçbir zaman sahip olmadığı özgürlük. Fakir, aç, cahil insanın özgür olduğuna kargalar bile güler. Kömür, fasulya dağıtarak oy alındığını sabahtan akşama dinlemiyor muyuz? Demokrasi ilerledi de açlık mı azaldı? Hayır. Dünyanın 7 milyar nüfusunun bir milyarı açlık düzeyinin altında yaşıyor. Dünyanın sorunu, özgürlükten önce, aç ve barınaksız kalmamak hakkı olmalı! Üniversiteler, belediye ve adalet sarayları, parti sarayları, saray gibi hastaneler, oteller, ışıklar içinde alışveriş merkezleri ve bir milyar aç. Cebinde üç beş kuruşu olanın parası ile bile simit sarayları yapıyor. İnsanlar, bilinçli olarak utanmaz yaratıklar.. İlk insanlık hakkı karnını doyurmaktır. İnsan fareden, sansardan, kurttan, geyikten, timsahtan başka bir şeyse önce karnı doymalıdır. İnsana hiç olmazsa karnını doyuracak kadar saygısı olmayan toplumlar, uygar marifetler gösteriyorlar. Musiki besteliyor, açların romanını yazıyor, dans ediyor, futbol oynuyorlar. Bütün bunları gözlerinin feri açlıktan sönmüş insanları unutarak yapıyorlar. Bu renkli dünya tiyatrosunun vurdum duymaz, sefil seyircileri var. Demokrasi kavram olarak Tayfun Akgül doğru olsa da, doğru uygulanmıyor. İnsanları 4 yılda bir oy vermek zannettikleri demokrasi sözcüğü ile kandırmaktansa, önce aç ve barınaksız kalmalarını engellemek, bütün inançlara da uygun. Açlık söz konusu olduğu zaman her zaman Mehmet Akif’in Safahat’ın ikinci Kokitabındaki ‘K cakarı ve Ömer’ şiirini hatırlıyo ADI YANLIŞ KONMUŞ rum. Halife Ömer İbn Hattab her akşam kentte dolaşıp halkın durumunu kapılardan gelen seslerden anlamaya çalışırmış. Sonunda kent dışında bir çadırda ağlaşan çocuklar ve onlara suda taş kaynatarak oyalamaya çalışan bir ihtiyar nine’yi bulmuşlar. Akif inançlı, bambu gövdesi gibi doğru, çok temiz bir insan ve güzel hikâye anlatan bir şairdi. Halife gidip hazineden bir un çuvalını sırtına vurup kan ter içine kentin dışındaki çadıra getirir. Çocuklar doyup uyurlar. Ömer ihtiyar kadına ertesi gün gidip Halifeyi görmesini söyler. Ertesi gün kadın gelince Ömer, “ İşte bağlanmak üzeredir nafakan Alacaksın her ay buradan Şimdi affeyledin değil mi beni? Böyle göster fakat adaletini.” diye bitirir Akif. Ömer ibn Hattab’a Hazreti Ömer demek yeterli değil. Önce onun adaletini düşünmek gerek. Bugünün dünyası Ömer’in adaletini gösterecek güçte değil. Bu ilk özgürlük koşuludur. Buna karşı çıkacak olanlar ‘Karnı doyunca hiçbir şey yapmayacak tembel insanlar çıkacak karşımıza’ derler. İnsan denilen yaratığın mükemmel olmadığını ve toplumun karşısına zorluklar çıkaracağını kabul etmek zorundasınız. Aptal, deli, tembel, hırsız, cani, zorba, sahtekâr, yalancı vb. olacak. Başka türlü tarih yazılmadı. Ama bu dengesizliğe demokrasi deyip açların karnını doyurmamak insanlık ayıbıdır, demokrasi değildir. Biz adam öldüren, banka soyup halkın malını gasp eden, uyuşturucu ve silah ticareti yapan, yalancı tanıklık yapan yüz milyonlarca insanla birlikte yaşıyoruz. Yüz milyonlarca tembeli de besliyoruz. Bilim adamları dünyanın kuraklaştığını, insanların büyük ve tehlikeli sorunlarla karşı karşıya olduğunu sayısal verilerle açıklıyorlar. Su azaldı, balık azaldı, tarım azaldı, hayvan azaldı, açlık çoğaldı, tüketim çoğaldı, aç gözlülük çoğaldı, insanlar oradan oraya göçüyorlar. Bu gözlemlerden sürekli söz etmek bile rahatsız edici. Bir de sözde demokrasiden dem vurursak..